Kayıt Ol

Londra LOST zirvesi

Çevrimdışı Elizabeth~

  • **
  • 272
  • Rom: 1
    • Profili Görüntüle
Londra LOST zirvesi
« : 22 Haziran 2008, 13:46:09 »
Londra LOST zirvesi

Kaynak:MELİS ALPHAN,Milliyet

“Lost” dizisinin oyuncularından Jorge Garcia (Hurley), Naveen Andrews (Sayid) ve Terry O’Quinn (John Locke) ile adayı da konuştuk Fatih Terim’i de

Londra’da Dover Street’teki butik otel Browns’dayım. Digiturk kanallarından Dizimax’te yayımlanan, en popüler dizilerden “Lost“un oyuncularıyla röportaj yapmak için dünyanın dört bir yanından gelen gazetecilerleyim.
Elime tutuşturulan krokiyle koridorlarda geziniyorum. Her oda bir yıldıza ayrılmış.
Önce dizide Iraklı eski bir işkenceci olan Sayid‘i canlandıran Naveen Andrews gelip oturuyor karşıma. Diğer oyuncular günlük kıyafetlerleyken Naveen çizgili takım elbise ve beyaz gömlek giymiş. Saçlarını atkuyruğu yapmış. Havalarda biraz, hafif ukala, az biraz da alaycı. “Biri rol icabı ölüp diziden ayrıldığında ne hissediyorsunuz?” diye soruyorum, “Zor oluyor. Çünkü insanlarla ilişki kuruyorsunuz ve bu birden kesiliyor” diyor. “Veda partisi oluyor mu?” diyorum, adam bir garipsiyor, dakikalarca gülüyor, “Veda partisi mi? Bu gidişlerini kutlamak gibi olur; uygunsuz” diyor. Bir sonraki soruma cevap verirken aklına yine bu geliyor ve arada “Veda partisi mi?” demekten ve kahkaha atmaktan kendini alıkoyamıyor. Hıristiyanların cenazelerinin bile kutlama havasında geçtiği düşünülürse (ki bence harika) çok mu garip “Lost”tan ayrılan birine veda partisi yapma düşüncesi?
“Lost”tan ayrılmak ölümden beter galiba...
Terry O’Quinn, dizideki adıyla John Locke‘ın olduğu odaya giriyorum. Locke dizideki favori karakterlerimden. Jack ile birlikte lider konumda olan Locke adanın sihirli güçleri olduğuna inanıyor. Konuştukça O’Quinn ve Locke aynı kişilermiş gibi geliyor. “Ortak yanlarınız var mı?” diye sorunca bir dolu şey sayıyor, benziyorlar hakikaten. Türkiye’yle ilgili pek bir şey bilmiyor ama Josh Holloway (Sawyer) ona “Mutlaka gitmelisin!” demiş. “Türkiye’de Josh Holloway’e kadınların ilgisini görmeliydiniz” diyorum, “Josh için bu genelde her yerde öyle” diyor.
Son olarak lanetli sayıların sahibi Hurley‘yi canlandıran Jorge Garcia‘yla konuşuyoruz. Dedesi vefat etmiş, Garcia hem durgun hem hüzünlü. Ama Hurley gibi o da karanlıktayken de hayata komik yanından bakabilen biri. Hayattan çok şey istemiyor, Hawaii’de bir ev ve piramitleri görmek...



“Türkiye-Çek Cumhuriyeti maçında teknik direktörünüz çok komikti”


Naveen Andrews (Sayid)

“Lost” size ne kazandırdı, sizden ne götürdü?
Hepimiz daha çok tanındık. Olumsuz yanı ise özel hayatımızın elimizden alınması oldu.

Sayid olmasaydı hangi karakteri canlandırmak isterdiniz?
Favorim kesinlikle birinci sezondaki John Locke.

Sayid en sonunda öldürülmeyecek olan bir kadınla beraber olabilecek mi?
Umarım. Sayid gerçekten “İngiliz Hasta”daki Juliette Binoche gibi...

