Kayıt Ol

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Mesajlar - Canina

Sayfa: 1 2 3 [4] 5 6 ... 77
46
Oyunlar / Ynt: Genel Oyun Tartışmaları
« : 14 Aralık 2011, 14:36:25 »
Bir de "Batman'in Kedi Kadın'ı kurtarmak için Arkham City'ye girdiği" hikayesi kocaman bir balon. İçiniz rahat olsun, senaryo oldukça sağlam. Ah, bir de Korkuluk olsaydı...

Joker'in mekanının orada doklar var hani vinç falan. Orada bir tanesinin üzerinde Korkuluğun maskesi var üstüne karga tünemiş duruyor. Ufak bir ayrıntı. Hatta iki yüzün adamlarından biri "Belki de bu Arkham City olayı tamamen Korkuluğun bir kabusudur!" diyor.

Oyunda dövülebilir karakter olarak bulunmaması kötü oldu gerçekten.

Bu arada Arkham City'yi bitirenler için hoş bir şey;
Spoiler: Göster
Oyun bittikten sonra Joker'in ofisine gittiğinizde masanın üstünde Harley Quin'in hamilelik testini görüyorsunuz. Ve evet sonuç pozitif.


Oyunu üç kere bitirmiş bütün Riddle'ları [*]400 tanecik[/*] çözmüş birine sorun *-*

47
Kurgu İskelesi / Ynt: Bulunmamış - 6
« : 08 Aralık 2011, 09:48:12 »
Anlattıkça anlatası geliyordu. Karşısında duran anlayışlı bakışlı yüze ne fırlatırsa karşılığında mantıklı bir yorum veya onaylama geliyordu. Bazen ise bir şey söylemek yerine sadece başını iki yana sallıyor, derin bir nefes bırakarak rakı kadehini masaya hafifçe vurduktan sonra dudaklarına götürüyordu. Rakı masasının bütün raconları bu şekilde yerine geldikten sonra, bütün dertlerini sonunda birine dökmüş olmanın rahatlığı ile olacak ki koltukta sızıp kalmıştı Berk sabaha doğru.

Uyandığında üstünden atamadığı uyuşukluğu ve dağ kadar bir baş ağrısı işe gitmeme kararında etkili olmuştu. Ama bunlar olmasa bile gideceğini sanmıyordu. Ona bir şey katmayan, sevmediği bir işi yapmayacaktı. Başka bir şey bulurdu elbet. Kendi hayatını, kendi istediği gibi yaşamaya karar vermesinin bu kadar geç bir zamanda olmasından utansa da, bunu önemsediği söylenemezdi. Devam edecekti artık. Hayat onun önüne nasıl bir pislik atarsa atsın, üstüne basmayacaktı. Aksine pisliği bir maymun gibi alacak ve hayatın kafasına geri fırlatacaktı. Ezilmeyi reddediyordu. Bu kadarı ona yeterdi ve daha fazlasına tahammül etmeyecekti.

Yattığı kanepeden kalkmak için yavaşça başını kaldırdı önce. Arkasında bir yerlerden hışır hışır sesler geliyordu. Kafasını kaldırması ile başının dönmesi bir oldu. Kendini kanepeye bırakıp kendine gelmeyi bekledi. Önce sol sonra da sağ bacağını kanepenin kenarından sarkıtarak yavaşça doğruldu. Eliyle şakaklarına biraz masaj yaptıktan sonra gözlerini kapatıp açtı ve etrafına bakındı. Kenan yere oturmuş, salonun ortasında ki büyükçe sehpada bir şeyler yapıyordu. Haline tavrına ve gözlerinin altında ki torbalara bakılırsa ondan epey önce kalkmış belki de hiç uyumamıştı. Yavaşça ayağı kalkıp sehpaya doğru seyirtti. Adam gözlerini ayırmadığı kağıt parçasına bir şeyler çizip duruyordu.

