Kayıt Ol

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Konular - Kaze

Sayfa: [1]
1
Müzik / Kitaplarla İlişkili Şarkılar
« : 14 Kasım 2012, 04:30:58 »
Fantastik, bilimkurgu, klasik.. türü her ne olursa olsun kitaplar için yazılmış ya da kitaplara göndermede bulunan şarkıları ya da albümleri bu başlık altında paylaşarak bir araya getirebiliriz. Yalnız paylaşımda bulunurken şarkının ilişkili olduğu kitabın adını belirtmeyi unutmamakta fayda var :).


Sineklerin Tanrısı | William Golding
Iron Maiden - Lord of the Flies
The Offspring - You're Gonna Go Far, Kid

Dune Serisi | Frank Herbert
Blind Guardian - Traveler in Time
Iron Maiden - To Tame a Land

Cesur Yeni Dünya | Aldous Huxley
Iron Maiden - Brave New World
Meg & Dia - Hug Me
The Strokes - Soma

Zaman Çarkı | Robert Jordan
Robert Berry - A Soundtrack for the Wheel of Time (Albüm)

Kara Kule | Stephen King
Blind Guardian - Somewhere Far Beyond
Demons & Wizards - The Crimson King
Demons & Wizards - The Gunslinger
Demons & Wizards - Terror Train

Cthulhu Mitosu | Howard Phillips Lovecraft
Metallica - The Call of Ktulu
Metallica - The Thing that Should Not Be

Buz ve Ateşin Şarkısı | George Raymond Richard Martin
The Sword - To Take the Black

Ben, Efsane! | Richard Matheson
Iron Savior - The Omega Man

Elric Destanı | Michael Moorcock
Blue Oyster Cult - Black Blade / Şarkının sözleri Moorcock tarafından yazılmış.

Bin Dokuz Yüz Seksen Dört | George Orwell
David Bowie - 1984
Incubus - Talk Show On Mute
Radiohead - 2+2=5
Thrice - Doublespeak

Gormenghast Üçlemesi | Mervyn Peake
The Cure - The Drowning Man

Frankenstein | Mary Shelley
Iced Earth - Frankenstein

Dracula | Bram Stoker
Iced Earth - Dracula

Hobbit | John Ronald Reuel Tolkien
Blind Guardian - The Bard's Song
Led Zeppelin - Misty Mountain Hop

Silmarillion | John Ronald Reuel Tolkien
Blind Guardian - Nightfall in Middle-Earth (Albüm)

Yüzüklerin Efendisi Üçlemesi | John Ronald Reuel Tolkien
Blind Guardian - The Lord of the Rings
Led Zeppelin - Ramble On
Led Zeppelin - The Battle of Evermore
Nightwish - Elvenpath
Rush - Rivendell

Ejderha Mızrağı Destanı | Margaret Weis & Tracy Hickman
Lake of Tears - Raistlin and the Rose

2
Başka Kurgular / Rüzgarın Gölgesi - Carlos Ruiz Zafon
« : 09 Kasım 2012, 03:19:55 »

Yazar: Carlos Ruiz Zafon
Yayınevi: Altın Kitaplar
Çeviri: Mustafa Karabiber
Yayın Tarihi: 2005
Sayfa Sayısı: 528

Tanıtım yazısından: 1945 yılında, uzun süren İç Savaş'ın izleri Barcelona'da hala sürmektedir. Henüz çok genç olan Daniel Sempere bir kitapçı olan babasıyla birlikte Unutulmuş Kitaplar Mezarlığı'nı ziyaret eder. Babası, oğluna bir kitap seçmesini, ona çok iyi bakmasını ve evlat edinmesini ister. Genç Daniel, Julian Carax adlı bir yazarın Rüzgarın Gölgesi adlı eserini seçer. Bu adeta onun için uzun, gizemli ve sonu belli olmayan bir yolculuğun başlangıcı gibidir. Okuduğu kitaptan çok etkilenen genç adam bu esrarengiz yazarın yaşamını ve ölümündeki gerçeği araştırmaya başlar. Böylece roman içinde yeni bir roman doğar. Daniel tutku ve aşkın, kitapların gölgeli dünyasıyla nasıl kaynaştığını keşfettikçe garip yansımalar yapan bir aynanın oyununun içine düşer.

Yorum: Kolayca belli bir türe dahil edemediğim favori kitaplarımdan birisi Rüzgarın Gölgesi. Yer yer polisiye, fantastik, korku ve dram gibi unsurlar barındırıyor ve en önemlisi de Zafon bu unsurları ustalıkla bir araya getirmeyi başarabilmiş.

