Kayıt Ol

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Konular - magicalbronze

Sayfa: 1 ... 4 5 [6] 7 8 ... 37
76
5. Yıl / Yılın Enleri - 2012
« : 25 Ocak 2013, 18:32:15 »
YILIN ENLERİ
2012

Her yıl olduğu gibi, bu yıl da sizlerden geçtiğimiz yılın enlerini rica edeceğiz. Aşağıda belirli kategoriler olmakla birlikte dilediğinizi listeden çıkarabilir, farklı bir kategori ekleyerek cevap yazabilirsiniz.


          Yılın Olayı (sitede):

          Yılın Olayı:

          Yılın Kitabı:

          Yılın Sinema Filmi:

          Yılın Tv Dizisi:

          Yılın Denemesi (düşler limanı):

          Yılın Öyküsü (kurgu iskelesi):

          Yılın Öyküsü (öykü seçkisi):

          Yılın Animesi:

          Yılın Üyesi / Üyeleri:

          Yılın En İyi İşi:(sitede)

          Yılın Kategorisi: (forumda)

          Yılın İncelemesi: (portalda)

          Yılın en iyi radyo programı (rıhtım radyo'da)

          Yılın en iyi yayınevi (türümüz dahilinde)

77
Duyurular / Kayıp Rıhtım 5. Yıl Buluşması
« : 10 Aralık 2012, 22:40:09 »

Spoiler: Göster

Ve bir yıl daha sona eriyor. Peki bu neyin işareti? Elbette, uzun süredir beklediğimiz, hasretinden prangalar eskittiğimiz "The Hobbit" üçlemesinin ilk filminin vizyona girmesinden bahsediyoruz. Buna özel bir şeyler yapacaktık ki baktık eleştirmenlerden birbiri ardına olumsuz yorumlar geliyor, dedik o zaman bu elit grubun böyle bir film etkinliğinde işi ne?! Neyse efenim, haliyle vazgeçtik. Sonra da aklımıza geldi: Yahu bizim rıhtım kaybolalı beş yıl olmuş. Şaka gibi. Değil mi? Hemen bir arama ekibi kurma girişimleri için ön toplantı yaptık, kağıtlar, tartışmalar havada uçuştu.

Ve sonunda bir karara vardık.

Rıhtımı aramak için kurulacak ekibe gönüllü olacak arkadaşları 23 Aralık 2012 Pazar günü, şu anda yeri belli olmayan ama Kadıköy içinde bir yerlerde olacağı da bilinen bir genel toplantıya davet edelim dedik. Nasıl? Böyle de mükemmel bir kriz yönetimine sahibiz. Sorunları hiç denenmemiş yollarla çözme gibi ilginç bir anlayışa sahibiz.

Neyse neyse, canınızı daha fazla sıkmadan normale ve günümüze geri dönüyoruz!

Öncelikle her yıl olduğu gibi bu yıl da yeni yaşımızı beraberce kutlamaya devam ediyoruz. Hem de beşinci yaşımızı. Dolayısıyla eğlenceli geçeceğini şimdiden anlayabilirsiniz. Tarih yukarıda da belirttiğimiz gibi 23 Aralık 2012 Pazar. Saat sabah 11:00 - 11:30 arası olacak. Yer de Kadıköy içinde olmakla birlikte tam olarak hangi mekanda olacağı belli değil. Belirlenmeye ise çok yakın! Kısa zamanda onu da bu başlıktan duyuracağız.

Ve elbette beşinci yıl afişimiz sevgili Mercan Aytuna'ya, yani sizin tanıdığınız şekliyle eretrusilden'e ait. Kendisine bu güzel ve anlamlı afiş için bir kez de buradan teşekkür ediyoruz!

Gelenler bu başlık altına geleceklerini belirtirlerse katılacaklar listemize kendilerini de ekleriz. Haydi şimdiden hepimize hayırlı olsun! Ayrıca duyduk ki bu etkinliğe site kuruluşunda doğan ve şu anda en olgun çağını yaşayan Alper Kamu da katılacakmış...

"Bu özel günümüzde, sizleri de aramızda görmekten mutluluk duyarız..." ... Haklısınız, az önce gelen bir düğün davetiyesinden çalıntıladık.

EKLEME: Mekan belli olmuştur.

Yer: Kadıköy / Vazgal Cafe
Saat: 11:30 - 15:30


.:: Katılanlar ::

  - Amras Ringeril
  - Canina
  - Black Helen (gelemeyebilir)
  - DarLy OpuS (gelemeyebilir)
  - eretrusilden
  - Fırtınakıran
  - kahlan amnell
  - KoyuBeyaz
  - magicalbronze
  - mbdincaslan
  - Lao
  - emuk (belki)
  - Hurin
  - Cyberless
  - vangoghspoison (belki)
  - dekadans
  - Ryld Argith
  - HighLord
  - Eco
  - Ejderfelaketi

78
Filmler / Hobbit: Beklenmedik Yolculuk
« : 06 Aralık 2012, 00:31:58 »

Ve beklenen an, geldi çattı.

Merakla beklediğimiz The Hobbit: An Unexpected Journey (Hobbit: Beklenmedik Yolculuk) filmi gösterime girmeye hazır. Bizler de bugüne kadar Hobbit Haberleri başlığı yerin, filme ilgili tartışmalarımıza, karışıklık olmaması açısından buradan devam edeceğiz.

Tartışmaya şimdiden başlayabiliriz, zira şu anda IMDB üzerinden 7 bin küsürlük oyla 9.1 puanda. Hoş, oylar abartma deniliyor. Büyük ihtimalle de öyle. Bir yandan filmi izleyen eleştirmenlerden de kötü yorumlar geliyor. Ha kendi adıma konuşmak gerekirse, beni enterese eder mi? Hayır. Filmi izleyip kendi kararımı kendim vereceğim.

