Kayıt Ol

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Konular - Rang Baru

Sayfa: [1]
1
Arkadaşlar kitabı birçok yerde görüyorum. İthaki'nin son yayınlanan fantastik kitaplarından. Açıkçası ateşli silahlar ve Yeni çağ sonları, Yakın çağ paralelindeki tarihi kitaplar, kurgular da çok ilgimi çekmez. Ama ön okumasını beğendim. Dışarıdan bakılınca başarılı bir iş gibi duruyor. Ne kadar Epik bilemiyorum ama içinde Askeri, Siyasi, Büyü öğelerini içeren bir fantastik seri olduğunu söyleyebilirim. Okuyanlar varsa yorumlarını yazabilirler mi? Böylelikle alıp almamakta tereddüt eden benim gibilerine de yardımcı olmuş olursunuz.

2
Diğer Fantastik Eserler / ŞARGAD - Gök Gürültüsü Getiren
« : 30 Aralık 2016, 19:56:14 »

Uzun süredir üzerinde çalıştığım eserin önümüzdeki haftadan itibaren satışlara başlayacağını belirtmek isterim.
Kitabın ismi: Gök Gürültüsü Getiren / Şargad Destanı 1. Kitap (şu an bile kitapyurdu vs. bazı yerlerde ön satış görebilirsiniz.)

Kitabı alma ya da mağazalarda inceleme fırsatı bulan arkadaşlar oldukça detaylı bir dünya yarattığımı göreceklerdir. Uzun bir seri olacak ve bu da Şargad dünyasına giriş için uygun bir kitap. Kendi içinde giriş gelişme sonuç olmakla beraber, 2. Kitap öncesi bir cliffhangerla bitiyor. Çok fazla detaya inip spoiler vermek istemiyorum.

Kitabı okumak için fantastik dünya kurdu olmanıza gerek yok. Kitabı sevmek için de öyle. Fantastik delisi bir okur sevmeyebilirken, hayatında hiç fantastik okumamış biri sevebilir. Bundan daha önemlisi sabır. İlk 4-5 bölüm, çok fazla yeni kelime içerdiği için biraz okuma hızınızı yavaşlatabilir. Ama zamanla konunun kendini açtığını söyleyebilirim.

İlk eserim. Kimseden yardım almadım. Editörüm yoktu. İmla hatalarını düzeltecek, kitabı okuyup usta dokunuşlarla yardım edecek biri yoktu. Bir anlamda da iyi oldu. Tamamen özgürce yazabildim. En azından başkalarının doğrularındansa kendi hatalarımı yaptım. Baskı parasını, ilüstrasyon, çizimler, logo, kapak dizaynı gibi masrafların hepsini ben ödedim. Açıkçası zorlu bir süreçti. Hatta şu an bile, kitap bir hafta önce baskıdan çıkmış olması gerekirken ciltçinin oyalamalarıyla yarın yeni bitmiş olacak. İlk kez bir kitap çıkarmak isteyen arkadaşlar varsa, birkaç fikir verecek kadar tecrübe edindim. Kitabınızın iyi olup olmasından çok, ne kadar uğraştığınız, özen gösterdiğiniz, hatta tanıdığınızın olması ve hatta biraz da şanslı olmanız önemli. (Özellikle görselleri yapacak kişileri bulurken bu şansa sahiptim.) Bunları tamamladığınız takdirde bile sonunu tahmin edemiyorsunuz. Şu an yapacağım birçok şeyi yaptığım için içim rahat. Kendi sevdiğimi yazdım. İnsanlar bunu sever mi acaba diye bir kaygım da yoktu. Bestseller olsun diye bir kaygım da yok. Zaten bu tarz kitaplar, bestseller olursa bir yerde boku çıkar diye düşünüyorum.

Her neyse, çok uzatmadan sadede geleyim. İlk baskı 1000 adet. Teşvik amaçlı, oldukça düşük fiyat belirledim. Bundan sonraki baskılarda (olursa) aynı fiyatta diretebilir miyim bundan da emin değilim. Ama 19 TL 480 sf., içinde yaklaşık 10 tane resim, harita, savaş planı içeren bir kitap için oldukça uygun. Hatta internette daha da ucuz. (Acaba kalitesiz de ondan mı bu kadar ucuz diye sormayın diye söyledim, tamamen benim tasarrufum.)