Harika kurgusundan ziyade bu kitabı benim için özel kılan etkenlerden belki de en önemlisi gözümde tek tek canlandırabildiğim karakterleri sanırım. Demek istediğim, örneğin bir karakter gözlerinizin önünde bir tehlikeye doğru adım adım ilerlerken siz yerinizde duramıyor ve kendinizi bütün benliğinizle karakterin başına bir şey gelmemesini diliyor halde buluyorsanız o karakter olmuş demektir.

Yazar ilk kitabı olmasından dolayı kitaba bütün birikimini aktarmış gibi görünüyor. Bilirsiniz, ilk kitaplar ya yazarın diğer kitaplarından daha zayıf olur ya da öyle bir başarı yakalar ki arkasından gelen kitaplar bir daha o seviyeye kolay kolay ulaşamaz. Şüphesiz Rüzgarın Gölgesi ikinci kategoriye ait bir kitap.

Zafon'la tanışmak adına yapılabilecek en iyi seçim olup, gönül rahatlığıyla edinilip okunabilir.

3
Sinema / Hachi: A Dog’s Tale
« : 02 Kasım 2012, 14:08:24 »

Yönetmen: Lasse Hallström
Oyuncular: Richard Gere, Joan Allen, Sarah Roemer, Jason Alexander
Tür: Dram
Fragman: Hachi
IMDB Notu: 8.1

Konu: Film Richard Gere’in canlandırdığı profesör Parker Wilson’ın, tren istasyonunda bulduğu Japon kökenli meşhur Akita inu cinsi köpeği evine almasıyla başlar. İlk önce eşinin sert tepkilerini gören profesörün köpekle aralarındaki bağ gün geçtikçe daha da sağlamlaşır. Kısa zamanda tüm aileye kendini sevdiren Hachi, Wilson ailesinin köpeği olur. Profesörü işe giderken her gün tren istasyonuna kadar yolcu eder ve döneceği saatte her zaman yerinde olup onu bekleyen bir yol arkadaşı olur.

Hachi, Japonya’da meydana gelen gerçek bir hayat hikayesini anlatıyor. Sahibine olan sadakati ile Japonya’dan tüm dünyaya yayılmış bir köpek Hachi; öyle ki yıllar boyu sahibini beklediği tren istasyonuna, köpeğin heykeli dikilmiş.

Yorum: Sadakati ve dostluğu en iyi anlatan filmlerden biri, belki de en iyisidir. En azından benim için durum böyle. Filmin bir de Japon versiyonu mevcut, onu izleme fırsatım olmadı ama gördüğüm kadarıyla filmlerin ikisi de izleyenler tarafından başarılı bulunmuş.

4
Diğer Bilimkurgu Eserleri / Solaris - Stanislaw Lem
« : 27 Ekim 2012, 02:20:37 »

Tanıtım Yazısından: Kris Kelvin, Solaris'in yüzeyindeki okyanus üzerinde araştırma yapmak için bu gezegene gelir. Çalışmalarına başlayınca, acılı ve farklı anılarla yüklendiği bir deneyim yaşamaya başlar. Bir süre sonra, yalnız olmadığını, diğer araştırmacıların da benzer bir durumda olduğunu fark eder. Solaris gerçekten, kimsenin nasıl olduğunu ve sebebini bilmediği bu anıları yaratan nöral bir merkez olabilir mi? Roman, yalnızca Freud'dan Jung'a uzanan çerçevedeki birçok psikanalitik kuramın örtülü tartışmalarını içermez, aynı zamanda ünlü "tüpteki beyin" örneğinin roman kurgusuyla somutlanmasıdır da... Tarkovski imzalı sinema uyarlaması da kendi alanının klasikleri arasında sayılan Solaris, hem Lem'in eserleri hem de 20. yüzyıl bilimkurgu edebiyatı için bir klasiktir.

Yorum: Hazmedilmesi kolay bir kitap değil Solaris. Stanislaw Lem okurunu pek çok yerde durup düşünmeye sevk ediyor. Bu sebepten kitap belli bir ilgi ve sabır gerektiriyor.

Yazar yalnızca güçlü tasvirler yaparak değil aynı zamanda ana karakteri sık sık kütüphaneye yollayarak tarihini ve ayrıntılı bilimsel dökümünü veriyor Solaris'in. Yazarın yaratısını zengin bilgilerle sağlam bir altyapı kurarak desteklemesi takdir edilesi, yalnız bundan büyük zevk almış olmalı ki, bir süre sonra ipin ucunu kaçırmış olduğu düşüncesindeyim. Kitabın başında ilgi çekici görünen bilgilerin, kitap boyunca detaylandırılarak verilmeye devam edilmesi bir süre sonra gereksiz bir yoğunluk yaratıyor.

Buna rağmen yüksek dozda macera içeren kitapların ardından, üzerine düşünülebilecek, bu sebepten uzun süre hafızanızda yer edecek, farklı bir deneyim.

