Kayıt Ol

Self Destruction

Çevrimdışı Madam Vio

  • **
  • 376
  • Rom: 16
  • "Each thing I show you is a piece of my death."
    • Profili Görüntüle
Self Destruction
« : 16 Mart 2011, 21:23:00 »

Kısacası olay şu; ben yazıyorum siz okuyorsunuz.

Çevrimdışı Madam Vio

  • **
  • 376
  • Rom: 16
  • "Each thing I show you is a piece of my death."
    • Profili Görüntüle
Ynt: Self Destruction
« Yanıtla #1 : 16 Mart 2011, 21:33:20 »
Self Destruction
Bir ergenin başkalaşım evrelerinden görüntüler…


1. Aşama: Acı, geçicidir. Ergen, hayatı sorgulamak için fazlasıyla umursamaz ve lakayttır. Farkındalık düşük olduğundan, hüzünler derin ve sarsıcı olmaz. Ergeni kuşatan sahte acılar içkiye, sigaraya, uyuşturucuya ya da benzeri illetlere bulaşmak için ileride birer bahane olarak kullanılacaktır.
 [Bkz. “Pıtır canımdan ayrıldım/Geçen gün vitrinde gördüğüm elbiseyi bizim Ömer’in kız arkadaşı satın almış.”]

2. Aşama: Acı, can yakar. Karmaşık, ancak güçlükle atlatılabilen ve çoğu zaman iz bırakan olayların körüklediği yoğun duygular kolayca bastırılamaz hale gelmişse ergen pişmiştir diyebiliriz. Artık yaşadıkları içten hissedilen, gerçek acılardır ve kabuğunu yırtmaya çalışan veya arayışını sürdürmekte olan ergeni kolayca yaralayabilirler. Bu birey acılardan kurtulmak için ilahına sığınır, ilahını bulamaz ve inancını yitirirse sonu en kötü ihtimalle tahtalıköy, en iyi ihtimalle de hapishane-tımarhane ikilisinden biri olur.

3. Aşama: Acı, hissizleştirir. ‘Acı ama gerçek’ çıkış noktası. Var olan düzensizliği, hatta keşmekeşi kabullenişin getirdiği huzur, sınırları kaldırır. Ergen kontrolü altında olmadan gerçekleşen olaylara hazırlıklıdır ve bu tür şeylere karşı kayıtsız kaldığında vicdanen rahatsızlık duymaz ya da adaletten yana yakınmaz. 3. Aşamadaki birine göre hayat zaten adil değildir ve yapılması gereken en iyi şey sosyal hayatın sebep olabileceği zorluklardan soyutlanıp yaşamaktan zevk almaya bakmaktır.

4. Aşama: Acı, zevk verir. Acıdan zevk aldığı kadar, acıya sebebiyet vermekten de zevk alan hastalıklı zihniyet. İlk belirtileri yüksek dereceli fiziksel acıdan haz duymaktır. Kaçın.

---------------------------------------------------------------------
Introduction

Benim açımdan kederli, karamsar ruh hali bir yaşam tarzıdır, ötesi değil. Bunların yaşam içindeki gerçekliğini kabul ettim, evet. Hayat çoğumuzun gördüğü gibi pamuk şekerden yapılma değil, aslında oldukça da çirkin... Üstelik hayatın sunduğu güzellikler bu çirkinliklerin ve tepetaklak gitmekte ısrar eden olayların yanında devede kulak kalıyorsa intihar etmek o kadar da zorlayıcı bir seçim değildir çoğu zaman. Bu yüzden uzatmaları oynuyormuş gibi hissediyorum, bir kez daha evet.

O halde 3. Aşamadan biri çıkıp da bana dese;
“Acıyla beraber kendini de yok etmek yerine, neden onunla yaşamayı öğrenmiyorsun?”

O ergen hayatın çirkin olduğunu kabullenmiş, keder ve acıyı da onunla beraber benimsemiştir. Zaman zaman güzellikleri derinden hissetmeye, bir yandan da anlık eğlencelerden haz almaya bakar. Oysa hayatın ya da insanın içinde yatan bütün o doğal eğilimlerin temelden dürtüsel/bencil/çirkin olduğuna, erdemlerle yaşamanın bir farklılık yaratmadığına ve adaleti sağlamanın mümkün olmadığına inanmak benim kabullenmeyi başarabileceğim bir şey gibi gelmiyor.  Ne demiştim? Kötümserlik benim için bir yaşam tarzı. Fakat gerçekliğin doğası acıyla dolu olduğunda, bütün bu b…klukları olgunlukla karşılayamam.

Ha olgunlukla karşılayabilenin ise, acıyı hissetmesine neden olan vicdani duygularını köreltirken derinden hissetme yetisini de kaybetmiş olduğundan şüphe ederim. Bütün bu iç karartıcı doğruları hayatına oturtmuş olduğundan, geçici güzellikler onu sarmayacak gibi gelir. Yaşama dair her şeyin trajedi üzerine kurulu olduğunu, hiçbir zaman mutlu olamayacağını anladığında aşk, arkadaşlık sevgisi, acıma gibi duygulardan da sıyrılmış olacak çünkü... Tabi bunun yerine “Yok abi, ben her türlü kötülüğe rağmen mutlu olmasını bilirim. Hayat çirkinse ben daha çirkinim!” diyebiliyorsa ne ala! O adam zaten ermiştir.

