Kayıt Ol

Aaron

Çevrimdışı suphi

  • **
  • 53
  • Rom: -2
  • En KöTüLeRiN bİlE iYi NeDeNlErİ vArDıR
    • Profili Görüntüle
Ynt: Aaron
« Yanıtla #15 : 03 Nisan 2011, 19:39:10 »
Devamı niye gelmiyor merak ediyorum
En KöTüLeRiN bİlE iYi NeDeNlErİ vArDıR

Çevrimdışı Raisor

  • ***
  • 793
  • Rom: 15
    • Profili Görüntüle
Ynt: Aaron
« Yanıtla #16 : 03 Nisan 2011, 20:41:20 »
Devamı niye gelmiyor merak ediyorum

Düzenlemesi kaldı. Az sonra yayınlıyorum yeni bölümü :P
Vahşet her yanda ulu orta sergilenirken,

Sevişmek için saklanmak zorunda kaldığımız bir Dünyada yaşıyoruz.

-John Lennon.

Çevrimdışı Raisor

  • ***
  • 793
  • Rom: 15
    • Profili Görüntüle
Ynt: Aaron
« Yanıtla #17 : 03 Nisan 2011, 22:09:30 »
                                                       Bölüm 12 – Eve dönüş

   Eve ulaştığımızda, büyükannemi giriş kapısının önünde, sallanan sandalyesinde bir ileri bir geri sallanarak, dalgın bir ifade ile bir şeyler düşünüyorken bulduk
 
   Ona doğru yürümeye başlayınca, “Oron? Sonunda onu buldun mu?” Diye heyecanlanarak sandalyeden kalktı
 
   “Evet, onu buldum” dedi Oron, daha önce alışık olmadığım ses tonuyla. Yeni Oron, daha güçlü, daha esprili, daha dobra duruyordu. “Kendimle beraber, onu buldum!” dedi.
 
   “Nasıl yani?”
 
   “Büyükanne! Bunca zamandır benim yerimde bir Gece Beslenen olduğunun farkında mısın?” dedi
 
   “Ne saçmalıyorsun yine, Oron?”
 
   “İçeri geçelim…”
 
   İçimden bir ses, bugün her şey öğrenilecek diyordu. Öyle de oldu zaten.
   
            ***

   Oturma odasına yerleşip, heyecanlı bir şekilde sessizliği kimin bozacağına dikkatimi vermiştim. Zira kimsenin konuşacağı yoktu. Geçen birkaç dakika bana saatler gibi gelmişti ve tam da kimsenin konuşmayacağına kanaat getirdiğim bir anda Oron “Anlat büyükanne” diyerek sessizliği bozdu. “son 5 ayda neler oldu?"
 
   “Hiçbir şey. 3 ay önce benim yanıma taşındın ve Aaron, sen, ben yaşıyoruz işte.”
 
   “Saçmalama büyükanne. Yanında kalmak mı?” bir an duraksadı. “Aaron’un hafızası silinmiş. Neden ona o aptal panbüyülerden birini hazırlamadın?”
 
   “Oron unuttun mu? Aaron’un gerçekleri bilmemesi beraber verdiğimiz bir karardı. Onu üzmemek için.”
 
   “Öyle bir karar verdiğimi hatırlamıyorum. Bize her şeyi anlat, olayı analiz etmem lazım.”
 
   Büyükannem derin bir nefes aldı. Pes etmiş gibi bakıyordu.

   “Tamam. Burada neler oluyor çocuklar? Eğer benim gibi yaşlı bir kadınla dalga geçmek için bu oyunu düzenlediyseniz, hiç hoş değildi. Aaron’u son iki gündür kaybetmiş olmanın acısını bir ben biliyorum.”

   “Hayır büyükanne. Bu bir şaka değil. Aaron bir gurup gece beslenen tarafından kaçırıldı ve orada beni buldu. Tabi böylece son beş aydır benim kılığıma giren Oron’un aslında bir gece beslenen olduğunu anlamış olduk.” Diye yanıtladı Oron.

   Büyükannem bu kez daha güçlü bir nefesi içine çekti ve elini kalbine götürdü. Sanırım kalbi sıkışıyordu.

   “Ciddi olamazsınız” dedi acı çekiyormuş gibi bir sesle. “Oron, bu söylediğin ciddi bir şey”

   “Büyükanne, sakin ol. Heyecanlanacak bir durum yok. Bunun iyi bir şey olduğunu anlamalısın. Sonunda esaretten kurtulabildim ve gerçekler ortaya çıktı.” dedi Oron. “Sadece gerçekleri öğrenmemiz gerekiyor hepsi bu. Bize ne biliyorsan anlat. Beş ay öncesinde olanları bilirsek gizem ortadan kalkar. Ayrıca Aaron’a hafızasını geri kazandırmalısın.”