5

Yazar: Theodor W. Storm
Yayınevi: Bordo Siyah Yayınları
Çeviri: Osman Yavaş
Sayfa Sayısı: 180

Tanıtım Yazısından: Olayın geçtiği yer, Kuzey Denizi'nin kıyı şeridi. Bir yanda, her zaman son sözü söylemeye inat eden doğa, öte yanda ise, denizin saldırılarına karşı koymak ve ondan mümkün olduğunca fazla toprak 'çalmak' için çaba harcayan yöre insanlarının direnci ve mücadelesi. Doğaya meydan okumanın sembolüne dönüşen bir set inşa etme projesi ve bu projenin arkasındaki ödünsüz, kibirli bir insanın trajediye dönüşen hayatı. Kuzeyin sisli karanlık denizlerine gizlenmiş ürpertici, akıl almaz, doğaüstü güçlerin yuttuğu bir insanın, hayalet olarak geri dönüşü. Fantastik korku edebiyatının olduğu kadar modern bireyin trajedisinin düz yazı biçimindeki bir örneği.

Yorum: 1888 tarihinde ilk baskısı yapılmış, tanıtım yazısında da değinildiği üzere modern bireyin trajedisini fantastik unsurlarla buluşturan, vurucu bir finale sahip, ülkemizde pek bilinmeyen bir klasik.

Kitabı okumamın üzerinden 4-5 sene gibi uzun bir zaman geçmesine rağmen, yazarın ustalıkla işlediği baş karakter Hauke tüm hırsı ve kibriyle hafızamda ilk günkü canlılığını koruyor. Farklı bir şeyler okumak adına gönül rahatlığıyla alınıp okunabilir.

6
Tartışma Platformu / Tasvir Gücü Yüksek Yazarlar
« : 18 Ekim 2012, 18:02:18 »
Tartışma platformunun pek çok kıyas ya da tavsiye konusu barındırdığının farkındayım ve tam da bu sebepten önceden açılmış konulardan birisinin altına yazayım dedim ama uygun bir yer bulamadım. Forumda kitapların/yazarların tasvir yönüne vurgu yapan bir konu varsa bu konuya kilit vurulup ilgili konudan devam edilmesi sağlanabilir diyor ve başlıyorum.

Sevgili kaçış edebiyatımızın güzide yazarları zaman zaman aksiyona, vurdu kırdıya öyle dalıyor ki yarattıkları dünyayı betimlemeyi unutuveriyorlar.

Yazarların ayrıntılı tasvirler vermekten kaçınarak, görev bilinciyle, üstünkörü yaptıkları tasvirler yarattıkları dünyanın cılız temeller üzerine oturtulmuş, samimiyetten uzak, buram buram yapaylık kokmasına sebebiyet veriyor.

Bu sebepten Tolkien, Jordan, Rothfuss gibi yazarların serilerinde ya da Neil Gaiman gibi yazarların tek kitapta başarabildiği, güçlü tasvirler aracılığıyla okura yaratılan dünyayı yaşatabilecek kitapların eksikliğini hissediyorum.

Özetle kendi üslubunu, dünyasını yaratabilmeyi başarmış ve en önemlisi de güçlü tasvir yeteneğiyle okuruna da bu dünyayı en ince ayrıntısına dek hissettirebilen yazarları burada afişe ederek rahatlarını kaçırmak, bir de üstüne hiç utanıp arlanmadan kitaplarını tartışma konusu yapmak niyetindeyim.

Yukarıda da adını andığım J. R. R. Tolkien, Robert Jordan, Patrick Rothfuss, Neil Gaiman benim nazarımda bunu layıkıyla yapan ve yazdıkları her kitabı gönül rahatlığıyla alıp okuyabileceğim yazarlar. Peki ya diğerleri?

7
Düşler Limanı / Tekinsiz
« : 18 Ekim 2012, 01:45:27 »
Yine baş ağrısı.. Son 3 ayda sıklığı artan ve her defasında daha dayanılmaz, daha katlanılmaz bir hal alan ve en kötüsü de düşüncelerimi her daim bulanık kılan uğursuz hastalığımın en güçlü belirtisi.

Gecenin bir yarısı kafamın içerisinde, beynimi lime lime edip binlerce küçük parçaya ayırdığından şüphe duymadığım fırtınalar eşliğinde evime doğru yürüyorum. Etraf ne hikmetse yanmayan sokak lambaları nedeniyle hiç olmadığı kadar karanlık. Köşeyi dönüp evimin bulunduğu sokağa yöneleceğim sırada omzuma dokunan bir el beni durduruyor;
 
- 'Çakmağın var mı kardeş?' diyor karşıma dikilmiş, cevap bekleyen kılıksız adam.
- 'Sigara kullanmam ben.' diyorum.
- 'Hade len! Yeme beni, hepi topu bir çakmak, hem kibrit de olur.' diyor hararetle.
- 'O da yok.' diyorum kısaca.
- 'O zaman biraz para uçlan ulan ibibik.' demez mi?