Kısa lafın uzunu; ya yüce değerleri ayakta tutmanın imkansız olduğu bu düzeni reddedeceğim, ya da çirkinliklere yerinde ve gereğince tepki verip küçük şeylerden zevk almaya -yani kendimi kandırmaya- devam edeceğim…

Umarım yüksek bir binanın tepesinden serbest düşüş denemelerine girmeden önce değişimi kabullenebilirim.
---------------------------------------------------------------------

Spoiler: Göster
Ben de bir ergenin geçirdiği bu dönemeçlerin ve kişisel gelişim sürecinde takip ettiği düşünsel yolun geliştirilebilir yahut farklı açılardan esneyebilir olduğunun farkındayım. Bu yüzden şüphecilik* elbette serbest. Ancak şahsım, sabit kalınması gereken noktayı 2. ve 3. aşamanın ortası, matematiksel olarak 2.5’uncu aşama olarak belirlemiş bulunmaktadır.

*Şüphecilik: “Bilmiyorum, emin değilim, galiba, sanırım, belki de, büyük ihtimalle, kesin öyledir.”

Çevrimdışı Madam Vio

  • **
  • 376
  • Rom: 16
  • "Each thing I show you is a piece of my death."
    • Profili Görüntüle
Ynt: Self Destruction
« Yanıtla #2 : 16 Mart 2011, 23:37:41 »
Son dakika hazırlıklarımı motor takıp tamamladıktan sonra diğer aile fertlerinin Ali'nin evine kadar beni yolcu etmeleri için işlerini bitirmelerini oturarak beklemekten daha saçma ne gelebilirdi ki başıma?

Durun ben size söyleyeyim...

Kaçık gibi evin içinde dört dönerken elimi kapıya çarptım ve son çare olarak ameliyatla bileğimden alınması gereken kapakçık yerine geri oturdu.

Voilà! Bir gün tıbbı yeneceğimi biliyordum.


Chapter 1 - Metamorphosis

Elinde kocaman bir bıçakla "İstavroz çıkart!" diye bağırınca ne yapacağımı şaşırdım. Elimle öyle garip bir şekil çizdim ki önce kalçalarıma dokunup sonra adama hareket çeksem o an yapmaya çalıştığımdan daha yersiz ve zevzekçe bir faaliyette bulunmuş olamazdım heralde.

O sırada Erol yemek masasından kalktı ve "Beş dakikaya geliyoruz." diyerek diğer iki kafadarını da yanına alıp eve girdi. Deli enişteyle yalnız kaldım diye yakınmaya fırsatı bulamadan Ali'nin beni almak için bahçenin ortasına kurulan masaya geri döndüğünü gördüm ve "Nereye?" diye sorarken deli eniştesiyle yalnız kalmamak adına odaya kadar onu takip etmek zorunda kaldım.

Yeri gelmişken Ali ile olan arkadaşlık ilişkimizi özetleyeyim.
Spoiler: Göster
-Mendilin var mı?
+Yok. Sen de?
-Al.


Herneyse. O salağın evine ilk gidişimdi ve dört ergen oda sayılabilecek küçücük, keşmekeşin içindeki bir yere sığışmıştık. 'Kıbrıs Sorunu'na çözüm bulmuş ama bunu halka açıklamaya korkuyorlarmış gibi alık alık bakıyorlardı yüzüme. "Ne yapıyoruz?" diye tekrar sordum.

Erol tütünü aldı ve garip aletiyle tütünü sarmaya başladı. Doğan sırıtıyordu. Ben de salak bir surat ifadesiyle yüzümü Ali'ye dönmüştüm. Olup biteni anlayınca gözlerim fal taşı gibi açıldı.

Sigara? Tütün?

O an kimsenin adını ağzına almadığı illetin sarılışını izledik. Sigara değildi elbette, biz o aşamayı çoktan geçmiş ergenleriz. Bu bildiğin ot. Adını hala bilmiyorum ama bizim kafadarların 'joint' dedikleri bir şey, hafif bir şey...

Dönüşlü olarak içtik, iyi b...k yedik. Ama işin garibi hiçbir etkisi olmadı. 2 x 2'nin sonucu sorulduğunda hala cevabı 8 olarak yanıtlayabiliyordum. Ve bir şeyi daha iyi biliyordum.

Kötü arkadaş çevresi + suça meyillilik = vahim sonlara temel atma töreni.

Anlayacağınız bu yazının sonu "...ve o dört arkadaş hastalanıp ölmüşler. Aileleri de çok üzülmüş." diye bitmiyor o yüzden siz ergenler olarak dersinizi almaya bakın.

Türkçesi;
İlletlerden uzak durmak ya da kurtulmaya çalışmak boşa çabadır.
Önce bu illetlere bulaşan arkadaşlarınızdan kurtulun.

Çevrimdışı Raisor

  • ***
  • 793
  • Rom: 15
    • Profili Görüntüle
Ynt: Self Destruction
« Yanıtla #3 : 29 Mart 2011, 15:06:42 »
Burada suçlu Ali oluyor tabi ki. Nasıl patavatsız, vicdansız, iğrenç bir arkadaş ki seni kötü yollara sürükleyebiliyor?

Sorgulamak, arkadaşlar için geçerli olan bir evre değildir.
Vahşet her yanda ulu orta sergilenirken,

Sevişmek için saklanmak zorunda kaldığımız bir Dünyada yaşıyoruz.

-John Lennon.

Çevrimdışı Madam Vio

  • **
  • 376
  • Rom: 16
  • "Each thing I show you is a piece of my death."
    • Profili Görüntüle
Ynt: Self Destruction
« Yanıtla #4 : 04 Haziran 2011, 20:01:26 »
“Gözüme kıymık girdi sanırım...”

