Kayıt Ol

Sufthor Iym // TheSpell

Çevrimdışı Raisor

  • ***
  • 793
  • Rom: 15
    • Profili Görüntüle
Sufthor Iym // TheSpell
« : 12 Temmuz 2012, 20:50:30 »
Sufthor Iym



İsim: Sufthor Iym

Cinsiyet: Erkek
 
Yaş: 23
 
Fiziksel Görünüş + Genel Giyim Tarzı: Yaklaşık 1.90 boyundadır. Aşırı derecede geniş omuzları vardır, ki bu da onu iri yarı biri yapıyor. Boyuna rağmen orta kiloludur. Kendini yakışıklı bulmaz. Her gün düzenli olarak taradığı siyah saçları, saçlarından bile daha koyu gözleri vardır. Kıyafetine pek önem vermez.
 
Spesifik Özellikler (Ek Bilgi): İçki onun en büyük zaafı. Her gün en az bir, en fazla da canı ne kadar isterse o kadar içiyor.

RP Bonus: 1

Spoiler: Göster
-Öznitelikler-

Power

İntelligence: ■■□□□
Strength: ■■■□□
Presence: □□□□□

Finesse

Wits: ■■□□□
Dexterity: ■■□□□□
Manipulation: □□□□□

Resistence

Resolve: ■□□□
Stamina: ■■□□
Composure: □□□□□

-Yetenekler-

Mental

Academics: ■■□□□
Computer: □□□□□
Crafts: ■□□□□
Investigation: □□□□□
Medicine: □□□□□
Occult: ■□□□□
Politics: □□□□□
Science: □□□□□

Physical

Athletics: ■■□□□
Brawl: ■■■□□
Drive: ■□□□□
Firearms: ■■□□□
Larceny: □□□□□
Stealth: ■■□□□
Survival: ■□□□□
Weaponry: □□□□□

Social

AnimalKen: □□□□□
Empathy: ■□□□□
Expression: ■□□□□  
Intimidation: ■■■□□
Persuasion: ■□□□□
Socialize: □□□□□
Streetwise: ■□□□□
Subterfuge: □□□□□


Vahşet her yanda ulu orta sergilenirken,

Sevişmek için saklanmak zorunda kaldığımız bir Dünyada yaşıyoruz.

-John Lennon.

Çevrimdışı Raisor

  • ***
  • 793
  • Rom: 15
    • Profili Görüntüle
Ynt: Sufthor Iym // TheSpell
« Yanıtla #1 : 13 Temmuz 2012, 21:39:10 »
Yaverd.

Cennetten bir parçadır burası. Tabi eğer size göre cennet, insanların oturup içki içtikleri, kumar oynadıkları, bilek güreşi yaptıkları ya da kadınların yasal olmayan yöntemlerle para kazandıkları bir yerse. Evet, burası Sufthor için tam bir cennettir.

Yaverd gibi tenha bir barda, gözle görülenler ve arka plan arasında dehşet bir fark vardır. İlk bakıldığında sadece oturup içki içilen bir yer gibi görülse de, yan odada pokerin Allahı oynanıyordu. Uyuşturucu içenler, uyuşturucu satanlar, fahişelik yapmaya çalışan kadınlar – ki onların mekânı tuvaletti, – hepsi bu barda bolca mevcuttu.

Sufthor ise sadece, bar masasına oturmuş içiyordu. Aslında barlara gelmeyi pek sevmezdi. Yalnız başına evde içmenin daha iyi olduğunu düşünürdü. Balkona çıkmak, bir duble viski içerken şehrin manzarasını seyre dalmak… Beş katlı bir apartmanın beşinci dairesinde kalıyordu. Ama bazı zamanlarda bara gidip, etrafında içen insanlar olduğunu bilip de içerdi ki, kendini dünyanın en kederli insanı olmadığına inandırabilsin.

Son on dakikadır yanında orta yaşlı bir adam oturuyordu ve sanki Sufthor’a meydan okuyormuş gibi, Sufthor ne kadar içerse onun iki katını içiyordu. Ama ne o ne de Sufthor konuşmaya hevesli görünmüyorlardı. Aralarında bir muhabbet geçmedi. Belli bir sürenin sonunda, adam elini cebine atarak sigara paketini çıkardı ve içinden bir tane alarak paketi masanın üzerine koydu.

Orta yaşlı bir adamdı. Saçları yavaş yavaş seyrekleşmeye başlamıştı ve kimisi beyazdı. Ama yüzü henüz kırışmamıştı. Hoş bir giyim tarzı vardı, bir kot pantolon ve atletik bir gömlek giymişti. Sufthor’a bakarak konuştu:

“İçip içmediğini bilmiyorum. Paket orada. İstersen alırsın.”

İçkisinden bir yudum daha aldı. Bu sırada sigarasını da yakmıştı. “Seni arada bir burada görüyorum. Haftada bir. Ya da iki haftada bir geliyorsun.” Bu bilgileri bildiğine göre adam her gece buradaydı. “Yüzündeki kederi görebiliyorum. Kız meselesi mi?”

Adam meraklı görünmüyordu. Lakin sesinde bir yardım arzusu seziliyordu. Belki biraz kendi dertlerini anlatıp rahatlamak, belki biraz başkalarının dertlerini dinleyip rahatlatmak istiyordu. Ya da belki bambaşka bir amacı vardı. Böyle yerlerde kimin ne olduğu belli olmuyordu.

Boğucu, kasvetli bir akşamdı ve yağmur, Tanrı şehre gözyaşı döküyormuş hissi yaratıyordu.
Vahşet her yanda ulu orta sergilenirken,

Sevişmek için saklanmak zorunda kaldığımız bir Dünyada yaşıyoruz.