Sayid’i nasıl görmek isterdiniz?
Biraz deli olsa güzel olurdu. Elbise giyse mesela! Ama Sayid bunun için fazla disiplinli bir adam.

Kiminle iyi arkadaş oldunuz?
Maggie Grace ama sonra onu öldürdüm. (Shannon'u Sayid öldürmedi ki ???)

People dergisi tarafından dünyanın en güzel erkeklerinden biri seçildiniz. Bu sizi nasıl hissettiriyor?
Gururumu okşuyor ama insanın kendi hakkındaki fikirlerini değiştirmiyor böyle şeyler. Yine aynaya bakıp bunalıma giriyorsunuz.

Hawaii’yi seviyor musunuz?

Adada 40 hektar arazi aldım, seviyorum ama bu emeklilik planım.

Ne zaman emekli olmayı düşünüyorsunuz?
Bir an önce. Kim çalışmak ister ki? Gerçekten?

Nerede kaybolmak isterdiniz?

İtalya. Roma’da kaybolmak pek kolay olmazdı ama...

Türkiye’ye gelmek istediğinizi duymuştum.
Dün gece harikaydınız! Türkiye-Çek Cumhuriyeti maçını izledin mi?

Maalesef hayır.

Muhteşem bir maçtı. Teknik direktörü (Fatih Terim) görmen lazımdı. Çok komikti. Skor 2-1 iken(??) teknik direktörünüz kendini dövüyordu. O maçın tekrarını yakalayıp izlemelisin. İlk fırsatta İstanbul’a gelmek istiyorum. Bu şehir hakkında çok şey okudum.

“Sokakta tanımadığım insanların bana sarılmasından rahatsız oluyorum”


Jorge Garcia (Hurley)
Los Angeles’tan sonra Hawaii’de yaşamak nasıl? Dizi bittiğinde buradan taşınacak mısınız?
Bahçemde bir mango ağacı var. Dünyanın en güzel plajlarından birine yürüme mesafesindeyim. Kariyerim yeni başladı sayılır; o yüzden dizi bitince Los Angeles’a dönmeliyim galiba.

Dizinin sona yaklaşması sizi nasıl hissettiriyor?
Sürseydi beni bozmazdı.

Hurley sizin için yazılmış.
Yapımcı JJ Abrams, “Curb Your Enthusiasm”i izliyormuş ve “Bu adamı almalıyız” demiş. “Hangi rol için?” demişler. O da “Bilmem ama almalıyız” demiş.

Dizinin sonuna dair teorileriniz var mı?
Dördüncü sezon adadan ayrılma üzerine kurulu olduğu için bir sonraki sezon adaya geri dönüş hikayemiz olabilir. Bence adanın hakimiyetini isteyen Charles Witmore ile Benjamin arasında bir savaş çıkacak.
Hurley gibi size de piyangodan para çıksa ne yaparsınız?
Hawaii’de bir ev alırım. Sonra gidip piramitleri görürüm.

Bunları şimdi de yapabilirsiniz.
Doğru ama para çıkarsa da bunları yaparım.

Hayranların ilgisi hoşunuza gidiyor mu?
Bana sarılmak isteyen, tanımadığım birçok insan oluyor. Bu beni biraz rahatsız ediyor ama o kadar çok başıma geldi ki alıştım. Neyse ki uzun süre sarılı kalınmıyor.

Sapık hayranlar oluyor mu?
Hawaii’de evime gelen biri oldu. Halbuki evim benim sığınağım. Olayın olduğu hafta sinirlerim bozuktu. Ağaçtan bir mangonun düşmesiyle zıplayıp “Orada kim var?” diye bağırıyordum.

Çok hayran mektubu alıyor musunuz?
Fena değil. Bizzat yanıtlamaya çalışıyorum. Atlası önüme koyup mektupların gönderildiği yerleri işaretliyorum. Bazı yerlere bakıp “Ooo, bu bölgede sokakta yürüyemem” diyorum. Bazen öyle yerlerden mektup geliyor ki mektubun bana ulaşmış olmasına şaşırıyorum.

