pandorum top
Yönetmen: Christian Alvart
Senaryo: Travis Milloy, Christian Alvart
Oyuncular: Dennis Quaid, Ben Foster, Cam Gigandet, Antje Traue, Cung Le, Eddie Rouse

Pandorum, insana en büyük zararı neyin verdiği üzerine bir film. Gerçekten 2009’un önemli yapıtları arasında. 90lar sonrası bilimkurgularının bir çok özelliğini barındırıyor. Yani diyorum ki Alien’e benziyor.

Filmin en büyük özelliği ve en büyük hatası bu gibi göründü bana. Uzayımızda görmek istemediğimiz yaratıklar (evet bunu ekşiden çaldım) ve insanlar arasında bir savaşa tutuşturuyor karakterleri ve aksiyon yüklü sahneler gönderiyor seyirciye. Aksiyon da denemez aslında. Boğuşma sahneleri o kadar fazla değil. Daha çok kaçma ve kovalama sahneleri var. Bizimkiler misyonlarına koşuyor. Ki bu da bir reaktörü resetlemek arkalarından uzaylılar kovalıyor.

Film, 1969 yılında aya ayak basılmasından başlıyor. -Neden Sputnik’ten başlamadığını merak etmiyorum açıkçası-. 2009’a geliyor ve daha sonra 2153, 2170 diye gidiyor. Olayları anlatmaya gerek yok bilindik şeyler. Kaynaklar yok oluyor, savaş çıkıyor falan. Daha sonra uzayı görüyoruz, Elysium gemisini ve sonra da bir kapsülün içinde uyanan Bower isimli karakteri. Önce hiçbir şey hatırlayamıyor. Kaç yıl geçtiğini görevlerini. Sonra yavaş yavaş eğitimler ve görevler aklına geliyor. Bu arada da uzay gemisindeki sonsuz ölüm sessizliğini görüyoruz. O sırada görev arkadaşı Payton’ı da uyandırıyor ve reaktörün bozuk olduğunu geminin başıboş salındığını fark ediyorlar. Daha sonra da olaylar yavaş yavaş yerine oturuyor.

Dünyanın sonu geldiği için bir nuhun gemisi tasarlanmış ve Tanis adında dünyaya çok benzeyen bir gezegene yollanmış. Elysium bu geminin adı. Gemide bir çok mühendis, yolcu ve mürettebat var ancak neredeyse hepsi uyutuluyor. (Not: Filmin başında Türkçe bir anons duyacaksınız). Böylece uzun yıllar süren yolculuktan hasar görmeden kurtulacaklar. Ancak bir hata oluyor. Bir olay sonucu mürettebattan birisi Pandorum’a tutuluyor ve bam. Her şey böyle ortaya çıkıyor.

pandorum middle

Pandorum bir hastalığın adı. Paranoyayla kaşınmayla, halüsinasyonlar görmeyle ve burun kanamasıyla beliriyor. Sonuç olarak delirmeye ve çok büyük hatalar yapmaya çalışıyor. Önceki sefer benzer bir vakada Pandorum’a kapılan mürettebat 5000’e yakın yolcuyu uzay boşluğuna salıvermiş. Bizim mürettebatımızın da en büyük sorunu Pandorum.

Aslında film burada iyi bir noktaya geliyor. Ben hikayenin uzaylılar tarafından istila edilmesi yerine kişilerin kendi iç savaşlarıyla dolu olmasını tercih ederdim. Özellikle en sonunda gördüğümüz sürpriz tadında olay gerçekten hayranlık uyandırıcıydı. Anlamak çok zor değildi tabi ama gerçekten güzeldi. Uzaylılarla aksiyon tadı vermek yerine, iç çatışmalar ve korkunun getirdiği yalnızlık hissiyle çok iyi bir gerilim ya da Moon tarzı bir olay çıkartılabilirdi. Hem böylece aksiyonun getirdiği anlamsız ufak tefek hatalardan kurtulmuş olunurdu. Zaten yaratıkların film boyunca pek katkıları olmuyor. Sadece kovalayıp duruyorlar ve ölüyorlar.

Bir sahnede yanlışlıkla açılmış bir kapsülden çıkan adam ilk olarak karşısında bu yaratıklardan onlarcasını görüyor ve ilk yaşadığı şey onlar tarafından yenilmek. Tüylerim diken diken oldu. Çünkü daha önceden bildiğimiz gibi, ilk çıktıkları anda insanlar hiçbir şey hatırlamıyorlar. Bu da demek oluyor ki adam hayatının tek anında yaratıkların midesini doyuruyor. İnanılmaz korkunç bir tecrübe olsa gerek.

Pandorum 2009’un bilimkurgu açısından önemini tekrar ortaya koyan bir film. İzlenmesi gereken eski tarz bilimkurguların yeniden doğuşunun bir ürünü.

———————
PUAN :
7,8 / 10
—————-


Özgürcan Uzunyaşa | Amras Ringeril