Peki sizler ne düşünüyorsunuz? Yaklaşık 10 günlük bir zaman dilimi var, hisleriniz neler?

79
Duyurular / Üyelerimize soruyoruz: "Sizce Kayıp Rıhtım?"
« : 29 Kasım 2012, 18:17:03 »
Selamlar,

Çoğunuzun bildiği ya da çoğunuzun bilmediği gibi önümüzdeki ocak ayı itibarıyla biricik ve pek sevimli, mini mini, gıdısı alınacak sitemiz beşinci yaşına giriyor! Elbette bizler de boş durmuyor ve "BEŞİNCİ YIL" için güzel projeler hazırlıyoruz. (Hazırlıyoruz değil mi Hazal?)

Bu kapsamda bu yıl bir değişiklik yapıp forum üyelerimizi de işin içine katalım dedik. Sizlerden istediğimiz şu sorunun cevabı: "Sizce Kayıp Rıhtım?"

Yani Kayıp Rıhtım genel anlamda sizler için ne ifade ediyor, burada ne buluyorsunuz (elbette sadece çok fazla emek veren üyelerimize özel olarak sunduğumuz Twilight röportajları ve seriye ait birbirinden özel hediyeler haricinde), neden Rıhtım'ı tercih ediyorsunuz tarzı soruların cevabını istiyoruz.

Fakat bu soruyu cevaplandıracak üyelerimizin özellikle dikkat etmesini istediğimiz iki husus var:

İlki, soru cevaplarını kayiprihtim@gmail.com adresine "Neden mi Kayıp Rıhtım?" başlığıyla göndermeniz. Eğer o yöntem çok zor geliyorsa ben yahut Fırtınakıran'a özel mesaj yoluyla da gönderebilirsiniz. Cevabınızın sonuna gerçek adınızı da ekleyebilirsiniz. Mail yoluyla cevapları yollayacak üyelerimiz forum nicklerini de yazmalılar.

İkincisi de vereceğiniz cevapların kısa bir paragraf olmasına özen göstermeniz. Zira gelecek birçok cevabı düşünürseniz, okurların da fazla sıkılmaması maksatlı cevaplarınızı kısa tutmanız büyük önem arz etmektedir.

Cevaplarınızı bu başlık altına yazmıyorsunuz. Yoksa süpürüz olmaz, değil mi? Fakat özellikle soru sormak isteyen olursa buraya yazabilirler.

Haydi kaleminize kuvvet. Her biri birbirinden süper üyelerimizden, en süper cevapları bekliyoruz.

Ha bu arada, benim için girdiğinizi söylemenize gerek yok. Yani orası Allah'ın emri zaten. Ben de sizleri seviyorum <3

80
Aylık Öykü Seçkisi / Seçkide Kırk Birinci Ay
« : 14 Kasım 2012, 02:18:52 »

Gecenin karanlığında korkutur gardıroplar. Rüzgar varsa hele, kapısı da gıcırdadı mı, oluşan aralıktaki sonsuz karanlık titretir insanın gözlerini. Korkuyla dolar kalpler, heyecanla belki de. Ama şurası kesin ki gardırop kapısının ardında türlü maceralar bekler sabredeni.

İşte seçkimizin kırk birinci ayında, gardırobun kapısı gıcırdayarak açıldı ve içinden sürükleyici maceralar saçıldı. Her biri birbirinden farklı tam on altı öykü peydahlandı. Bu öykülere Mustafa Ahmet Kara’nın hazırladığı görsel eşlik etti. Adet yerini buldu ve öyküler okunmak için beklemeye başladı.

     - Kör Talih adlı öyküsü ile Alptekin Çetin

     - Yekta Paşa Konağı adlı öyküsü ile Cevdet Denizaltı

     - Beni Serbest Bırak adlı öyküsü ile Derya Savcı

     - Ölü Aşıklar Gardırobu adlı öyküsü ile Emre Çelik

     - Sığınak adlı öyküsü ile Erdal Gencer

     - Hikaye Yazamama Hikayesi adlı öyküsü ile Harun Çimen

     - Gardırobun Anıları adlı öyküsü ile Hazal Claire Biçare

     - Haven adlı öyküsü ile Mehmet Kayhan

     - bldlb adlı öyküsü ile Mehmet Utku Yıldırım

     - Şişmanlar, Saldırganlar ve Rüzgar adlı öyküsü ile Mert Bitmez

     - Gardıropla Yüzleşme adlı öyküsü ile Mümin Can

     - En Korkunç Dileklerimle adlı öyküsü ile Özgürcan Uzunyaşa

     - Sır adlı öyküsü ile Pınar Kumsal Başdağ

     - Nefret adlı öyküsü ile Rıdvan Gök

     - Ana Rahmi Rahatlığı adlı öyküsü ile Ruhşen Doğan Nar

     - Ab İnconvenienti… adlı öyküsü ile Taha Sancar Çalışkan

Çizer Mustafa Ahmet Kara’ya bu güzel görsel için bir kez daha teşekkürlerimizi sunuyor ve sizleri öykülerle baş başa bırakıyoruz. Son olarak gelecek ay için göndereceğiz öykülerin temasının “Mezarlık” olduğunu ve kayiprihtim@gmail.com mail adresine göndereceğinizi de hatırlatıp cümlemizi “kırk bir kere maşallah” diyerek sonlandırıyoruz.

Öykülü günleriniz daim olsun.

Sevgiler,
Hakan “magicalbronze” Tunç

81


Serhan Vural'ın kaleme aldığı, geçtiğimiz yıl ilk kitabı yayımlanan fantastik seri.