Eve girdiğinde pek dikkat etmediği buruşturulup sağa sola fırlatılmış kağıt parçalarını düşündü. “Bir şeyi hatırlamaya çalışıyorum.” Demişti Kenan. Sehpaya yakın yerde duranlardan bir tanesini alıp elinde açtı ve inceledi. Etrafına garip semboller çiziktirilmiş bir çemberdi bu. Ortasında ise tek bir sembol vardı. Bu semboller harflere benzesede daha önce gördüğü hiç bir alfabe böyle değildi. “Kenan ne yapıyorsun?” diye sordu yavaşça adamın yanına oturarak.

Kenan omuz silkti ve “Bu şey...” dedi. “Bu sembol veya artık her neyse, sürekli rüyalarımda görüyorum. Uyandığımda ise tam olarak ne olduğunu hatırlayamıyorum. Sanki birisi bana uzun uzun ne olduğunu, ne anlama geldiğini açıklıyor. Ama bunu hatırlamak çok zor anlıyor musun? Avucunda su tutmaya çalışmak gibi. Ne kadar uğraşırsan uğraş parmaklarının arasından akıp gidiyor ve sana sadece avuç içinde duran bir iki damla kalıyor.”

Berk elini adamın omzuna koydu. Ne yapacağını düşündü. Adam yıllar sonra onu evine almış, sofrasında yer vermişti. Bunun nedeni pekala aklının tamamen rüyalarında olması olabilirdi. Ama gene de ona büyük yararı dokunmuştu. Ağzını bir iki kere açıp kapattıktan sonra “Doktora gitmeyi düşündün mü? Şu hipnoz olayı falan var ya, insanların bilinçaltlarında ki şeyleri hatırlamalarında yardımcı oluyor diye biliyorum.” Diye tavsiye verdi dostça. Kenan başını iki yana sallayıp, “Hayır, hayır doktor falan istemiyorum. Neyse zaten bir iki güne kalmaz hatırlarım. Çok yaklaştığımı hissedebiliyorum elindekine benzeyen bir şey olması lazım. Ama sanki çemberin etrafında ki işaretlerden bir tanesi yanlış gibi geliyor.” Dedi.

Berk elinde ki kağıda çiziktirilmiş, ona hiç bir anlam ifade etmeyen şeye baktı. “Hatırladığında ne olacak ki? Hatta doğru hatırlayıp hatırlamadığını bile nereden anlayacaksın ki? Kendin de söyledin, rüyanı hatırlamak su gibidir diye.” Dedi uykulu bir sesle. Kenan birden ona doğru döndü. Kaşlarını çatmış yüzü öfkeyle çarpılmıştı. Bir şeyler söylemek için ağzını açtı ama sonra vazgeçmiş olacak ki tekrar kapattı. “Neyse siktir et. Kahvaltı yapalım mı?” diye sordu. Berk olur anlamında başını yukarı aşağı salladı. “Tavada sucuk yapalım seversin sen. Kapıcı ekmek getirmiştir onu kapıdan alsana bende sucukları keseyim.” Dedikten sonra ayağı kalkıp mutfağa gitti.

Berk arkadaşının ani ruh hali değişimlerini görmezden gelerek kapıya ekmeği almak için gitti. Cızırdayan sucuk dolu tavayı masanın üstüne koyup yemeye koyulurken Berk sordu, “Bizim çocuklarla görüşüyor musun hiç?” Kenan kaşlarının kaldırıp biraz düşündü. “Bizim çocuklar derken? Mertler falan mı?” dedi. Berk kafasını iki yana salladı. “Yok yahu lisedekiler işte Yılmaz, Burak, Pınar falan.” Dedi. Kenan ekmek diliminden bir parça kopartıp tavada ki yağa bandırdı. “Valla Yılmaz ile en son geçen sene konuştum. Kardeşini Halitağa’da dershaneye yazdırmış bende Yazıcıoğluna gidiyordum boş dvd almaya, yolda karşılaştık. Diğerlerini de nereden baksan dört sene önce falan görmüşümdür. Liseden sonra pek görüşmedim çoğuyla, zaten biliyorsun okuldan oldum olası nefret etmişimdir. Üniversite de olmayınca hepimiz başka yerlere sürüklendik, ki buna sen de dahilsin.” Dedi ve yağa bandığı ekmeği ağzına attı.

