Arkadaşlar bir süre önce romanımdan birkaç bölümü burada paylaşmıştım. Kitabım Yakın Plan Yayınlarından çıkmıştır. Burada gönderdiğim bölümleri okuyan, yorumlayan arkadaşlara teşekkür ediyorum. Değerli eleştiriler bana yazım yolunda ışık tuttu. Kurgu İskelesi üyelerinin yardımlaşmaları sayesinde Türk yazarlarında kaliteli eserler çıkaracağına inanıyorum.
Görüşmek üzere...1.BÖLÜM
Atacama Çölü,Şili
-Nefes alabiliyor musun?Konuş benimle.
Elleriyle adamın montunu sıkıca kavrayıp sertçe silkeledi. Hareket ettirmeye çalışarak yaşam belirtisi arıyordu gözlerinde. Muhatabının sesi boğuk ve anlamsızdı. Homurtulardan başka bir şey duyulmuyordu. Başını sağa sola sallamakla yetindi. Gözlerini açık tutamıyordu. Telaşlanmıştı arkadaşları. Ekip lideri hemen başında oksijen tüpünü kontrol ediyordu. Bir sorun göremedi.
-Neden normale dönmedi. Bir an çaresizce etrafına baktı. Ne yapacağız der gibiydi. Bir diğeri sessizliği bozdu.
-İstasyondan oldukça uzaktayız. Oraya gidene kadar dayanamaz. Ne yapacaksak şimdi yapmalıyız.
Ekip lideri önerileri duysa da ilk defa yaşadığı bu durumda eli kolu bağlanmıştı. Bilinçsizce yerde yatan adama bakarken üzerindeki mesuliyeti hatırladı. Zaman daralıyordu ve fazla geçmeden adamın gözleri tamamen kapanmıştı."Tanrım yardım et" dedi içinden.
Ruhunu kaplayan pişmanlık onu rahatsız ediyor ve vücudu soğuk terler döküyordu. Ekibini buralara sürüklemekle hata etmişti. O esnada aklına istasyonun yetkili adamı ve en yakın arkadaşı Kevin'in uyarısı geldi.
“Tanrı sesimi duymuş olmalı.”
Yönetici edasıyla yapılan bu konuşmayı tam olarak hatırlıyordu.
-Araştırma için gideceğiniz yer oldukça tehlikeli John. Aslında sizi oraya yalnız başınıza öylece yollamamam gerekiyor. Tecrübeli adamlarım var ama oldukça yoğunlar o yüzden tek başınasınız. Karşılaşacağınız şeylerin en önemlisi hakkındaki uyarım şu. Yüksek irtifadayız biliyorsun. 4920 metreden bahsediyorum. Aşırı oksijen miktarı sizi halsiz düşürecektir. O yüzden bu taşınabilir oksijen tüplerini takmanız gerekiyor. Köşede duran beyaz, kırmızı şeritli silindirleri işaret etti. Ve unutmayın iki saatiniz var. Fazlası için risk alamam.
Alnındaki kırışık çizgiler gerilmişti birden.
-Sende almamalısın.Kararlı bir şekilde konuşmuştu Kevin.
Şimdi onun ne demek istediğini daha iyi anlıyordu. Kendine kızdı. Herşeyi hafife alması birgün başına iş açacaktı. Öylede oldu.
Zihnini toplayıp neler olduğunu hatırlamaya çalıştı. Arkadaşı ona yol göstermek istemişti.
-Unutma ekibin senin talimatlarına göre hareket eder ve takım lideri olarak risklere karşı önlem alman gerekir. Tarzı öğrencisine çok önemli detayları sunan hoca gibiydi. Her zamanki gibi akıllı ve güvenilir bir mentor diye içinden geçirdi. Gülümsedi John.
-Bu yöneticilik işi seni hatiplikte oldukça geliştirmiş. Merak etme dediklerin harfiyen uygulanacaktır. Beni bilirsin böyle görünmek hoşuma gidiyor.
Onu tanımasa ciddi olduğunu düşünebilirdi ama her şeyi basite aldığından kuşkusu yoktu. Umursamaz tavırlarından nefret ediyordu. Sonra başını öne eğip sağa sola salladı.
-Tamam John. Ben görevimi yerine getirdim. Ne zaman gidiyorsunuz?
-Her şey hazır. Birazdan yola çıkacağız. Bize vereceğin bir aracın var mı?
Olumsuzca kaşlarını kaldırdı.John'a:
-Maalesef burada bazı şeyler kısıtlı. Ama gideceğiniz yere kadar sizi götürecek bir araç ayarladım. İki saat sonra da dönüşünüz için tekrar gelecek.
-Benim için yeterli bir süre. Diğerlerine haber vereyim.
John sıkıcı konuşmalardan uzaklaşmak,maceraya atılmak istiyordu. Arkadaşının yanından ayrılıp kaldıkları odaya yöneldiğinde Kevin arkasından seslendi. Hatırlatması gereken bir şey daha vardı.
-Unutmadan John oksijen tüpleri hakkında bir uyarım var.
-Seni dinliyorum.
-Arızalanabiliyorlar o yüzden yedek tüpleriniz olacak gerekirse kullan.
Fazla dikkate almadığı vücut dilinden belli oluyordu. Yinede duydum der gibi başını sallamıştı.
John birkaç saniye içinde zihninden geçen bu görüşmeyi hatırladı.
“Yedek tüpleriniz olacak gerekirse kullan.” Aradığı cümle buydu. Hemen kendine geldi. Önünde hareketsiz yatan adamın ağzındaki maskeyi çıkardı.
