57
Şu anda bulunduğu noktada tünellerin genişliği biraz olsun artıyor gibi gelmişti. Artık otomatik bir hal almış dönüşlerinden sonuncusunda birden iri yarı başka bir bedene çarptı! İçinde olduğu panik hali zaten son raddesinde olduğundan ekstra bir tepki veremedi bile. Çığlık atmak, haykırmak ya da o an için bir nebze olsun gerilimini boşaltmasını sağlayacak, böylece aklını kaçırmasını önleyecek bir tepki vermesi gerekiyordu. Ama korku ve şok halinde öylesine ani bir kilitlenme yaşamıştı ki sadece yüzü dehşet dolu bir çığlık atıyormuşçasına kasılabildi. Ciğerlerinde çığlık atmasına yetecek nefes kalmamıştı. Sadece hafif bir hışırtıyla ani bir hava boşalması yaşandı ciğerlerinde. Geri almak istediğinde ise başaramadı. Ciğerleri veya gırtlağı kendini kilitlemişti sanki. Sadece “Hı’, hı’…” diye genizden gelen kifayetsiz bir iç çekme sesi çıkarabildi. Boğuluyordu. Zihninin hayatta kalmak için geliştirdiği panik hali ölümüne neden olmak üzereydi. Beyninin, korku ve panik mekanizması sayesinde entelektüel analizlere enerji ve konsantrasyon harcamayı bırakıp, bütün dikkatini kaç ve saklan komutunu yerine getirmeye odaklanması sayesinde yaşama şansını artırması gerekirken işler sarpa sarmış, korku ve panik kontrolden çıkarak yaşamsal işlevleri bile denetleyemez hale gelmişti. “Hı’, hı’, hı’…” Boğuluyordu. Sistemin kendini resetlemesi için bayılması gerekiyordu. Bayılmak üzereydi de! Hulusi Amir’in, birbiri ardı sıra suratına aşkettiği iki tokat buna gerek bırakmadı.
Önce inanmaz gözlerle Hulusi Amir’in yüzüne bakakaldı bir müddet. Polis Amiri Hulusi de benzer bir şaşkınlıkla Murat’ın yüzüne bakmaktaydı. “Tamam! Geçti! Sakin ol… Kendine gel. Ben polisim.” Murat, Hulusi’nin sözlerinin ne anlama geldiğini idrak edememiş gibi bir süre daha boş gözlerle Amir’in suratına bakmaya devam etti. Attığı iki tokadın, bayılmak üzere olan adamı kendine getirmeye yetmediğini düşünmeye başlayan Hulusi, tam sağ elini kaldırmış yeni bir tokatlama serisine başlayacakken Murat, sonunda konuşmayı başardı “Amirim! Burada ne işiniz var?” Normal şartlarda bu soruyu Hulusi’nin sorması gerekiyordu ama şimdi aklının yarısını korkudan kaybetmiş diğer yarısını da panik yüzünden doğru kullanamayan bir adamla tartışmanın ne yeri ne de zamanıydı. “Burası bir polis olay yeri” demekle yetindi sadece. Murat, Amir’in sarf ettiği her kelimeyle birlikte gerçekliğe biraz daha bağlanıyor, artık nereye gittiğini bilmediği sonsuz koridorlarda yalnız başına kaybolmuş durumda olmadığını fark ettikçe de panik duygusu yatışma yoluna giriyordu.
Belki Hulusi Amir de kendisi ve talihsiz arkadaşı Veysi gibi bir noktadan sonra yolunu kaybetmiş olabilirdi. Ama olsundu; sonuçta artık yalnız değildi. Tehlikelerle tek başına değil, üstelik bu gibi durumlarla baş edebilecek türden bir eğitim almış -ya da ona en yakın şeyi- biriyle beraberdi. Yeni idrakin, Murat’ın benliğinde yol açtığı özgüven yükselişi neredeyse dramatik seviyedeydi. Ancak yine de yaşamakta olduğu korku ve panik hali yüzünden rahatça okunabilecek seviyedeydi. Hulusi Amir ise soğuk kanlı görünmekle beraber onun da alarm durumunda olduğunu gösteren emareler mevcuttu. “Soruları sonraya bırakalım. Mümkün olduğunca sessiz ve hızlı şekilde buradan çıkmamız gerek” dedi. Murat, Amir’in emri gereğince hiçbir şey söylemeden sadece başını onay anlamında aşağı yukarı salladı ve orada geçirmesi gereken zamandan bir saniye bile daha fazla vakit harcamak istemediği için hızla arkasını dönüp, bu sefer Hulusi Amir’in önderliğinde az önce panik halinde ilerlemekte olduğu doğrultuda ilerlemeye başladı. Ama bu sefer daha sakindi. Yanında bir polis amiri vardı…
Amirin elinde de bir el feneri vardı ama bu küçücüktü. Ayrıca sağ elinde emniyeti açık olarak tuttuğu tabanca da her an ateş etmeye hazır pozisyonda Amir’in önünden ilerliyordu. Sanki bir tabanca değil de pusulaydı. Bu beklenmedik yol arkadaşı, Murat’ı umulanın ötesinde bir hızla kendine getirirken aynı hızla yeni soruları da akla getirdi. Murat ve Veyis’in burada bulunma sebepleri en azından Murat’ça malumdu. Aptal merakları, akademik hırsları vs. vs… Ya Hulusi Amir; o neden buradaydı? Tamam bu uğursuz korku tünellerinde kendisinden başka hem de az çok tanıdık bir yüzle karşılamış olmak insan üzerinde rahatlatıcı bir etki oluşturuyordu. Ama polis amiri burada ne arıyordu? Tabii ki teknik olarak onun burada bulunmasının daha makul sebepleri vardı kesinlikle. Daha az önceki karşılaşmalarında Hulusi Amir’in de dediği gibi burası bir polis olay yeriydi ve üzerinde çalıştığı konu kapanmış bir dosya değildi. Her ne kadar olay açığa çıktıktan sonra adli tıp ekipleri, olay yerini didik didik edip, bütün delilleri toplayıp, sınıflandırıp analiz etmişlerse de Hulusu Amir gibi tecrübeli bir polisi muhtemelen gayrı resmi olarak ve mesai saatleri dışında buraya tekrar geri döndüren bulgu neydi? Gözden kaçan bir detayın sonradan akla gelmesi mi yoksa kesin bir delil olmadan amirlerine sunması halinde dikkate bile alınmayacağını bildiği, sıra dışı bir tezi doğrulamak amacıyla mı yapıyordu bu küçük, gayrı resmi geziyi? Ve niye buradan olabildiğince sessiz ve hızlı şekilde ayrılmaları gerektiğini düşünüyordu? Öyle olması gerektiği aşikardı. Murat bizzat deneyimlemişti bunu. Ama Hulusi Amir’e bunu düşündüren neydi? O ne yaşamıştı ya da neye şahit olmuştu da bu kadar telaşlanmıştı? Telaş? Yo, telaştan da öte bir duygunun içindeydi; bildiğin korkmuştu Hulusi Amir! En az kendisi kadar. Ama o daha az belli ediyordu sadece o kadar…