Berk yavaşça kafasını sallayarak onayladı eski dostunu. Kısa bir sessizlikden sonra “Hepimizin hayatı bok gibi. Sadece sende bir sorun yok. Merak etme. Koca bir nesil annesinin evinde yaşıyor ve bütün gün bilgisayar ekranlarına bakıyor. Senin en azından nişanlın vardı biraz olsun düzenli yaşadın falan. Ama tabi bu bizim standart hayat şeklimizden daha mı yoksa daha mı kötü bilemiyorum. Ne oldu senin büyük planların vardı? Kitap yazacağım, film çekeceğim, müzik grubu kuracağım diyordun?” dedi gülerek.

“Ne olacak? Yalan oldu tabi. Sen de ergenken söylediğim şeyleri ciddiye mi alıyorsun? Onları düşünecek olursa senin şu ana kadar Bill Gates olman gerekirdi.” Dedi kahkaha atarak. Kenan gülerek içinde ne sucuk ne de yağ kalan tavayı lavabonun içine bıraktı. Silip süpürmüştü hepsini. “Neyse ben biraz yatacağım. Salonda bir tane beyaz laptop var sıkılırsan onu kullanabilirsin, yalnız batarya yeri kırık onun kucağına veya masaya koy havaya kaldırınca çat diye düşüyor salak şey.” Dedi ve göbeğini kaşıya kaşıya koridorda gözden kayboldu.

Berk mutfak masasında yalnız bir şekilde oturken aklına evinde ki eşyalar geldi. Gidip onları alsa iyi olacaktı. –Eski- nişanlısı şimdilerde evden çıkmış olurdu. O işten geri dönmeden gidip alması en iyisiydi.

48
Oyunlar / Ynt: Genel Oyun Tartışmaları
« : 03 Aralık 2011, 22:52:24 »
Assasin's Creed hakkaten bu sefer güzel olmuş. Arkham City'yi bitirdikten sonra açılan boşluğu kapattı resmen. Hı hikaye gene kötü gene kötü o konuda yapacak bir şey yok ama yan görevler falan çok hoş olmuş. Ana görevleri en son bırakmanızı tavsiye ederim oynarken.

49
Oyunlar / Ynt: Genel Oyun Tartışmaları
« : 02 Aralık 2011, 19:13:40 »
Arkadaşlar baktım böyle bir konu var, sorayım dedim:

Kendimi bildim bileli duyarım, görerim Halo 'yu. Burayı gördükten sonra oynamayı iyice kafama koydum. Fakat özellikle adam gibi oyun çıkmazken, büyük serilerin yıkılışını izlerken fena tırstım. Alayım mı sizce? Hazır Steam 'da indirim varken. :)

Konsol için tasarlanmış bir oyun. Daha fazla bir şey dememe gerek yok sanırım.

Use it at your own risk.

50
"Yeraltı edebiyatı kanka bu bak 6:45 zaten süperdir bu kitap." diye ergen tripleriyle okunmaması gereken bir kitap.

Zira altında yatan müthiş bir felsefe veya süper göndermeler yoktur. İnsan zihninde yer eden yer yer komik yer yer güzel cümlelerin kurulduğu kısa bir hikaye gibi görmek lazım.

Okunur mu? Bence okunur, ama kısacık kitabın 10 liradan fazlaya satılması biraz haksızlık gibi göründü bana.