İlgilenenler kapak, kitaptaki resim, harita vs. ve hattat bu ve bir sonraki kitaplardan pasajların olduğu şu siteye girebilir. İlerleyen günlerde yeni paylaşımlar da yapacağım.
https://www.facebook.com/gokgurultusugetiren/

Son olarak da buradan bir arkadaşa kitabı bedava göndermek istiyorum. Bunun için kişisel bir soru soracağım. İlk bilene (benimkiyle eşleşene) adrese postalayacağım. Özelden cevap yazabilirsiniz.
Fazla kasmadan, biraz eğlenceyle başlayalım değil mi? :)

Alıntı
"Aşağıdakilerden hangisi favori karakterinizdir?"

a- Tyrion Lannister
b- Jaime Lannister
c- Jon Snow
d- Oberyn Martell
e- Arya Stark
f- Daenerys Targaryen

İlla sizin favoriniz olmasına gerek yok, benim favorimi tahmin de edebilirsiniz. Sonuçta nereden anlayacağım ki doğru söylediğinizi?  ;)



ARKA KAPAK YAZISI

Ölüler, canlılar, iblisler ve ruhların paralel boyutlardan oluşan devasa bir evren...

Tanrıların kurduğu ve onların elçileri olan yüksek elflerin yönettiği adaletsiz bir düzen...

Merkezinde yedi büyü öğretisi ve hepsine hükmedebilen saklı öğreti bulunan hassas bir denge...

Farklı ırk ve kültürleri, ortak dil ve para birimini içeren organik bir dünya...

Asırlardır süregelen kanlı savaşlar ve kan şehvetini dizginleyemeyen kahramanlar doğuran koca bir devran...

Ardında bütün bu gizemleri barındıran Şargad açıklarına yelken açacak kadar cesur, bu uçsuz bucaksız deryanın derin sularına dalmayı göze alacak kadar cüretkâr mısın?


(Not: Kitapyurdu vs. internet satış sitelerinde "...kan şehveti" yerine "kan şevketi" yazmış. Görürseniz gülmeyin. Hiçbir suçum yok, tamamen yayınevinin hatası. Onu da düzelttirmeye çalışacağım.)

Sevgilerle,
Semih

3
Tartışma Platformu / Kitabın ilk sayfası
« : 15 Eylül 2016, 02:00:03 »
Aslında soru basit, bir kitabın ilk yaprağında ne olmalıdır.
2. sayfada künye olduğunu düşünürsek 1. sayfaya ne konulmalı ne konulmamalıdır?

Yazar özgeçmişi?
Kitap ismi, ve tekrar 3. sayfada kitap ismi?
Ya da düz boşluk?

Çıkış noktam ilk sayfaya okuyucuların işini kolaylaştırmak için pratik bir sözlük koymayı düşünmem. Kitabın en arkasında ayrıntılı bir sözlük var sadece malumunuz fazla ırk vs bilinmeyen kelime olduğundan en çok kullanılan 10 kelimeyi koyarak okuyucuya kolaylık sağlamaya çalışmam.

Genel olarak çevremden olumsuz tepki aldım, öyle iş mi olur vs. gibi. Hatta yayınevinden de kafayı mı yedin tarzı bir tepki aldım. Zorlarsam olur sıkıntı değil, ama sadece fikir almak istiyorum.
Okuyucuların işini kolaylaştırmak için düzene aykırı birşey yapmak mı?
Yoksa bırakalım da fantastik okuyucuları biraz dikkatli okusun, gerekirse en arkadaki sözlüğe baksın, böyle şeylere gerek yok mu?
Fikirleriniz pıliz...

4
Oyunlar / Might & Magic
« : 02 Eylül 2016, 21:01:13 »
Arkadaşlar, kaçınız oynadı ya da haberdar bilmiyorum ama şu an 30 yaş civarı olanlar arasında gençliğinde orta okul lise yıllarında might and magic 6 ve heroes 3 oynayanlar vardır. Bana göre efsane olan bu iki oyun ve genel olarak might and magic franchise, Türkiye'de çok da büyük bi fan kitlesine sahip değil. Ubisoft aldıktan sonra bu franchiseı ne kadar daha iyiye taşıdığı tartışılır. Ancak herşeye rağmen bana göre son oyunları, Might and Magic Heroes 7, (zamanında 3'den aldığımız tadı almasak da) ve son çıkardıkları open world rpg Might and Magic Legacy gayet tatmin edici oyunlar.

