15
« : 12 Temmuz 2011, 23:41:26 »
BÖLÜM 2: BEYAZ YAYLALARDA
Era, uyandığında kendini bir çadırın içinde buldu. Uyku tulumunda yatıyordu. Hızla kendini uyku tulumundan kurtardı ve çadırdan çıktı. Güneş parıltısını yeni göstermeye başlamıştı. Sabahın hoş serinliği etrafta kol geziyordu. Güneş ilk ışıklarını ağaçların üstüne salmıştı. Era’yıkaçıran adam, atıyla ilgileniyordu. Bir anda Era’ya baktı ve
“Günaydın,” dedi. Era ise ona şüpheli gözlerle bakıp,
“Benden ne istiyorsun?” diye sordu.
“Ben bir şey istemiyorum”
“O zaman neden beni kaçırdın?”
“Kaçırmak mı?! Ben olmasam o orklar seni lime lime edip yerdi. Tamam, baştan başlayalım. Ama ilk önce bir şeyler yemelisin. Ardından sana her şeyi anlatacağım.” dedi adam. Era mecburen onun sözünü dinledi ve çadıra girdi. Adam, çantasından çıkardığı sandviçi Era’ya verdi. Era, sandviçini hemen bitirdi ve konuşmaya başladı.
“Evet? Anlatmanı bekliyorum?”
Adam çadırın kapısında bekliyordu. Birden içeri girdi ve Era’nın yanına oturdu.
“En baştan başlıyorum, benim adım Gredia. Bir Gezgin Büyücüyüm. Ben doğduğumda annem ve babam seyahat ediyordu. Bana doğduğum ormanın ismini vermişler. Gredia… Solous Kıtası’nın en büyük ormanı… Sonra ben dört yaşındayken Dorienlar annemi öldürdü. 19 yaşına kadar babamla gezdim. Ventus Kıtası’nın görmediğim yeri yoktur. Sonra ben 19 yaşındayken, babam bir uçurumdan düştü. Ve o zamandan beri yalnızım. Seni neden kaçırdığıma gelirsek… Ejderha’nın Kehanet Hikâyesi’ni biliyorsun değil mi?” dedi.
“Elbette. Herkes bilir onu” diye cevap verdi. “Dört Lord, Felaket Çağı ve Pandora.”
“Güzel… Peki, hiç Pandora’yı gördün mü?” dedi Gredia.
“Hayır. Nasıl görebilirim ki?”
“Gördün. Tamam, sakin ol sana bir şey söyleyeceğim. Senin taşıdığın o kutu, işte o Pandora” dedi Gredia. Era şoka uğramıştı. Ne söyleyeceğini bilmiyordu, o yüzden ilk söylediği şey
“Saçmalama!” oldu.
“Era, iyi düşün. O orklar bir şey istiyordu ve o şey Pandora’ydı. Büyük ihtimalle Du’u Kralına götüreceklerdi ve o da Kötülüğün Ustası’nı serbest bırakacaktı”
“Bekle, bekle. Benimle ne işin olur ki!?”
“Bir süredir seni izliyorum. Oldukça uzun bir süredir. Uygun yaşa gelmeni bekliyordum.”
“Ne için uygun yaş?”
“Ne için olabilir?”
“Dans etmek için olmadığı kesin”
“Değil zaten!Kötülüğü Pandora’ya hapsetmek için!”
“Ben mi? Kehanette bir büyücüden bahsediyor. Ben büyücü değilim; insanım.”
“Öyle mi? Ailene sor o zaman.”
“Ne?! Ailemin ne ilgisi var?”
Gredia “Bak, bunu benim anlatmam uygun değil, bunu ailenin anlatması gerekir. Ben sadece tek şey söyleyeceğim:Sen-Bir-Büyücüsün” dedi kelimeleri vurgulayarak. Ve o anda dışarıda bir ses duyuldu; ses,
birinin ayak sesine benziyordu. Gredia hemen ayağa kalktı ve sağ elini yumruk yaptı. Era’nın önceden fark etmediği yüzük, ışıldamaya başlamıştı. Gredia dışarı fırladı ve olduğu yerde kaldı. Çadıra hızla girdi ve uyku tulumlarını hahraretle toplamaya başladı.
“Bir hayaletti. Bizi dinliyordu. Ama yakalayamadım, ben dışarı çıktığımda çok uzaktaydı. Şimdi herşeyi biliyor. Ve her iddiasına varım Du’u Kralı’na haberi yetiştirecek. Şimdi yerimizi de biliyor.”
“İyi ama askerler ne kadar sürede burada olurlar ki?” dedi Era.
“Yarım saat içinde.Emrinde bekleyen bir Strigon olduğunu duymuştum. Strigonların Ventus kıtasınısadece 3 saatte uçtuğunu biliyorum. O Strigon, bizi öldürmeye yetecek kadar asker taşıyabilir.”