Neresi mesela?
Özbekistan! Bazı insanlar hayvanlarının resmini gönderiyor. Biri köpekleriyle beraber çekildikleri, diğeri sadece köpeklerinin resmi oluyor mesela.

Bunları saklıyor musunuz?
Kız kardeşim albüm yapmaya bayılır. Onları kurdelelerle falan süslüyor.

“Issız bir adaya gitarımı, karımı, Josh Holloway ve Bush’u götürürdüm”

Terry O’Quinn (Johnn Locke)
John Locke’la ortak yanlarınız olduğunu düşünüyor musunuz?
Elbette, bence sizin de vardır. “Ben bu işi yapabilir miyim?” kaygısı bende de var. Ben de Locke gibi sabırsızım. Sihre, maneviyata inanırım. Ben de onun gibi “Kanıtım olursa inanırım” diyenlerdenim. Locke inançlı, daha doğrusu inanmayı deli gibi isteyen bir adam.

Locke’ın aksiyon sahneleri için özel eğitim aldınız mı?
Hayır. Bana bir bıçak verdiler ve boş zamanlarımda bıçağı ağaçlara fırlatarak çalıştım. Donut yemekten veya sigara içmekten iyidir. Şimdi bu işte bayağı iyiyim. Birkaç kere bir yerlerimi kesip hastanelik oldum.

Hawaii’de lüks bir hayat sürerken bir adada hayatta kalmaya çalışan birini canlandırmak zor olmuyor mu?
Çalışmadığım zamanlarda John Locke gibi tepelere tırmanıyorum, sahilde yürüyorum. Güneş yakıyor, okyanusla çevreliyim. Yer aynı. Oyuncunun işi bu zaten. Sabah çekim alanına gidiyorum, suratıma o gün çekilecek sahneye göre kan veya toprak sürülüyor, karakterin ruh haline bürünüp işe başlıyorum. Ayrıca elimde her şeyi çok kolaylaştıran bir senaryo oluyor.

Beşinci sezonun çekimlerine başlıyorsunuz. Senaryoda ne görmek istersiniz?
Kendimi! Bol miktarda John Locke görmek isterim.

Issız bir adaya düşseniz yanınızda ne götürürsünüz?
Gitarımı, karımı, Josh Holloway ve George W. Bush’u. Josh’ı getiririm çünkü karım ona bayılıyor; böylece kendi başıma da kalabilirim.

George Bush niye?
Sinirlenince dövecek biri olsun diye.

“Lost”tan sonra sizi ne bekliyor?
Kardeşimle İrlanda’da geçen bir film çekeceğiz. Adı “Land of Youth”, annesini arayan bir adamın bu ülkeye gidişini anlatıyor. Affetmekle ilgili bir film.

Kimleri oynatmayı düşünüyorsunuz?
Emma Thompson ve Martin Sheen. Filmden umutluyum.

2 tane de resim; ;)



Kaynak:MİLLİYET

Çevrimdışı brave_prens_1988

  • **
  • 380
  • Rom: 2
  • dürüstlük yoksa arkadaslıgında anlamı yoktur
    • Profili Görüntüle
Ynt: Londra LOST zirvesi
« Yanıtla #1 : 22 Haziran 2008, 16:24:22 »
çok güzel ya helal olsun şu melis alphan a   çok güzel olmuş
8.kitaba  başladık  bilipte okumayan, okuyupta yorum yapmayan bizden değildirr :D


z anka yoldaşlıgı   FRED WEASLEY
ölüm yiyen    REGULUS  BLACK

Çevrimdışı pleasant^^

  • ****
  • 1642
  • Rom: 12
  • bitch is back to the town.
    • Profili Görüntüle
Ynt: Londra LOST zirvesi
« Yanıtla #2 : 22 Haziran 2008, 16:32:42 »
Terry,idolümüz :D Locke'u biraz itici bulsam bile :P
Naveen, çok konuşuyo :P (ukala mı ne ? :P )
Jorge,Hurley işte ya :D
--
John Locke’u takdimimdir
oray.egin@aksam.com.tr



Bundan iki sene önce Londra’da The Soho Hotel’de yuvarlak masaların etrafına toplanmış, dünyanın çeşitli yayın organlarından gazetecilerle “Lost” kadrosundan oyuncularla tanışma fırsatı bulmuştuk. O zamanlar görüştüğümüz oyuncuların hemen hemen tamamı dizinin geleceğinden endişe duyuyordu. “Altı yedi sezona sakız gibi uzamasındansa üç sezonda bitecek harika bir dizi olsun” diyorlardı.