Genel olarak başarılı bir fantasy settingi var


Burada gördüğünüz harita, Agyn Peninsula denilen yer. Might and Magic Legacy'nin geçtiği bölge. Türkiye'nin bir kısmına benzetmemek içten değil. Hatta firmanın sahibi miydi creative director mıydı artık kimse, Ege seyahatinden etkilenip böyle bir oluşuma gittiğini söylemişti. Bu tabi işin tuzu biberi. Ama genel olarak bakıldığında ben son derece başarılı bir oyun sinsilesi ve dünya oluşumu görüyorum.
Şu an hak ettiği yerde olmamaları ve yeteri kadar ilgi görmemeleri üzücü.
Var mıdır aranızda, zamanında Might and Magic 6'da dragon keserken, artifact relic arayarak bilgisayar başında dirsek çürüten?

P.S. Map biraz hayvani olmuş ölçüsünü ayarlayamadım, agyn peninsula yazıp bulabilirsiniz

5
Tartışma Platformu / Dişi Protagonist
« : 08 Ağustos 2016, 20:54:19 »
Dişi protagonist olur mu? Olursa nasıl olur? Erkek kadar ilgi çeker mi? Ya da erkekler için ilgi çeker mi?

Biraz daha açayım. Herkül dizisi yayınlandığı zamanlar Zeyna da vardı yanlış hatırlamıyorsam. Herkül'ü daha bir hevesle izlerdim. Barbar Conan iyiydi de, Kızıl Sonja'ya bir türlü alışamadım. Kadın karakter işi bitiren kahraman, oyun ağzıyla carry oldu mu, nedense hikaye beni tam olarak içine almıyor. İyi kadın support karakterlerse hikayeye tat kattığı gibi başrol kadar değerli oluyor.

Acaba ben mi sexism yapıyorum yoksa gerçekten böyle mi? Kadının yeri erkeğin dizinin dibi midir?
Örneğin Jon Snow gibi bir karakter olmasaydı da sadece Khaleesi esas oğlan, ya da bayan olsaydı, hala bu kadar ilgimizi çeker miydi Game of thrones?

Düşünceleriniz?

6
Düşler Limanı / Jolbars
« : 07 Ağustos 2016, 14:53:41 »
"Yavru barsı küçük görme, gün gelir jolbars olup babasının intikamını almaya ant içer"
*****

Bir hışımla otağına girdi koca Talas. Ona ağlamaklı gözlerle bakan Çığırdı Hatun, daha bir
yaşındaki bebeği Mete'nin vücudunun ateş gibi yanıp kavrulmasını çaresizce seyrediyordu.
İçeri giren beye kayıtsız kalmak olmazdı. Hekim bile yapamadı. Göz ucuyla baktı Kugarya
Han'ına. Çekine çekine söylendi.

"Zehirlenmiş beyim. Hali vaziyeti onu gösterir."

Kaşlarını çattı, sert yüz hatları iyice belirdi. Çaresizlik onun mizacının bir parçası değildi. Ama
uzun yıllar beklemeden sonra kavuştuğu oğlu, varisi Mete, o ufacık bedeniyle ölümle
pençeleşiyordu. Ne ağalık ne beylik yapacak yerdi. Koca hanlığa baş olsa ne yazardı ki, varisi
çocuk yaşta öldükten, öldürüldükten sonra. Kırk yaşına gelmişti koca Talas. Kocamıştı artık.
Ama ölmemişti. Elden ayaktan düşmemişti. Düşman onu zayıf bellemişti.
Talas ancak mezarda zayıf düşerdi, daha evvel değil.  

"Ne dersin hekim? Ne yapmamız gerekir?"

"Beyim, benim boyumu aşar. Bildiğim bütün belirtilerin dışında bu zehrin etkisi."

Talas ağzını açtı, hekim o bağırmış gibi irkildi. Lâkin o sadece fısıldadı. "Salçı Bilge."

Salçı Bilge kara hekim namıyla bilinirdi. İnsan ve diğer birçok ırkın leşlerini keserek edindiği
bilgiler, onu birçoklarının gözünde karanlık hekim olarak gösteriyordu. Talas ile muhabbeti
boldu. Şu koca hanlıkta en saygı duyduğu birkaç kişiden biriydi. Varsın olsun kadavralarla
uğraşsın
demişti Talas, bunu kara büyü, okültçülük için değil, ilim adına yapamaz mı?  