“Tamam, ama şimdi nereye gideceğiz?”
“En başta planladığımyere, seni Ülkeler Konseyi’ne götüreceğim.”
“Tamam, tamam peki.”
Gredia aniden dışarıfırladı ve atını çözdü. Era,
kendi çantasını sırtına aldı ve dışarı çıktı. Gredia ata binmişti. Era, çadıra bakıp
“Peki, bu ne olacak?”diye sordu.
“Vaktimiz yok.Buradan uzaklaşmak için sadece 20 dakikamız var. Çabuk ol!”
Era hemen atın yanına gitti. Gredia onu kolundan kaldırdı ve ata bindirdi.
***
Yolculuk yaklaşık iki saat sürmüştü.
“Neredeyiz?” diyeSordu Era. Gredia çevresine bakındı ve yaşlı meşe ağacını işaret etti
“Şurası Brendyn’in evi olduğuna göre ve şurası da,” diğer tarafa dönüp ağaç grubunu işaret etti.“Gölge Orman’ın ağaçları olduğuna göre, Beyaz Yaylalar’ın batısındayız.” dedi.Era daha önce Grandis Krallığı’nın dışına hiç çıkmamıştı. Bu yüzden BeyazYaylalar onu büyülemişti. Bölge, bembeyaz çiçeklerle doluydu.
Gredia biraz önce gösterdiği ağaca doğru yürümeye başladı. Era mecburen onu takip ediyordu. Gredia ağacın etrafında birkaç tur attı ve durdu. Era, ağaca bakınca mavi boya ile büyük bir ‘B’harfinin yazılmış olduğunu gördü. Gredia, ‘B’ harfine üç kez vurdu. Bir an için sessizlik oldu, ama sonra ağaçta bir oyuk oluştu ve bir adam belirdi.
Gözleri Gredia gibi yeşildi. Uzun saçları açık kahverengiydi. Büyük bir neşeyle Gredia’ya sarıldı.
“Gredia! Eski dostum.” dedi adam. Gredia kendini ondan kurtarıp,
“Brendyn, içeri geçelim mi? Peşimizde bir strigon ve ork grubu var.” dedi. Brendyn isimli adam geri çekildi ve Gredia içeri girdi. Era da onu takip edip içeri girince dar sahanlıkta sıkıştılar. Gredia merdivenlerden aşağı inince, Brendyn kapıyı kapattı ve Era merdivenlerden aşağı inmeye başladı. Taş merdivenleri, her basamağa koyulmuş gaz lambaları aydınlatıyordu. Çok geçmeden, Gredia merdivenlerin sonundaki kapıyı açtı. Era içeri girince bir odayla karşılaştı.Düzenli bir biçimde yerleştirilmiş mavi koltukların ortasında, ahşap bir sehpa duruyordu. Odada hiç pencere yoktu ama anlaşılamayan bir nedenle fazla aydınlıktı. Odanın karşı tarafında iki tane kapı vardı.
“Üzgünüm, bir az dağınık olabilir” dedi Brendyn. “Genelde terasımda otururum. Beyaz Yaylalar’ı izlemek çok hoş oluyor.”
“Hayır, Brendyn,önemli değil. Bizi içeri alman yeterliydi.” dedi Gredia ve arkadaşına sarıldı.
***
Brendyn, Gredia ve Era’yı terasına çıkarmıştı. Aşağı geldikleri merdivenden yukarı, kapıdan daha da yukarı çıkıp ağacın tepesine çıktılar. Ağacın dalları yeterli gölgeyi sağlıyorlardı ve bunun yanında manzarayı kapatmıyorlardı. Era, buranın nasıl olup da aşağıdan görünmediğini sorduğunda, Brendyn, “Büyü” demişti.
Şimdi üçü birlikte terastaki masada oturup çaylarını içiyordu.
“Sya ĺĺōŕa Era. Nugut ŕuĺeŕ.” dedi Gredia. Era az çok Büyücü Dili bildiğinden, anlatmak istediğinin özünü anlamıştı. “Nu Pandora’u cedé” diye devam etti Gredia. “Eŕnnupéb ōŕkaymyz seώa. Eŕn, nupéb Ōkymym Kōlep kzy fuyŕaghméć. Sya nead, syhgaghkadae defgaef my?”
Gredia, Era’nın Pandora’nın sahibi olduğunu, onu orklardan kurtardığını anlattı. Şimdi ise Ülkeler Konseyi’ne gideceklerini söyledi ve bu gece burada kalıp kalamayacaklarını sordu.
“Ōŕĺé. Tōĺ eŕn’umeώa” dedi Brendyn. Tabi ki! demişti Brendyn içtenlike.
Ve o gece Era ve Gredia, Brendyn’dekalmıştı. Şimdilik her şey yolunda olsa bile, yarının ne getireceği belli olmaz…