Gümüş Roya ve Yazgı Tacı, arka kapak tanıtım yazısı:
Alıntı
"Yeni Töre'nin birinci yasası,
Hiçbir inanç, hiçbir tanrı hayatın kendisi kadar önemli değildir. Tek bir hayatın var ve bunu en iyi biçimde değerlendirmelisin. Çünkü hayat son bulduğunda geriye kalan toz ve topraktır."

Karanlık Çağ Sonu
Tolya Ana'nın günlüklerinden...

Ak Ana'nın, cadıların ve büyücülerin diyarıdır Anatolya...
Tanrıların yeryüzünde yürüdüğü, kehanetlerin dilden dile dolaştığı, büyülü yaratıkların yaşadığı topraklardır.

Anatolya ölümcül bir hastalığın pençesi altına düşmüştür. Alacakaranlık Kardeşliği isimli bir topluluk bu hastalığı iyileştirdiklerini söyleyerek kendilerine yandaş toplamaktadırlar, ancak gerçek arzuları görünenden daha karanlıktır.

Yobaz bir tarikatın çatısı altında çocukluğundan beri hapis kalan güzeller güzeli Sahire Peri Hatun, kardeşinden aldığı mektupla Unutulmuş Diyar'a kaçar. Alacakaranlık burada da ağlarını örmeye başlamıştır. Diyarın koruyucusu Baş Kızıl Cadı ve onun oğlu Serkis ile tanışınca hayatı sonsuza kadar değişecektir.

Ayrıca ilk kitaba dair sitemiz bünyesinde S. Fatıma Gemalmaz'ın hazırladığı incelemeye de buradan ulaşabilirsiniz.

Son olarak ikinci kitabın (Gümüş Roya ve Nemrut'un Kılıcı) yazımı da bitmiş. Yani eli kulağında. Bekliyoruz bakalım. Seriyle alakalı yorumlarınızı bu başlık altından sürdürebilirsiniz.

82
Aylık Öykü Seçkisi / Seçkide Kırkıncı Ay
« : 07 Ekim 2012, 03:17:50 »

Merhabalar,

Ve bir ekim gününde, seçkimizin kırkıncı ayında, yine çalıyoruz kapılarınızı. Dile kolay kırk ay boyunca, zamanın tozunu yuttuk hep beraber. Onlarca yazar, yüzlerce öykü eşlik etti bu maceraya. Otuz dokuz ay boyunca farklı hayal güçleriyle yoğruldu gözlerimiz. İşte böylece geldik "Korkuluk" temalı kırkıncı ay öykülerine.

Hazır olun. Birbirinden farklı maceralar yine dört dönecek uslarınızda. Kimi temasal olarak korkuluğun etrafında dolaşacak, kimi korkuluğu bir araç olarak kullanıp farklı hayallerde dans edecek. Fakat bir şey kesin ki, nihayet  öykülere olan açlığımız son bulacak. Ta ki gelecek aya kadar.

Bu ayki "Korkuluk" temalı görselimizi Erdal Gencer hazırladı. Çizimiyle seçkimize ayrı bir hava kattığı için kendisinize sonsuz şükranlarımızı sunuyoruz. Ayrıca bu ay diğerlerinden farklı olarak çizerimiz kendi öyküsüyle de eşlik ediyor bizlere. Hatta öyküsüne hazırladığı seçkiye ait çizimden farklı bir korkuluk görseliyle de göz kırpıyor okuyuculara.

Dilerseniz gelin, seçkimizin kırkıncı ayına gelen öyküler nelermiş ve kimler tarafından kaleme alınmış, göz atalım.


     - Toprak adlı öyküsü ile Alptekin Çetin

     - Gecenin İçinden adlı öyküsü ile Bekir Sert

     - Kya – Aile Bağları adlı öyküsü ile Berk Dikmen

     - Bir Delinin Benzetmeler Diyarı adlı öyküsü ile Buğra Şenyüz

     - Yarışma adlı öyküsü ile Cevdet Denizaltı

     - Madalyon adlı öyküsü ile Emre Bahadır

     - Korkuluk Ve Karga Sorunsalı adlı öyküsü ile Emre Balcı

     - Silsile-i Takip adlı öyküsü ile Erdal Gencer

     - Kuzgun Baladı adlı öyküsü ile M. Bahadırhan Dinçaslan

     - Şans adlı öyküsü ile Mert Pekşan

     - Güvenlik adlı öyküsü ile Mete Güner

     - Hayata Dair Ne Varsa Korkuluktuk… adlı öyküsü ile Pınar Kumsal Başdağ

     - Tibili Kuşu adlı öyküsü ile Rıdvan Gök

     - Ben Bir Korkuluğum adlı öyküsü ile Ruhşen Doğan Nar

     - Pasifik 2 adlı öyküsü ile Vedat Deveci

Böylece kırk ayı devirip bir sonraki seçkiye kadar sizlere iyi okumalar diliyoruz. Veda etmeden bir sonraki temanın “Gardırop” olduğunu da belirterek öykülerinizi her zaman olduğu gibi kayiprihtim@gmail.com adresine yollayabileceğinizi hatırlatalım.

Öykü satırlarında her daim kaybolmanız dileğiyle,

Sevgiler,
Hakan “magicalbronze” Tunç

83

Alıntı
   Zaman çarkı döner, çağlar gelir ve geçer, efsaneleşen anılar bırakır. Efsaneler solarak mit olur ve onları doğuran çağ yeniden geldiğinde mitler bile unutulur.