-John Lennon.

Çevrimdışı TheSpell

  • ***
  • 826
  • Rom: 16
  • Dovie'andi se tovya sagain.
    • Profili Görüntüle
Ynt: Sufthor Iym // TheSpell
« Yanıtla #2 : 14 Temmuz 2012, 08:13:29 »
Sufthor ilk önce adamın ne idüğü belirsiz birisi olduğunu düşünmüştü. Ancak sesindeki hafif yardım tınısını fark etmişti. Uzun süredir kimsenin sesinde bu tınıyı duymamıştı. Belki de uzun zamandır kimseyle konuşmadığı içindir?

Uzattığı pakete dokunmadı.

Cevap verip vermemek konusunda kararsızdı. Adam iyi birine benziyordu, ancak yıllar Sufthor'a insanları görünüşü ile yargılamaması gerektiğini öğretmişti. Sert ve acımasız derslerle birlikte. İşte yine o anı düşünüyordu. Pazarlamacı kılığında evlerine giren hırsız, cezbedici bir gülümsemeyle elindeki malzemeyi tanıtmaya başlamıştı. Ailecek onu büyük bir merak ve heyecanla izlemişlerdi. Bu tür insanlar evlerine pek uğramazlardı. Pazarlamacı-ya da öyle görünen katil- tanıtımın sonlarına doğru sesini sertleştirmişti. Artık duygusuz ve dehşetengiz bir ses tonuyla konuşuyordu. Sonra malzemeyi elinden atmıştı ve Sufthor'un ailesine saldırmıştı. Olanlar o kadar ani olmuştu ki babasının bu dünyadaki yaşamı son bulduğunda neler olduğunu hala anlayabilmiş değildi.

Bir pazarlamacı neden insanların ailesine saldırırdı? Para için mi? Sufthor asla zengin bir yaşam sürmemişti ki. Nedenini o zaman da anlayamamıştı, hala da anlamış değildi. O adamı bulacaktı. Bulmadan ölmeyi düşünmüyordu.

O bu düşüncelere dalmışken adamın sorusunu bir kez daha tekrarladığını duymamıştı. Hala kararsızdı. En sonunda kısa, sade ve verilebilecek en umursamaz cevabı verdi: "Hayır." Bir daha da konuşmadı. İçmeye devam etti. Sıkılmaya başlamıştı. Adama yeniden baktı. Yüzünde meraklı bir ifade vardı. Sufthor bakışlarını sertleştirip tekrar bara göz gezdirdi. Herkes kendince eğleniyordu. Kimisi içiyor, kimisi de fahişelerle vakit geçiriyordu. Sufthor'un eğlencesi de buydu işte. Diğerlerini izlemek. Kendisi gibi başkaları da olduğunu görünce içindeki huzursuzluk geçmiyordu ama bir süreliğine rahatlatıyordu en azından.

Sufthor ailesinin ölümünden sonra hiç gülümsediğini hatırlamıyordu. Belki bir kaç defa. O da hayal meyal. Defalarca parçalanmış kalbinin bir kız için heyecanla attığını da hatırlamıyordu. Aşk, şefkat... Bu duygular ona yabancıydı. Kalbindeki açılamayacak, küçük hücrelere atmıştı duygularını. Dehşeti göz önüne çıkarmıştı o . Acımasızlığı, nefreti. Bu duyguları biliyordu işte. En iyi arkadaşlarıydı bu duygular Sufthor'un. Kimi zaman sinirlenir, evde değersiz bulduğu tüm eşyaları kırar parçalardı. Bu şekilde yapa yapa evinde sade bir televizyon, basit bir koltuk takımı ve bir dizüstü bilgisayar kalmıştı. 2+1 evinin yalnızca bir odasını kullanıyordu. Evinde bir yatak bile yoktu. Koltukta sızıp uyuyakalmaktan beli ağrıyordu. Yakında fıtık olacağım. diye düşündü. Böyle bir hayat sürmemeliyim.

İşte o an aklı başına geldi. O ne yapıyordu böyle? İçkinin, nefretin onu kurtaracağını mı sanıyordu? Sufthor asla dindar biri olmamıştı ancak... kendisini uzun zamandır ilk defa bu kadar iyi hissediyordu.

Çevrimdışı Raisor

  • ***
  • 793
  • Rom: 15
    • Profili Görüntüle
Ynt: Sufthor Iym // TheSpell
« Yanıtla #3 : 14 Temmuz 2012, 22:33:47 »
Adam sigarası bitince yeniden ulama yaptı ve bir miktar kâğıt parayı tezgâha bırakarak sandalyeden indi. Üstünü silkeleyip omuz silktikten sonra, eğilerek Sufthor’un kulağına konuştu:

“Abin var mıydı?” dedi, hafif cüretkâr bir ses tonuyla. Sufthor adamın neyden bahsettiğini tam anlamamış gibiydi. Abisi mi? Bildiği kadarıyla Sufthor’un bir abisi yoktu. Hiç cevap vermedi, bu sırada da adam bardan çıkıp gitmişti.

Sufthor içmenin dertlerini azaltmadığını bir anda anlayıvermişse de, içmeye devam ediyordu. Çünkü artık içki, ciğerleri için bir alışkanlık halini almıştı. Çoğu zaman sirozdan ölme ihtimalinin yüksek olduğunu düşünürdü. Ama şimdi değil. Önce ailesinin intikamını almalıydı. Ya da o böyle düşünüyordu.