Talas'la hemfikir olmayan düşmanları birçok kez Salçı Bilge'nin kellesini istemişti. Ama onun
sağlığında böyle bir şeyin olmayacağı biliniyordu. Ortada iyi planlanmış bir oyun vardı zira.
Talas'ın oğlu zehirlenecek, o Salçı'ya muhtaç kalacak, düşmanlarına yeni bir bahane doğacaktı.
Düşman dışarıdan gelse aman demezdi Talas. İster çitay, ister gals olsun. Ama aynı
kanı taşıdığı kugaryalılar bu şekilde karşısında durunca, yüzyıllık törelerde olmayan
yılanlıklara başvurunca... İşte o zaman Talas üzülürdü. O yıllardır bütün boyları, budunları bir
arada tutmak için uğraşadursun, eskiden en yakınlarından olan Gökçek düşmanıyla işbirliği
yapıp sırtından onu vursun. Böyle kadere boyun eğmez ancak üzerine giderdi Bars Budun'dan
Çakır'ın oğlu Talas.

Otağın içindeki durgunluğu dışarı adım atınca birdenbire kayboldu. Bir hışımla Baka'yı
çağırttı. En yakını, yaveri, yareni, sakisi Baka. Kan bağları üçüncü göbek akrabalıktan ibaret olsa da can
bağları karındaşlıktan öteydi. En zorlu anlarında o vardı yanında. Kong-bai'nin peşinden
giderken, kuzeylilerin saldırılarına göğüs gererken yan yanaydılar. O an yanında olması
gereken ilk kişi oydu; Baka.

"Beyim, beyim..." diye bağırdı muhafız. "Han seni çağırır."
Tekrarladı sözleri, duymadığını farz ettiği Baka'ya.  
Şimşekleri başına vurdu bahadırın. "Ne bağırırsın be hey oğlan? Babasını kaybetmiş tay gibi,"
üstünü başını toparladı, odasından çıktı. "Ne var söyle şimdi?"

"Talas Han, seni çağırır. Hayat memat dedi. Tez gelsin dedi."

"İyi tamam," diyerek kışkışladı muhafızı. Bilirdi Talas boşuna hayat memat dedirtmez.
Telaşlandı koca kurt. Oyalanmadı, atladı atına ve sürdü Talas'ın yanına. Kızıltepe'nin içindeydi
ikisi de. Birisi şehrin bir yanında öteki öbür yanında.
  
"Neredesin Baka? Erken mi yaşlandın?"

"Kovuç hele. Ne bu celal beyim," diyerek atından atladı Baka. "Hayırdır, telaşlandırdın beni.
Nedir bu kadar önemli olan?"

"Mete," diye fısıldadı. "Zehirlenmiş."

"Nasıl olur? Daha el kadar sübyan. Kim yapar, hangi namert oğlu namert..."

"Etrafta namertten bol ne var Baka?" dedi gözlerinde öfkeyle, dişlerini gıcırdatarak. "Ama
tahminim çitayların işidir. Aklıma başka bir şey de gelmez."

 "Doğru dersin. O yılanlar yapmıştır," bir an düşündü. "Ramalbet olmasın? Son görüşmeniz
pek iyi geçmemişti."

"Yok," diye kafasını yukarı kaldırdı. "Makalakiler zehir kullanmaz. Onlar yılanlık bilmez.
Ramalbet mert adamdır, elini çocuk kanına bulamaz."

"Gören de hasmın değil dostun sanacak."

"Onun gibi hasım Gökçek gibi dosttan evladır."

"Gökçek itinin parmağı mı var diyorsun?"

"Başka seçenek var mı? Ortalarda yok. Yakınıma, otağıma girebilecek kadar beni, zaafımı
bilen başka kim var?"

"Neyse, kimin yaptığı önemli değil. Yiğidimizi nasıl kurtarırız ona bakalım."

"Salçı Bilge'yi bulmam lazım Baka, başka yolu yok."

"Öyle de, Salçı Uruk'ta. Ona yetişene kadar çocuk zayi olmasın."

"Tek gidecem Baka, tek sürecem Buruul'u. Rüzgardan hızlı gidip yıldırım gibi döneceğim."