Süslü bir girişle başlamak gerekiyor belki, zira seriye yakışanı bu. Fakat sizlere aylar öncesinden kitabın “Giriş” bölümünü sunduğumuz ön okumada böyle bir yazı hazırlamıştık. Dolayısıyla sözü fazla uzatmadan sizlere Tor Yayınevi’nin yayınlamış olduğu 1. bölüm ve 11. bölümü Kemal Saygılı’nın çevirisi ve Yosun Erdemli’nin düzeltisiyle sunuyoruz.

Ön okumaya ulaşmak için BURAYA tıklayabilirsiniz!

Önemli Not: Bu ön okuma geçtiğimiz günlerde satışa sunulan “By Grace and Banners Fallen” prologundan önemli derecede spoiler içermektedir.
Şimdiden iyi okumalar.

84
Düşler Limanı / Düşe Uyanmak
« : 12 Eylül 2012, 01:22:02 »
Bir otobüsteyim. Arkamda abim, onun arkasında da tanımadığım bir kadın. Otobüs kalabalık değil ama sanki gereğinden fazla yolcu varmış gibi sıkı fıkıyız. Otobüs bir tümseği hızla geçer ve bizler hoplarken abimin eli yanlışlıkla kadının koluna değiyor. Kadın ani bir hareketle kolunu çekip “Bana dokunmayın!” diye bağırıyor. Şaşırıyorum. Bu tepki neden, anlamıyorum. Otobüs yoluna devam ediyor, ben kadını unutuyorum.

Ama sonra, farklı düşüncelere dalmışken kadının konuşmasını işitiyorum. Elinde bir kitap, kendi yazmış olduğu öyküsünü okuyor. Elindeki kitabın ona ait olduğunu ve okuduğunun roman değil de bir öykü olduğunu nasıl bildiğimi düşünüyorum. Yine de şaşırmıyorum. Kadın okumaya devam ediyor, öykü beni benden alıyor. Ben kendimden alınırken otobüs kütüphaneye dönüşüyor. Artık sandalyede oturuyorum. Kadın da sandalyede oturuyor, bize bakıp gülümsüyor. "Bir öykü daha var, okumamı ister misiniz?" diye soruyor. Kafamı sallıyorum, ağzımı açmasam da bakışlarımdan öykünün çok iyi olduğunu ve farklı bir tanesini okumasından büyük mutluluk duyacağımı anlatıyorum. Anlıyor. Anlıyor ve gülümsüyor. Mutlu oluyorum.

Abim bana dönüyor, “Ben raflara göz atacağım,” diyor ve cevabımı beklemeden kütüphanedeki raflara dalıyor. Çok da uzağa gitmiyor, bulunduğumuz yerin hemen sağında bulunan ilk rafın koridorlarında kayboluyor. Kadın yanıma yaklaşıyor. Üzerinde askılı bir tişört, bende de kolsuz bir tişört. Kolu koluma değiyor. Şaşırıyorum. Az önce bağırmamış mıydı koluna yanlışlıkla dokunuldu diye, şimdi bu sırnaş niye, düşünüyorum. Düşünüyorum ama bozuntuya vermiyorum, çok güzel gülümsüyor çünkü. Bana kitabın ortalarından bir sayfa gösteriyor. Öykünün başlığına ilişiyor gözüm. Anlamsız geliyor. “Bak,” diyor, “Sadece bir sayfalık öykü, istiyorsan bunu beraber okuyalım.” İyice sokuluyor bana, gülümsemesi hoşuma gitse de rahatsız oluyorum. Konuşmaya başlıyorum. “Durun lütfen,” diyorum, “Dilerseniz kitabı bana verin, kendim okuyabilirim.” Ne zamandan beri bu kadar düzgün bir Türkçe, bu kadar hoş bir İstanbul ağzıyla konuşmaya başladım, düşüncesi geçiyor aklımdan.

Diğer yandan rüya gördüğümü anlıyorum, çünkü metin önümde olmasına rağmen ne başlığı ne de metinleri okuyamadığımı fark ediyorum. Beğendiğim önceki öyküyü de hiç mi hiç hatırlayamıyorum. Yine de başlıyorum okumaya. Metin beliriyor önümde. Önce başlığa bakıyorum. Dikkatli ol!, yazıyor. Saçma, diyorum nedenini anlamadan. Gülümsemesi güzel bir kadının koyacağı başlık bu olmamalı, diyorum. Öykü bitiminde bunu ona söylemeyi aklımın bir köşesine not ediyorum.

İlk cümleyi okumaya kalmadan ensemden bir şey bastırıyor, otururken altından sandalyenin çekilmesi hissi yakalıyor beni önce. Sonraysa büyük bir korku. Sırtüstü düşmüş olmama rağmen ensemdeki o bastırılma hissi vücudumu bırakmıyor. Üzerimde iki siluet. Sağda bir adam, yüzünü seçemiyorum. Solda gülümsemesi hoşuma giden kadın. Ama artık hoşuma gitmiyor. O dudaklar şeytani bir şekilde genişliyor. Elindeki kitabı fırlatıp kollarımdan tutuyor. Avazım çıktığı kadar bağırmaya çalışıyorum, sesim çıkmıyor. Rüyada olduğum bilinci benliğimi sarıyor ve beni gerçek dünyaya atıyor. Fakat bir şey değişmiyor, vücudum kaskatı şekilde sırtüstü yatakta. Korku tüm şiddetiyle vücudumda kalmaya devam ediyor. Gözlerim harici hiçbir yerimi kıpırdatamıyorum.

O gözler abimi arıyor, bağırırsam duyar diye düşünüyorum. Bağırmaya çalışıyorum, çıkan sesten tiksiniyorum. Ben böyle bağırmazdım, diyorum kendi kendime. Oysa az önce İstanbul ağzıyla konuşmuyor muydum ben? Kendime olan tiksincim korkumu bastırıyor. Yavaş yavaş kendime geliyorum.

