70
« : 23 Ağustos 2016, 12:15:57 »
Kayıp Rıhtım'ın ilk zamanları.[*]O zamanlar adı farklıydı.[/*] Yıl 2007'nin sonları. Evde internet yok. Üniversiteye evden gidip geliyorum. Yol uzun olduğu için vize ve final zamanları arkadaşların evinde kalıyorum ki sınavlara gecikmeyeyim, hem beraber çalışır daha rahat odaklanırım diyorum. Yalan tabii. Neden mi? Çünkü arkadaşların evinde internet bağlı. Ve sitenin ilk zamanları olduğu için tasarımdan tutun da içeriğe kadar hazırlanması gereken birçok şey var.
Neyse efenim, arkadaşlar ders çalışıyor, ben internette takılıyorum. Öyle böyle değil ama. Yine bu zamanların birinde sabah 9'da sınav var. Önemli de bir sınav. Arkadaşlar bugünlük bırak gel yardımcı ol bize hem bilgilerini tazele diye sıkıştırıyor, her seferinde "He," deyip geçiyorum. Saatler su gibi akıyor, arkadaşlar uyumaya gidiyor, beni de fazla takılma yarın geç kalırsın diye tembihliyorlar, "Hı, hı," diyorum ama aklım o an SMF forumlarındaki kod sisteminde yapmaya çalıştığım saçma ve gereksiz bir olaya odaklanmış. Gece 2. 3, 4 derken... Saate bakıyorum, sabahın 7'si olmuş. Gözler kan çanağı. Yatağa bakıyorum özlemle, 1 saatlik uyusam yeter bana diye. Kapıyorum bilgisayarı, tam yatağa geçeceğim, duş almak için uyanan arkadaşlardan biri yine uyarıyor. "Bak yapma böyle, uyursan kalırsın öyle kimse uyandıramaz seni şu halinle," diye. "Hıı tamam," deyip yatağa atıyorum kendimi, o anki yorgunluğun verdiği tatlımsı haz üzerimi battaniye gibi sarıyor.
Bir ara gözlerim açılır gibi oluyor, arkadaşlar bir şey söylüyorlar ama her ne dediysem rahat bırakıyorlar beni. Tatlı uykuma devam ediyorum. Ne kadar ediyorum bilmiyorum ama sanki gözlerimi kapattığım an biri omuzlarımdan sarsıyor. Yüksek sesle "Ne var," diyorum gözlerim kapalı. Alt sınıftan evde kalan bir arkadaş, "Tam 1 dakika sonra sınavınız başlıyormuş arkadaşlar mesaj attı, sen girmeyecek misin?" diyor.
Hani filmlerde bolca gördüğümüz bir sahne var, yıllarca uykuda ya da ölü olan biri hayata geri döndüğünde gözlerini çat diye açar ve doğrulur. İşte aynısını yaşıyorum. Ne ara üstümü değiştiriyorum, ne ara dışarı çıkıp 10 dakikalık mesafeyi koşarak sınıfa giriyorum, hatırlamıyorum. Fakat arkadaşlar sınıfa bir zombinin girdiğini yüzüme bakarak anlayabiliyorlar. Hoca sınav kağıtlarını dağıtmaya başlamış, dönüp bana bakıyor ve şöyle bir süzüyor. Hemen ardından "Sınavlara önceki günden kalma halinizle mi geliyorsunuz artık? İçiyorsunuz, bari sınav haftası bırakın. Hele senden hiç beklemezdim," gibisinden bir şeyler söylüyor. Ben tabi kısık itirazlarla öyle olmadığını söylüyorum ama yerin dibine girmiş durumdayım. Ev arkadaşları da kısık sesle gülüyorlar.
Geçip yerime oturuyorum. Koşunun verdiği efordan ve stresten başım dönüyor. Sınav kağıdı önüme konulduğunda (daha doğrusu fırlatıldığında) yazıları bile zorlukla okuyorum. Neyse diyorum, olan olmuş artık kendine gel. Derin nefes alıp vermeye başlıyorum, önümde daha 1 saat var. Başlıyorum soruları çözmeye.
Bir hafta sonra sınav sonuçları açıklanıyor. Sınıfta en yüksek notu alan kişi ben oluyorum. Arkadaşlara bakıyorum, onlar da bana bakıyor. Surat ifadeleri çok komik gözüküyor.
Gördüğünüz üzere bir Kayıp Rıhtım kolay yetişmiyor.