Asıl mesele ailesinin intikamını almak değildi. O adamı bulmaktı. O pazarlamacı kılığındaki adamın çehresi bir gün bile olsun aklından çıkmamıştı. Her gün rüyasında o adamı öldürüyordu. Hayatta nefret duygusunu bu kadar yoğun yaşayabilen biri daha, az bulunurdu.

18 - 19 Yaşlarında oldukça yakışıklı bir oğlan çocuğu, iki - üç masa ilerisindeydi Sufthor'un. Yanında iki adam daha vardı ve ona zorla bir şey vermeye çalışıyorlar gibiydi. Sufthor hiç kaile almadan, bir yudum daha içti.

Bir yandan da hafiften uykusu geliyordu.
Vahşet her yanda ulu orta sergilenirken,

Sevişmek için saklanmak zorunda kaldığımız bir Dünyada yaşıyoruz.

-John Lennon.

Çevrimdışı TheSpell

  • ***
  • 826
  • Rom: 16
  • Dovie'andi se tovya sagain.
    • Profili Görüntüle
Ynt: Sufthor Iym // TheSpell
« Yanıtla #4 : 14 Temmuz 2012, 23:45:39 »
Ellerini ağzına götürmeye tenezzül etmeden gürültülü bir şekilde esnedi. Bardaki herkes kendi halinde olduğu için onu duyduklarını sanmıyordu.

Bunlar olurken adamın sorusunu düşünüyordu. "Abin var mıydı?" Hayır, yoktu. Eğer Sufthor'un gizemli bir şekilde hafızası silinmemişse-ki bu pek mümkün değildi- hatırladığı kadarıyla bir abisi yoktu. Aklına filmlerdeki ya da kitaplardaki klişeler gelmişti. Çocuk bir ağabeyinin olduğundan habersiz olurdu. Sonra bir anda BOM! Hiç yoktan bir ağabey meydana gelirdi. Bebekken ayrıldıklarını, onun kendisini hiç hatırlamadığını, ancak bir kardeşi olduğunu öğrendiğinde de hemen araştırma yapmaya başladığından söz ederdi.

Klişe işte, diye tekrarladı içinden Sufthor. Bu tür şeyler gerçek hayatta olmazdı. Gerçek acımasızdı, katıydı, sertti ve kimsenin gözünün yaşına bakmazdı. Gerçek insanları sevmezdi, onların acı çekip akıllanmasını isterdi. Bu yüzden onlara olabildiğince sert deneyimler yaşatırdı. Küçücük bir çocuğun ailesinin öldürülmesi gibi, savunmasız gibi görünen her kızın...

Sanki bu düşünceleri aklından savmak istermiş gibi başını salladı. Düşünceler elbette gitmemişti fakat o kadar derin de değillerdi. Sufthor son bir kez daha bara göz gezdirdikten sonra ayağa kalktı ve evin yolunu tuttu. Bir yandan da esniyordu. Asla paytak adımlar atmazdı içtikten sonra. Uzun süredir içki içmesi ona bir tür bağışıklık kazandırmıştı. Her zamanki dik ve saygılı yürüyüşünü kullanıyordu. Kambur birisi olmamıştı hiç. Her ne kadar beli ağrısa da.

Apartmanın tanıdık silueti gözüne çarptığında Sufthor kendi kendine sessiz bir şekilde küfür mırıldandı. Şimdi beş katı nasıl çıkacaktı? O lanet olasıca beş katı? Neden tuta tuta beşinci kattaki evi tutmuştu ki? Bunları düşününce boynundaki damarlar belirginleşmeye başladı. Basit şeylere çok çabuk öfkelenirdi. Öfkesini çıkarabileceği bir madde armaya başladı, gözüne ilk takılan şey de iki adım önündeki büyük, yeşil ve üzerinden pis kokular yükselen bir çöp kovası oldu. Hışımla iki adımı atlattı ve çöp kovasına bir tekme attı.

Nitekim yapmak istediği şeyde pek de başarılı olamadı. Tam tersine kendi canını yakmasına sebep oldu. Sızlanarak ayağını tuttu ve birkaç adımı tek ayak üzerinde sekerek, birkaç adımı daha topallayarak gitti. Merdivenlerin başındayken büyük bir acıyla inledi ve inanılmaz derecede yavaş biçimde merdivenleri çıkmaya başladı.

Evinin kapısına vardığında aradan tam 7 dakika geçmişti. Sağ eli sağ cebine girdi ve evin anahtarını yokladı. Ancak bulamadı. "Zaten hep öyle olur ya!" diye söylendi ve elini bu sefer de öbür cebine daldırdı. Bu sefer istediğini başardı ve nihayet kapıyı açabildi. Yapabildiği kadar hızlıca eve girdi kapıyı arkasından kapattı Ayakkabısını çıkarttığında 'korkunç' diye tabir edilecek bir manzarayla karşılaştı. Ayağı şişmiş ve adeta mosmor olmuştu. Yarın doktora gideceğim. diye düşündü. Bunu da yapılacaklar listesine ekledikten sonra koltuğa uzandı ve homurdanarak uykuyla cebelleşti.

Çevrimdışı Raisor

  • ***
  • 793
  • Rom: 15
    • Profili Görüntüle
Ynt: Sufthor Iym // TheSpell
« Yanıtla #5 : 15 Temmuz 2012, 18:41:25 »
Sufthor sabah uyandığında, ayağındaki morluk geçmiş, lakin içkinin etkisi geçmemişti. Başı hafif de olsa dönüyor, bu durum onu sinir ediyordu. Üstelik koltukta uyumak bel kemiğine de pek iyi gelmemiş gibiydi.