“G...tüne girmesinden iyidir.”

Bu çirkin sözlerin ağzımdan dökülmesiyle gevrek gevrek gülerek okulumuzun geniş boş sahasındaki çimenlere kapaklanmam bir oldu. Böylelikle zeki arkadaşlarım tarafından bir türlü paylaşılamayan, dolayısıyla ellerinden fırlayan ve beynimi dağıtmak üzere bana doğru gelen kalın bir odun parçasının kafamı teğet geçip otlara doğru fırlamasını sağlamış oldum.

Hayatımı böylesine pis ve de seviyesiz bir ‘espriye’ borçlu olmak ne kadar da onurlandırıcı... Evet, ne demiştik?

“G...tüne girmesinden iyidir.”

Chapter 2 - Homeostasis
(Keeping the conditions steady inside the body.)

İki ay öncesine kadar hayatımı geometri defterimin kaybolmasından önceki dönem (GDKÖD) ve sonraki dönem (GDKSD) olarak iki farklı safhaya ayırmıştım. Uzun bir süre geçici yapraklarla teselli ettim kendimi; ama hepsi, teker teker, kayboldular... Gerçi defterimi buldum sonunda. O kadar saçma bir yerden çıkmış olmalı ki neresi olduğunu bile hatırlamıyorum şimdileri. Ancak olay şu ki, artık geometri defterim eskisinden de boş.

Sevgili anacığım onu geçen seneki defterlerimden birisi sanıp fazlalıklarından kurtarmış.
Buradan anneme selamlar...

Herneyse. Benim asıl hayat dönemecim geometri defterimin kaybolmasıyla değil, kendi içimdeki dengeyi korumaktan çok bu zamana kadar süregeleni bozmaya çalışmam gerektiğine karar vermemle gerçekleşti sanıyor-

Bir cümle için izin verilenden fazla fiilimsi kullandınız. Lütfen yeniden deneyin.

Okulda geçirdiğim saatleri de kapsayan günlük rutinimi bozmak uğruna iyiliksever bir kapkaççının beni -genellikle içi kitap ve defter yerine yemekle dolu olan- sırt çantamla beraber yüz metre kadar sürüklemesini ve ‘action’ yaratmasını isteyebilecek derecede monoton bir hayata sahibim. Ki süregelenin zincirini kıran bu yaratıcı öyküm gerçekten vuku bulsaydı o kapkaççı benim velinimetim olurdu… Çünkü öğrenci çantası çalacak kadar gerzek bir adam zor bulunur ve çiğ köfte dediğin dondurucuda demlenir.

Bir cümle için izin verilenden fazla saçmaladınız. Lütfen yeniden deneyin.

Hele yazları sınıftan çıktığımda gözlerimin önüne serilen sahne yaşlı bilgisayarımın pikseli kaçmış ekranına ait yanmış bir görüntüden farksız oluyor. Güneş etrafı kavuruyor… İnsanları kavuruyor… Beni de kavuruyor.

Lütfen yeniden deneyin.

Bir de benim (yürüyüş yaptığımız ya da malum çimenlik alana gittiğimiz zamanlar dışında) her teneffüs başı tekrarladığım intihar girişimleri var. İki üç kişi hariç herkes aşağı atlamamı istiyor. Birkaçıysa öyle uzaktan bakmak yerine atlayışıma yardımcı olmaya çalışıyorlar ancak şimdiye kadar başaramadık. Gülin'in o günle ilgili hayalleri var.

Lütfen yeniden deneyin.

Ve sonra kimya hocam her gün olduğu gibi ödev kontrolü yapmak için teker teker sıraları gezmeye başlar; bir o zaman uyanırım derste, ödevimi yapmadığımı söyler ve tekrar uyurum.  Eksi almadığım günler çiki çiki dansı yapmaya değer.

Lütfen yeniden deneyin.

İşte boş dersten kaçacak dingilliği bile gösterebiliyorum bazen. Onbeş günü buldum ben. Hoca "Annenden yazı getirirsen sileriz hepsini." dedi, ama ben üşendim. Ayrıca onbeş eksik günü doldurmak çok ‘cool’.

Lütfen yeniden deneyin.

Artı, okul içinde beni gördükleri an dayak atmak için yolunu değiştiren insanlar tanıyorum. Ve Rebecca Black kadar gerçekler...

Lütfen vazgeçin.

Çevrimdışı Madam Vio

  • **
  • 376
  • Rom: 16
  • "Each thing I show you is a piece of my death."
    • Profili Görüntüle
Ynt: Self Destruction
« Yanıtla #5 : 15 Haziran 2011, 15:36:49 »
Trollerle Dans

İçimdeki katil ruhlu canavarı serbest bırakmak konusunda ikilemde kalıyorum uzun bir müddet. A-ha, hayali aklımda beliriyor... Zindanındaki parmaklıkların ardından salyalarını saçarak kükremekte. Serbest kalsa yutacak önüne çıkan herkesi; sırf eziyet etmek, acı içinde kıvrandıklarını ve yalvardıklarını görmek için keskin dişleriyle çiğneyecek bedenlerini. Özellikle de şu anda karşımda duranın sekiz parçadan oluşan kafatasını yarıp, yıllardan beri süregelen merakını dindirmek adına içinde beyin olup olmadığını kontrol edecek. Belki de beyninin yerinde yeller estiğini gördüğünde gayri-ihtiyari bir acıma duygusu baş gösterecek içinde bu ilkel organizmaya karşı, ancak bu duygu da çabuk bırakacak yerini intikam arzusuna.