   Büyükannem biraz daha sakin bir yüz ifadesiyle bizlere baktı ve sanki bir şey hatırlıyormuşçasına ellerini birleştirdi. Olayı anlamış ve şaka yapmadığımıza inanmıştı. Yapması gerekeni yaptı ve konuşmaya başladı:

   “Yeterince uzun bir zamandır olayı gizledim. Olay şu ki, 5 ayı aşkın bir süre önce Aaron’un babası çıkageldi: Midejekl. Hepimiz resmen şok olmuştuk. Aaron’un annesi de öyle. Bilmediğim bir sebepten dolayı Aaron’u alıp kendisiyle götürmek istemiş. Annesi de izin vermeyince, kavga ettiler. O gece sen ve ben de oradaydık Oron. Aaron’un babası, annesi karşı çıkınca, ona ölüm laneti okudu ve Aaron’un aklını silerek ortadan kayboldu. Oğlunun ona karşı kin duymasını istememiş olmalı herhalde.”
 
   “Neden o kadar sinirlendi ki?”
 
   “O bir kırmızı büyücü. Yani sinir olduğu sırada istem dışı hareket ediyor. Her şey bitince pişman olduğu belliydi. Kızımı gerçekten seviyordu. Ama sonuçta kızımın ölümüne sebep oldu ve kötü emelleri olan bir adam olduğunu biliyoruz. Onu asla affetmeyeceğim.”
 
   “Sen de Oron’u sahiplendin öyle mi?”
 
   “Evet. Onun hafızasını düzeltmedim. Ona ‘senin baban anneni öldürdü’ diye nasıl söylerdim? Onun hafızasını düzeltmemem senin fikrindi Oron…”
 
   “Benim hatırladığım şey şu,” dedi Oron. “Okuldan bazı arkadaşlar kayboluyordu. Bu durumu araştırırken ben de kaçırıldım. Aaron’un babası gelmeden de önceydi. Bu kaçırma işini Gece Beslenenler yapıyorlarmış meğer. Sonra kaçırdıkları insanları, kendilerine dönüştürüyorlar. Demek ki beni kaçırdıktan sonra yerime bir Gece Beslenen geçmiş.”
 
   “Aaron’un babası, kutsal kupon kitaplarını arıyordu.” dedi büyükannem. “Böylece sonsuz bir güce sahip olacaktı. Gece beslenenler de bunu istemiyorlardı, çünkü kitapları onlar bulup, dünyada saygınlık kazanmayı amaçlıyorlardı. Senin yerine geçerek, Aaron’u, yani babasını yenebilecek tek büyücüyü, babasına karşı kışkırtmaya çalışmış olmalılar. Böylece planlarını yerine getirebileceklerdi. Ama İçlerinden biri Aaron’u da kaçırarak planlarını mahvetmiş olmalı.”
 
   “O yaratıkların salak olduğu çok belli” dedi Oron gülerek. “Ama öldüler. En azından beni kaçıranlar, yerime geçen de dahil, öldüler.”

   Artık her şeyi biliyordum. Ağlamak ve sevinmek arasındaki ince bir çizgide boğulduğumu hissediyor, babama ve Gece Beslenenlere kin duyuyor, ama en çok da hala yeni Oron’a ve büyükanneme şüphe besliyordum. Belki de Şu anki hikaye yalandı? Sonuçta şimdiye kadar bildiğim tüm hayatım bir yalandan ibadetti.
 
   Büyükannem içimi okumuş gibi; “Gidip bir ökse ilacı hazırlayayım” dedi. “Kafanda soru işareti kalmasın. Hafızanın kayıp noktaları kendine gelsin.”
 
   Ve ayağa kalkarak uzaklaştı… Artık geçmişi hatırlayacak, onunla yüzleşecek ve geleceğimi ona göre belirleyecektim…

   Büyükannem odasına gidince, Oron ile yalnız kalmıştık. Ona anlamsız bir ifade ile bakıyor, kendi içimde babamın Midejekl olduğu gerçeğiyle yüzleşmeye ve en kötüsü babamın annemi öldürdüğü gerçeğiyle yüzleşmeye çalışıyordum. Evet bu bir gerçekti. Son beş aydır gördüğüm o rüyalar, aslında bir rüya değil, Midejekl’in annemi öldürdüğü sahneydi. Yani benim aklımı silmeden önceki son beş saniye.