51
Kurgu İskelesi / Ynt: Bulunmamış
« : 27 Kasım 2011, 00:05:46 »
Valla yazılar arası geçen zaman konusunda ne deseniz haklısınız, ama aklına yazmak geldiğinde yazan tembel bir insan olduğumdan dolayı buna bir çare bulunmayacak gibi. Lakin bir sonra ki bölüm pek yakında gelecek. Yorumlarınız için de ayrıca teşekkür ederim.

Ve karakterin iç sesi konusunda haklısın grikunduz. Ne kadar detaylandırmaya çalışsam da an öykülerinden öteye gitmiyor yazdıklarım.

52
Şişedeki Mısralar / Ynt: Bu Rıhtım Acımasız 2
« : 20 Kasım 2011, 21:30:02 »
Askeri maaş nedir?

53
Kurgu İskelesi / Ynt: Bulunmamış - 5
« : 10 Kasım 2011, 23:16:04 »
Kenan Bahariye’de ara sokaklardan birinde 5 katlı asansörsüz eski bir apartmanın en üst katında oturuyordu. Eskiden sürekli gidip geldiği bir yer olmasına rağmen bulması zamanını almıştı. Karamsarlığın evi olan kadıköy’ün sessiz ve karanlık sokakları, ruh haline iyi gelmemiş olsa da aradığı binayı bulunca hafifçe gülümsedi. “En azından bu gecelik başımı sokacak bir yerim var.” Diye kendi kendine mırıldanırken etrafına bakındı. Boş sokakta ki tek ışık apartmanın tam karşısında yedi gün yirmi dört saat açık olan tekel bayisiydi. Çoğu zaman Kenan’ın bu tekel bayisi yüzünden burada yaşadığını düşünmüştü. Yoksa beş kat merdiven çıkacak tipte bir insan değildi.

Yavaş adımlarla tekel bayisine girdi ve gelişigüzel bir “Selamünaleyküm” attı ortalığa. Küçükken babası tarafından ısrarla zihnine sokulmuştu bu söz. Bir işe yerine girerken merhaba değil selamünaleyküm deme gerekliliği her zaman saçma gelmişti ama bilinçaltına yerleşmişti artık bu söz. Türkiyede ki esnafın, müşteri seçiciliğini düşününce o kadar kötü bir şey değildi aslında. Cevap olarak gelen “Aleykümselam” lafını duyduğunda saatin gecenin üçü olduğunu düşünerek zararsız bir insan olduğunu belli etmek için insancıl bir ifade takındı.

Aradığı şey belliydi. Gecenin üçünde bir insan tekel bayiinden tek bir şey alırdı, rakı. Dolapta göremeyince tezgaha doğru yürüdü ve adama baktı. Adam elinde kumanda konsantre olmuş bir şekilde televizyon izliyordu. Bir an nefes alışını bile televizyona göre ayarlıyormuş gibi gelse de boğazını temizleyerek adamın dikkatini çekmeye çalıştı. Adam televizyondan gözünü ayırmadan Berk’e baktı. “Soğuk rakı yok mu abi dolapta? Büyük.” diye sordu. “Adam olmaz olur mu? Bu meretin sıcak içildiği nerede görülmüş?” diyerek çerezlerin ve mezelerin olduğu dolabın altında ki soğutucudan şişeyi çıkarıp tezgaha koydu. “Gazete kağıdına sarayım mı?” dedi elini yırtılmış gazete sayfaların olduğu desteye uzatarak. Berk başını hayır anlamında salladı, “Hayır karşı binaya gidiyorum zaten.” Dedi. Adam gülümseyerek “Kenan’ın ahbabı mısın?” diye sordu. Olumlu cevap alınca, “Söyle o haytaya borcu iyice birikti.” Diye ekledi ama nedense bunu pek önemsiyormuş gibi görünmüyordu adam.