Sufthor içkiye olan deneyimleri sayesinde çok iyi biliyordu güzel bir kahvaltının baş ağrısını dindireceğini. Kendini mutfağa attı ve buzdolabını açtı. Dünden kalan sandviç ekmeğinin arasına koymak üzere biraz salam, domates ve peynir kesti. Ekmek oldukça yumuşaktı. Göbeğinde bıçakla bir delik açarak, ince kesilmiş malzemeleri içine koydu. Bu esnada da çayı kaynamıştı.

Kahvaltısını da alarak balkona çıktı ve yuvarlak küçük masasına oturarak bir yandan manzarayı seyre dalmış, bir yandan da karnını doyurmaya başlamıştı.

Arjantin’in güneyinde, yağmur pek sık yağardı. Buenos Aires’in de bu durumdan nasibini aldığı bir gündü bugün. Hava düne nazaran daha soğuktu zaten. Dışarı çıkmak için hiç iyi bir gün değildi anlaşılan. Lakin bu gece için bir plan vardı. İyi bir dedektif bulmuştu Sufthor geçen haftalarda. Gizliliğe önem veren biriydi. Anne ve babasını kimin öldürdüğünü bulması için adama tonlarca para teklif etmişti ve bu gece buluşacaklardı. Adam yeni bilgiler edinip edinmediğini anlatacaktı Sufthor’a.

Yağmur hızlanmışken bunlar hatrına geldi Sufthor’un. O saate kadar bolca zamanı vardı.
Vahşet her yanda ulu orta sergilenirken,

Sevişmek için saklanmak zorunda kaldığımız bir Dünyada yaşıyoruz.

-John Lennon.

Çevrimdışı TheSpell

  • ***
  • 826
  • Rom: 16
  • Dovie'andi se tovya sagain.
    • Profili Görüntüle
Ynt: Sufthor Iym // TheSpell
« Yanıtla #6 : 15 Temmuz 2012, 19:22:53 »
Bardaktan boşanırcasına yağan yağmuru izlerken, Sufthor serin ama dışarıya kıyasla sıcak evinde düşüncelere dalmıştı. Dedektif ile buluştuğunu, onun da katili bulduğunu hayal ediyordu. O kahrolası pazarlamacının kafasını ezdiğini, vücudunun her organına(evet her organına) çürütene kadar tekme attığını düşlüyordu.

Yine düşüncelerini kovmak istermiş gibi başını salladı. Son günlerde bu hareket bir alışkanlık haline gelmişti. Ne zaman kötü bir şey düşündüğünden emin olsa, bu hareketi yapıyordu.

Bir dakika, kötü bir şey mi? Hayır, kötü bir şey değildi. Sufthor'un intikam aleviyle yanıp tutuşması çok normaldi. Bunu kendisi de biliyordu.

Balkonunun panjurlu olması onun için bir avantajdı tabii, yağmurun içeri girme çabalarını azaltıyordu. Gözüne giren yağmur damlacıklarını savuşturmak için kolunu kullandı.

Bir süre sonra sandviçi bitmişti. Sessiz sessiz çayının son kısmını yudumluyordu. Çayı da bitince içeri geçti. Dizüstü bilgisayarını eline aldı ve biraz internette gezdi. Ancak hem internetin yavaşlığından, hem de bu akşamki buluşmanın heyecanını bastıramadığından dizüstüyü kapattı ve yeniden koltuğa uzandı. Buluşmaya dinlenmiş ve tüm duyuları açık bir şekilde gitmeliydi. İşi yaver giderse hayatının en iyi buluşması olabilirdi. Heyecanla bunları düşünürken uyuyakaldı.

Uyandığında buluşmaya yaklaşık bir saat kalmıştı. İçkinin etkisi de neredeyse geçmişti. Bulabildiği en düzgün ve kırışmamış kıyafeti seçti. Saçını düzeltti. Dişlerini fırçaladı. Kişisel temizliklerini yaptı. Ardından rahat bir nefes aldı ve evinin kapısını açarak buluşmaya doğru yola koyuldu.

Çevrimdışı Raisor

  • ***
  • 793
  • Rom: 15
    • Profili Görüntüle
Ynt: Sufthor Iym // TheSpell
« Yanıtla #7 : 16 Temmuz 2012, 17:30:28 »
Randevu saati yaklaşmış olan Sufthor, aynı zamanda günlerdir yaşadığı uyku problemine kökten çözüm getirmişti. Önce gece saat 2:30 civarında uyuyup sabah 10:00 civarında kalkmış, kahvaltını yapıp saat 11:00 civarında tekrar uyuyarak bu kez akşam 18:00 gibi uyanmıştı. Aslında iyi de olmuştu. Günlerdir çektiği uykusuzluk sorunu artık geçmişti. Hoş, bu gece uyku hapı almadan zor uyurdu.

Bu esnada, içkinin etkisi artık dağılmıştı. Dedektifle sağlam kafada konuşabileceği için pek seviniyordu doğrusu. Randevu saat 20:00’de olduğu için, kişisel bakımını yapıp, güzel bir şeyler giyinmek için acele etmeye gerek yoktu. Yavaşça, düzenli bir şekilde bunları yaptı ve evden çıktı.

Sufthor’un ailesinden kalma eski bir renault’u vardı. Bu tip eski arabalar, aynı zamanda da oldukça sağlamdır. Tabi bu, Sufthor’un, arabayı hor kullanması gerekiyor gibi bir anlam taşımıyordu. Sufthor böyle konularda oldukça dikkatliydi.