Dudaklarım istemsizce kıvrılarak acı acı gülmenin en güzel örneklerinden birisini sergiliyor. Tiryakiler için çakmak bulundurmadığım için başıma gelenler gerçekten trajikomik.

Peki neydi bu adamı basit bir çakmak uğruna böyle davranmaya iten? Üstü başı dökülen, ter kokan, muhtemelen tiryakiliği sigara ile sınırlı olmayan ve hayatın tokadını çok defa suratının tam da orta yerine yediğinden olsa gerek, kimisi taze, kimisi çoktan kapanmış birçok yara barındıran çirkin bir surata sahip olduğundan mıdır ki kendisini tekinsiz, korkulası, bir dediği iki edilemeyecek bir adam olarak görebiliyor?

Yazık.. Hayat fiziğini dayanıklı kılmıştı belki de bu zavallının ama zihnine, düşüncelerine nüfuz etmekte çaresiz kalmıştı besbelli. Aksi takdirde şu anda önünde duran iyi giyimli, muhtemelen şişkin bir cüzdan taşıyan ve temiz yüzlü görünen adamın (yani benim), gözlerimden, zihnimde dönüp duran ve ateşlenmek için küçük, minicik bir kıvılcım bekleyen girdapları görebilir, tekinsizliğin gerçek tanımını yapan bakışlarımı okuyabilirdi. Yazık, çok yazık.

- 'Aslında para benim için artık pek de önemli değil ve cüzdanımı olduğu gibi sana verebilirdim ama gel de gör ki tam da şu anda yapacağım işi eve taşımamaya karar verdim. Kötü haber, seni de beraberimde, hem de fikrini alma zahmetinde dahi bulunmadan götüreceğim. İyi haber, bundan sonra ne paraya ne de çakmağa ihtiyaç duyacaksın.' der demez cebimden çıkardığım silahla beynini uçuruyorum bizim sigara sevdalısının. Ardından silahı şakağıma dayıyorum ve tek kurşunla senelerdir esaretinden kurtulmak için sabırsızca bekleyen, beynimi mesken tutmuş fırtınaları dışarıya salıyorum. Hiç bir şey hissetmiyorum, düşünmüyorum, yalnızca.. karanlık..


Not: Ağrıları son dönemde tavan yapmış müzmin bir migren hastasının, yine migren ağrılarından muzdarip olduğu bir zaman diliminde rıhtımı açıp spontane yazmış olduğu, yazarı için ilk olma özelliği taşıyan bir hikayeyi okumuş oldunuz. Muhtemelen hatalarım da olmuştur.

Okumanız durumunda zaman kaybına uğradığınızı hissetmemeniz dileğiyle..

8
Çizgi & Anime / Slam Dunk
« : 17 Ekim 2012, 23:32:57 »

Tür: Komedi, okul, spor
Bölüm Sayısı: 101
Yayın Tarihi: 1993 ~ 1996 tarihleri arası

Takehiko Inoue'nin bir ulusa basketbolu sevdiren, dünya genelinde gençleri spora teşvik etmiş, ana konusu olan basketbolu dostluk, azim ve daha birçok önemli hususta aşan, dolayısıyla hayatında basketbol oynamamış insanları dahi etkileyebilecek önemli bir anime.

Ayrıca animelerde sıkça karşılaştığımız beceriksiz, kızlardan ilgi görmeyen, en basit işleri dahi layıkıyla yapamadığı halde gerekli şartlar sağlandığında imkasızı kolayca başaran baş kahraman ve bütün kızların ilgi odağı olduğu halde onlara pek ilgi göstermeyen, soğukkanlı görünüşünün altında bir o kadar hırslı olan yardımcı kahraman klişesini yaratan anime olduğu söylenir. (Günümüz için buna en uygun örnek; Uzumaki Naruto & Uchiha Sasuke)

Sakuragi Hanamichi liseye başlamadan evvel tam 50 kez kızlar tarafından reddedilmeyi başarmış, genelde çetesiyle vakit geçiren, dersleri zayıf, fiziği sayesinde kavga dövüşte yetenekli bir gençtir. Derken bir kız çıkagelir ve uzun boyu sebebiyle kendisini basketçi zanneder, kıza derhal aşık olan Sakuragi durumu bozuntuya vermez ve basketbola başlamaya karar verir ve olaylar gelişir.