Karşılıklı iyi akşamlar dileklerini birbirlerine ilettikten sonra Berk bayiden çıkıp, Kenan’ın oturduğu apartmana doğru yürüdü. Apartman kapısında ki zile basıp kapının açılmasını bekledi. Kapıyı açan yoktu. Zili bir kez daha uzun uzun çaldı. Uyumuş olabilir miydi? Geleceğini biliyordu oysa. Diyafondan gelen boğuk bir sesle ile bekleyişi sona erdi. “Kapı açılmadı mı?”. “Hayır” diye cevapladı. “Hay sikeyim” diye söylendi karşı taraf. “Pencerenin altına gelsene.” Dedi.

Kapıdan uzaklaşıp Kenan’ın salonun penceresinin altına geldi. İlk görünen perde hareketinden sonra pencere açıldı ve kıl yumağı gibi bir kafa çıktı dışarı. “Tut.” diye seslenip bir şey bıraktı aşağıya. Anahtar. Ve tabii ki beşinci kattan aşağı hızla düşen anahtarı tutamayan Berk eğilip yerden aldığı anahtara baktı. “Umarım dişleri kırılmamıştır.” Diye mırıldanarak apartman kapısına yöneldi ve endişesinin gereksiz olduğunu gördü. Ağır adımlarla çıkmasına rağmen nefes nefese kaldığı merdivenleri bitirdiğinde ardına kadar açık bir kapı gördü.Kapının kasasına yumruğuyla tıklayarak içeri girip “Kenan?” diye seslendi. “İçerideyim abi gel.” Diye cevap geldi karşılık olarak.
Ayakkabılarını çıkartıp içeri geçtiğinde etrafa kısaca bir göz attı. Mobilyalar ve evin badanası hala Kenan’ın ölen annesinin bıraktığı gibiydi. Tek bir koltuğun bile yeri değişmemişti. Evde ki tek fark her geçen gün artan elektronik alet sayısıydı. Evde ki bu “değişiksizliğin” nedeni, Kenan’ın annesine duyduğu saygı değil, tam aksine ondan kalan eve bile bakmayacak kadar önemsemeyişi. Ve tabi birde Kenan’ın günlük şeylere para harcamamayı sevmemesi de büyük bir önem taşıyor. Sürekli alacağı yeni bir şey için para biriktirir, giysi ve yemek gibi şeylere mümkün olduğu kadar az para harcardı.

Üç odalı geniş bir evdi Kenan’ın yaşadığı. Eskiden diğer arkadaşları ile birlikte sık sık burada toplanır sabaha kadar oturur o an akıllarına ne geliyorsa onu yaparlardı. Bu çoğunlukla oyun oynamak ile içki içip keder dökmek arasında gider dururdu. Derin bir nefes ile evin kokusunu içine çekti ve salona girdi. Kenan dudaklarının kenarına sıkıştırılmış bir sigara ile yere, sehpanın yanına oturmuş bir şeyler yazıyordu. Sehpaya koyduğu kağıdı sol eliyle tutuyor, sağ eliyle ise bazen bir şeyler yazıyor, bazen ise kağıdın üzerine çiziyordu. Salona şöyle bir göz gezdirdikten sonra yerlerde ve koltukların üstüne kimisi buruşturulmuş, kimisi ise özenle istiflenmiş yüzlerce kağıt olduğunu gördü. Kenan hiçbir zaman yazarlık konusunda iyi olmamıştı ama görünüşe göre bir şeyler yazmaya çalışıyordu ve istediği gibi beceremiyordu.

“Şiir falan mı yazmaya çalışıyorsun?” diye sordu kafasını kaşıyarak. Kenan kafasını iki yana sallayarak “Yo hayır bir şeyi hatırlamaya çalışıyorum sadece.” Diye cevap verdikten sonra elinde ki kalemi sehpada ki kağıtların üzerine yavaşça fırlatıverip, arkasında ki kanepeye oturdu. Gözleri Berk’in elinde ki poşete takılınca “Rakı mı aldın? Evde vardı niye aldın ki? Gel açılmış şişe var önce onu bitirelim. Sen rakıyı koy ben yiyecek bir şeyler çıkarayım, sofra kurulu dün akşamdan.” Diyerek mutfağa geçti.