Sufthor önce gidip kendine marketten bir hazır sandviç aldı. Ne de olsa sabahtan beri bir şey yememişti. Arabayla çeyrek saatlik yol kat ettikten sonra, ki bu sırada sandviçini de yemişti, kendini tanıdık, sıradan, beyaz bir evin önünde park etmiş buldu. Bay Gusto, müşterilerini evinde ağırlamayı pek severdi. Ayrı bir ofisi yoktu, sadece evinde bir çalışma odası vardı. Sufthor’un tek bildiği, adamın çok iyi bir dedektif olmasıydı. Bu ay aldığı maaşın çok büyük bir kısmını adama verecekti ve bu her ay devam edecekti. En azından katilin gizemi çözülene kadar.

Para demişken, Sufthor’un serbest bir işi vardı. Sürekli işe girip çıkar, arada ticaretle uğraşırdı. Zaten 18 yaşına gelene kadar kendisine halası bakmıştı ve halası zengin bir kadındı. Sufthor’u da pek severdi. 18 yaşına gelip Sufthor kendi evine taşınmış olsa da, halası ona hala yardım ediyordu.

Sufthor arabadan inip eve doğru yürüdü.

Kapıyı çalması ile kapının açılması birkaç küçük saniye içinde olmuştu. Sanki adam kapıda hazır bekliyor gibiydi. Sufthor, karşısında, ağzı sonuna kadar açık bir şekilde sırıtan Bay Gusto’yu bir anda görünce, pek şaşırdı. Bir anda kapının önüne falan mı ışınlanıyordu nedir?

“Gel, gel, içeri buyur” dedi kel, hafif göbekli adam ve hiç arkasına bile bakmadan içeri yürümeye başladı. “Çalışma odasına geçelim. Kahve alır mıydın?” bir an duraksayarak devam etti “Ah! Bugün çok sevindirici haberlerim var size!” ve ilerlemeye devam etti. Evde, adamdan başka biri yoktu gibi görünüyordu.

Sufthor pek bir şey bilmiyordu bu adamla ilgili olarak, fakat tuhaf biri olduğu kesindi.
Vahşet her yanda ulu orta sergilenirken,

Sevişmek için saklanmak zorunda kaldığımız bir Dünyada yaşıyoruz.

-John Lennon.

Çevrimdışı TheSpell

  • ***
  • 826
  • Rom: 16
  • Dovie'andi se tovya sagain.
    • Profili Görüntüle
Ynt: Sufthor Iym // TheSpell
« Yanıtla #8 : 17 Temmuz 2012, 16:08:58 »
"Evet, elbette. Ka-kahve severim." diyebildi güçlükle Sufthor. Çok heyecanlanmıştı. Belki de bu adam yıllardır süren araştırmasını sonlandıracaktı. Katili bulup Sufthor'un ellerine temsil edecekti.

“Ah! Bugün çok sevindirici haberlerim var size!” cümlesini düşünmeye başladı sonra. Bu sözde "sevindirici" haber ne olabilirdi ki? Katili bulmuş muydu? Hayır, imkansızdı.

Çalışma odasına geçti. Küçük bir koltuğa oturdu ve kahvesini beklemeye başladı. Bu adam hiç de beklediği gibi bir tip değildi. Sufthor çok daha gizemli bir tip bekliyordu. Mesela takım elbise giymiş, gözlerinin görünmemesini sağlayan siyah bir gözlük takmış olabilirdi. Kafasında da bir şapka olurdu. Onunla hiç konuşmazdı ve çalışma odasını işaret ederdi. Sonra da elde ettiği bilgileri söylerdi.

“Ah! Bugün çok sevindirici haberlerim var size!” Garipti. Daha gelir gelmez böyle bir cümleyle karşılaşacağını hiç sanmıyordu Sufthor. Biraz odaya göz atmaya çalıştı ancak odaklanamıyordu.

“Ah! Bugün çok sevindirici haberlerim var size!” Cidden merak etmişti. Bu adam öyle bir anda sırları ortaya çıkaracak birisi gibi görünmüyordu. Hatta bir dedektif gibi bile görünmüyordu. Bu adam bütün gün evde oturup, yeyip içmekten başka bir şey yapmayan bir tipe benziyordu. Hani olur ya, sabahın erken saatinde televizyonun karşısına oturur, elinde bir birayla izlemeye başlardı. Aynı zamanda sürekli karısından bir şeyler isterdi.

Evde dedektiften başka birisinin sesi duyulmadığından, adamın evli olduğunu düşünmüyordu Sufthor. Ancak buna rağmen ev oldukça düzenliydi. Hiçbir karışıklık gözüne çarpmamıştı. Belki de adam düzenli olarak temizlikçi tutuyordu, kim bilir?

“Ah! Bugün çok sevindirici haberlerim var size!” Atamamıştı bir türlü şu düşünceyi aklından. Rutin baş sallama hareketini gerçekleştirdi. Adamı çalışma odasına kadar izledi ve kahvelerin gelmesini bekledi. Heyecanı bir kat daha artmıştı, kalbinin 'güm, güm' seslerini duyabiliyordu.

Çevrimdışı Raisor

  • ***
  • 793
  • Rom: 15
    • Profili Görüntüle
Ynt: Sufthor Iym // TheSpell
« Yanıtla #9 : 17 Temmuz 2012, 18:51:14 »
RP Bonus: 1

"Evet, elbette. Ka-kahve severim." diyebildi güçlükle Sufthor.

Sufthor, dedektifi odasına kadar takip etti ve hemen sonra odayı hatırladı. Buraya birkaç hafta önce yine gelmişti. Penceresi olmayan, kasvetli, duvarlardan ikisinin boydan boya bir kitaplık olduğu, garip bir yerdi. Tam ortada yuvarlak bir masa, masanın üzerinde kahve makinesi, masanın etrafında ise üç – dört tane sandalye duruyordu. Duvarlar, çok ilginçtir, griye boyanmıştı.