İki sene önce “Lost”un akıbeti bilinmiyordu, ama yapımcılar dizinin altı sezonda biteceğini açıkladılar. İki sezon daha demek bu. Hayranlarını üzecek belki, ama hafızalarda da “tadı damağında” kalacak.

Londra’da, bu sefer Browns Hotel’in lobisindeki küçük toplantı odalarında yine “Lost” oyuncularıyla beraberim. Yanımda İspanya, İtalya, Norveç gibi ülkelerden gazeteciler var. Sabahın erken saatleri ve elinde Starbucks’tan alınmış bir kahve bardağıyla John Locke geliyor.

Dizideki adıyla John Locke. Ama sokaklarda da insanlar onu gördüklerinde John Locke diyormuş, bundan da hiç rahatsız olmuyormuş.

“Ben bir film izlerken, tanıdık bir aktör görürsem önce onun o olduğu gerçeğini aşmam gerekiyor. ‘Tom Cruise değil bu oynadığı karakter’ diye ikna olmam vakit alıyor, ama ben de bu diziden sonra umarım iyi bir aktör olarak hatırlanırım.”

Terry O’Quinn, John Locke rolünün kendisi için yaratıldığı gibi büyük konuşmalara hiç girmiyor ama “Lost”ta yer alışını şöyle anlatıyor: “J.J. Abrams’ın bir başka dizisi olan ‘Alias’ta konuk oyuncuydum ve hiç para kazanmıyordum neredeyse, o yüzden de bir gün beraber düzenli bir iş yapacağımızı konuşmuştuk ve sonra bu iş çıktı. Ama ilk başladığında rolün bu kadar büyüyeceğini hiç tahmin etmezdim.”

“Lost” oyuncuları senaryo hakkında hiç fikre sahip değil. Genellikle çekimden bir hafta önce bir sonraki bölümde ne olacağını ve rollerini öğreniyorlar. Dizinin nasıl biteceğiyle ilgili bir fikirleri de yok, tahmin de etmek istemiyorlar.

Ama O’Quinn ölmek istemediğini söylüyor gülerek. Lafı olası bir oyuncular grevine getirdiğimde de “Hiç kimse iyi bir işi varken greve gitmek istemez” diyor, “Ama sorun da şu ki pek çok oyuncu şu anda işsiz ve onlar için greve gidip gitmemek fark etmiyor. Eğer greve gidersek hiçbir prodüksiyon olmayacak Hollywood’da. Hepimiz bir sendikaya bağlıyız ve yapımcılarla stüdyolar o sendikalarla çalışıyor. Yazarlar grevi bu seneki prodüksiyonları çok etkiledi. Yeni diziler, yeni filmler çok az artık.”

O yüzden de “Lost”la ilgili yeni sezon tahminleri için “eğer” kelimesini çok sık kullanıyor: “Eğer başlayabilirsek ağustosta çekimler olacak ben de en az sizin kadar ne olacağını merak ediyorum.”

Dizideki “her an her şeyi yapabilecek” kadar tehlikeli ve alıngan karakterine karşı Terry O’Quinn diğer oyunculardan daha canayakın ve sıcak kanlı görünüyor. Zaten o da fazla ortak yönleri olduğunu düşünmüyor. Sadece yaşı gereği “Lost” cast’inden daha ayrıksı yaşıyor, evi kuzeyde ve diğerlerinden daha uzak, daha yalnız. Oyuncuların bir araya geldiği zamanlarda ise Naveen Andrews’un çaldığı gitarın eşliğinde liseli gençler gibi şarkılara eşlik ederek eğleniyorlarmış.