54
Duyurular / Ynt: 30. İstanbul Kitap Fuarı 2011
« : 09 Kasım 2011, 14:13:50 »
metrobüsle gitmek daha mantıklı geliyor bana. orada haberleşiriz en olmadı.

Kadıköyde (Söğütlüçeşme) toplaşıp metrobüse binsek daha mantıklı değil mi?

55
Güncel / Ynt: Bayram
« : 31 Ekim 2011, 01:09:14 »
Bütün Rıhtım ailesinin mübarek Cadılar Bayramı kutlu olsun.

56
Sinema / Ynt: Behzat Ç. Seni Kalbime Gömdüm
« : 30 Ekim 2011, 13:38:29 »
En yakın zamanda girip izlemek şart oldu. Hı bu arada yamulmuyorsam vizyona girdikleri günün 12.00 seansında kazanılan parayı Van'a bağışlamıştı ekip.

57
Gezginler Kamarası / Ynt: Delinin günlüğü
« : 29 Ekim 2011, 20:10:25 »
Bazen hiç bir şey yapmadığım anlar oluyor. Bütün aktivitelerim ve düşüncelerim bir süreliğine duruyor ve bedenim nefes almak dışında hiç bir şey yapmıyor. Bir kaç saniye süren bu anlar geçtikten sonra kendimden ve dünyada ki diğer her şeyden ne kadar tiksindiğimi hatırlıyorum genel olarak.

Bir mükemmeliyetçi bir insan değilim. Hatta buna fazlasıyla uzağım. Ama gene de saf olmayan her şeye karşı bir nefret besliyorum içimde. İnsanları düşünüyorum, doğayı ve hayvanları düşünüyorum. Birbirleri ile karşılaştırıyorum ve insanların kesinlikle bu şekilde olmaması gerektiğini fark ediyorum. Darwin bir yerlerde yanlış yapmış olmalı. Bu kadar acınası bir varlık doğanın bir parçası olamaz. Hayır hayır insan bu gezegende yaşayan bir canlıdan evrimleşmiş olamaz.

Kocaman binalar, metal taşıtlar, aşırı hızlı uçan kanatlı arabalar. Doğal değil. Medeniyet doğal değil. Uzak bir galaksiden gelmiş olmalı insan. Belkide koca bir şehirden ibaret olan, dev bir gezegenden. Metropol hayatın doğal olduğu bir gezegen. Evet evet. İnsan doğanın bir parçası olamaz. Bu kadar iğrenç ve şer dolu varlıklar doğal olamaz.

58
Genel Kültür / Ynt: İngilizceyi Geliştirme Yolları..?
« : 23 Ekim 2011, 02:25:56 »
Bence kaçak olarak atla bir gemiye ingiltereye git iki üç ay evsizlik yap orada leş gibi kokmaya başlayınca gelirsin.

59
Genel Kültür / Ynt: İngilizceyi Geliştirme Yolları..?
« : 22 Ekim 2011, 19:23:24 »
Çok isteyen varsa bu site de olabilir. Bir arkadaşım çok yardımcı olduğunu iddia etmişti ama bilemeyeceğim.

http://www.livemocha.com/

60
Oyunlar / Ynt: Portal bedava olmuş
« : 17 Eylül 2011, 23:57:17 »
Win7 uyumludur değil mi?

http://www.systemrequirementslab.com/cyri/analysis.aspx

Şu adresten baktığım zaman, uyum konusunda bir bilgi vermiyor bana.

Ben 64 Bit Windows 7'de kurdum, bitirdim bu sabah ve hayatıma devam ediyorum. Sende de sorun çıkmaz herhalde. Steam garip bir şey ama çalışır halde tutuyor oyunları.

Sayfa: 1 2 3 [4] 5 6 ... 77