"Talas, bu iş böyle durup dururken olacak iş değil. İçinde bir bit yeniği olmalı. Ya hedef
sensen? Ya seni çekmek için böyle yapıyorlarsa? Ya Uruk'a giderken pusu kurup hem seni
hem Mete'yi öldüreceklerse?"

Talas bu fikri reddetmek istedi ama yapamadı. Kafasını kaşıdı. Aklına girdi bir kere, rahat
edemezdi. Dediği doğruydu Baka'nın. Ya ona pusu kurmak için böyle yaptılarsa? Hadi kendi
ölse sorun değildi ama Mete Kugarya'nın geleceğiydi. Onu riske atamazdı. Yüce Han
düşüncelerinden sıyrılıp kendini toparladı. O sırada "Bırak ben götüreyim," dedi Baka.
"Vuracaklarsa beni vursunlar. Buruul senden benden akıllıdır. Saklarım Mete'yi sıkıca
bağlarım eğere, sertçe vururum kıçına Uruk'a gider. Kendi bulur Salçı'yı."

"Dediğini aklın alıyor mu Baka?"

"Senin dediğinden daha çok alıyor. Öldürecekler seni beyim, yapma gözünü sevem. Pusu bu.
İstersen tanrı Adapa ol, namussuzun pususundan kurtulamazsın. Dediklerin doğruysa hain
tam içimizde. Seni bulurlar. Ben gidersem dikkat çekmez. Kimseye söylemeden çıkarım. Öyle
bir sürerim ki yağız atımı, bir güne oradayım."

"O sürate, o hıza bir gün dayanır mı ki Metem? Ölümle pençeleşiyor zaten."

"Korkma Talas'ım. Barsın oğlu bars olur. Hem sen gitsen de aynı şey değil mi. Sen sanki
benden hızlı mı götüreceksin, peheey!"

Elini sağlam bir şekilde omzuna attı. "Baka," dedi vakarla.  "Sen benim karındaşımsın,
sakimsin. Babamdan çok sana güvenirim bilirsin."

Kafasını eğdi onaylarcasına.

"Senden son bir ricam var. Oğluma iyi bak. Onu Uruk'a götüreceksin. Salçı'yı bulup tedavi
ettireceksin. Buna inanıyorum. Ama bana bir şey olursa bundan sonra o sana emanet. Gözün
gibi bakacaksın, zamanı geldiğinde babasının bitiremediğini ona tamamlatacaksın. Kugarya'ya
sadık bir han yetiştireceksin."

"Aklında ne var," dedi sessizce. "Niye böyle konuşursun?"

"Gidip bu işi bitireceğim. Çitay Hanlığına gidip Kong-bai'yi öldüreceğim, ve muhtemelen
yanına sığınmış olan Gökçek itini. Yoksa bu iş çok uzayacak."

"Delilik bu. Öldürürler seni. Tek başına orduya mı diş geçireceksin."

"Ordu değil, gizlice gireceğim saraya ve gizlice öldüreceğim ikisini de."

"Böyle gazaddir gibi... suikastçılık bize yakışır mı beyim?"

Gülümsedi. Tekrar elini omzuna attı. "Korkma, kendini savunması için ikisine de fırsat
vereceğim. Sen beni merak etme. Ama dediklerimi unutma. Ne olur bilinmez. Bu gidişin
dönüşü olmayabilir. O yüzden sözlerimi unutma. Oğlan ne babama ne hatuna, sana emanet."

"Emrin başım üstüne beyim. Senin yanında olmak bir onurdu. Bunu bil. Bundan sonra oğlun
oğlum, emanetin canımdan bir parçadır. Gözün arkada kalmasın."

Sarılıp vedalaştılar. İki yiğit, iki has dost, iki bahadır. Kugarya Hanı Talas ve sakisi Baka. İkisi de
biliyordu son sarılmalarıydı bu. Ama ikisinin de gözünde bir parça bile korku emaresi yoktu.
Çünkü onlar gerektiğinde ölüme bile seve seve gidebilecek bir yürekle büyümüşlerdi. Gerçek
birer kugaryalı gibi.