Ben zihnimi paralayan vahşiyi susturmaya çalışırken şansını zorluyor delikanlı. Şimdi de vampir taklidi yapmaya başlamış, oysa hiçbir varlığınkiyle örtüştüremiyorum dişlerini çıkartıp da yarattığı mutasyona uğramış insan formundaki sesi. Fakat o hala ısrarcı, hala çirkin.

Bir ara -troll arkadaşlarımın yüzünün her milimetrekaresinde ikişer üçer delik bulunan emolar ve onların sanattan yoksun tarzlarıyla bir tuttukları- gotik anlayışı hakkındaki beş altı yıllık birikimimi kağıda döküp böyle durumlarda uyarı olması için yanımda taşımayı planlıyorum ki bugün olduğu gibi bazı cahillerden gelecek düşünce akımlarına yahut biçimsiz vampir taklitlerine maruz kalmayayım.

Umarım işe yarar.

Çevrimdışı Madam Vio

  • **
  • 376
  • Rom: 16
  • "Each thing I show you is a piece of my death."
    • Profili Görüntüle
Ynt: Self Destruction
« Yanıtla #6 : 15 Haziran 2011, 15:59:20 »
Spoiler: Göster
Serim altına dahil ettiğim bu bölüm; okullar kapanmadan haftalar önce yazdığım ancak henüz paylaşabildiğim bir önceki mesajımda bahsi geçen, ‘cepte taşımalık’ uyarı yazısı niteliğindedir.


“Üretici-tüketici döngüsünde yaşama gereğince somut bir farklılık ortaya koyamıyorum, ben fikirlerimle varım ve onlar evrende yayılarak tüm uzaya dağılıyorlar...” gibi saçma bir felsefe yapacak değilim. Ayrıca paralel evrenler konusunda da hala şüpheliyim. Eğer paralel boyutlarda farklı farklı yaşamlar sürdürüyorsam da, muhtemelen hepsinde acı çekiyorumdur. Ya da ne bileyim, bir sonraki yaşamım sırasında 3. Dünya savaşı çıkar ve ben saçma bir katliama kurban giderim. O kadar da şanslıyımdır yani.

Haklısınız. Küçüğümüzün psikolojisi bozuluyor.

Chapter 3 – Anaphylaxis
(Over reaction of an organism to a foreign substance.)

Sosyal çevremizin belirlediği kültürel değerlere ve anlayışa aykırı düşünce taşlarına sahip olmak ve uyum sağlama içgüdüsü taşımadığım halde bu davranışları bastırmaya çalışmak bilincimde o kadar birikme yapmış olmalı ki algılamak yahut çözümlemek bir takıntı haline geldi. Bu iç karışıklık zihnimi o kadar yoruyor ki sorgulamalarımın ve adalet arayışımın sonunda beni huzura götüreceğinden şüpheliyim, ancak bazı şeyleri kavramış olmaktan da memnun sayılırım. Örneğin sinir hücrelerimiz arasında gidip gelen fikirlerin ve kavramların içinde bulunduğumuz hayata ve düzenine göre ne kadar üst seviyede kaldığının farkına varmış bulunuyorum. Bırakın yüce değerler taşımanın karşılığı (yahut yalnızca bir manası) olduğu, yeterince adil bir evreni; bağlılık ve sonu olmayan sevgi gibi düşünsel gerekliliklerin dürtüler ve insani içgüdüler tarafından baltalanmak ve gerçekliğini kaybetmeksizin yaşanılabilir olduğu bir varoluşa bile özlem duyar oldum...  Varlığıma olağanın ötesinde bir anlam ve yaşama amacı yüklemeye çalışıyor gibi görünebilirim ancak “Ya kötü düşün mutlu ol, ya da iyi düşün mutsuz ol.” (yahut hiçbir şey düşünme kendini kandır) gibi keskin hatlarla sınırları çizilmiş bir sistem dayatması veya farklı bir deyişle yaşama kuralını kabullenemiyorum. Böyle düşünürken hayata dair her şeyin ne kadar şansa dayalı, acımasız ve hüzün verici olduğunu hissetmemek elbette mümkün değil. İşte hayatı yakından inceleme şansı bularak görünenlerin sığ zihniyetlerin sandığı kadar basit ve masum olmadığının farkına vardığından sürekli bir melankoli, sürekli bir depresif ruh hali içinde bulunan insanların kendilerince sebeplerden yola çıkarak buluştukları ve benim de kendimi bildim bileli içinde olduğum bu ortak anlayış, gotik anlayışıdır.

Tarihsel açıdan 12. yüzyılın sosyal hayatındaki tutarsızlık ve aykırılıklardan kaynaklanan toplumsal moralsizlik hali ve dönemin çevre atmosferinin temellerini oluşturduğu gotik düşünüş biçimi; resim, heykel gibi sanat alanlarının yanı sıra mimari ve edebiyat alanlarında da farklı dönemeçlerde kendini göstermiş ancak 1970’li yılların sonunda bir alt kültür olarak yayılmaya başlamıştır. Köklü bir geçmişten beslenen bu alt kültürün kimi gencimizin kimlik arayışına alet ettiği emoluk gibi herhangi bir akımla bir tutulması, heralde yapılabilecek en cahilce şeylerden biridir ve -hele de gotiklik için çıkış noktam sayılan hayat hakkındaki felsefi görüşlerimin bir kısmını bütün çirkinliğine rağmen açıklığa kavuşturduktan sonra- böyle bir hataya düşen trollere tarafımca müsamaha gösterilemez.

Zaten ergenim de, sonra evde kalmış kız gibi aşırı tepki vermeyeyim.

