Sağıma baksam, binalar var, demirden, taştan, çimentodan.
Solumda bomboş arazilerde çalışan bir yığın işçi;
önümde bir kağıt, bir kalem, yazıyorum içimden geçenleri...
Silinmeyen kalemlerle düşledim yazdıklarımı.
Binaların yerine at çiftlikleri yazdım; çocukları; çiçekleri yazdım.
Zaten yalnızdım,
Hep kendim yetiştirdim elimdeki dumanı, Karnımdaki sancıyı.
Reçetemi kendim yazdım; Kendime ödedim vergisini, yaptıklarımın.
Sebepsiz değildir çığlıklarım.
Zavallı olan ben miyim; satırlarım mı?
Belki de duymayanlardır çığlıklarımı...
Anlamayanlardır belki, haykırışlarım ardındaki hastalıklı yalnızlığı.
Cevap verseler yazdığım paragrafların içtenliğine cümlelerim;
Belki hiç yazılmayı istemeyecekti kullandığım kelimelerim...
Acıtıyor bazen umutlarım.
Olmayacağına inandırmak kendini bir şeye, ona alışmak,
biraz viski, ve havayla dolu bir kadeh ile, olmamasını seyre dalmak sonra...
Hele de kadehin, yalnızlığını paylaşırsa, zor gelir binaları yıkmak, ve bir at çiftliği kurmak.
İşte saçma umutlar; bu yüzden acıtıyor ya...
Belki, sadece satırlarıma acıdığımdandır yazdıklarım...