İlk bölümden izleyicisini kendisine bağlayan, Naruto, Ichigo severlerin yabancılık çekmeyeceği bir animedir Slam Dunk. İzlenilmeli, gençleri spora yönlendirmek ve dostluk kavramını genç zihinlere kazımak amacıyla da izletilmelidir.

9
Sinema / The Fall | Düşüş
« : 16 Ekim 2012, 13:23:28 »


Tür: Dram, Fantastik, Macera
Süre: 117 dakika
Yönetmen: Tarsem Singh
Yapım: ABD, İngiltere, Hindistan | 2006
Oyuncular: Lee Pace, Catinca Untaru, Justine Waddell, Leo Bill, Kim Uylenbroek, Sean Gilder, Robin Smith, Andrew Roussouw, Michael Huff, Marcus Wesley, Jeetu Verma, Emil Hostina, Ronald France, Aiden Lithgow, Grant Swanby
IMDB Puanı: 7.9


Çekimleri 4 uzun yıl sürmüş, 18 ülkenin 26 farklı mekanında, görsel efekt kullanılmadan çekilmiş görsel bir şölen olmasının yanında doğal oyunculukları ve inanılmaz senaryosu bu filmi unutulmazlar arasına sokmak için yeterli gibi görünüyor.

Filmde her ikisi de düşmüş ve bu sebepten hastanede kalan dublör Roy ve 5 yaşındaki dünyalar tatlısı Alexandria'nın hayalleriyle oluşturduğu masal ile onları çevreleyen gerçeklik seyirciye olabildiğince vurucu bir şekilde aktarılmış.


Pan'ın Labirenti'ni izlemiş olanların filmler arasında benzerlikler bulabileceğine inanıyorum, ayrıca her iki filmin de izleyicisine bir şeyler kattığı kanaatinde olup izlemeyenleriniz varsa bir fırsatını bulup izlemenizi tavsiye ederim.

Son olarak filmin The Hobbit ile dolaylı ilişkisine değinmek istiyorum. Peter Jackson'ın da özellikle belirttiği üzere Lee Pace'in The Hobbit'te Legolas'ın babası Thranduil rolüne uygun görülmesindeki en büyük etken The Fall'daki başarılı performansı olmuş.

Merak edenler için Thranduil rolünde Lee Pace

10


Yazar: Jostein Gaarder
Yayınevi: Pan Kitabevi
Çeviri: Sabir Yücesoy
Sayfa Sayısı: 344

Tanıtım Yazısından: "Astronotlar üzerinde yaşam olan başka bir gezegen keşfetse, herkes müthiş şaşırır, ama kendi gezegenlerinin varlığı hiç de şaşırtmıyor onları."

Jostein Gaarder, "Sofi'nin Dünyası"ndan önce kaleme aldığı "İskambil Kağıtlarının Esrarı"nda, insanın kendine ve dünyaya bakışını sorguluyor.

İskambil kağıtlarının kişileştirildiği, gerçek ve hayalin iç içe işlendiği kitapta, dünyaya kendini kaptıranlarla görünenin ardındakini gören "Jokerler" arasındaki karşıtlık sunuluyor okura.

Yorum: Jostein Gaarder genelde Sofie'nin Dünyası ile bilinir. Fakat aynı zamanda yazarın ilk kitabı olma özelliğini de taşıyan İskambil kağıtlarının Esrarı, kitabı okumuş olan şanslı azınlık için genellikle yazarın en iyi kitabı olarak gösterilir.

Norveçli yazar uzun yıllar felsefe ve edebiyat öğretmenliği yapmış. Kitaplarında genel olarak felsefeyi insanlara tanıtma, sevdirme gayesi vardır. Nitekim İskambil Kağıtlarının Esrarı da bu konuda bir istisna değil. Yalnız özellikle Sofie'nin Dünyası'nda felsefe bilgilerinin art arda ve yoğun bir şekilde verilişinin kitabın akıcılığını ve yer yer kurgusunu zedelemiş olduğunu düşünüyorum.

İskambil Kağıtlarının Esrarı'nda ise yazar daha çok salt düşünce üzerinde durarak fikirlerini Alice Harikalar Diyarında ile kısmen benzerlik gösteren ve çeşitli fantastik öğeler taşıyan olağanüstü bir hikayeyle süsleyerek okuyucuya sunmuş.

"Ben birçok kez uzaya çıktım diye övündü kozmonot ama tek meleğe bile rastlamadım." Beyin cerrahı önce şöyle bir baktı ona sonra "ben de birçok akıllı insanın beynini ameliyat ettim" dedi "ama bir tek düşünceye bile rastlamadım."