-Neden maskeyi çıkardın John? dedi ekipten biri. Kimseyi duymuyordu. Hemen harekete geçti. Yerde yatan adam şoka girmek üzereydi. Hızlı davranıp kendi maskesini çıkarttı. Tüp değiş tokuşunu yaparken oldukça kıvraktı. Belki de korku ve adrenalin onu fazlasıyla zorluyordu. Nefes almaya çalıştı başaramadı. Gerçekten de tüp arızalıydı. Oksijen akışı sağlanmıyordu. Maskeyi tekrar çıkarıp arkasındaki adama seslendi.
-Walter hemen yedek oksijen tüpünü getir.Acele et.
Sesi tarzının dışında bir tondaydı. Sonra yerde yatan adama döndü. Nefes alıp almadığını kontrol ediyor nabzını hissetmeye çalışıyordu .Walter yedek tüpü getirdi. Hızlıca tüpü değiştirdiler. John adamın gözlerine baktı. Saatler gibi geçen iki dakika sonunda gözlerinde bir hareketlenme oldu. John umutlandı. Ekipteki diğer iki kişi de endişeli hallerinden kurtuldular.
-Nefes alıyor dedi Walter. Dudaklarının hareket ettiğini gördü. Sonra ağzının hafifçe aralandığını.
-Evet dedi John şimdi daha iyi. Yumuşak ve düşük bir oktavla seslendi.
-Fatih beni duyuyor musun?Nefes al nefes al.
Tepki veriyordu. Zaman geçtikçe kendine gelmeye başladı. Bir iki kere öksürdü. Gözlerini açmakta zorlanıyor gibiydi. Ağzından dökülen birkaç cümle vardı sessiz ve yavaşça.
-Ne oldu böyle? Bayıldım mı ben? Çok yorgunum.
John sevinçle baktı Fatih'e.Adam gözlerini açmıştı.
-Evet Fatih biz çalışırken burada uyukluyordun. Bütün işi biz yaptık.
Bütün ekip rahatlamıştı. John üstünden ağır bir yükün kalktığını hissetti. Ardından onu rahatlatmaya çalıştı.
-Meraklanma.Bir anlığına kendinden geçtin. Sorun oksijen tüpündeymiş. Şimdi daha iyisin değil mi?
-Oldukça iyi sayılırım.
-Bizi korkuttun dostum. Diğer iki arkadaşı da hemen yanındaydı.
Fatih'i yattığı yerden kaldırdılar. Kendini toplamaya çalıştı. Daha iyi hissediyordu.
-Arkadaşlar özür dilerim. Ben... John sözünü kesti.
-Tamam Fatih kendini yorma. Bu senin hatan değil. Yanında duran bozuk tüpü tekmeledi. Zaten burası hiç hoşuma gitmemişti. Uğursuz bir yer. Diğerlerine baktı. Arkadaşlar çantalarınızı toplayın. Buradaki işimiz bitti dedi.
Macera buraya kadardı. Ekiptekiler bunu memnuniyetle karşıladılar.
Çalıştıkları malzemeler ve diğer eşyalar toplanırken Fatih’te kendi çantasını toplayabilecek kadar iyi duruma gelmişti. Arkadaşlarının kendisini kontrol eden bakışlarını hissediyordu. Oldukça telaşlanmış olmalıydılar.
John ise hemen yola koyulmuştu. Arkada kalanlara bağırdı.
-Haydi buradan gidelim. Birazdan araç bizi almaya gelir.
Boşlukta “Tamam” anlamında homurtular uçuştu.
Arkadaşları Fatih’e yürümesinde yardım ediyorlardı. Birisi omzuna girip destek olurken diğeri de çantasını sırtlanmıştı. Çalışma bölgesinden stabilize yola doğru ilerlediler. Havanın sakinliği oldukça şaşırtıcıydı. Her an bir fırtına yaşanacak gibi korkutucu bir bekleyiş vardı gökyüzünde. Fatih neler olduğunu hatırlamaya çalışıyordu.
En son yorulduğunu hissetmiş ve notlarına eklentiler yapmak için uygun bir yer bulmuştu. Hem de dinlenecekti. Topladığı bazı taşları küçük poşetlere yerleştirip çantasına koyuyordu. Ardından izlenimlerini not ediyor unuttuğu bir şey olup olmadığını kontrol ediyordu. O sırada nefes alıp vermenin zorlaştığını hissetti. Üstüne çöken ağırlık onu bunaltsa da tepkisiz kalmıştı. Oksijen tüpünü çıkarmaması gerektiğini biliyor bir sorun olacağı aklına gelmiyordu. Nabzının yavaşladığını anladı sonra. Gözlerinin kapanmasına engel olamıyordu. Beyni fazladan enerji yakan her bir uzvunu birer birer kapatıyordu sanki. Kendini öyle yorgun hissediyordu ki bir anlığına bu duygu ona güzel gelmeye başladı ve kendini bıraktı. Buradan sonrasını zaten biliyordu. Ama yaşamın kıyısında yürüdüğünü daha yeni kavramıştı. Ölüm onu sessiz ve yumuşak bir şekilde kollarına alacakken ondan kurtulmuştu. Ne kadarda yakındı. İçten içe yaşadığına şükretti. Kendisine yardımcı olan arkadaşlarına minnettardı.
-Şükürler olsun.
-Evet dedi John.Tam vaktinde.
Araç geliyordu.Ekip gitmek için hazırdı.Herkesin bir an önce buradan ayrılmak istediği belliydi.Akıllarından geçen tek bir yorum vardı.Burası berbat bir yer.
**************************************************