Beynim, vücudumun kontrolünü tekrar eline alıyor. Kollarımı sallıyorum. Biraz sonra oturur pozisyona geçiyorum. Elimi alnıma götürüyorum, ne ter ne de soğukluk hissediyorum. Yan sehpada bulunan telefonuma uzanıp saati kontrol ediyorum. Abimin işten gelmesine daha on dakika olduğunu anlıyorum. Telefonumun altında bulunan abimin okuduğu kitap çarpıyor gözüme. Nahit Duru’nun yeni kitabı “Arayış”. Arka kapağındaki tanıtıma takılıyor gözüm. Şu satırlarla başlıyor.

“Seni bir kez daha uyarıyorum, dergiyi bir an önce kapat... Yarın olacaklardan ben değil, sen sorumlu olacaksın... Dikkatli ol!  Mert ve cesur bir çocuğa benziyorsun.”

85
Aylık Öykü Seçkisi / Seçkide Otuz Dokuzuncu Ay
« : 07 Eylül 2012, 20:58:52 »

Çizim: Yiğit Köroğlu

40'a 1 kala yine karşınızdayız. Birçok alan için sezonun açıldığı eylül ayındayız. Güneş yolculuk için hazırlanmaya başladı. O  gına getiren ve her dakika şikayet ettiğimiz sıcaklar günbegün uzaklaşmakta, belki de kısa zaman içinde geri gelsin diye umut edeceğiz. Heyhat, insan nefsi öyle bir şey ki, ancak yitirdiği zaman fark ediyor güzellikleri.

Bu ay bir yolculuk aracı olan "Tren" öyküleriyle karşınızdayız. Rayların üzerinde ahenkle dans eden, o araçların farklı kullanılış biçimleriyle selamlıyoruz sizleri. Tam on sekiz adet öykü sizi birbirinden keyifli ve ilginç maceralara davet ediyor. Anlayacağınız öyküye doyacaksınız.

Tren temalı görselimiz ise bu ay Yiğit Köroğlu'na emanetti. Hazırladığı çizimle beraber seçkimiz temasına en uygun şekile büründü. Buradan da kendisine bu güzel görsel için sonsuz teşekkürlerimizi sunuyoruz.

Dilerseniz daha fazla vakit kaybetmeyelim ve zaten okurken bolca vaktinizi alacak öykülere geçelim.

     - Kya – Bir Meleğin Kanatları adlı öyküsü ile Berk Dikmen

     - Yaşarım ve Yazarım adlı öyküsü ile Cevdet Denizaltı

     - Şimendifer adlı öyküsü ile Gökten Çağrı Aktan

     - Hatıra Yolcusu adlı öyküsü ile Gurur Güneş

     - Siyah Palto – 1.Bölüm adlı öyküsü ile Emel Kosi

     - Efsane adlı öyküsü ile Emre Bahadır

     - 15. Hafta adlı öyküsü ile Emre Balcı

     - Klüver-Bucy adlı öyküsü ile Esra Tanrıöver

     - Kompartıman Cadısı adlı öyküsü ile Harun Çimen

     - Geçmişin Gölgesi, Geleceğin Laneti (Kısım 4) adlı öyküsü ile M. İhsan Tatari

     - Adımlar adlı öyküsü ile Mehmet Utku Yıldırım

     - İlka adlı öyküsü ile Melahat Yılmaz

     - 7. Pulman adlı öyküsü ile Mert Bitmez

     - Dolaksız Bey ve Kayıp Yakutlar adlı öyküsü ile Mustafa Kırelli

     - Eskişehir’e Giderken adlı öyküsü ile Orçun Can

     - Sabahın En Kaygan Saati adlı öyküsü ile Özgürcan Uzunyaşa

     - Bozkır Macerası adlı öyküsü ile Ruhşen Doğan Nar

     - Hoş Gelen Sarı Renkli Oyuncak Tren adlı öyküsü ile S. Samet Demir

Umuyoruz keyifle okuyacağınız bir seçki daha hazırlamışızdır sizlere. Gerek çizerimiz, gerekse yazar arkadaşlarımıza özverileri için bir kez daha teşekkür ediyoruz. Bir sonraki ayın teması ise "Korkuluk" olarak belirlendi. Öykülerinizi her zamanki gibi ekimin 5'ine kadar kayiprihtim@gmail.com mail adresine gönderebilirsiniz.

Rayların cızırtıları ve vagonların sallantısı eşliğinde bol keyifli okumalar diliyoruz.

Sevgiler,
Hakan "magicalbronze" Tunç

86
Röportajlar / Aşkın Güngör Röportajı Yayında!
« : 18 Temmuz 2012, 17:42:29 »

Bizler onu “Mesih’in Klonu”yla, “Olağan Mucizeler”le, yazdığı eleştiriler ve yaptığı editörlüklerle tanıyoruz. Belki de sizler, “Dedektif Bol Bel”le, “Gohor”la ya da bir çizgi roman dergisinde hazırladığı mektup köşesiyle biliyorsunuz. Fantastik ve bilimkurgu türü için bugüne dek yaptıklarıyla adından sıkça söz ettiren bir isimden bahsediyoruz. Kimden mi peki? Elbette Aşkın Güngör… Ve sonunda kendisiyle, inanıyoruz ki okurken bizler kadar keyif alacağınız harika bir röportaj gerçekleştirdik.

Kendisiyle yazdığı kitaplardan, fantastik ve bilimkurgu türlerinden, editörlükten, yazarlık dışı faaliyetlerinden ve çok daha fazlasından konuştuk.