   “Midejekl…” diye fısıldadım. “Benim babam Midejekl…”
Vahşet her yanda ulu orta sergilenirken,

Sevişmek için saklanmak zorunda kaldığımız bir Dünyada yaşıyoruz.

-John Lennon.

Çevrimdışı Raisor

  • ***
  • 793
  • Rom: 15
    • Profili Görüntüle
Ynt: Aaron
« Yanıtla #18 : 05 Nisan 2011, 23:06:30 »
                                                       Bölüm 13 - Eskisi gibi

   Beynimi kurcalayan düşünceler bir bir somutlaşmaya başladı. Artık ailemin kim olduğunu biliyordum. Olayları az çok anlamış, Gece Beslenenleri ve amaçlarını öğrenmiştim. Oron’un neden bir Gece Beslenen tarafından ele geçirildiğini ve Oron’un yerine neden bir gece beslenenin geçtiğini de biliyordum: Midejekl’i, yani babamı öldürmem için yapılan bir oyundu. Ama bir hata yapıp beni kaçıran Gece Beslenenlerin bu planı suya düşmüştü. Şimdi de, iş işten geçtikten sonra, anneannem bana gerçekleri ispatlama çabasına girerek, içerde büyük ihtimalle hafızamı geri kazanmama sebep açacak Ökse ilacını hazırlıyordu. Ne kadar ironik!
 
   Midejekl’e ve Gece Beslenenlere karşı intikam planları kurarken, Büyükannem elinde kırmızımsı bir sıvıyla dolu değişik bir kase ile içeri girdi ve kaseyi bana uzattı. Bir an için kasenin zehir olabileceğini bile düşündüm; ama ölmek umurumda bile değildi. Demek ki söylenen yalanlar hem güvenimi kırmış, hem de beni hayattan bezdirmişti.
   Neticede, kaseyi ağzıma dayadım ve ‘Ökse ilacı’ isimli garip şeyi içtim…

     ***

   Hayatım, bir film şeridi gibi gözlerimin önünden geçti. Her şey, açık ve net bir şekilde aklımda ve bilincimde var almaya başladı. ‘Babamın’, anneme yaptığı ‘Jurimia’ laneti, sonra aklımı nasıl sildiği, daha sonra ve daha önce olanlar, bir bir gözlerimin önüne geldi. Her şey o kadar açıktı ki… Tüm o basit olayları görememenin acısı içindeydim. Annem ile olan anılarım aklıma gelince, onun ölümüne olan bilinmeyen üzüntüm, bilinen bir hal aldı. Anılarınızı paylaştığınız bir insanın ölümü, hakkında hatırlamadığınız birinin ölümünden daha büyük bir yıkıcılığa sahip. Film şeridi sırasında onunla ilgili gördüğüm her sahne, kalbimin ortasına iğne batırılıyormuşçasına acımama sebep açıyordu.
 
   Film sahnesi sona erip, her şey normale dönünce, garip ifadelerle bana bakan anneannem ve Oron’u fark ettim.
 
   “Hatırlıyorum.” dedim. Evet, her şeyi, söylenen her cümle ve kelimeyi hatırlıyordum. Önce sudan çıkarılıp, sonra tam ölecekken suya geri fırlatılan bir balık gibi mutluluk ve acıyı aynı anda hissediyor, yalan ve gerçeği sonunda ayırt edebiliyordum. Her şey bitmişti, ya da yeni başlıyordu; bunu görecektik.

     ***

    Oron tutsakken neler olup bittiğini, özetle ona anlattık. Annesinin onu bırakması onu yıkmıştı. Gerçi bunu annesinden bekliyordu, ama onu seviyordu da. Garip bir ruh haline bürünerek sessizleşti. Ona acıyordum, ama bir yandan da beraber kaldığımız için seviniyordum. Evde kafa dengi biri olması daha iyiydi. Sonuçta olan olmuştu ve ne yapsak durumu düzeltemezdik. Eski Oron’un alıştığı gibi, yeni Oron da duruma alışacaktı.

   “Oradan, ben gelmeden kurtulabilirdin. Neden bunu yapmadın?” diye sordum Oron’a
   
   “Gece Beslenenlerin yanından mı?”
   
   “evet. Onlar senin için çerezdi.”

   “Onları hafife alıyorsun. Bazıları güçsüz olabilir ama bazıları güçlü ve büyü yapabiliyorlardı. Senin orada sinirlenip bir tanesini öldürmen ile büyü yapacak gücü kendimde buldum. Dönüşüm büyüsünün ne kadar güçlü olduğunu sen de biliyorsun. Biz bir fareye bile dönüşmekte zorlanırken, onların benim kılığıma dönüşebildiklerini sen de gördün. Sensiz başaramazdım.”
 