---------------------------------------------------------------------

Yazardan Notlar

- Aslında hiçbir bilgi birikimi kullanmadığımın farkındayım. Siz de gidin de wiki’de araştırın biraz. Gerçi bu durumda yazı yazılış amacından sapmış bulunuyor ya, neyse.

- “Çok kasma. Geçer.” dediğinizi duydum ancak bu serinin ne ile ilgili olduğunu hepimiz zaten biliyoruz.
[bkz. Bir Ergenin Başkalaşım Evrelerinden Görüntüler]

- Evet, böyle konularda çok pis gaza gelirim.

Çevrimdışı Madam Vio

  • **
  • 376
  • Rom: 16
  • "Each thing I show you is a piece of my death."
    • Profili Görüntüle
Ynt: Self Destruction
« Yanıtla #7 : 19 Haziran 2011, 14:15:26 »
İşte bütün doğaüstülüğün kendini sergilediği ve ihtişamıyla akılları durgunluk getirdiği an. Esrarın da doruk noktası ayrıca. Nihayetinde herkes gibi bende şaşkınım, göz aşinalığı olmasına rağmen... Oysa günlük rutinim içinde olmasa da birkaç günde bir karşı karşıya geldiğim bir göz şöleniydi bu. Yine de her seferinde duyumlarıma inanmaktan vazgeçecekmişim gibi hissediyorum. Ne zaman bu şey önüme konsa, birşeyler kopup gidiyor içimden. Hiç de absürt bir dünyanın bağrından kopup gelmiş olmasalar da...

A-ha. Bir ağız dolusu hamburgerin gücü adına! Titreyin ve çökün.

Spoiler: Göster
Bu aralar çok pis hikaye yazamıyorum. O kadar ki bazen ben bile şaşıyorum kendime bir hikaye bu kadar mı güzel yazılamaz diye.

Çevrimdışı Madam Vio

  • **
  • 376
  • Rom: 16
  • "Each thing I show you is a piece of my death."
    • Profili Görüntüle
Ynt: Self Destruction
« Yanıtla #8 : 20 Ağustos 2011, 13:33:10 »

Ve belki de bu kez şöyle bir not bulurdun:

Basit bir oyun oynayalım.

Beni intihar fikrimden vazgeçirmek için şu andan itibaren tam 3 günün var. Birbirimizden uzakta olduğumuza göre telefon ya da internet yoluyla bana ulaşmana izin vereceğim. Yalnızca konuşarak beni uzun zaman önce vermiş olduğum bu kararımın aksini yapmaya zorlayabileceksin. Ve ölümcül oyunumuzdaki tek kural da bu olacak; kimseyi bu oyuna dahil edemeyeceksin. Beni durdurmasını sağlayabileceğin kimse olmadığı için, tek yapabileceğin orada durup aklımı çelebilecek birkaç süslü kelimeyi anlamlı bir şekilde artarda koymak ve beklemek olacak. Kaybedersen, bunu 3. günün sonunda mutlaka öğreneceksin.

Seni seviyorum.

Şimdilik hoşça kal.


İşte sen, öncekilerinin aksine yüzünde herhangi huzur dolu bir sırıtışa yol açmayan bu notu gördüğünde belki biraz olsun umutsuzluğa kapılırdın. Belki kim bilir, kaybedeceğini bilerek verirdin küçük savaşını. Büyük ihtimalle de, kaybederdin...

Böylece biz biterdik.

Aynı şu an olduğu gibi, umutsuz ve olanaksız hayallerimizin kırıklığını yaşardık. Öyle ya, düşlerimde bile mutlu sona ulaşamadığımı görüyorsun... Artık bütün inançlarımın, beklentilerimin, arzularımın yok olduğunu ve her şeyi akışına bıraktığımı. Belki de bu yüzden ilk kez bu zamana kadar benimsediğimin aksine her adımımı önceden hesaplama ve kararlaştırma gereğini hissetmiyorum. Biraz akışına bırakmak, anı yaşamak ve hayatın içindeki basit oyunlardan zevk almak istiyorum. Hatta düşününce, buna hemen şimdi başlamalıyız.

Ve bil bakalım ne?

Az önce sana öğretmiş olduğum küçük oyunu oynayacağız. Evet, hatırladın. O küçük oyun. Ayrıca üzülmene gerek yok, çünkü sen hala aynı roldesin.

Kuralları biliyorsun, elini çabuk tutman gerek. Her şeyi mahvetmek için tam üç günün var.

Seni seviyorum.

Şimdilik hoşça kal.

Spoiler: Göster
Şimdi hazır kurgusal bir yazı yazmaya üşenmişken şu hikaye için forumumuzun bazı yazarlarına yararlı olacağını umduğum birkaç noktadan bahsedeyim. Öncelikle yazıyı yazarken aklımdaki fikir sevdiğine [‘gelecekteki’ yaşantılarına ait, sonu acıklı] bir senaryo çizen aşığın sonunda varsayımlarda bulunduğu şeylerden en vurucu kısmını gerçekleştirmesiydi ki okuduğumuz bölüm de bundan ibaretti. Ancak gördüğünüz gibi hikayenin başı yok, dolayısıyla yazar burayı istediği gibi biçimlendirebilir ve hayal gücünün elverdiği kadar özgün senaryolarla donatabilir. Diğer yandan ‘varsayımsal son’ ile ‘gerçek son’ arası benim yaptığımın aksine ne kadar çok uzatılırsa, ne kadar çok dolandırılırsa, ‘varsayımsal son’ yazının bütünü içinde o kadar çok silikleşir ve ‘gerçek son’un etkisi de [daha beklenmedik olduğu için] o kadar büyük olur. Özellikle de aynı ya da benzer sözlerle noktayı koymak daha vurucu etki yapar. [Tabi ancak yazı bu kadar kısaysa okuyucunun göz ucuyla baktığı an tekrarlanan sözleri seçmesi an meselesi ve bu herşeyi batırır.] Bir paragrafı kopyalayıp yapıştırmaksa ‘fikri’ basitleştirir. Evet bunu yazarken ya da okurken düşünmek daha kolay ama umarım değinmek istediğim noktaları anlatmayı becerebilmişimdir.