Dilerseniz gelin burada sözlerimize nokta koyalım ve Aşkın Güngör’ün sorularımıza verdiği cevapları okumaya başlayalım. Kendisine bu teklifimizi kabul edip bizi kırmadığı için bir kez daha en içten teşekkürlerimizi sunuyoruz.

Röportaja ulaşmak için BURAYA tıklayın.

Keyifli okumalar!

87
Aylık Öykü Seçkisi / Seçkide Otuz Yedinci Ay
« : 15 Temmuz 2012, 01:31:47 »

Selamlar,

Üç yılı devirdiğimiz ve dördüncü yaşımıza attığımız adımın ilk sayısıyla, biraz geç de olsa karşınızdayız. Üçüncü yıl özel seçkimizi yine bu tarihlerde yayına sunmamız sebebiyle biraz beklemiş bulunduk. Bu süreçte yine birbirinden güzel öyküler ve yepyeni isimler katıldı seçki maceramıza.

Öncelikle kısa da olsa bir önceki, “Rıhtım” temalı özel seçkimizden bahsetmek istiyorum. Buradan hem çizimiyle bizleri onurlandırmış Ethem Onur Bilgiç’e, hem çok iyi bir giriş yazısı niteliğini taşıyan önsözüyle Sevin Okyay’a hem de zaman ayırıp kalemlerini seçkimiz için oynatmış çok değerli yazarlarımıza teşekkürü bir borç biliyorum, kendi ve de bu yolda beraber yürüdüğüm tüm arkadaşlarım adına. Zira şimdiden dördüncü yıl için bundan daha iyi ne yapabiliriz diye kara kara düşünmeye başladık.

Bu ay itibarıyla birkaç değişiklik yaşanmaya başlayacak seçkimizde. Şimdilik bunlardan bir-iki tanesini burada yazıp sizleri de bilgilendirmek isteriz. Örneğin son iki aydır seçkimize üyelik açılmış bulunmakta. Anketimizde oy kullanabilmek için üye olma zorunluluğu getirdik. Tabii ziyaretçi olarak her daim öyküleri okuma ve yorumlama hakkına sahip olacaksınız.

Bunun dışında öykü sayfalarında bulunan tüm yazar adlarına tıkladığınızda, o ismin seçkimizde yazdığı tüm öykülere, yeniden eskiye, ulaşabileceksiniz. Bu sayede sevdiğiniz yazarların öykülerine çok daha kolay şekilde ulaşmış olacaksınız.

Ve en güzel haber ise görsellerle alakalı! Artık her ay değerli çizerlerimiz temaya dâhil özel çizimlerle seçkiye katkıda bulunacaklar. Ethem Onur Bilgiç’in üçüncü yıl özel sayısıyla başladığımız bu maceraya artık her ay yeni isimlerle devam edeceğiz. Bu ay da “Lamba Cini” temamıza şahane bir çizimle Devrim Kunter eşlik etti. Kendisinin temaya dâhil olarak hazırladığı görselin büyük haline ulaşmak için buraya tıklayabilirsiniz.

Şimdi de sözü fazla uzatmayalım ve gelelim öykülerimize;
     
     - Akis adlı öyküsü ile Esra Tanrıöver

     - Avare Günlükleri – Fener’in Yolculuğu adlı öyküsü ile Burak Malkoç

     - Bob Thurman: Gecenin Karanlığı (2. Kısım) adlı öyküsü ile Ahmet Şahin

     - Çakalların Padişahı adlı öyküsü ile Cevdet Denizaltı

     - Doğru’yu Ararken adlı öyküsü ile Emre Balcı

     - Fuat B. Girezli’nin İlk ve Tek Röportajı adlı öyküsü ile Orçun Can

     - Geçmişin Gölgesi, Geleceğin Laneti (Kısım 2) adlı öyküsü ile M. İhsan Tatari

     - İkizlerin Buluşması adlı öyküsü ile Adil Öztürk

     - Kantonun Kısa Tarihi, Hazin Sonu ve Nurhan Damcıoğlu adlı öyküsü ile Eren Akyol

     - Lamba adlı öyküsü ile Harun Çimen

     - Lamba’nın Lanetledikleri adlı öyküsü ile Mehmet Berk Yaltırık

     - Nas adlı öyküsü ile Melahat Yılmaz

     - Sarı Kedi adlı öyküsü ile Gurur Güneş

     - Sayın Lamba Cini adlı öyküsü ile Cemil Karakullukçu

     - Unutmak adlı öyküsü ile Mercan Aytuna

Önümüzdeki ayın teması “Ayna” oldu. Sizler de bu maceramızın yeni sayılarında yazar olarak yer bulmak istiyorsanız, öykülerinizi kayiprihtim@gmail.com adresine yollayabilirsiniz.

Devrim Kunter’e bu güzel çizim için, yazarlarımıza da yazdıkları öyküler için teşekkür ediyor ve hepinize iyi okumalar diliyoruz.

Sevgiler,
Hakan “magicalbronze” Tunç

88
Televizyon / The Lost Room
« : 17 Haziran 2012, 00:47:49 »

Kutsal kaynaklarımızdan Wikipedia der ki:

Alıntı
The Lost Room (Türkçe: Kayıp Oda), ABD'de Sci Fi Channel'da yayınlanmış olan bir bilim-kurgu mini dizisi. Dizi bir oda ve bu odadaki olağandışı güçlere sahip günlük objeler etrafında geçmektedir. Baş kahraman Joe Miller, odada kaybolan kızı Anna'yı kurtarmak için bu objeleri araştırmaktadır. 1960'larda Route 66'da tipik bir motel iken bir yıl sonra "olay" adı verilen durum sonucu gerçek zaman ve uzayın dışında bir kayıp oda belirmiştir.