Sufthor sandalyelerden birine oturdu ve dedektifin kahve hazırlamasını bekledi. Kahveler hazırlandıktan sonra, büyükçe bardaklara döktü adam. Kahve spazmı falan mı yaşıyordu bu dedektif? Bardağı sertçe Sufthor’un önüne koydu ve hemen sonra bir sandalye çekip o da oturdu. Kahvesinden kuvvetli bir yudum aldıktan sonra,

“Un.” dedi. Un mu? Sufthor adamın bu kelimesine pek takıldı. Önemli olan bilgi un muydu yani? Un ne alakaydı?

“Polisle konuştum. Henüz kapanmamış bir dava bu, biliyorsun.” Şeklinde devam etti. “Polisin olay yerinden bulabildiği tek kanıt, undu. Parmak izi bile yoktu. Böyle büyük bir ipucunu nasıl hafife alırlar, aklım almıyor!” işte bu garipti. “Un.” Sufthor bile, o gün evlerinde un izi olduğunu hatırlamıyordu. Aklına ilk gelen şey, katilin ayaklarının unlu olması oldu. Bu nasıl bir ipucu olabilir ki?

“Cinayetin gerçekleştiği zamanlarda, civarda üç küçük ekmekçi ve bir de un fabrikası vardı. O ekmekçilerden biri olan ‘Bobla’ adlı dükkanın sahibin yanında işleyen çırak, üç gün önce işe başlamış, cinayetin ertesi günü de ortalıktan kaybolmuştu. Adamın adı ‘Fernandes Oldiar.’”

İşte şimdi işler ilginçleşiyordu. Dedektif cebinden çıkardığı puroyu ağzına koydu ve ucunu ateşe verdi. Kahvesinden de bir yudum alarak, konuşmasına devam etti:

“Bu bilgiden polise bahsetmedim. Kendim araştırdım. Fakat bu ‘Fernandes Oldiar’ ismi, sonradan sahte çıktı maalesef. Adam sahte bir kimlikle ekmekçinin yanında işe başlamıştı. Ekmekçinin söylediğine göre, pek de beceriksizdi. Kısacası ekmek işinden anlamıyordu.” Küçük bir kahkaha atıyor dedektif. Çok hızlı konuşuyordu. “Cinayetten üç gün önce sahte kimlikle ekmekçinin yanında bir adam işe başlıyor, cinayet yerinde un bulunuyor ve hepsinden önemlisi, ertesi gün adam işi bırakarak ortalıktan toz oluyor. Bu durumda büyük bir şüpheliden bahsediyoruz. Bu olaydan çıkarılacak önemli bir diğer ipucu da, katilin üç gündür anne babanızı izlediği. Bu durumda bir seri katil olma ihtimali çok yüksek. Yani başkası tarafından kiralanmış olabilir. Profesyonel olduğu ayrı bir gerçek.”

Sufthor, adamın zekasına hayran kaldı. Tek bir un olayından neler neler çıkarmıştı böyle! Böyle bir dedektif bulabildiği için epeyce mutlu oldu bir an.

“Fakat, bu adamla ilgili başka bir ipucu yok. O dükkandaki el izlerine baksak bile, yaklaşık yirmi yıl öncesinden bahsediyoruz. Kayda değer bir şey çıkacağını sanmıyorum. Hatta sanmamak da değil, biliyorum.” Purosundan bir nefes daha çekti. “Daha fazla ipucu gerekli! Daha fazla araştırmam lazım! Madem ki anneniz ve babanız kasıtlı olarak öldürülmek istendi ve hem anneniz hem babanız birer bilim adamıydı, hiç araştırmamaları gereken bir şey üzerinde mi araştırma yapıyorlardı? Çünkü ikinci ilginç şey, cinayetten sonra, evinizdeki tüm evrakların yakılmış olması.”

Sufthor ilginç gözlerle adama bakmaya devam ederken, ilginç bir soru daha sordu adam ve bu soru dakikalarca Sufthor’un aklından çıkmadı.

“Ve neden bana, abinizin o gün kaçırıldığını söylemediniz! Bu bilgiyi polisten öğrenmem gerekmiyordu.”

Abi? Sufthor garip bir yüz ifadesi takındı. Henüz çok küçüktü, bir abisi varsaydı bile, bir şekilde unutmuş olabilirdi. Ne de olsa anne babasının öldürüldüğünü bile hayal meyal hatırlıyordu. Sonuçta unutulamaz, trajedik bir olaydı. Fakat halası neden kendisine bundan bahsetmemişti!

Kendisine geçen gün gittiği barda, "Abiniz var mı?" diye soran garip adamı hatırladı.

Çok fazla esrar vardı.
Vahşet her yanda ulu orta sergilenirken,

Sevişmek için saklanmak zorunda kaldığımız bir Dünyada yaşıyoruz.

-John Lennon.

Çevrimdışı TheSpell

  • ***
  • 826
  • Rom: 16
  • Dovie'andi se tovya sagain.
    • Profili Görüntüle
Ynt: Sufthor Iym // TheSpell
« Yanıtla #10 : 17 Temmuz 2012, 19:53:03 »
Abi...

Eğer bir abisi varsa, bu harika olurdu... Yakında gelip Sufthor'un yanına gelir, belki de ona katilin kim olduğunu araştırıp bulduğunu söylerdi. İşte o zaman Sufthor çok sevinirdi...