Kayıp Rıhtım altında okuduğum hemen hemen bütün yazıları bu şekilde incelediğimi düşünürsek bu forumun kalemimi nasıl güçlendirdiğini anlamışsınızdır. Kimse anasının karnından yazar olarak çıkmıyor. Diyeceğim o ki işe yaramıyorsa saçma sapan konular altında tartışmayı bırakın, siz de gelişmeye bakın. Elbette uğraşırsak başarabiliriz.


Çevrimdışı Madam Vio

  • **
  • 376
  • Rom: 16
  • "Each thing I show you is a piece of my death."
    • Profili Görüntüle
Ynt: Self Destruction
« Yanıtla #9 : 21 Ağustos 2011, 14:16:24 »

Adora

Batan güneş ile kor gölgeler bir bir düşerken yasaklı ağacın dallarından
Lanetli gecelere alışmış zihnim çorak, dokunaklı tenine susadım.

Ya sen de acıyı kalbinde hissedebiliyor musun?
Nefesimi taşıyor mu hoyrat rüzgar?

Yıllanmış bir şarabın sarhoşluğu içindeki seni, geç kalmış bir sabah gibi ben,
Nasıl da diledim nasıl! Kederle, şevk ve tutkuyla, çokça ihtiraslı…
Yanıyorken bukle bukle, işkence görürken her bir yanım,
Önümü dahi göremezken,
Bu yüzden mi mazhar oldu silüetin birden bire karşıma?
Bu yüzden mi ay yüzün sıyrılır loş imgeler arasında?
Öyleyse dikilme, kıpırdan biraz.
Çünkü duygusuz sislerle örtmeyi beceremediğin izlerin taşımış olmalı beni senin hülyana.

Bu zamanda çırpınmak istemez sesim, pek nahoş dağılır saçların engelinde, aşındırır alnın kirli yarasını
Ürkek vücudun soğuk karartılar altında pek ağır titriyor, bırak onu sevdiğin taşısın.

Ancak sen söylersin,
"Bırak bizim bittiğimiz yerde, yiten hatırımdan arta kalanlar ışısın…
Bak ellerin arasında titriyor olsam da, sarsak nefesler serpmişim koynuna.
Ruhunu lütfet, doku dağılan tenime; gövdem parçalanıyor, lakin yamaları sen örme.
"

Bu anlamsız sözler üzerine ayaz dirilir, zifir gece kemikleşir, bir duvar peyda eder aramızda henüz kavuşmuş iken
O duvar ki ipek gibi değerli ve hançer gibi keskin sözlerin dövülür…

Ah Adora, aptal Adora!
Yıldızların ince nakşı narin bedenine dizilmiş, hafif yaslı bir tona bürünmüşken heybetli toprağın nadir salınan kokusu
Neden suratın duvar ardında, insafsızca solmakta?
Zarafetin ne donuk, toprağa karışan ölü bir yaprak gibi
Yudum yudum sızıyor yokluğa, biz seni alıkoyamıyorken hayalinin dolan vaktinden.

Ve şimdi ahenkli çırpınışlarım kanar sıcacık, kanar oluk gibi ağır vakitte canım
Söyle, toprağı sulayan Tanrı mı, benim gözyaşlarım mı akıttığım?

İsyanım kulağına çalındı heralde, söz bahşetti uğultulu tepe altında biriken alev
Sordu,
"Başın öne eğik, solukların neden bu kadar yorgun?
Beyhude yas tutma, gittiği yerden geri dönmeyecek sorduğun.
O diyarda aşığının sunduğu güzellik bereketlidir,
Sen ise meymenetsiz, uğursuz bir homurdanışın esiri…
Erimedi mi tozlanmış aşkın?
Kül etmedim mi ben, avuntusuz kederini?
"

Oysa bihaber midir o köz? Bedenim fani kalsa da, benim ruhum baki
Yanan sevdam değil, yalnızca ümitlerimdi…
Dedim “Benim vazıh aşkımı söyle, söyle hangi zalim yok edebilir ki?”

Belki ben kederden mahvolmuşum amma, tüm arzum diri bir vücutta
Kabul buyur sevdiğim, tek nefes kaldı ebedi huzura,
Son solukta affedeceğim seni
Ve sonsuzlukta bulacağım zihnimde var edemediğim bedenini.

El-veda,
Elveda.

Spoiler: Göster
Daha önce şarkı sözü niyetine birkaç ingilizce satır karalamıştım fakat bu ilk şiir denemem oldu. Başlığından çakıyordur zaten.