Sci-Fi Channel'ın oldukça ses getiren 2006 yapımı bu 3 bölümlük mini dizisi IMDb'de 8.3 puan almıştır ve Lost Room bugüne kadar Sci-Fi Channel'ın hazırladığı en iyi dizilerden biri olarak gösterilmektedir.

IMDB sayfası için buyurun.

Sürükleyici ve insanı içine çeken, izlediğim en iyi televizyon yapımlarından biridir. Konusu yokmuş, fırsat varken açayım dedim. Alıntıda konu güzelce özetlenmiş lakin ben de bir-iki şey söylemek isterim.

Öncelikle her bölümü 1,5 saat süren üç bölümlük bu dizinin şahsımca en iyi yanlarından biri daha ilk dakikadan insanı içine çeken olaylar örgüsü. Süre ve bölüm sayısı kısıtlı diye izleyiciyi gereksiz detaylarla sıkmayıp, merak ettiğimiz cevapların bazılarına kısa sürede ulaştırıyorlar. Fakat üzülerek söylemeliyim ki dizi yarım kalıyor. Tahmin edildiği üzere reytinglerin kurbanı oldu. Son bölüm itibarıyla aklımıza birçok soru bırakarak ekranlara veda etti.

Bugün bu başlığı açmak için yabancı forumları biraz karıştırdım da, hâlâ devam etme ihtimali vamış. Kulislerde dönen (artık asparagas mı bilemeyeceğim) haberlere göre dünya genelinde dizi hakkında gerek izleyici gerekse profesyonellerden gelen olumlu eleştiriler neticesinde kanal diziyi devam ettirebilirmiş. Fakat onca yıldan sonra kadroyu tekrar toplayıp devamını o zamanki heyecanı verecek şekle  getirebilirler mi bilemeyeceğim.

Yine de para yılanı bile deliğinden çıkarır. Neden olmasın? Sizler de izleyin, bu güzel diziden mahrum kalmayın efenim. İyi seyirler.

89
Aylık Öykü Seçkisi / Seçkide Üçüncü Yıl
« : 09 Haziran 2012, 23:44:12 »
Çizim: Ethem Onur Bilgiç

     Selam Sana, Yolcu

     Bizi, “Selam sana, Yolcu,” diye karşılayan Kayıp Rıhtım, Aylık Öykü Seçkisi’nin üçüncü yılını yazarlarıyla kutluyor. Bu yıl, seçtikleri ana tema “Rıhtım”. Yazarlar da, bazen bu kavramın etrafında dolaşan, bazen onu merkezine alan, bazen de onunla koşut giden öyküler yazmış. Lafın kısası, öykücülük internet üzerinde de devam ediyor.

     Aslında bu seçkideki hikâyeleri okumanın bizim için bir şans olduğunu düşünüyorum. Zaten Kayıp Rıhtım her zaman fantastik edebiyatın takipçisi olmuştur. Burada da fantazya hüküm sürüyor.

     Türkiye’de bu türün önde gelen adı olan Barış Müstecaplıoğlu’nun hikâyesine adını veren “Kayıp Rıhtım”, yıllar önce limanın üzerine çöküp hiç kalkmamış sis nedeniyle ıssızlaşmış, uğrak yeri olmaktan çıkmış. Bana hemen yeni kitabı “Şamanlar Diyarı”nın denizlerini, gemilerini ve kaptanlarını hatırlattı.

     Mustafa Samsunlu’nun “Cemile”sinin kahramanı Cem ise, hikâyesine eve dönme derdindeki “Sel gibi bir insan kalabalığı”nın olduğu Galata Köprüsü’nde başlıyor. Önce gemiye binip, sonra karaya çıkıyor ve aşkla çarpılıyor. Dilinde eski bir şarkı: “Rıhtımda boynun büküp, bana mendil salladın.

     Aşkın Güngör, “Geceyle Gelen”i anlatmaya “Bir kayıp rıhtımda hiç gelmeyecek ölü yolcularını bekleyen yolcu gemisi”yle başlıyor. Köpek Burhan’a, “içinde kurtadamların, vampirlerin, zombilerin dört döndüğü korku dolu öykülere dek bir yığın hezeyan, bir yığın safsata” naklediyor.

     Altay Öktem’in “Kılıçbalığı”nda çok ciddi soruları var. “Benim o gemiden inmemiş olma ihtimalim… Daha doğrusu, o geminin buraya yanaşmamış olma ihtimali var mı?” Yok. Öyleyse gemisi nasıl kayboldu? Hızlı adımlarla rıhtıma yürüyüp de bakınca, rıhtımın da olması gerektiği yerde olmadığını keşfediyor. Eh, ne de olsa kayıp rıhtım.

     Hamit Çağlar ÖzdağKıyamet”te, Göktengri’nin insanlara öfkesiyle uğraşmış. Gel deyince, kayıkçı çıkıyor meydana. Kayıkçı ezeli, kadim, mengü. “Önünde yeryüzü koskoca bir rıhtım, dev bir liman. Rıhtımda dizi dizi ruhlar. Hepsi hain, hepsi nankör, hepsi insan.

     Funda Özlem Şeran’ın yazdığı “Rıhtım”da kürek çekmeye mahkum Edip Efendi, yolu bilen kişi olan iriyarı ağzı bozuk Haydar’a, “Yani bana o rıhtımı hiçbir zaman bulamayacağız gibi geliyor; hatta o rıhtımı bırak, bir daha karaya adım atabileceğimden bile şüpheliyim!” diyor. Hedefleri, yıllardır kayıp bir rıhtımda bir başına onları bekleyen bir adam.