   “Saçmalama…” dedim. “Sen güçlü bir büyücüsün.”
 
   “Onlar her yerdeler.” diye söze karıştı büyükannem. “İnsan kılığında, aramızda geziyorlar. Sadece öldürdüklerinizle yetmiyor, fazlası var. Sizin onları öldürmeniz ile resmen onlara savaş açmış olduk. Şanslıyız ki, oradaki tüm Gece Beslenenleri öldürdünüz. Öteki Gece beslenenler durumu fark ettiklerinde sinirlenecekler, ama kimin yaptığını öğrenemeyecekler.”
 
   “Büyükannem haklı” dedi Oron. “Oradan kurtulmaya çalışsaydım, Gece Beslenenlerin hepsini öldürmem gerekiyordu. Yoksa bu işten kimin sorumlu olduğunu ötekilere söylerler ve peşimden daha fazla Gece Beslenen ile beraber gelirlerdi.”
 
   “Bu söylediğin, orada yaşadıklarından daha kötü olmazdı.” dedim. “Tünellerde dolanırken yaşadığımız susuzluk ve açlığı hatırladıkça sinirlerim bozuluyor.”
 
   “Yok canım… Bize devamlı yemek verirlerdi.”

   Büyükanneme döndüm. “Büyükanne, yemek ve su demişken, ben açım”
 
   “Tabi ki açsınız! Aptal kafam. Nasıl da akıl edemedim… Biraz pilav yapmıştım.” dedi ve mutfağa doğru yürümeye başladı.
 
   “Görüyor musun?” dedim Oron’a “Konuşmaya daldık diye açlıktan ölecektik.”
 
   “Ne büyük kayıp!” dedi Oron. “Gece beslenenler gibi vahşi yaratıklardan konuşurken, sen açlıktan ölmeyi dert edebiliyorsun.”
 
   “Yemek çok önemlidir. Aç ayı oynamaz”
 
   “hiç değişmemişsin…”
 
   “!”

   ***

   “Saçmalayan kediler adına! Yediğim en güzel pilavdı” dedi Oron.
 
   “Annen, pilav yapma konusunda kesinlikle başarısızdı” dedim.
 
   “Bana mı söylüyorsun? Senin annen yumurta kırmayı bile bilmiyordu.”
 
   “Bunun yalan olduğunu sende biliyorsun!” dedim “Bir keresinde makarna yapmıştı”
 
   “Evet, hatırlıyorum ve o güne lanet ediyorum” dedi Oron. “3 hafta boyunca kusmuştum.”
 
   “Abartma!” dedim.
 
   “Yine başlamayın.” dedi büyükannem. “Ölen bir insanın arkasından konuşmak saygısızlıktır. Kabul ediyorum, iki kızım da yemek yapmak konusunda başarısızdı, ama iyi oldukları yönlerini tartışsanız daha makbul geçer.”
 
   Bu haklı sözler üzerine sustuk. Oron’la yaptığımız bu esprili tartışmalar hep güzel olurdu. Öncekileri hatırladıkça moralim düzeliyordu. Annelerimizin yemek yapma konusunda başarısızlıkları yüzünden kaç kez pizza çağırdığımızı hatırlıyordum. Oron sevdiğim tek kuzenim ve her şeyimi paylaştığım tek insandı. Eski anılarımız ile beraber, ona beslediğim sevgim büyümüş, eskisi kadar sağlam olmuştu. Bir keresinde, kimin daha iri bir kayayı kaldırabileceğini tartışmış, sonra da ben belimi çatlatmıştım. Bir keresinde de kimin daha çok nefesini tutabileceğini tartışırken, Oron resmen boğuluyordu. Cumartesileri içki gecelerimizdi. Bir bara gider, oturur, sarhoş olana kadar içerdik. Ne zaman yalnız kalsak sigara yakar, sonra da üzerimize koku sinmesin diye gider buzdolabından bir şeyler çalardık. İlk kız arkadaşlarımızı, Okulda pencereleri nasıl kırdığımızı, balonları su doldurup kızlara atarken yaşadığımız eğlenceyi hatırlıyor, ama bir şey olduğu zaman birbirimizi nasıl kolladığımızı ve üzüntülü olduğumuz zamanlarda beraber dertleştiğimiz zamanları da unutmuyordum. Tabi ki uzun bir süre okula ara verdik, son olaylardan sonra. Ama yeni dönemde okula yeniden başlamamız gerektiğini düşündüm. Eski hayatıma geri dönmeye uğraşacaktım.