3 nesil fırıncı, ancak büyüteçle okunabilecek ebatta bir kitap, mor gazoz, ıssız bir ada, adanın iskambil kağıdı sakinleri, görünenin ardını gören bir Joker ve kocasıyla oğlunu terk ederek Yunanistan'a kaçan anneyi bulmak için yola çıkan bir baba oğul.

Bir yandan baba ile oğulun Yunanistan'a yolculuğunu diğer yandan da minik kitap aracılığıyla adada yaşananları okuyoruz. Yolculuk esnasında babadan, adada ise jokerden öğrenilecek çok şey var.

Kitabı okuduktan sonra joker koleksiyonu yapmak ya da en azından bir jokeri kitabın arasına ayraç olarak koyma isteği duyabilirsiniz.

11
Ütopya/Distopya / Yol - Cormac McCarthy
« : 03 Nisan 2012, 20:41:01 »


Yazar: Cormac McCarthy
Yayınevi: Kanat Kitap
Çeviri: Sevin Okyay
Sayfa Sayısı: 224

Tanıtım Yazısından: Bir babayla oğlunun yolculuğu. Kapkaranlık, renksiz, kül rengi bir dünyada, artık gün ışımayan, ölü ağaçların yol açtığı yangınlarla aydınlanan bir dünyada, bir kış daha sağ kalamayacakları kuzeyden güneye doğru gitmeye çabalayan bir babayla oğul. Belki bir nükleer savaş çıkmıştır, belki dünyaya bir meteor çarpmıştır, belki de küresel ısınma yeryüzünün sonunu getirmiştir. McCarthy bize ne olduğunu anlatmaz, başka pek çok şeyi anlatmadığı gibi... Ne çocuğun ne babasının adını öğreniriz roman boyunca, ne de gidecekleri yerin adını. Sanki adlar da, yaşayan her şey gibi ölmektedir. Tek bildiğimiz, her ne olduysa çocuğun dünyaya gelişinden az önce olduğudur. Her şey olmuş bitmiş, bildiğimiz yeryüzü yok olmuştur. Yeryüzünde yaşayan pek az canlı kalmıştır. Hayatta kalanlar için uygarlığın kalıntılarını eşelemek ya da barbarlık dışında bir seçenek yoktur. Hatırladığı eski dünyayı unutmaya çalışan ümitsiz baba ve içine doğduğu bu korkunç dünyada babasına yapışarak hayatta kalmaya uğraşan çocuk sanki iki farklı gezegenden gelmektedirler. Yamyamlığın, barbarlığın, vahşetin kıyısında, her an tetikte, hep soğukta ve hep aç yürümek zorundadırlar. Güneyde, okyanus kıyısında onları neyin beklediğini de bilmeden. Romandaki tekinsiz havanın güçlenmesini sağlayan bütün bu belirsizliklerle karşıtlık içinde, Cormac McCarthy kısa, kesin ve net cümleler kullanıyor. Bu kadar korkunç, tahammül edilmesi zor, umutsuz bir dünyayı şiirli bir dille tasvir edebiliyor. Aynı şekilde baba ve oğulun iyimserliği, içinde çırpındıkları dünyanın acımasızlığı ve soğukluğuyla karşılaştırıldığında patolojik bir hale bürünüyor. 2007 yılında Pulitzer Ödülü'nü kazanan Yol, ABD'nin yaşayan en büyük yazarlarından Cormac McCarthy'nin başyapıtlarından biri sayılıyor. Sinemaya da aktarılan Yol, İngiliz çevreci aktivist George Monbiot tarafından "gelmiş geçmiş en önemli çevreci kitap" olarak selamlanmıştı: "Biyosferi olmayan bir dünyayı hayal eden bir düşünce deneyi. Ve bu deney, bize önem verdiğimiz her şeyin ekosisteme bağlı olduğunu gösteriyor.

12
Ütopya/Distopya / Yeni Atlantis - Francis Bacon
« : 03 Nisan 2012, 20:27:02 »


Yazar: Francis Bacon
Yayınevi: Bordo Siyah Yayınları
Çeviri: Cenk Saraçoğlu
Sayfa Sayısı: 90

Tanıtım Yazısından: Francis Bacon'ın ölümünden sonra, özel danışmanı ve sırdaşı Guillelmus Rawley, Bacon'ın önce İngilizce kaleme aldığı, ardından Latince yazılan eserlerin ölümsüzlüğüne olan inancıyla birçok ekleme ve değişiklik yaparak Latinceye çevirdiği Yeni Atlantis'ı 1638 yılında yayımlar. Yeni Atlantis'i yazarken Bacon'ın amacı yalnızca doğa felsefesiyle ilgili çalışmalar yapan bir enstitüyü tanıtmak değil, aynı zamanda bütün yaşamını felsefe ve bilime adamış bir filozofun düşüncesindeki ideal devlet yasalarını ve kurumlarını da belirtmek ve adeta felsefi bir devlet modeli yaratmaktır. Bacon'ın felsefe-bilim ütopyasını gözler önüne seren Yeni Atlantis, Platon'dan Thomas More'a uzanan ütopya geleneği içinde ölümsüz bir yer edinmiştir.