Bir dakika, Sufthor ne düşünüyordu böyle? Bunlar on yaşında bir çocuğun hayalleriydi, kendisi gibi bir yetişkinin değil. Eh, pek de yetişkin sayılmazdı ancak yaşadığı o olaydan sonra kendisini hep yetişkin olarak görmüştü.

Ancak Sufthor işin çok önemli bir kısmını kaçırıyordu. Dedektif ona “Ve neden bana, abinizin olduğunu söylemediniz!" dememişti. “Ve neden bana, abinizin o gün kaçırıldığını söylemediniz!" demişti. Bu da demek oluyordu ki, abisinin hala yaşayıp yaşamadığını öğrenmesinin bir yolu yoktu. Eğer bir abisi varsa(evet öyle, çünkü Sufthor hala bir abisi olduğundan emin değildi) şimdiye kadar çoktan ölmüş olabilirdi.

Kahvesinden küçük yudumlar alırken, güm güm atan kalbini ve bir milisaniyede yaklaşık yedi bin olasılık üreten beynini dinlemeye başladı. Artık beyin nasıl dinlenilirse.   

Bir süre bekleyip düşündü. Adamın yüzüne bakmak istemiyordu. Çünkü bakarsa o yüzde çaresizlik göreceğinden korkuyordu, pişmanlık... Belki de ona bakınca adam içini çekecekti ve "Üzgünüm, bu bilgileri edinmeme rağmen daha ileri gidemiyorum." diyecekti. Sonra Sufthor'u evinden kovacaktı.

Ancak Sufthor yanılıyordu. Hem de epey yanılıyordu. Bu dedektifin tuttuğunu koparan bir tip olduğundan habersizdi. Eline aldığı hiçbir davayı çözmeden bırakmadığını da...

Böyle böyle kahve neredeyse bitmek üzereydi. Son bir yudum daha alıp bitirdi, koca bardağı gürültülü bir şekilde yuvarlak masaya koydu. Sonra da hiç beklemediği bir şey yaptı: adamın yüzüne bakma cesaretini gösterdi.

Dedektifin yuvarlak yüzünden merak akıyordu adeta. Ucu ateşlenmiş purosu, masum suratıyla bir tezat oluşturuyordu. Ancak insanları asla fiziksel özelliklerine göre yargılamamalıydınız. En zayıf ve güçsüz gibi görünen birisi hayatınızda gördüğünüz en tehlikeli kişi olabilirdi.

Masum bir suratı vardı evet, ancak gözleri zekayla ve merakla parıldıyordu. Sonra nedendir bilinmez, Sufthor'un aklına adamın ondan bir cevap beklediği geldi. Derin bir nefes aldı ve konuşmaya hazır gibi göründü. Kekelememeye çalıştıysa da başarılı olamadı. Aynı şekilde biraz uzun bir konuşma yapmak istemişti, bunu da başaramadı. Çifte başarısızlık.

Ağzından dökülen kelimeler ise şuydu: "Be-ben bir a-abim olduğunu bilmiyor- bilmiyordum."
   

Çevrimdışı Raisor

  • ***
  • 793
  • Rom: 15
    • Profili Görüntüle
Ynt: Sufthor Iym // TheSpell
« Yanıtla #11 : 21 Temmuz 2012, 04:48:19 »
"Be-ben bir a-abim olduğunu bilmiyor- bilmiyordum."

Şaşkınlık. Kesinlikle dedektifin tek yapabildiği şaşırmaktı, fakat bu da çok uzun sürmedi. Dedektif esrarları çözerken öyle olaylarla karşılaşmıştı ki, Sufthor’un, abisinin olduğunu bilmemesine pek az şaşırdı. Önce yüzünde bir şok ifadesi beliriverdi. Sonra gülümseyerek purosundan bir fırt daha çekti.

“Aklından, buna mantıklı bir açıklama getirebileceğimi düşünüyorsan, şimdilik yanılıyorsun.” dedi. “Gizem artmaya devam ediyor. Evet bir abin vardı ve yaşıyorsa şu an 30 yaşını bulmuş olmalı. Cinayet işlendikten sonra abin kaçırılmıştı. Daha fazla bilgiyi, ailenden birine sorarak öğrenmelisin. Şu zamana kadar halanda kalıyordun değil mi?”

Adam birkaç saniye duraksadı.

“İlginç olan, senin abini unutman değil. Sana halanın bundan bahsetmemesi. Onunla bir de ben konuşmalıyım sanırım. Bilmemeni istediği bir şey biliyor olabilir.” Adam derin bir nefes aldı ve devam etti. “Benim anlatacaklarım bu kadar. Yarın halanla konuşabilirsen, akşama buluşuruz ve bana detayları anlatırsın.”
Vahşet her yanda ulu orta sergilenirken,

Sevişmek için saklanmak zorunda kaldığımız bir Dünyada yaşıyoruz.

-John Lennon.

Çevrimdışı TheSpell

  • ***
  • 826
  • Rom: 16
  • Dovie'andi se tovya sagain.
    • Profili Görüntüle
Ynt: Sufthor Iym // TheSpell
« Yanıtla #12 : 21 Temmuz 2012, 14:25:18 »
Sufthor adamın söylediklerini bir süre düşündü. Halası gerçekten ondan bir şeyler mi saklıyordu? Bunca zamandır? Sufthor acayip merak etmişti ve dedektiften izin alarak evden ayrıldı.

Evine dönüş yolunda halasını düşünüyordu. Neden Sufthor'dan bir şeyler saklamıştı ki? Mutlaka iyi bir nedeni vardı. Halası onu çok severdi çünkü. Onu korumak için yapmıştı muhtemelen. Evet evet, kesinlikle onu korumak için yapmıştı. Halası ondan hiçbir şey saklamazdı.