   Çocukluğumdan beri büyükannemde yaşadığımı sanıyordum. Şimdi tüm çocukluğumun annemin yanında geçtiğini ve Oron’un tüm o zamanlarda yanımda olduğunu öğrenmem iyi bir şeydi. O kadar da kötü bir çocukluğumun olmadığını öğrenmiştim. Küçükken okula gittiğimi bile bilmiyorken, okul arkadaşlarımı ve gördüğümüz dersleri bile hatırlamaya başladım. Ama eğer tüm soruların cevaplandığını sanıyorsanız, yanılıyorsunuz. Hatırlatmak gerekirse, esrarengiz birkaç olay daha var, biri de Ron-ti. Çatı katında onunla konuştuğumuz zaman bize verdiği bilgiler doğruydu. Ama aynı zamanda eksik bilgi de vermişti. Yani Midejekl’in benim babam olduğumu söylememesi dışında verdiği tüm bilgiler doğruydu. Bu da onun Gece Beslenenler için çalışıp çalışmadığını merak edip sorgulamama sebep oldu. Gece beslenenlerin amacı benim geçmişimi unutmam değil, beynimi yıkayıp beni babama karşı kışkırtmaktı. Onlara göre gerçekleri bilmemde bir sakınca yoktu. Sadece Midejekl’in ölmesi yeterliydi.

   Son olarak aklıma takılan bir soru daha vardı ve bu da Oron ile ilgili bir şeydi. Hazır uygun zamanı yakalamışken, bu soru işaretini de ortadan kaldırmak istedim:

   “Oron, neden tutsak olduğun sırada kılık değiştirdin?”

   “Çünkü kim olduğumu biliyorlardı.” dedi Oron. “Senin kuzenin olduğumu anladıklarından sonra güvenlik açısından kılık değiştirdim. Yine de onlardan biri de benim kılığıma geçmiş maalesef.”

   “hmm.” dedim. “Akıllıca.” Gerçekten de Oron’un aklına bazen şaşırıyordum. Hiç aklınıza gelemeyecek şeyler, bazen aklında bitiveriyordu.
Vahşet her yanda ulu orta sergilenirken,

Sevişmek için saklanmak zorunda kaldığımız bir Dünyada yaşıyoruz.

-John Lennon.

Çevrimdışı KoyuBeyaz

  • ********
  • 2753
  • Rom: 59
  • Rasyonalist dominant.
    • Profili Görüntüle
Ynt: Aaron
« Yanıtla #19 : 11 Nisan 2011, 16:46:08 »
Bayağıdır takip ediyor olmama rağmen yorum yapmamışım, ayıp olmuş.

Hikayenin içeriğinden önce değinmek istediğim bir şey var, gidişi. Ağır ağır, olayları aceleye getirmeden, duyguyu iyice vererek devam ediyor olman ve her bölümde aynı gidişi koruyabilmen gerçekten takdir edilesi. Genelde anlatılmak istenen bir şey olduğunda aradaki bölümler hızlı geçiliyor gördüğüm kadarıyla, bu da hikayenin okuma keyfini azaltıyor. Fakat seninkinde bu yok, bu güzel bir şey.

İkinci olarak oldukça oturaklı, oldukça kendi içinde düzenli bir şekilde devam ediyor yazı, ki bu da çok güzel bir etken. Konu açık konuşmak gerekirse çok fazla ilgimi çekmiyor fakat güzel anlatım ve aceleye getirmeden devam etmen hikayeyi bırakmamı doğrudan engelliyor. -Yanlış anlaşılmasın öyle bir niyetim yok  :P- Bu şekilde oldukça beğendiğim ve okumaya devam ettiğim bir öykü olmuş. Tebrik ederim, ben takip etmeye devam edeceğim, yorum azlığı canını sıkmasın ayrıca. Çoğu insan okumasına rağmen yorum yapmaktan kaçınıyor.

Bu gidişini koruyarak devam etmen ve sonuna vardığında Kurgu İskelesinin kült öykülerinden birine daha imza atmış olman dileğiyle. :)
Uzay elbisemle kavgaya hazırım.