Çevrimdışı Madam Vio

  • **
  • 376
  • Rom: 16
  • "Each thing I show you is a piece of my death."
    • Profili Görüntüle
Ynt: Self Destruction
« Yanıtla #10 : 21 Ağustos 2011, 16:56:53 »

Azap

Soluksuz koşacak olsan da nihayete ermeyecek bir yoldur şu kedere gem vuran yaşam. Yaslarla boğuşmaktan, acılarla çarpışmaktan yorgun düşene dahi merhameti yoktur, adeta tüm güzellikleri esirger gözünü kör ederken ruhumuzun. Gelgitlerin arasında bitap düşsem de, kahrımdan ölsem de gün yüzü göstermeyecek bana, ah bilmez miyim? Ruhum ki işkence içinde, ruhum ki per perişan… Bileklerimde dans ediyor yokluğunun acısı ancak ayakları birbirine dolanmaz, hiç yorulmaz biraz kenara çekilip de rahat versin.

Yanı başına vardığımda bana alışmandan, aramızda gürleyen hissiyatların yavaş yavaş büyüsünü yitirmesinden gelecek azap sana ulaşamayıp da yas tutmaktan daha şerefli olamaz asla. Karşımıza peyda olan bütün engelleri aşındırıp herşey bize kalmışken sevdayı öldürmek de ne zavallı şeydir! Huzura kavuştuk denildiğinde, bir vakit sonra o hazzı ve heyecanı hissedememek ve tek gayeyi sürekliliği müdafaa edinmek… Birileri körüklesin bizi, ulaşılmazlığı geri isteyelim ki vahşi arzularımız hiç tükenmesin. Esasen de biliyorum, bunun olması mümkün değil. Seni algılamaya bir ömür yetmez, katiyen doyamam varlığına… Ta ki bu beden hiçlikle yıkansın ve kendinden öncekilerin kervanı; ebedi mekânına uzansın, tüm benliğimle yakaracak olsam da yok edemem şu vazıh aşkımı. Zaten bu beyin pek alışmış ya sende biten düşüncelere… Varlığın gücü ve hüznü bir arada sunarken, bir gün yoktur ki zihnim senden ırak kalsın, bir durgun gece yoktur ki hülyalarımı seninle süslemeden uyuyakalmış olayım.

Nice hayallerim vardı ayaz zamanlarında geçen; onlar ki sen daha unutulmamış sözlerinden ve yüreğime umut salan vaatlerinden geri dönüp güneşimi yakınca soldular! Benim olacak, arzularımı gerçekleştirecektin! Ama senin tek yaptığın verdiğin sözleri unutup hiç aklımdan çıkmayan, bana ait olmanı engelleyen ve seni dilerken tereddüte düşmeme sebep gerçekleri hatırlatmak oldu. Ve ben yaşanmışlıkların değerli hatırını akıtarak esirgemediğin o sözlerin her bir harfini bedenime resmettim, ve geride kalan her şeyi yok ettim ki ufak bir kıvılcımla yeniden alev alabilecek bir tutam ümit dahi kalmasın.

İstesem geleceksin biliyorum ama sen beni sevemezken bana ait olmanın hiçbir önemi yok. Avunurum sanırsın fakat çok yanılıyorsun. Unutma ki en tehlikeli birlikteliktir; düşüncelere dayanan bilinçli sevgi ve yoğun arzular, sağlam duygular… Oysa sen hala bunlardan yoksunsun. Varlığından da şüphe edersin ancak sevgi ve bağlılık yalnızca gerçekleşmesi mümkün olmayan düşünsel bir gereklilik ve idealse ben hiç var olmamışım demektir. Bu kadar acı çektikten sonra değerli bir kalbe sahip olmanın büyüsü yitik ancak şimdi bak benim kadar seven var mı şu dünyada? Benim sana duyduğum sevgiyi hayat kaldıramaz. Tanrı beni yok edecek olsaydı kalbime böyle kör bir sevgi bahşetmezdi, işte bu yüzden ötesi olmalı sevgimi yaşayabileceğim. Bir düzen ki bütün o kafamızdaki kavramlar yaşanılabilir olsun. Bir düzen ki bizim zihnimizde yaşayanlardan ve hayal edebildiklerimizden daha güçlü…

Bu koşullardaysa tek yapabildiğim seni istemek. Hem de ne isteme! Burada ve sonrasında. Etinle, kemiğinle istiyorum seni. Yine de mazin ne günahlarla dolu, ızdırap veriyor gönlüme… Sen onlarca kez onunlaydın, ama ben sana dokunamadım bile. Bir kez olsun gözlerine bakamadım. Yalnızca acın var bende, bir hayalin emanet. Elimde olsa içime sokacağım seni ancak ne çare! Kendini kaybetmişlik, çaresizlik bir çamur gibi dizlerime bulanmış… Ey vefasız, avuçlarımda kalan bir tutam ümitle yetiniyorum ve şimdi her gün bir şeyler kopup giderken içimden, dün olduğundan daha da uzaktasın. Bağırsam yalnızca sesimin aksidir duvarlara çarpacak olan, o da telef olur şu karanlık odamda. Kurtuluşum yok, sıhattan yoksun, bitmişim; en dipteyim… Gururum yerlerde, ben yerlerdeyim… Ölene dek yalnızlığa, ölene dek sensizliğin verdiği acıya mahkûmum, sevgilim…

Her şeye rağmen seni seviyorum, ve sonsuza dek seni seveceğim…

Çevrimdışı Madam Vio

  • **
  • 376
  • Rom: 16
  • "Each thing I show you is a piece of my death."
    • Profili Görüntüle
Ynt: Self Destruction
« Yanıtla #11 : 27 Ağustos 2011, 01:33:41 »

Two paradoxes are better than one; they may even suggest a solution.
-Edward Teller

And I have many.
-SoulSucker



Dolunay yolunun tek aydınlatıcısı olduğu halde birkaç ürkek adım geride bıraktığın sokak lambalarının ışığı bile ne kadar da loş gelir olur göze. Karanlık düşlerimi aydınlatıp ruhumu bağlı olduğu maddesellikten korumama dahi yardımcı değil. Sıyrılamıyorum bu ‘ben’den. Ortaya çıkan sonuç yerine kat ettiğim yolu düşünmek dilerim ancak nafile.  Deli saçması iddiaların inatla tutarlı olması kadar bunaltıcı bir paradoks bu beynimdeki. Kör düğümden köklenen, acımla beslenen.