13
Sinema / The Road / Yol
« : 27 Mart 2012, 20:13:45 »



Tür: Post-Apokaliptik Dram, Gerilim (Sinema sitelerine göre dram, macera, gerilim, western(?) )
Yönetmen: John Hillcoat
Senaryo: Cormac McCarthy'nin The Road romanından uyarlama.
Oyuncular: Viggo Mortensen, Charlize Theron, Kodi Smit-McPhee
Gösterim Tarihi: 25 Kasım 2009


Çok da uzak olmayan bir gelecekte, büyük depremlerle başlayan felaketler iklimi değiştirmiş, Güneş kalın gri bulutların ardında görünmez olmuş, buna bağlı olarak bitki ve bitkileri yiyerek beslenen hayvanların sonu gelmiştir. İnsanlığın tükenişi ise yavaş ve ızdıraplı bir can çekişme şeklinde olmakta, sona kalanların dünyasında yamyamlıkla şiddetlenen korkunç bir terör hüküm sürmektedir. Bu distopyanın ortasında bir adam ve oğlu “iyi insanlar”ın yaşadığı güney sahiline ulaşmak için yola çıkarlar…


Yorum: Herhangi bir bitki türü ya da hayvanın artık yaşamadığı kül rengi bir dünya. Güneş uzun yıllardır yoğun bulut ve dumanların ardında ve hayatta kalanlar için yalnızca eski bir düşten ibaret.

Bir adam ve oğlu işte böyle bir dünyada güneye, denize doğru yol almakta, en büyük problem açlıkları ve yol kötülüklerle dolu. Karakterlerin isimleri yok, dünyanın nasıl bu duruma geldiği de açıklanmıyor, tek bildiğimiz dünyanın ölmekte olduğu.

Dünyanın şu durumundaki en büyük düşman ise insanoğlu. Yamyamlık artık pek çoklarını rahatsız etmeyen bir durum ve kuşkusuz insanoğlunun hayatta kalma dürtüsü ve bu uğurda göze alabileceği onursuzluğun boyutu onu hayatta kalan son canlı kılan.

Şunu çok net söyleyebilirim ki bu film hayatımda izlediğim en umutsuz, en karanlık filmdi. Çaresizlik ve umutsuzluk ancak bu kadar net bir şekilde seyirciye aktarılabilirdi. Atmosfer filmin başından sonuna izleyiciyi içine alıyor ve onu da bu umutsuzluğun bir parçası kılıyor.

Filmi izledikten sonra kitabı merak etmemek elde değil, nitekim ilk fırsatta edinip okumayı ve filmle kıyaslamayı planlıyorum. Türün meraklılarına şiddetle tavsiye ederim, izleyin ve izlettirin.

Fragman; http://www.youtube.com/watch?v=hbLgszfXTAY

14
Diğer Fantastik Eserler / Farseer Serisi - Robin Hobb
« : 26 Mart 2012, 18:21:17 »

Suikastçının Çırağı - Farseer 1

Tanıtım Yazısından: Genç Fitz, soylu Prens Chivalry'nin gayrı meşru oğludur. Babasının sağ kolu olan, sert tabiatlı Burrich tarafından kraliyet sarayının gölgesinde yetiştirilir. Kral Shrewd dışında bütün kraliyet ailesi bireylerince dışlanır. Kral Shrewd, Fitz'in suikast sanatında gizlice yetiştirilmesini sağlar; çünkü Fitz'in kanında İrfan büyüsü saklıdır - ancak damarlarında çok daha karanlık bir büyü daha akmaktadır. Barbar akıncılar kıyıları yakıp yıkmaya başladıklarında, Fitz de kralı için çok tehlikeli ve ruhunu paramparça edecek bir görev üstlenir. Bazıları onu tahta yönelik bir tehdit olarak görmektedir, oysa Fitz belki de krallığın kurtarılmasının anahtarı olacaktır. Suikastçının Çırağı, büyü, kahramanlık, tutku ve macerayla yüklü bir roman olmakla kalmıyor, fantastik edebiyatın son yıllarda çıkardığı çekici ve yeni bir sesin de müjdesini veriyor.




