Evet arkadaşlar! SBS'den önce ilk bölüm geldi.
Lütfen Ian'ı LAN diye okumayın İAN o
Uzun gibi görünüyor ama çoğu diyalog, lütfen üşenmeyin okuyun
Bölüm 1: Kütüphanedeki Adam ile Gerçek Dışı Konuşmalar
“Anne onu da aldım!”
“Tamam, karşıdan karşıya geçerken çok dikkat et!”
“Olur, önce arkama, sonra yukarı sonra tekrar arkama bakacaktım değil mi?”
“Ne?! Hayır, önce sağa, sonra so…”
“Sadece şaka yapıyordum anne, hadi ben çıkıyorum”
“Görüşürüz Ian.”
Kapıyı hafifçe arkamdan kapadım ve daracık apartmanımızdan kütüphanenin yolunu tuttum. Kitap kurdu edebiyat hocamız, benden yine büyük ihtimalle tiksineceğim bir fantastik kitabı istedi. Peki ben neden mi alıyorum? Çünkü evi iki sokak ötede, her hafta iki kez bizi ziyaret edip özet ister. Anlayacağınız Prof. Hardley (böyle hitap etmemizi ister) bu derece takıntılı bir hocadır.
Kitabın ismi de ayrı bir hoş:”Roma ve Unutulmuş İmparator.” Aslında Roma İmparatorluğuna ilgim vardır ama adı üstünde adam unutulmuş. Çok sevdiğim sokaklardan birine gelmiştim; yemyeşildi. Belki de koskoca İtalyada ki en ağaç dolu sokak burasıdır. Boyları onbeş metreyi bulan çeşit çeşit ağaçların ardındaki evler de çok nostaljikti, panjurları ahşaptandı, aslında çoğu yeri ahşaptı beyaz evlerin. Yol da baklava şeklinde taşlardan yapılmıştı, kaldırım yarı çimen yarı taştı. Fakat bu taşların üstü işlenmişti ama sanki aradan yüzyıllar geçmiş gibi, işlemeler bayağı bir yok olmuştu. Zamanında bu sokakta bir şeyler olduğu kesindi.
Tekrar araba ve insan dolu sokaklara dönmüştüm. Ana cadde ortasından geçen vızır vızır arabalarla hiç çekilmez bir hal almıştı. Üzerimdeki bol t-shirt ikide bir havalanıyordu, bu da beni komik yapıyordu. Can sıkıntısından yolda bulunan, dün yağan yağmurun oluşturduğu su birikintilerine basa basa gidiyordum. Bu yaptığım saçma hareket sonucu hemen yanımdan geçmekte olan adamın paçalarını ıslattım. Başta sona kahverengi giyinmiş, kafası ayna derecesinde kel ve boynunda garip şekilli, yanığa benzeyen bir yara bulunan adam önce paçasına, sonra bana baktı. Adam da dibimden yürüyordu, ben ne yapayım!
“Özür dilerim, şey..”
“Hiç önemli değil, bir şey olmaz.”
“Tamam o zaman, tekrar özür dilerim.”
“Önemli değil. Görüşürüz Ian.”
Tam önüme dönmüştüm ki, sanki önümde kitaplardan fırlama bir canavar görmüş gibi kaldım. Adımı nereden biliyordu? Bu gibi anlar sadece filmlerde olur diye düşünüyordum, ama benim başıma gelmişti işte!
“Hey! Geri dön!”
Arkamda yürümekte olan on kişi bana baktı, ama o adamdan eser yoktu…
“Hayal, bu sadece bir hayaldi. Bak kimse görmemiş, Ian kendine gel! Daha ödevi yapman lazım” diye kendi kendime söylene söylene 150 metre ilerideki eski “Telloini Kütüphanesi”ne hızlı adımlarla yürümeye başladım. Kütüphane büyük olmasına büyüktü ama o kadar eskiydi ki içerideki tahtalar gıcırdıyordu.
Dış duvarları kabarmış ve dökülmüş turkuaz rengindeki koca kütüphanenin önünde durdum. Boyumun iki katı uzunluğundaki kırık dökük kahverengi kapıya baktım. Edebiyat hocama birkaç nazik (!) küfür edip menteşelerinin yıllardır yağlanmadığı anlaşılan kapıyı gıcırdatarak açtım. O toz kokusu hemen burnuma gelmişti. Sırat köprüsüne adım atar gibi ilk adımımı dikkatlice attım. Ama bu dikkatli adımım bile tahtaların iç kaldırıcı bir şekilde gıcırdamasına engel olamamıştı. Tahta gıcırdayınca önce Madam Tonnie (girişteki görevli) sonra kütüphanenin ilk katındaki 4-5 kişi kitaplarından kafalarını kaldırıp meraklı bir şekilde baktılar. Ardından tekrar kitapların sayfalarına gömüldüler. Yavaş adımlarla Madam Tonnie’ ye yürüdüm.
“Merhaba Madam Tonnie.”
Madam Tonnie, kızıl kıvırcık saçlı, kırışık suratlı, yaşlı, iri ela gözlü, kızıl gözlükleriyle dikkat çeken şeker ve anlayışlı bir kadındı. Bana her geldiğimde yardımcı olur.
“Merhaba Ian. Bugün ne istiyorsun bakalım?”
Yine içimden edebiyatçıyı anarak:
“
Roma ve Unutulmuş İmparator. Sanırım bir üçlemeymiş, ama ikinci ve üçüncü kitapların varlığından şüpheliyim.”