Terry O’Quinn’in en sevdiği ve eşlik ettiği şarkı ise Bob Dylan’dan “I Shall Be Released.”

O’Quinn, karakterinin adını aldığı düşünür John Locke’la ilgili pek bir şey bilmiyor. Hiç okumamış, diziye kadar da adını duymamış, hiç felsefe çalışmamış zaten. “Eğer senaryoya bir katkısı olsaydı, çalışırdım ama bir faydası olmayacak, öğrenirsem sadece kendi merakım için öğrenirim” diyor.

John Locke’a ayırdığımız süre doluyor, odadan çıkartılıyoruz ve birazdan Sayid’le buluşacağız.
17.06.2008

Lost buluşmasına devam
oray.egin@aksam.com.tr



Fenomen dizi “Lost”un son zamanlarda en çok ilgi çeken karakteri kuşkusuz Sayid rolündeki Naveen Andrews. Hint kökenli olmasına rağmen Londra’da doğan Andrews, Los Angeles’ta yaşıyor ve kendisine orada yeni bir hayat kurmuş. Londra’dan hiç hoşlanmıyor, burada geçirdiği günleri hatırlamak istemiyor. Londra’dan kurtulduktan sonra hayatının düzene girdiğini düşünüyor, “Çünkü en azından Los Angeles’a gidince ayıldım” diyor. Her türlü bağımlılığından orada kurtulmuş.

Bu arınma ona nasıl yaramış bilmiyorum. Terry O’Quinn’le karşılaştırdığımda kendisini fazlasıyla beğenmiş, herkese tepeden bakmak isteyen ve samimi konuşmayan bir oyuncu buldum karşımda. Adeta star olmadan star gibi davranmaya başlamış gibi. Mesela O’Quinn büyük bir dürüstlükle insanların kendisine karakterinin adı John Locke diye seslendiklerini söylerken, Andrews herkesin her şekilde kendisini tanıdığını iddia ediyor. Çok inandırıcı gelmedi doğrusu.

Hanif Kureishi’nin iki oyununda oyunculuğa başlamış biri olarak edebiyata ilgisini soruyorum, “Çok uzun zaman önceydi, Hanif bana ilk işimi verdi” diyor, geçiştirmeye çalışıyor. Biraz daha ısrar ediyorum, “En son okuduğum kitabı herhalde Intimacy (Mahremiyet)” diyor.

Londra’da yetişmiş olmasına rağmen futbolla hiç ilgilenmediğini söylüyor. Kendisini Londra’ya ait her şeyden soyutlayıp soyutlamadığını soruyorum, Londra’da yaşayan bir oğlu olduğu için mecburen geliyormuş.

“Lost”la ilgili düşüncelerinde de bir çekicilik yok doğrusu. Tahmini? Yok. Dizide ölme korkusu? Umurunda değil, çünkü yazarların şovuymuş ve ne isterlerse yaparlarmış. Ayrıca “Lost”u da hiç mi hiç izlememiş, sadece pilot’a bakmış, ne olacağını da merak etmiyormuş.

Ben de kendisi hakkında daha fazla bir şey merak etmediğime karar verip, Jorge Garcia’yla buluşmak için yanından ayrılıyorum.

19.06.2008
--
Başka bir yazı :P

so you ride yourselves over the fields and you make all your animal deals and your wise men don't know how it feels to be thick as a brick.

Çevrimdışı Elizabeth~

  • **
  • 272
  • Rom: 1
    • Profili Görüntüle
Ynt: Londra LOST zirvesi
« Yanıtla #3 : 22 Haziran 2008, 17:26:29 »
Terry O’Quinn ve Jorge Garcia gayet hoş konuşmuşlar,güzel cevaplar vermişler ama Naveen Andrews 'in cevapları çok havaLı,ukala,bi tavırlar bi tavırlar :D İki yazar da öyle düşündüğüne de göre, fazla havaya girmiş bu Naveen >:D

Edit:Yazı için eline sağlık,pleasant^^ ;)