Yoksa Sufthor mu öyle düşünüyordu?

Hayatı bir yalandan ibaret olmuştu artık. İlk olarak o lanet olası pazarlamacının bir fırıncı, ya da her neyse öyle olduğunu öğrenmişti. Sonra hatırlamadığı bir abisinin olduğu haberini almıştı. Ve şimdi de halasının ona bazı konularda yalan söylediğini biliyordu.

Başı dönmeye başlamıştı. Rahatsız edici şeyleri düşündüğü zaman hep böyle olurdu zaten. Evine ulaşmıştı. Apartmana girdi ve beşini kata kadar merdivenleri birer birer aşmaya başladı.

Evinin kapısına vardığında nefes nefeseydi. Hızlıca kapısını açtı ve içeri girdi. Mutfağa doğru ilerledi. Her zamanki gibi dünden kalan birkaç yiyeceği aldı ve yemeye başladı. Bitirince koltuğuna uzandı ve uyudu.

Sabah uyandığında saate bakma gereği duymamıştı. Hemen giyindi, kıyafetlerini ve saçını başını düzeltti. Sonra kahvaltı yapmayı unutarak dışarı çıktı. Halasının evine gidiyordu. Belki de ondan gerçekleri öğrenecekti. Çok heyecanlıydı ve bunu saklamaya gerek duymuyordu.


Çevrimdışı Raisor

  • ***
  • 793
  • Rom: 15
    • Profili Görüntüle
Ynt: Sufthor Iym // TheSpell
« Yanıtla #13 : 21 Temmuz 2012, 14:51:19 »
Sufthor’un beyni sulanmıştı yaşananlardan. Gizem işini sevmiyordu. Her şey açık olsun istiyordu. Zaten bu yüzdendir ki dedektifin kendisine anlattıklarından sonra, fazla bekleyemeden halasına hesap sormaya gidecekti. Evet aklındaki tam olarak buydu.

İzin isteyerek dedektifin yanından ayrıldı ve eve gidip uyumaya çalıştı. Hoş, tüm gün uyumuştu. Üstüne üstlük bir de kafası doluydu. Pek de rahat uyuyamamıştı. Arada bir uyuya kalıyor, garip rüyalarla yeniden uyanıyor, yatağın içinde dönüp durmaya devam ediyordu. Neyse ki sonunda sabah geldi.

O kadar heyecanlıydı ki, kahvaltı yapmayı bile düşünmedi. Üstüne bir şeyler giyinerek evden çıktı. İstikamet halasıydı. Halası Agusta’nın kaldığı ev, Sufthor’un kaldığı apartmandan yaklaşık 450 metre uzakta, küçük, düzenli bir villa olarak tanımlanabilir. Bu sebeple Sufthor’un halasına gitmek için fazla bir emek göstermesi gerekmemişti.

Yavaş adımlarla yürüdü villaya varana kadar. Bahçenin giriş kapısında durduğunda, halasının ve kocasının – ki bunlar artık 60 kusur yaşlarında ihtiyarlardı – bahçedeki çardağın altında oturmuş, kahvaltı ettiklerini fark etti. Tek yapması gereken, içeri girip, yanlarına oturup, onlarla konuşmaktı artık.
Vahşet her yanda ulu orta sergilenirken,

Sevişmek için saklanmak zorunda kaldığımız bir Dünyada yaşıyoruz.

-John Lennon.

Çevrimdışı TheSpell

  • ***
  • 826
  • Rom: 16
  • Dovie'andi se tovya sagain.
    • Profili Görüntüle
Ynt: Sufthor Iym // TheSpell
« Yanıtla #14 : 22 Temmuz 2012, 00:01:26 »
Tam gidip bahçeye bodoslama dalacaktı ki, bir anda durdu. Ne söyleyeceğini bilmiyordu. Direk "Merhaba!" diyerek mi girmeliydi, yoksa başı öne eğik bir biçimde yanlarına oturup, onlara her şeyi en baştan anlatmalı mıydı?

Hayır, onlara dedektiften bahsedemezdi. Bahsetmeli miydi yoksa? Sufthor'un kafası acayip derecede karışmıştı, bu yüzden halası ve kocasının onu görmemesi için biraz geriledi. Sonra sırtını bir duvara yaslayarak düşünmeye devam etti.

Onlara dedektiften bahsetmeli miydi? Belki de. Ancak bir şey anlatmaya fırsat bulabileceğini sanmıyordu Sufthor. Çünkü halası muhtemelen o içeri girer girmez onu görecekti, ve bir sürü şey yapacaktı. Hemen ona çay dolduracaktı, ayrı bir kahvaltı tabağı hazırlayacaktı ve yaşantısı hakkında sorular soracaktı. Ve Sufthor'un konuşmasına izin vermeyecekti.

Sufthor konuya nasıl girebileceğini düşünmeye başladı. Direk içeri girip elini kaldıracaktı, o zaman belki halası susardı. Hayır, muhtemelen susmazdı. Hayır, burada önemli olan halasının susup susmaması değildi. Sufthor yüzüne ciddi bir ifade takınarak girecekti, halası muhtemelen anlardı.

Kararını vermişti sonunda. Kapıdan girecek, yüzüne ciddi bir ifade takınacak ve olayı anlatacaktı. Derin bir nefes alıp gidecekti ki aklına son bir şey daha geldi.

Halası bunca yıl ondan bir şey sakladıysa, şimdi tüm gerçekleri söyleyecek miydi gerçekten?