@Blackout
Tabii ki de, insanlar kaostan korktuğu için liderler seçiyor. Diktatörlerin yükselme sebeplerinden birisi de budur. Pek övülen 1789 devrimi ve Paris Komünü girişimi sonrası öyle bir kaos çıkmıştır ki, insanlar Napoleon gibi bir diktatöre razı olmuştur. Ancak, güç yozlaştırır ve mutlak güç, mutlak yozlaştırır. Bir organizasyon ve düzen olması gerekiyor. İnsanlar aptal ve vahşi oldukları için, devlet gibi zor kullanan bir organizasyon olmayınca birbirlerini yemeye başlıyor.
Devletin var olmasının zorunlu olması bile, insanlığın nasıl bir tür olduğunu gösterir. Devletin koyduğu yasalar zor yoluyla uygulanır. Bunu korumaya adanmış bir organizasyon vardır ve zorlama, bir kötülüktür. Kötülüktür çünkü şiddet içerir. Bu şiddet illa fiziksel değildir ama her zorlama, bir şiddet eylemidir. Buradan şu sonuca varıyoruz.
İnsanlar devlet olmadan var olamaz.
Devlet zorlama kullanarak yasaları uygular.
Zorlama, şiddettir ve şiddet kötüdür.
O zaman devlet, kötüdür.
Ancak, devlet olmazsa da, kaos çıkar ve kaos, zaman zaman zorunlu bir kötü olabilse de, insanlığın olağan durumu olarak süremez. Bu yüzden, devlet zorunlu bir kötülüktür. Elimizde ne sonucu var o zaman?
"İnsan, daha kötü olmamak için, kötülüğe ihtiyaç duyan bir yaratıktır."Böyle bir türün üyesiyiz. Şiddet ya da şiddet tehdidi olmadan, daha fazla şiddeti bile önleyemiyoruz.
Gelelim devletlerin yapısına. Monarşiler, aristokrasiler ve demokrasiler arasında bir sınıflandırılma yapıldığında, yozlaşmanın en kötü olanının önce monarşi, sonra aristokrasi, en son demokrasi olduğunu görüyoruz. Neden? Çünkü devletin güce en çok sahip olduğu sistem monarşi, en az güce sahip olduğuysa demokrasidir. Buna rağmen, Wikileaks ve Panama Belgelerinden -ayrıca kendi ülkemizden de- görüyoruz ki, demokrasiler bile çok yaygın bir şekilde yozlaşmış durumda. Çünkü yine bir güç var, yine hiyerarşi var. Gücün olduğu her yerde, insanın içindeki kötülük kendisini dışa vurur.
Ayrıca, en medeni ülkelerin demokrasilerinde bile seçimlerdeki adaylar, büyük çoğunlukla, en zenginler ve nüfuz sahibi olanlar arasından çıkıyor. Bu politikacıların hepsinin yalancı ve güç tutkunu olduğu gerçeği de var. Yine, önümüze zorunlu olarak getirilen iki kötüden birisini seçiyoruz. Zaten, sistemlerde de "daha az kötü" olanı seçmiştik. İnsanlığın büyük güzelliği burada yatıyor işte.
Denirse ki, "daha az kötü" ile iyi arasında ne fark var? Daha az kötü olan, öldürülmek yerine işkence görmektir. İyi olan, hiç birisine uğramamaktır.
Gel gelelim, "iyi"lerin eserlerine. Tarihte bize iyi diye aktarılanların aslında iki kötü taraf arasındaki savaşın kazananları tarafından yazıldığını unutmayalım. Ve her ülke, kendi tarihinin kahramanıdır. Kaybedenler, neredeyse istisnasız şekilde, kötülerdir hep. Peki, günümüzde yaptığımız gözlemlerle uyuşuyor mu bu? Çoğunlukla iyiler mi kazanıyor? Madem tarih böyle örneklerle dolu, neredeler onlar? Yoklar, çünkü bunlar kazananlar tarafından uydurulmuş yalanlar. Okullarda beyin yıkama, farklı toplumlar ve gruplar arasındaki echo chamber'larda tekrarlanarak uydurulmuş yalanlar ve dezenformasyonlar.
Ek olarak, yine, Paris Komünü'ne ve Fransız Devrimi'ne bakmanı öneririm bu konuda. Şu anki medeniyetin ve düzenin beşiği sayılan şeylerden birisi olan yerde, nasıl politik oyunlar, katliamlar ve kan banyoları gerçekleşmiş. Şiddet nasıl hüküm sürmüş bir görmeli.
İyilerin çabalamaları genellikle başarısızlığa uğrasa da (çünkü çabalama tek başına yeterli değildir),
bir şans eseri, yani bir şekilde başarıya ulaştıklarındaysa çarptırılıyorlar. Demokrasi çarptırıldı. Demokrasi diyerek, medeni ülkeler onlarca ülkede savaş çıkardı. Demokrasi diyerek, bizim ülkenin kendi insanları yine kendi insanlarını katletti. Barış adına, insan öldürdüler. Nefreti her yere saçtılar. Kan ve kaos içinde yaşıyoruz. 15 Temmuz öncesinde de demiştim, tekrar diyorum;
önümüzde sadece yıkım, cesetler, kan ve kül var. Bu ülke, sadece, daha da kötüye gidecek. Yine, iki kötüden birisini seçmek zorunda kalacağız.
Her şeye rağmen, internette herkesin bahsetmeyi sevdiği ve senin gösterdiğin resim gibi bir formatta, ünlü bir bilgi var. Şu an, dünya en barışçıl dönemini yaşıyormuş bir araştırmaya göre. Araştırmanın kendisini arayıp bulmuştum zamanında. Makaleyi yazan bilim adamlarının buna sunduğu açıklamaysa, "Barışın, savaştan daha karlı hale gelmiş olması çünkü uluslararası ticari ilişkilerin gelişmiş olması." Bu ne demektir, biliyor musun? Şu an, dünya, geçmişine göre daha az savaşıyor çünkü daha çok para getiriyor. İyi bir sonuca ulaşabilmemiz için, onun en ekonomik yol olması gerekiyor. Bilim alanında uğraşan bir kişi olarak bunu gayet iyi biliyorum. Projenin ya da araştırmanın ne kadar iyi olduğu tek başına yetersizdir. Bu kapitalistik dünyada, en karlı yöntem olması gerekir.
Demokrasi, özgürlük demek değildir. Demokrasi, ticari özgürlüğün zaferidir. Kapitalizmle kol kola gider.
Bunlara rağmen, denemekten vazgeçmemizi söyleyen, dünyayı çözmüş olduğunu zanneden
basit insanlara kulak vermemek gerek. Dünyanın bu halde olmasının en büyük sebeplerinden birisi onlar. Doğaları gereği böyleler, sosyoekonomik koşullar vs. vs. fakat bir sülük, doğası gereği öyle olsa da, yine de ondan iğrenirim. İşe yaramayacağını bilsek de, devam etmeli. Sisifos olmalı ve kayanın tekrar aşağı yuvarlanacağını bilerek, onu yukarı çıkarmalı. Bu şekilde, dünyayı kurtaramayabiliriz ama kendi ruhumuzu kurtarabiliriz.
Not: İngilizcen iyiyse, en medeni ve demokratik ülkelerin pisliklerini göstermek için şu linklere bakmanı tavsiye ederim.
http://www.globalresearch.ca/plans-for-redrawing-the-middle-east-the-project-for-a-new-middle-east/3882https://youtu.be/f5CDJm0Edh8http://www.globalresearch.ca/the-phoenix-program/5506322