*****

Talas Han sürdü atını kuzeydoğuya doğru. Çitay Hanlığı'na gidiyordu. Tökümen Dağları'nın
altından geçip gizlice başşehir Bei-jim'e ulaşacaktı. Kızıltepe'den çıkalı bir kaç saat olmuştu.
Havada keskin bir soğuk, sert bir rüzgâr vardı. Her zaman giydiği kahve rengi ince deri ceket
zırhı ve beyaz gömleği vardı üzerinde. En sevdiği arkadaşı, Kılyaran nam yatağanı da hemen
sağ yanında kınında duruyordu. Ne Kugarya yayı almıştı yanına ne bir ok. Çünkü menzille işi
yoktu. Kara elf gazaddirleri gibi, tekinsiz bir casus gibi içeri sızacaktı. Talas'ın iyi bildiği işler
değildi bunlar. O er meydanında düşmanının yerini dar etmeyi iyi bilirdi, sessizce arkadan
dolanıp boğaz kesmeyi değil. Ama onu buna mecbur bırakmışlardı. Başka yol yoktu. Yine de
son bir şans verecekti Kong-bai'ye ve bulursa Gökçek'e. Gözlerinin içine bakıp öldürecekti
onları, uyudukları yataklarında değil.

Atını son sürat sürerken bir ses işitti. Hemen arkasından bir ok uçtu gitti sanki. Yavaşladı.
Sonra bir ok daha geldi geçti yanından. Ve bir ok daha. Neler olup bittiğini anlamaya
çalışırken onlarca çekik gözlü çitay beliriverdi. Ama nasıl olur diye geçirdi içinden. Bu yöne
geldiğini bilen yoktu ki. Bir tek Baka.
 
"Vay Bakam vay," diye fısıldadı. "Demek sen ha!"

Çitaylar iyice yaklaştı. Ses çıkarmadılar. Koca Talas haykırdı. "Ne o kahpenin dölleri. Ortak dil
bileneniniz yok mu, yoksa dilinizi hepten mi yuttunuz?"

İçlerinden birisi okuna davrandı ve tam omzundan vurdu Talas'ı. Artık geri dönüş yoktu.
Yatağanını hafifçe okşayan Talas, onu çekmeden atını öne sürmüştü bile. Çılgın bir nara attı.
Ölümü zaferle kucakladı. "Varsın sonumuz böyle gelsin, yine de sagucular bizi anlatırken üç
beş çitay itini yanında götürmedi demesinler, ya heeaayyt!"

Hızla davrandı ve önüne ilk gelenin boğazını kesti. Yanında gelen darbeden hafifçe eğilerek
kaçtı. Ani bir şekilde atını döndürerek onun da sırtına sapladı kılıcını. Derken ikinci oku da
yedi. Bu sefer diğer omzuna. Ok yedikçe, kesik aldıkça daha da güçleniyordu sanki Talas Han.

Önünü kapattılar. O da atından atladı ve karşısındaki atlıyı da yakalayarak yere düşürdü. Yere
düşmeden öldürmüştü rakibini. Doğrulurken yanındaki atın bacaklarını kesti ve düşen çitayı
da beraberinde götürdü. Kaç tane yara aldığını bilmiyordu. Sayamadı. Artık görüntü yavaş
yavaş bulanıklaşıyordu. Kılıcını sallarken son kurbanını da götürdü. Ama çok fazlaydılar.
Gücü yetmedi. Yenilmez bahadır Talas Han bile yetersiz kaldı. Son aldığı darbe sırtınaydı.
Hançerin soğuk demirini ciğerlerinde hissetti. Arkasını döndü.  

"On sekizinci darben de benden gelsin," derken tilki gibi gülümsüyordu düşmanı.

"Gökçek!" diye baktı öfkeyle. "Hain piç!"

"Hain olan ben değilim Talas Han. Ben sadece hırslıyım, senin yerinde gözüm var, daha
fazlası değil. Asıl hainin kim olduğunu atan Çakır'a sor!"

Talas durakladı. Vücudundaki 18 yarayı önemsemiyordu bile. Aklı birden gitti, babasına.
Onun gizlice otağa girmeye çalıştığını hatırladı. Baka değildi, asıl hain babasıydı.  

"Mete'yi de zehirleyen o!" sözüyle irkildi. "Sen daha atanı bile tanımıyorsun zavallı han."
 