     Hakan Bıçakcı ise, “Sessiz Dans”ta rıhtımdaki otelin düğün konuğu. Geç kalmış bir konuk, çünkü cebindeki yarım altınla köprü trafiğine takılmış. Hem de en iyi arkadaşının düğünü... Sonunda denizi aşıp erişiyor. “On bir buçuk gibi rıhtıma vardım. Denizin üzerindeki devasa otel binası göründü. Kocaman, açık renk bir kaya parçası gibiydi.” İçinde ise insanlar sessizlik içinde dans ediyorlar.

     Sadık Yemni’nin “Son Demirzâr”ındaki rıhtım, “denizin tuzunun, güneşin ve zamanın aşındırdığı tahtalarla inşa edilmiş...” Dört masalık bir kır kahvesinin bir masasına oturmuş onu bekleyen dört kişi, “Tam zamanında belirdiniz rıhtımın üzerinde” diyorlar. Orada da devasa bir otel var ve başın dertteyse dalgaların üst üste bindiği anları kollamak yeterli.

     Gülşah Elikbank’ın, “Şövalyeler ve İnsanlar”daki kahramanı, kullandığı gemi rıhtıma yaklaşır yaklaşmaz ahşap direklerini ateşe veriyor, bir daha kimse binemesin diye. Burada da geçit rıhtımda. Hep öyle değil midir zaten? Rıhtım bir geçit, sanki bir köprü değil midir? “Yüz yıl önce oraya demirlemiş bir korsan gemisinin içinde.”

     Göktuğ Canbaba imzalı “Evrenin Şarkısı”nda, Kayıp Rıhtım’ı ise sadece kaderinde olanlar görebiliyor. Kahramanı, evrenin şarkısını dinlemek için, “efsanelerde göğe en yakın yerdeki rıhtım, diye bahsedilen Kayıp Rıhtım’a” ulaşmaya çalışıyor. “Sonrasında ise Kayıp Rıhtım’ın kalbindeki iskelenin üzerinde, yaşlı evren beni tekrar kucakladı ve ay bitmeyen şarkısına tekrar başladı.

     Şebnem Pişkin, “Ve çıkarttım ayakkabılarımı” adlı öyküsünde, baktığı her yerde aşkını görerek rıhtımda ilerliyor. “Ve incecik rıhtım yolu tıpkı hayat yolu gibi uzanıyor önümde, belirsizce… Gemiler yanaşıyor rıhtıma, gemiler ayrılıyor rıhtımdan. Tıpkı dünyaya gelenler ve dünyadan ayrılıp gidenler gibi.” Ve yalınayak yürüyor rıhtımın yollarında...

     Ayfer Kafkas ise, “Sedefzade Hüseyin Bey’in Meselesi” adlı polisiye öyküsünü, Ebüssüreyya Sami’nin “Amanvermez Avni’nin Serüvenleri” dizisine övgü olarak yazmış. Ziyaeddin Hüsrev Paşa’nın İzmir Akyokuş’taki Zerdeçal Konağı’nda Cuma içtimaları ile başlıyoruz ve tüccar Sedefzade Hüseyin Bey’in önemli sorunu rıhtımda, daha doğrusu denizde çözülüyor.

     Erbuğ Kaya’nın “İrna”sı, kendini kabul edecek bir rıhtım arayan güçlü, özgür bir kadın. Bir zamanlar, kocası Nidra’yı onu kabul eden rıhtım olarak görmüş. Olmamış ama. Onu “fırtınalı havada, kabarmış dalgaların üstünde yol alan bir yelkenli”ye benzeten arkadaşı Mishle, “O kadar özgür ruhun vardı ki,” diyor, “bir gün bunun olabileceğini biliyordum. Bağlandığın o rıhtım bile seni uzun süre tutamadı.” Çünkü “Halatlarını bağladığı tüm rıhtımlar bu şehirde paramparça olup kaybolmuş.

     Seçki’nin kıdemli yazarı M. İhsan Tatari ise, “Geçmişin Gölgesi, Geleceğin Laneti”nde yüzyıllar arasında gidip gelerek gemi şirketlerinin rekabetini, kazanmı hırsı yüzünden ihmal edilen güvenlik önlemlerini yeni bir Titanik hikâyesiyle anlatıyor. Rıhtım ise burada, doğrudan yana olan kişinin sonsuzluğa uçuşunun mekânı.

     Rıhtım esaret de olabilir, özgürlük de. Yelkenleri savuran rüzgârlara orada bırakırsın kendini, ya da özgürlüğün için, bir insan olarak hakların için mücadele edersin. Bazen aşkı bulursun, bazen kavgayı. Bazen “Rıhtımlar Üzerinde”sindir, “bazen de “Yalnızlar Rıhtımı” seni çepeçevre kuşatır. Aylık Öykü Seçkisi’nin rıhtımları bizi öykünün sihirli koridorlarında dolaştırıyor.

     Sevin Okyay

90
Yayınevleri Soru Hattı / Kabalcı Yayınevi Soru Hattı
« : 10 Mayıs 2012, 12:36:12 »

Gerek Michael Ende'in artık benliğimizde yer etmin Momo, Bitmeyecek Öykü gibi kitapları, gerek çoğumuzun gözdesi olan Otostopçunun Galaksi Rehberi, gerekse yıllarca bir klasik olarak kalmya devam edecek Dune evrenini bizlerle buluşturan Kabalcı Yayınevi'ne ait sorularınızı bu başlık altından iletebilirsiniz.

Kabalcı Yayınevi hakkında bilgi için buraya tıklayın.

Yayınevi yetkilisi: Macit Yedisu (Frank Herbert)

Sayfa: 1 ... 4 5 [6] 7 8 ... 37