Çevrimdışı Raisor

  • ***
  • 793
  • Rom: 15
    • Profili Görüntüle
Ynt: Aaron
« Yanıtla #20 : 13 Nisan 2011, 13:07:28 »
   Çok teşekkür ederim yorumundan dolayı. Kendimde yazmak için daha büyük bir cesaret buldum. Yavaş yavaş, sindire sindire anlatmak istiyorum ki uzun bir hikaye ortaya çıksın. Bir de hikayeler bir anda olup bitince zevk almıyorum ben de; senin gibi. O yüzden çok dikkat ettiğim bir husus üzerine basmışsın. Teşekkürler yeniden.
Vahşet her yanda ulu orta sergilenirken,

Sevişmek için saklanmak zorunda kaldığımız bir Dünyada yaşıyoruz.

-John Lennon.

Çevrimdışı suphi

  • **
  • 53
  • Rom: -2
  • En KöTüLeRiN bİlE iYi NeDeNlErİ vArDıR
    • Profili Görüntüle
Ynt: Aaron
« Yanıtla #21 : 18 Nisan 2011, 15:40:45 »
Ben mesaj yazmadan yenileri gelmiyor merak ettim niye böyle
En KöTüLeRiN bİlE iYi NeDeNlErİ vArDıR

Çevrimdışı Raisor

  • ***
  • 793
  • Rom: 15
    • Profili Görüntüle
Ynt: Aaron
« Yanıtla #22 : 18 Nisan 2011, 16:24:32 »
Ben mesaj yazmadan yenileri gelmiyor merak ettim niye böyle

Yanlış düşünüyorsunuz. Şu an sınav haftasındayım maalesef ve üzerinde uğraştığım tek hikaye bu değil. Bir-iki gün içerisinde mutlaka yayımlayacağım yeni bölümü. Aslına bakarsan başlamıştım bile yazmaya ama aksadı biraz.

Aksattığım için özür dilerim.
Vahşet her yanda ulu orta sergilenirken,

Sevişmek için saklanmak zorunda kaldığımız bir Dünyada yaşıyoruz.

-John Lennon.

Çevrimdışı suphi

  • **
  • 53
  • Rom: -2
  • En KöTüLeRiN bİlE iYi NeDeNlErİ vArDıR
    • Profili Görüntüle
Ynt: Aaron
« Yanıtla #23 : 18 Nisan 2011, 16:29:33 »
Ben sadece meraktan soruyordum özür dilemenize gerek yok
Vede sınavlar için başarılar dilerim
En KöTüLeRiN bİlE iYi NeDeNlErİ vArDıR

Çevrimdışı Raisor

  • ***
  • 793
  • Rom: 15
    • Profili Görüntüle
Ynt: Aaron
« Yanıtla #24 : 25 Nisan 2011, 19:55:01 »

                                                           Bölüm 14 - Şehir

   O gece büyükannem büyük ihtimalle yatağında kıvranıyor, annemle ilgili öğrendiklerime üzülüp üzülmediğimi düşünerek üzülüyordu. Oron ise, hemen yanımdaki yatakta gözlerini kapatmış, ya uyuyor, ya da uyur numarası yapıyor gibiydi. Benim halim ise onlardan beterdi. Ron-ti olayını merak ediyordum ve çatı katına gidip bakmamak için kendimi zorluyordum. Nedense bu zorlama fazla uzun sürmedi, süremedi. Bilinmezlik irademi yendi ve ‘lanet olsun’ diye bir haykırışla yatağımdan kalkıp doğruca çatıya giden merdivenlere yöneldim. Yatakta olmamdan dolayı dağılmış saçlarımın, kalkınca bir birinden zıt yönlere doğru hareket edişini hissediyor ve sinir bozucu sessizlik içinde çatı katına doğru ilerliyordum. Merak, endişe, şüphe ve diğer saçma duygularla merdivenleri çıkıp kendimi kapıdan içeri attım. Neyse ki sıra dışı bir şey hissetmedim. Çatı, en az eskisi kadar çatıydı, ya da belki de çatının oyununa geliyordum. Beni ‘sıradan bir çatı’ olduğuna ikna etmeye çalışıyor olabilirdi.
 
   Bir süre sonra, saçmaladığımı hissettim. Aklımdan geçen tuhaf düşünceler beni paranoyaklaştırıyor, sağlıklı karar vermemi engelliyordu. Sonunda konuşmaya karar verdim. Eğer konuşursam ve burada bir ruh varsa, bana yanıt verebilirdi.

   “Selam, Ron-ti.” dedim. Sesimin kararlı ve duyulabilir çıkmasına özen göstermiştim. İçimdeki saçma kuruntuyu hissetmesini istemedim. Ama cevap gelmeyince, biraz daha çatlak bir ses tonuyla yeniden “selam” dedim. Ama ümit yoktu. Ron-ti, burada değildi.

   Geriye, kapıya doğru yöneldim. Kapıdan dışarı çıktım ve doğruca odama, uyumaya gittim. Görünen o ki Ron-ti de hayaldi.