Kraliyet Suikastçısı - Farseer 2

Tanıtım Yazısından: Kettricken, Prens Regal'le birlikte Buckkeep'e dönerken Fitz, Dağ Krallığı'nın başkentinde kalmıştır. Arkasında Prens Regal'in olduğu suikast girişimlerinden kurtulan Fitz'in sağlık durumu kötüdür. Ancak, yaşlı kral Shrevvd olmanın nasıl bir şey olduğunu büyü aracılığıyla tecrübe edince Buckkeep'e dönmeye karar verir.Altı Dükalık'ın sahillerine yaptıkları saldırıları güçlendiren Kızıl Gemiler ise,arkalarında harap köyler ve insanlıktan çıkmış kurbanlar bırakmaktadırlar.Sağlık durumu gitgide kötüleşen kralın tahtı da ihanetlerle sarsılmaktadır.Bu büyük tehlike döneminde krallığın kaderi belki de Fitz'in ellerindedir - ve krallığın kurtuluşundaki rolü, Fitz'in çok büyük bir fedakarlık yapmasını gerektirecektir."Farseer Serisi"nin ikinci cildi Kraliyet Suikastçısı'nda, genç FitzChivalry'nin kraliyetin kaderini değiştirecek bir katalizöre dönüşmesinin nefes kesici hikayesini okuyacaksınız.





Suikastçının Arayışı - Farseer 3

Tanıtım Yazısından: Tekrar hayata dönen FitzChivalry, öç almak için Prens Regal'e suikast düzenlemeye çalışır. Başarısız olan bu girişimden sonra Kral Verity'nin irfan çağrısına uyarak Dağlar'ın ötesinde onu bulmaya gider. Peşinde onu yok etmek isteyen Regal'in adamları Will ve Galen grubunun diğer üyeleri vardır. Fitz ve yolculuk esnasında ona yardım eden Ozan Starling ile yaşlı kadın Kettle'dan oluşan küçük kafile, Dağ Krallığı'nda Kraliçe Kettricken ve Soytarı'nın katılmasıyla büyür. Bir İrfan yolculuğu haline gelen maceralı seyahatin sonunda Verity ve Elderlinglere ulaşırlar. Kral Verity, Altı Dükalık halkı için kendini feda ederek bir Elderling'e dönüşür, Fitz'in uyandırdığı kadim Elderlinglerle birlikte Galen grubunun hain üyelerini ve saldırgan Kızıl Gemileri yok eder.



Yazar: Robin Hobb
Yayınevi: İthaki Yayınları

15
Kraliyet Meydanı / Kaze'nin Fantastik Kitaplar Dükkanı
« : 05 Mart 2012, 16:15:49 »
Merhabalar,
Artık fantastik edebiyatta uzun soluklu serileri takip edemez oldum, elimde olanları da yenilerine hem yer hem de kaynak yaratmak amacıyla elden çıkarmak niyetindeyim.

Şimdilik tek tek değil de set olarak vermeyi düşünüyorum ve kendim gibi pimpirikli olanlar için söyleyebileceğim kitapların sıfırlarından ayırt edilemeyeceğidir, titiz kullanırım. :)

AMBER YILLIKLARI / ROGER ZELAZNY / İTHAKİ YAYINLARI / 8 KİTAP / 50 TL / SATILDI

- Amber'de Dokuz Prens / Avalon'un Tüfekleri / Tek Boynuzun İşareti
- Oberon'un Eli
- Kaos Sarayları
- Kıyametin Koz Kartları
- Amber Kanı
- Kaos İmgesi
- Gölgelerin Şövalyesi
- Kaos Prensi

NOT: Seri aslında 10 kitap olup ilk 3 kitap tek ciltte toplanmış, bilginize.

DRİZZT EFSANESİ / R.A SALVATORE / İLK 17 KİTAP / 100 TL / SATILDI

- Anayurt
- Sürgün
- Göç
- Kristal Parçası
- Gümüş Damarları
- Buçukluğun Mücevheri
- Miras
- Yıldızsız Gece
- Karanlığın Kuşatması
- Şafağa Geçit
- Sessiz Kılıç
- Dünyanın Omurgası
- Kristalin Hizmetkarı
- Kılıçlar Denizi
- 1000 Ork
- Yalnız Drow
- İki Kılıç

NOT: Serinin bazı kitaplarının kapakları eski tasarımdır, şimdiden söylemiş olayım.

DİSKDÜNYA / TERRY PRATCHETT / İTHAKİ YAYINLARI / İLK 10 KİTAP / 80 TL / SATILDI

- Büyünün Rengi
- Fantastik Işık
- Eşit Haklar / Eşit Ayinler
- Mort
- Şifacı
- Ucube Kocakarılar
- Piramitler
- Muhafızlar! Muhafızlar!
- Hareketli Resimler
- Tırpanlı Adam

NOT: Serinin ilk 6 kitabı İthaki tarafından cep boy olarak diğerleri ise büyük boy basıldı, kitapların baskıları hala aynı şekilde yapılmaktadır, bilginize.

Sayfa: [1]