Harbinger – Joshua Dysart | Tanıtım

harbingerheader

Valiant Evreni’ne hoş geldiniz, karşınızda Harbinger!

Yüz binlerce süper kahraman çizgi romanlarından biri daha. Aslına bakarsanız süper kahraman çizgi romanı diye küçümsememek lazım. Ne de olsa 1930’lardan beri popülerliğini sürdüren bir tür. Ama bu kadar uzun süre geçtikten sonra orjinal diyebileceğimiz ya da en azından biraz farklıymış diyebileceğimiz şeyleri en son 90’larda gördük galiba. Tabii ki istisnalar oldu ve süper kahraman kurgusuna dahil edemeyeceğimiz pek çok iyi çizgi romanda okuduk. Ama “süper kahraman” kurgusu bu dairenin birazcık dışında kalmaya devam etti. Yazarlar türün klişelerine, bazen de karaktere has klişelere (Batman öldürmez gibi) kısılıp kaldılar. Orjinal bir süper güç bulmak neredeyse imkansız zaten. Ama iyi kurgulanmış hikaye ve karakterler yaratmanın imkansız olmadığını bizlere kanıtlamak isteyenler de yok değil. Valiant Comics gibi. 2012 yılında el değiştirmesiyle beraber bünyesindeki tüm çizgi romanları sıfırlayan Valiant tamamen yeni bir başlangıç yaptı. Bu hareketin en büyük toplarından biri de Harbinger‘dı. Aslına bakacak olursanız Harbinger’ın konsept olarak X-Men’e benzemediğini söylersem kuyruklu bir yalan atmış olurum. Çünkü benziyor. Ama birkaç güzel farkla.

harbingerSeri, Harbinger isimli bir vakfın etrafında dönüyor. Vakfın birincil faaliyet alanı psiot adını verdikleri güç sahibi çocukları eğitmek ve yönlendirmek. Bu arada psiotların varlığının kamuya açık bir bilgi olmadığının altını çizmekte fayda var. İlk başta Charles’ın amaçlarına benzer gözüküyor biliyorum, ama Harbinger Vakfı’nın asıl amacı kendi kendisini yönetmekte acizliğini kanıtlamış olan insanoğluna yol göstererek ütopik bir toplum yaratmak.  Ama beni benden alan asıl mevzu, karakterlerin nerdeyse hepsinin anti kahraman tanımlamasına cuk oturması. Kimsenin derdi insanlığı kurtarmak falan değil yani -Vakfın bile- herkes kendi derdinde.

Vakfın başındaki adamımız Toyo Harada, bilinen en güçlü psiotlardan biri ve anlaşıldığı üzere Hitler ve Stalin gibilerini alçak gönüllü gösterecek kadar megaloman biri. Kesinlikle bayıldım kendisine. Asıl oğlanımız Peter Stanchek ise bana biraz Shounen karakterlerini anımsattı. Peter’ın potansiyeli inanılmaz, ama güçlerini kontrol edemediği için uzunca bir süre tımarhane kuşu olması biraz dengesini bozmuş desek yalan olmaz.

Hikayenin ilerleyen safhalarında Harada ile küçücük bir anlaşmazlığa düşen ve Harbinger’dan ayrılan Peter ufaktan kendi ekibini toplamaya başlıyor. Ne hikmetse bulduğu tüm adamlar da kendisi gibi hafiften sorunlu. Ateşli kelimesini her anlamıyla hak eden eski striptizci, yeni pyromancer Flamingo’dan tutunda, yatalak olmasına rağmen yarattığı psişik porjeksiyon sayesinde 100 kiloluk bir kas yığınına dönüşen Torque’a ve benim favorim olan 100 kiloluk, uçan geekimiz Zephyr’e kadar herkesin kafayı kırması an meselesi gibi. Ekibin en tutarlı ve zeki üyesi olan Kris ise sadece ve sadece süper güçleri olmaması sebebiyle kendini psikolojik anlamda normal olarak tanımlayabilecek nadir karakterlerden biri. Tabi Peter’ın kendisine yaşatığı travmatik olaylar silsilesini saymazsak. Yani bu adamların yaptıkları planlar genelde tutmuyor ve ellerine yüzlerine bulaştırıyorlar, pek karizmatik sayılmazlar ve bir yığın sorunları var. 60’larda Spidey ile keşfedilen ve sonrasında birazcık unutulan bir format aslında bu. Ama ben oldum olası sevmişimdir. Sonuçta süper kahramanlarda insan…

Hikaye ise gayet klasik aslında. Harada gölgelerden dünyayı yönetmek istiyor ona rakip olabilecek tek kuruluş ise Rising Spirit, ama kimsenin insanlığı umursadığı yok bence. Ve Çarşı misali herkese karşı olan bizim küçük, asi grubumuz. Böyle bakınca gayet sıradan gibi gözükebilir ama hikayenin güzelliği kurgulanış biçiminde ve tabi ki küçük ayrıntılarda.

Dünyayı kurtarmakla kafayı bozmuş süper kahramanlardan ve dünyayı ele geçirince aslında canlarının çok sıkılacağından habersiz süper kötülerden bıktıysanız, Harbinger’a bir şans verin. Bence çok da bir şey kaybetmezsiniz.