Yaşlı kadın bir an sessizleşti ve eğer müzeye gönderilse tarihi eser olarak değerlendirilebilecek bilgisayarından aradı ve:
“Evet, o kitap var. Yalnız dediğin gibi sadece ilk kitabı var. Ve bu kitapta…”
Sanırım bilgilere ulaşmaya çalışıyordu, bekledim.
“1952’de yazılmış. Neyse gel benimle.”
Ayağı kalktı, kırmızı topuklu ayakkabısı tahta zeminde daha çok ses çıkartıyordu. Sonra bir kitaplığın önünde durduk. Madam Tonnie içeri doğru değişik bir isim söyledi. İçeriden filinta gibi bir oğlan çıkageldi ve kadının sopasıyla gösterdiği kitabı raftan indirdi. Kadın eliyle sayfaları bir yokladıktan sonra:
“Al bakalım delikanlı, aradığın kitap bu.”
“Teşekkür ederim Madam Tonnie.”
O yerine dönerken elimdeki kitaba baktım. Yaklaşık 350 sayfa vardı ve kapağı da tozlu, eski ve pek dikkat çekmiyordu. Gidip ön sıralardan birine oturdum ve kitabı okumaya başladım. Kendimi kaptırmıştım, ta ki kapıdan siyah şapkalı, siyah cübbeli, gergin yüz hatları tamamen belli olan, kıvırcık sakallı bir adam içeri girene kadar. Adamın tipi öyle garipti ki bütün dikkatim dağılmıştı. Adam sessizce Madam Tonnie’yle konuştu. Kadın ona bir kitap verdi. Sonra tam kitaba yeniden başlıyordum ki adam gelip yanıma oturdu.
“Merhaba.”
Tanımadığınız bir adamın durup dururken size merhaba demesi garip olabilir ama kütüphanede bu gayet normaldir.
“Merhaba.”
Gülümsedim. Adam elimdeki kitabı incelemek ister gibi baktı ben de kitabı görebileceği bir şekilde önüme koydum. Adam bana bakarak:
“O kitapta anlatılanların gerçek olduğu söylenir.”
Bu imkansızdı çünkü kitapta büyücü falan diyordu, böyle şeyler anca kitaplarda olur.
“Hiç sanmıyorum, büyücüler var bir kere. Böyle şeyler imkansız, zaten adı üstünde fantastik bir kitap bu. Ve bir de bir şey sormak istiyorum. Bu üçlemenin 2. ve 3. kitaplarını biliyor musunuz?”
Adam önce bilmiş bilmiş baktı.
“Tarihi yazmak için gerekli olan kalem öyle bir kalemdir ki; onu eline alıp yazmak yürek ister. Yazarın ya
ömrü yetmemiştir, ya da
yüreği. Kitabın gerçekliğine geldiğimizde ise, tarihçiler buna gülüp geçer, fakat bir bilim adamı var ki, herkesin ona deli demesine rağmen o kendi çabasıyla yaptığı araştırmalarla bunun gerçekliğini sonuna kadar savunur
”
Bu dönemlerde bilim adamlarına güvenilmeyeceğini biliyordum. Hele deli diye nitelendiriliyorsa, hiç inanmayacaksın.
“Bilim adamları gerçeğe karşı çıkan her şeye inanır ve savunurlar,” dedim.
Adam bilmiş bilmiş baktı, dudağını büktü ve:
“Ama o döneme gitmek güzel olurdu, istemez miydin?”
Böyle bir şeyi kim istemez ki diye düşündüm.
“Tabii ki de isterdim, bu inanılmaz olurdu ama…”
Tam devam edecektim ki adamdan “
zırrr… zırrr…” diye sesler gelmeye başladı. Bunun telefon olduğunu anlamam birkaç saniyemi almıştı. Adam cebinden telefonu çıkardı, uzaklaştı ve konuşmaya başladı. Kısa bir görüşmeden sonra bana “Görüşürüz” dedi ve Madam Tonnie’ye gitti. Kitabını verdi ve birkaç şey daha söyledi. Sonra saatime baktığımda akşam yemeği saatinin geldiğini fark ettim. Hemen ayaklandım, girişteki tezgahın üstüne kitabı bıraktım, kapıyı açmaya kalkıştığım anda Madam Tonnie’nin ince sesini duydum.
“Ian, bu kitap satın alındı. Evine götürebilirsin.”
Önce kısa bir şok yaşadım, sonra kimin aldığını sormam gerektiğini içimden tekrarladım.
“Kim aldı ki?”
Madam sesini alçaltarak:
“Şu biraz önce çıkan, siyah giyinmiş yaşlı beyefendi bu kitabın size yararı olacağını söyledi ve ücretini ödedi.”
Bu kitabı bırakmam gerektiğini ve adamı bulup hesap sormam gerektiğini düşündüm. Fakat sonra “Bana ne!” diyerek kitabı elime alıp çıktım. Çok pahalı bir kitap değildi zaten, hem ödevim de vardı. Hava kararmaya başlamıştı ve sert bir rüzgar doğudan esiyordu. Saçlarım rüzgarda havalandı. İçimden dönüp kütüphaneye bakmak geldi, sanki onu bir daha göremeyecektim. Son bir kez tozlu kokuyu burnuma çektim ve eve doğru yola koyuldum.
LegalMc&RapMaster