   ***

   Ertesi sabah beni uyandıran kişi Oron’du. Bunu bilerek yapmadığından eminim. Hiç kimse, kasıtlı olarak kuzeninin yatağına sıçrayıp; “Uyan! Uyan! Kuzen uyan!” diye bağırarak kuzenini uyandıramaz. Ancak istemeden bu olabilir:

   “Neler oluyor?” diye sordum uykulu gözlerle.

   “Pardon Aaron, istemeden uyandırdım. Hadi gel kahvaltı edelim” dedi ve kahkaha attı.
   
   “İstemeden uyandırmak mı? ‘Hadi Uyan’ diyerek yatağıma sıçraman istemeden mi oldu yani?”
   
   Sinirlenmiştim, ama ertesi sabah ben de onu bir bardak su ile uyandıracaktım. Aksi takdirde kendimi rahat hissedemezdim. Ne de olsa, insanlar kuzenlerine ancak yanlışlıkla bir bardak su dökebilirlerdi.
 
   Kahvaltı tatmin ediciydi. Kahvaltıdan hemen sonra, Oron’un fikri üzerine şehre inmeye karar verdik. Okula yeni sömestr için yazılmak ve birkaç arkadaşın evine uğramak için ideal bir sabahtı. Taksiyi çağırdık. Eğlenceli bir gün olacak gibiydi.

   Bir saat gibi kısa bir sürede hazırlandık, televizyonun başına oturup bir-iki çizgi film izledik ve taksiyi beklemeye başladık. Bir boru sesiyle, taksi geldiğini bize duyuracaktı zaten. Öyle de oldu. Taksiden geldiği bariz bir biçimde belli olan bir boru sesiyle, dışarıya fırladık ve koltuklarımıza oturmak üzere taksinin kapısını açtık. Ön koltuğa Oron oturdu. Yaz mevsiminin hakim olduğu bir manzara eşliğinde, şehre doğru yol almaya başladık. Bana öyle geliyordu ki, zaman mutlu olma zamanıydı.

   ***

   Okul oldukça sessiz görünüyordu. Yaz aylarında okulun sessiz olduğu gerçeğini herkes bilir. Ama tabi ki kayıt olma tarihi bugünlerdi ve gözetmen bir müdür muavini yeni gelen öğrencilerin kaydını gerçekleştirecekti.

   Hiç tahmin etmeyeceğimiz bir şekilde kayıt yapan kişi Bay Thomas Addison’du. Bu saçları artık kelleşmeye başlamış yaşlı müdür muavini, okulun en sert mizahlı muavinlerindendi. Oldukça ciddi bir adamdı fakat zararsızdı da. Tek tahammül edemeyeceği şey saygısızlık ve ırk/din/dil tartışmalarıydı.

   Kayıt odasına adımımızı attığımızda bizi fark ederek garip bir yüz ifadesine büründü. Bu zararsız bir ‘anlam verememe’ ifadesiydi.

   “Aaron? Oron?” dedi hayretle. “Kaydınızı dondurduktan sonra bir daha gelmeyeceğinizi sandım. Gelmeniz iyi olmuş. Keşke kaydınızı dondurmasaydınız, şimdiye mezun olurdunuz. Boş yere bir sene daha öğretim göreceksiniz.”

   “Bizim için bir sorun yok; Bay Thomas. Bazı problemler vardı. Bu sene bitireceğiz diye umuyorum.” dedim.

    “Güzel.” dedi. “Tüm sorunlara rağmen okulu bitirmeyi istemeniz hoş bir şey. Bu devirde lise mezunu olmayanlara cahil gözüyle bakılıyor sanırım.”

   “Doğru.” diyerek onayladı Oron.

   Gereken kayıt yaptırıldı ve bize sadece yaz tatilinin bitmesini beklemek kaldı.

   ***

   Orkide sokağı olarak bilinen ünlü bir sokaktaki 16 numaralı hoojey apartmanının ikinci katı, James’in eviydi. James bizim okuldan en çok karıştığımız arkadaşlarımızdan bir tanesiydi. Aramızda senelere dayanan bir dostluk vardı ve birlikte diskoya gittiğimiz gecelerin sayısı sayılamayacak kadar fazlaydı. Oldukça fazla takılırdık. Büyük ihtimalle sonradan bir daha bizden haber alamamanın verdiği bir kalp yarası vardı, ama ona sürpriz yapmak için iyi bir zamandı.