Talas'ın gözleri kapanır gibi oluyor ağzından kan çıkıyordu. "Asıl atasını tanımayan sensin
Gökçek," diyebildi zorla. "İt peşinde koşmaya devam et. Gün gelir Metem senin yaptığını
sana sormaya gelir."

"Yaşarsa," dedi ve son darbesini kalbine sapladı Talas'ın. "Babana verdiğim sözü tutup,
kelleni gövdenden ayırmayacağım. Şimdi sıra onda."

*****

Baka atını sürdü, Uruk'a vardı. Salçı Bilge'yi buldu. Mete'nin tedavisi iki gün aldı. Salçı'yı bile
zorladı. Ama ölmedi. Salçı Bilge Asena'yı buldu; Bozbörü Loncası'nın kurucusu börü şaman
Asena. Talas'ın haberini çoktan almıştı yüce şaman. Onun ölümüne mani olamamıştı ama
Mete'nin hayatını riske atamazdı. Bozsakallının telkininde karar kıldılar. Mete'yi güneye,
makalaki diyarına yollayacaklardı. Bu şekilde güvende büyüyecekti. Gökçek'in arkasında asıl
kimin olduğunu öğrenmek için yapılması gereken buydu.  

Bir kehanet uğruna oğlunun kuyusunu kazan, ona ihanet eden Çakır Han, Gökçek'e söz
verdiği gibi tahtı ona bıraktı ve Kugarya'dan ayrıldı. Baka ve onun gibi bozbörüye bağlı birçok
bey, bahadır çevre illere, diyarlara dağıtıldı. Talas'a bağlı sadık kırk boy inzivaya çekildi. Başka
bir deyişle uykuya. Beyinin ölümüne şaşırmadı Baka, üzülmedi de. Yiğit gibi yaşayıp yiğit gibi
ölmüştü beyi. Tek üzüldüğü ona verilen emanete sahip çıkamayacak oluşuydu. Ama
Asena'nın ve bozsakallının sözü üzerine söz söylenmeyeceğini biliyordu. Kaderiyle baş başa
kalmak pahasına kuzeye, Vilta Düklüğü'ne göçtü.

Artık tek bir amacı vardı, Mete'nin büyümesini bekleyecek ve zamanı gelince uykudan uyanacak
boylarla beraber mütegallibe Gökçek'i tahtından edecekti. Artık tek umudu buydu ve bunun
gerçekleştirebileceğine canı gönülden inanıyordu. Çünkü Baka biliyordu ki barsın yavrusu
atasının intikamını almazsa ona dağlar da dar gelir, bozkırlar da!

7
Tartışma Platformu / Türk Fantastik Eserler?
« : 07 Ağustos 2016, 00:50:05 »
Birkaç soru,

1-Türk fantastik eserler neden az? Tutulmadığı için yazmaya cesaret mi edilmiyor? Yoksa insanlar önyargılı olduğu için yazarlar ne kasıcam ya, zaten okunmayacak mı diyor?

2- Game of thrones, lord of the rings,  tv ve sinemaya aktarılmasa bu kadar çok hayranı olmazdı o kesin, ama bundan bağımsız olarak, yabancı fantastik eserleri, kalite ve içerik olarak yerli eserlerle karşılaştırabilir miyiz? Çünkü filmi çıkmayan eserler dahi, dragonlance, rüzgarın adı, yerdeniz, bizim en çok tutan eserimiz şamanlar diyarından daha fazla ilgi görmüş. Bunun nedeni ne?

3-Bir türk kalemden çıkan fantastik eserden ne beklenmelidir? İlla tutmuş yabancı eserlerdeki gibi abidik gubidik , cool olduğu düşünülen isimler mi? Mesela baş kahramanın adı Mahmut olabilir mi? Ya da önemli yan karakterlerden biri Ruh çağırıcı Şakir olabilir mi? Bu öyküyü ve okuyucunun konsantrasyonunu nasıl etkiler?

4-Türk veya yabancı, fantastik serilerde en çok dikkat edilmesi gereken şey, şeyler nedir?
a-Karakter psikolojisi, içeriği (morally dark-light, ya da grey karakterler)
b-Kurgu, hikaye bütünlüğü
c-Yüz elli paragraflık betimlemeler
d-Aksiyon (savaş yoğunluğu)
e-Büyü sistemi, World building
f-Edebi dil

herhangi birine veya hepsine cevap verenlere saygılarımı sunarım...


Sayfa: [1]