- Animeden bahsedildiğinde genelde ilk akla gelen şeyden bahsedeceğim hemen kısaca, şu meşhur "Ed-ward....Ed-ward..." sahnesi. Öyle kritik bir anda ve öyle ani çıktı ki karşıma, izlerken ne yapacağımı bilemedim. Tam da "Edward'ın boyunun kısalığı hakkında bir sahne daha görürsem..." düşünceleri içerisindeyken, tokat gibi çarptı sahne. Animenin en duygusal ya da en vurucu anı/durumu değil belki ama yediğiniz ilk tokat, hayır, ilk meydan dayağı bu sahne.
- Tabi aslında daha ikinci bölümde başlıyoruz tokat yemeye. Kardeşlerin annelerini canlandırmaya çalıştıkları o kilit sahne, üzerine düşünülebilecek ya da sayfalarca yazı yazılabilecek bir sahne. Fakat bu işledikleri "suç" konusunun en vurucu noktası bahsettiğim sahne değil. Animede bahsedildiği gibi söyleyecek olursam, bu tabunun, dizinin gidişatında benim iki önemli noktası oluştu izlerken. Neden ve sonuç kısmı.
Neden kısmı için pek düşünmeye gerek yok; annelerini geri getirmeye çalışmaları çok da kafa patlatıcı bir neden değil. Fakat bunu ifade ettikleri sahne, beni felaket etkiledi. Ustaları İzumi'ye işledikleri suçu anlattıktan ve İzumi tarafından ayar verildikten sonra birbirlerine sarıldıkları ve neden böyle bir şey yaptıkları sahneden bahsediyorum.
"We're sorry...Please forgive us...We just wanted to see her smile again."
"Özür dileriz... Lütfen bizi affet... Sadece tekrar gülümseyişini görmek istedik."
Hala ağlamadıysanız sonuç kısmına geçiyorum. 2. bölümde görmüş olduğumuz o sahneden zaten sonuçlara tanık olduk. Edward bacağını ve Alphonse bütün vücudunu kaybetti, başarısız olduklarını da unutmamak gerek. Fakat somut sonuçlar dışında daha dizinin 2. bölümünde çok güzel bir mesaj çıktı ortaya. Bu "insan transformasyonu" işleminin pratikte başarısız olmasının ötesinde teoride imkansız olduğu gerçeğini verdi bize. Simyanın temel kuralı olan "eşdeğerlilik" kuralını düşünürsek, evrende o çocuklar için annelerinin değerinde hiç bir şey yok. Bu değerde bir şey veremeyecekleri için almaları da imkansız. Bir insanın hayatının önemini böyle çarpıcı anlatmaları çok hoşuma gitti.
- Duygu yüklü sahnelerden bahsetmişken Hughes'ten bahsetmeden olmaz. En başta söylediğim gibi çok fazla anime izlemiş birisi değilim ama genelde birileri ölecekse şöyle bir 3-5 bölüm öncesinden ölüm anının etkileyiciliğini artırmak adına o karaktere abanırlar. Birincisi, böyle bir şey yapmadılar. İkincisi Hughes'ün ölümünün etkileyiciliğinin en az olduğu sahne sanırım öldüğü sahneydi. Sonrası çok daha fazla vurucuydu. Cenaze sahnesi yine izleyicilere tekme tokat dalan bir sahneydi, Roy Mustang'in "Yağmur yağıyor." sözü ise bitirici darbeyi vurdu. Burada da şuna dikkat çekmek istiyorum, "güçlü karakterin ağlamasını saklamak için yağmura sığınması" klişesinin ötesinde, yağmurda elinden bir şey gelmeyen ve güçsüz kalan Ateş Simyacısı Roy Mustang'in o an hislerini de özetlemesi, dahiceydi.
- Ölüm konusu çok güzel işlenmiş. Ölen bütün karakterler öyle "öldü bitti"ye gelmedi, hiç unutulmadı ve karakterlerin gelişiminde çok önemli roller oynadı. Hughes'ün ölümünün Mustang üzerine etkisi mesela, o meşhur "intikam" sahnesi. Ya da Nina'nın ölümünün kardeşler üzerindeki etkisi ki her şey bittikten sonra bile bahsediliyor olması beni çok sevindirdi. Hepsini geçtim, kötü karakterlerin ölümü bile fazlasıyla anlamlıydı; Lust'ın bir erkeğin önünde diz çökerek ölmesi, Gluttony'nin mideye indirilmesi, Envy'nin böcekler olarak gördüğü insanları kıskanıyor olması ve bunu bile kendisinin değil insanların farketmesi (ki bir böcek görünümünde olmasını da unutmamak gerek) sonucu intihar etmesi, Sloth'un bunca çalışma ve zorlu bir savaş sonucunda ölmesi, Greed'in sahip olduğu ve olabileceği her şeyden vazgeçmesi, Pride'ın son hamlesinde yaptığı gurursuzluğun suratına çarpılması, Wrath'ın tanrının gazabına uğraması (şunu kelimelere dökemiyorum tam olarak ama; gözünü alan ışık- son hamleyi tamamlayamaması- ilahi dokunuş- zamanında tanrının gazabını beklemeyin siz o gazap olun demiş olması- bir nevi tanrının gazabına uğramış olması- o ışık altında huzurlu bir şekilde ölmesi gibi özetleyebilirim. özete gel.).
- "Hepimiz birimiz, birimiz hepimiz için" mesajı, Tanrı (Yaşam-Dünya-Işık-Sen) anlatımı ve özellikle "diğer taraf" sahnelerindeki diyaloglar animenin derin mevzuları. Buna çok girmemeleri de, güzel bir şekilde anlatmaları da iyiydi.
- İşlenen siyasi ve ordu konuları da ana gidişatı fazla bulandırmadan ana konuya güzel yedirildi ki bu da sadece karakterleri değil yaratılan sistemi de daha dolu ve elle tutulur yapmış.
- Yukarıda farklı tarzda sahnelerden bahsetmiştim. Şu bıyıklı abinin, Elric kardeşlerle önceki karşılaşmalarını anlattığı flashback sahnesi mesela; baya Charlie Chaplin filmleri gibi gösterilmesi çok hoşuma gitti. İşin ilginci, 1915 civarlarında geçiyor anime. Yani o dönemlerdeki filmleri düşünürsek, çok hoş bir detay olmuş bu. Ayrıca yine bahsettiğim gibi komedi unsurları çok ahım şahım olmasa da bu tarz sahnelerde çizimlerin değişmesi de iyiydi.
- Ana karakterlerin birer çocuk olmaları, simyacıların işleyebileceği en büyük günahı işlemiş olmaları, fiziksel olarak eksik olmaları, amaçlarının büyük resimle bir alakası olmaması, kurgunun işleniş yöntemi olarak güzel bir seçim olmuş. Yani şöyle güzel sahnelere dönüp bakayım desem, bizzat Elric kardeşlerin olduğu sahne sayısı bir hayli az. Naruto'nun şu anda süpermene bağladığı şu günlerde, bir hayli hoşuma gitti bu durum.
- Bahsetmeden edemeyeceğim; İzumi'nin tuvalet terlikleri ve "yoldan geçen ev hanımı" muhabbeti.