   Söz konusu eve gelince zili çaldık ve garip bir heyecan ile kapının açılmasını bekledik. Aslında buraya gelmeden önce ona ne söyleyeceğimi ve nasıl bir merhaba diyebileceğimi otuz kez düşünmeme rağmen, mantıklı bir sonuca ulaşamamıştım ve şu anda şansımı doğaçlama konuşma ve merhabalara bırakacaktım.

   Kapıyı, tahmin ettiğimiz gibi James açtı. Bu 17 yaşındaki garip insan, sıska, kısa boylu, gözlüklü bir tipti ama kesinlikle dersleri ile arasının iyi olduğunu söyleyemem. Bir dize zorlu yıldan sonra mezun olmanın mutluluğunu yaşıyor olmalıydı.

   “Oron?, Aaron?” dedi şok içinde. “Lanet olsun dostum! Neredesiniz siz? Hemen içeri girin ve bana tüm olanları anlatın.”

   Kapıyı açtı ve bizi garip adımlarla, garip odasına, garip el işaretleri kullanarak yönlendirdi. Yine de biz, o her ne kadar ısrar etse de ona bir şey anlatamadık.

   Öğlen yemeği için James’in annesi o kadar çok ısrar etmişti ki; şehirde kalma süremizi uzatmak zorunda kaldık. Taksiyi ancak yemekten sonra çağırabildik. James tahmin ettiğimiz üzere mezun olmuştu ama henüz bu şehirdeydi. Yani okul zamanlarında onunla görüşme fırsatımız bolca olacaktı. Bu yüzden bu minik buluşmayı, sadece James’in yüzünde bir mutluluk bırakarak, öylesine geçiştirdik ve başka bir zaman, başka maceralarda görüşmek üzere elveda ederek taksiye bindik.

   ***

   Kırsal kesime giren taksi, sabit bir hıza ulaşmıştı artık. Oldukça geveze bir taksi şoförüne çatmıştık bu kez. Lafazan bir adamdı ve garip hikayeleri ile resmen kafamızı şişirmişti. Etrafımızda sıklaşmaya başlayan ağaçlar doğal bir güzellik niteliğindeydi. Özellikle bolca çınar ağacı görmek mümkün olabiliyordu.

   Ama hiçbir şey pek de olması gerektiği gibi olmadı. Şoför ansızın kenara çekti ve garip bir yüz ifadesine bürünerek arabadan indi. Bunu görünce biz de arabadan indik tabi ki.

   “Ne oldu bayım?” diye sordu Oron.

   “Sanırım lastik patladı…” diye cevap verdi şoför. Arabanın arka bagajını açarak bir lastik daha çıkardı. “Bu tip durumlar için yanımızda hep bir lastik bulundururuz. Hiç unutmayacağım da, bir keresinde…”

   Teknik olarak şoförü dinlemekten işte o anda vazgeçtim. Çünkü içgüdülerim, bir şeyin çok kötüye gittiğini söylüyordu. Vücudum tehlike sinyalleri algılıyordu. Oron’a baktığımda, onun da biraz sertleşmiş bir yüz ifadesi ile, hala önceden yaşadığı bir lastik patlatma hikayesini anlatan şoförü dinlemediğini, başka bir şeye odaklandığını gördüm. Ve ağaçların arasından bir siluet çıktı. Bize doğru yaklaştıkça siluetin aslında tanıdık bir yüz olduğunu anladım. Bu erkek, tehlikeli bir erkekti. Karşımda, Dünya tarihinin en güçlü ve en ender büyücü türlerinden bir tanesinin, bir kızıl büyücünün bana doğru yürüdüğünü gördüğüm anda korku ve endişe vücudumda sonsuz bir hızla salgılanmaya başladı. Rüyalarıma giren ve annemin öldürüldüğü sahnede aktif rol oynayan bir büyücü, bana doğru yürüyordu şu an. Şu an bir kez daha bu adam rüyalarımdan çıkıp gerçekliğime bir kabus oluyordu.

   “Midejekl… Bu Midejekl Aaron, değil mi? Bana bunun olmadığını söyle. Yanlış tahmin ettiğimi söyle.” dedi Oron.

   “Hayır Oron.” dedim. “Doğru tahmin. Karşındaki Midejekl…”
Vahşet her yanda ulu orta sergilenirken,

Sevişmek için saklanmak zorunda kaldığımız bir Dünyada yaşıyoruz.

-John Lennon.

Çevrimdışı

  • *
  • 5
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
Ynt: Aaron
« Yanıtla #25 : 30 Nisan 2011, 20:53:48 »
çok heyecanlı bir yerde bırakmıssınız devamını merakla bekliyorum :)