Ve acıyla beslenen bir beden.

Herşey. Bir. Muamma.

Çevrimdışı Madam Vio

  • **
  • 376
  • Rom: 16
  • "Each thing I show you is a piece of my death."
    • Profili Görüntüle
Ynt: Self Destruction
« Yanıtla #12 : 30 Ağustos 2011, 00:35:45 »

Sinestra

Tütsü gibi dağılıyor kuşkun dağlar ardına, süzülüyor kuytu kayalar arasında.
Hilalden kopan bir hüzme zift gibi çakılırken baygın, ölü toprağıma,
Aşk kuşanmış bir tılsımın yeni bitmiş izleri
Serin kıyıların henüz doğmamış korkular ile yıkanırken yok oluşunda.

Evet, muhabbetimizden hasıl olan neş’emizi meş’um cehennem gecelerinde erittik biz…
Gecenin zulüm dolu harmonisinde şeytan şehvani bir keyf ile raks ederken
Bin cazibedar hem elîm yaz günü geçirdik burada, anımsarım.

O zebanilerin senfonileri mührü değil miydi nahoş vakitlerden sair kalan bütün letaif duygularımızın?
İşte bize ait her şeyi erişemediğimiz bir uzaklığa terk eden o zebaniler yüzünden,
Gözlerim perdedir belki ama, içimi âdi tasaların sedası bürüyor…

Şimdi ise dehşeti benliğine hapseden, acı çekmene sebep o hançerin arkasındaki dostun hayali
Maksadı ihtar, evvelden sana gelen alevli iblis gibi bakar yıkık çehrem boyunca, nutku tutulmuş biri emsali değil
Kadife sesin tınısından farklı nüktesi;
"Kemiklerin derini yırtıp her an dışarıya fırlayabilirmiş gibi konuşlanmış gerdanına, tam bir za’f belirtisi…
Peki bu ne menfur surat! Ya bu ne vesvese dudaklarında!
Vahşetin arsız lisanı körpe dudaklarında!
Akşam susuzluğunuzu gidermeyecek…
Lakin sen de biliyorsun,
Nihayetsiz âlem hiçbir zaman senin deneyimlemiş olduklarından ibaret değildi!
Taptığın şey bir ilahtan farklı olduğundan hazin olacak kaderin, bahtın bu yüzden kara.
Yarınlara kısır ömrün, insafından da, selametinden de yoksun bugünün."


Ah sevgilim… Gördün mü bana neler ettiler?
İblisler seni kandırırken, kehanetler ediyor nice düşler ardında bana.
Bana… Şu sevgisinden şüpheye düştüğün kadına…
Ve gönül verdiğin bil ki gitmek zorunda, zorunda çünkü ‘taptığı şey bir ilahtan farklı olduğundan hazin olacak kaderi, bahtı bu yüzden kara’
Bu yüzden aşkım Sinestra,

El-veda,
Elveda.

Çevrimdışı Maleficum

  • **
  • 193
  • Rom: 11
  • I have the wisdom to see the dark as a light...
    • Profili Görüntüle
Ynt: Self Destruction
« Yanıtla #13 : 01 Eylül 2011, 09:33:02 »
Spoiler: Göster
(Günler sonra...)
"Azap" adlı bölüm için yorum:


Edebi olarak hoş bir yazı olabilir belki ama bazı anlattıklarına takıldım.
"aramızda gürleyen hissiyatlar" dan kastettiğin eğer tutku ise bu kadar şeref bağlanması gerekli bir duygu olduğuna inanmıyorum. Birine değer vermek, ona sevgi taşımak bundan daha şerefli.
"senin tek yaptığın verdiğin sözleri unutup hiç aklımdan çıkmayan, bana ait olmanı engelleyen ve seni dilerken tereddüte düşmeme sebep gerçekleri hatırlatmak oldu." Verilen sözler neydi? Sadece merak ediyorum. Gerçekleri unuttuğunda yaşadığın duygunun gerçeklere dayanması ve süresi doğru orantılıdır.
"Unutma ki en tehlikeli birlikteliktir; düşüncelere dayanan bilinçli sevgi ve yoğun arzular, sağlam duygular… Oysa sen hala bunlardan yoksunsun." İnsan konuştuğu konuda bilgi sahibi olmalı.
"Gururum yerlerde, ben yerlerdeyim…" Gururunun yerde olduğunu sen düşünüyorsun. Başkası sen söylemedikçe anlayamaz.

[*]Başka yorumum yok hakim bey.[/*]
...weak pleasures, lost feelings, faded dreams, doubtful hopes...

Çevrimdışı Madam Vio

  • **
  • 376
  • Rom: 16
  • "Each thing I show you is a piece of my death."
    • Profili Görüntüle
Ynt: Self Destruction
« Yanıtla #14 : 10 Kasım 2011, 14:52:20 »
...ve yedinciyi de ateş çemberine kattıktan sonra güzelliğini yitirip Yıkım Tanrıçası'na dönüştü.

Şimdi ben bir yandan yanarken diğer yandan dansımı ediyor olacağım ve sizler de izleyeceksiniz.