Geçtiğimiz kasım ayında İstanbul Tüyap’ta bizzat İhsan ağbinin ellerinden almıştım
Yitik Öyküler 1 ve
2’yi. İlk kitabı bir çırpıda okudum diyemeyeceğim, çünkü yayarak okudum. Hiç acelem yokmuş gibi, yavaş yavaş. Kitap imzalı olunca manevi değeri de bir o kadar yüksek oluyor. Yoksa İhsan ağbi diye söylemiyorum yani, yanlış anlaşılmasın.
Kitap hakkındaki genel yorumumu en sona saklayıp ilk başta öyküleri teker teker ele almaya karar verdim. O halde başlayayım.
1.Arayış: Kitapta yer alan ilk öykü gayet normal bir şekilde başlayıp giderek fantastikleşti. Böyle sonlanacağını elbette tahmin edememiştim. Son bölümde yer alan sarışın ve kumral tenli iki kadının arasında geçen ilginç diyaloglarla birlikte kadınların ne kadar sıra dışı varlıklar olduğunu bir kez daha anlamış oldum. Güzel bir son oldu ama. Beklemediğim fakat sevdiğim bir son.
2.Mektup: İhsan ağbi bu öyküde kanayan yaramıza parmak basmış. Teknoloji güzel şeydir, evet, ama bu eski alışkanlıklarımızı hala hatırladığımız anlamına gelmiyor tezinden yola çıkarak, bir zamanlar herkesçe bilinen ve vazgeçilmez şeylerin, teknoloji denen meret yüzünden nasıl tarihe karıştığına dikkat çekiyor. Etkileyiciydi. Ayrıca bu öykünün bazı kısımlarında güldüğümü de itiraf etmeliyim. Özellikle son paragraf.
3.Çölün Yüreği: Mısır’a ve o olağanüstü enteresan tarihine duyduğum sempatiden midir bilinmez ama bu öyküyü çok sevdim. Beni bu öyküye çeken ve soluksuz okumamı sağlayan beş kelime sırasıyla; Mısır, Firavun, Ra, Piramit ve Mumya. Tek üzüldüğüm nokta öykünün kısa olmasıydı. Ama bu haliyle bile oldukça güzel.
Doktorun sonu malum,
temizlikçinin de bir muamma sanırım.
4.Cesur ve Geveze: Diğerlerine oranla uzundu, evet, lakin bu okuyucuyu sıktığı anlamına gelmiyor elbette. Masalsı bir anlatımın olması öyküyü çok daha sevimli bir hale getirmiş. Şövalye ve kılıç arasında gerçekleşen diyaloglara ister istemez gülüyor insan. Mutlu sonla bitmesi ve bitmeye yakın ince detayların birbirine ustalıkla bağlanması öykünün bir diğer artısı. Finaldeki not kısmına gülsem mi, üzülsem mi bilemedim. Ama eğlenceli ve sevimli bir öyküydü, orası kesin. Ha bir de bu öyküden iki güzel söz yakaladım.
“En güzel hayaller ulaşılamayanlardır, bilmez misin sen?” diye yanıtladı kılıç.
“Sevdiğimiz biri için gözyaşı dökmenin utanılacak bir yanı yoktur evlat,” diye teselli etti onu şövalye.
5.Eve Dönüş: Klasik bir kıyamet sonrası senaryosunun anlatıldığı
Eve Dönüş, bana ilk başlarda
Robert Kirkman’ın
Yürüyen Ölüler’ini (
The Walking Dead) hatırlattı. Dizinin sıkı bir takipçisi, çizgi romanlarını ise yeni okumaya başlamış biri olarak öykü beni yeterince içine çekti diyebilirim. Ama yine beklemediğim ve son derece ilginç bir finalle ters köşeye yatırdı beni İhsan ağbi. Devamının yazılmasını istediğim bir öykü oldu. İhsan ağbi, duy sesimi!
6.Bahar Şenliği: Öykünün karakterlerinden biri olan ve aynı zamanda kış ayını temsil eden
Siyahlı Adam, bana ister istemez
Kara Kule’yi hatırlattı. İçerik olarak değil, isim olarak tabii.
Oz’a da bir iki gönderme vardı öyküde. Ayrıca üniversite öğrencilerinin de gerektiğinde çocuk olabileceklerine vurgu yapılmış olduğunu gözlemledim. Hakan ve Onur’un, Serap ve Aslı’dan intikam almalarına da içten içe sevindim açıkçası.
7.Nazik Bir İş: Hayvanlara zarar vermememizi öğütleyen pek sevimli bir öyküydü. Bilinçlendiren türden. Daha çok fablvari. Elbette Eliuzun Tosun’un düştüğü son beni mutlu etti.
“Sen kim oluyorsun da o masum hayvanları eziyorsun lan bre bira göbekli herif?” dedim okurken içimden usulca. Bunun yanı sıra hırsızlık da yapan bu adamın cezasız kalması pek doğru olmazdı. İhsan ağbi de öyle düşünmüş olacak ki, finalde güzel bir sürprizi vardı Eliuzun Tosun’a. İntikama köpekler de katılsaydı keşke, iyice bir süründürselerdi şu Tosun’u. Ama olsun, bu son da beni yeterince tatmin etti. En sonda yer alan
Yosun ismi,
ne kedisiz ne kitapsız diyen Yosun ablaya bir gönderme miydi acaba?
8.Kılıçların Gardiyanı: Kitaptaki en kısa ikinci öyküden (diğeri
Mektup’tu) biri olmasına rağmen benim en sevdiğim öykü
Kılıçların Gardiyanı oldu. Çünkü göndermelerle doluydu!
Kral Arthur’dan,
Yüzüklerin Efendisi’nde boy gösteren bizim sevimli
Hobbitlere,
Star Wars kahramanlarından,
Fatih Sultan Mehmed’e,
Julius Sezar’a kadar birçok gerçek ve hayal ürünü varlıkların isimlerinin geçmesi –bu şahısların kılıçlarının geçmesi desem daha doğru olur aslında- oldukça sevindiriciydi. Hadi bunların hepsini bir kenara bıraktım diyelim, kitabın içerisinde yer alan dördüncü öykü,
Cesur ve Geveze’deki
Geveze adlı konuşan kılıcı tekrar görmek –daha doğrusu okumak- çok hoştu. İhsan ağbi de böylelikle kendine gönderme yapan yazarlar arasına girmiş bulunmaktadır.
9.Ölüm Kulesi: Öykünün ismine yakışır bir son olduğunu söyleyebilirim. Finalde kimsenin ölmemesi garip olurdu doğrusu. Ama bu ölen karaktere üzülmediğim anlamına gelmiyor tabii ki. Son derece fantastik bir öyküyle de kitabın sonuna gelmiş oluyoruz böylelikle.
Yitik Öyküler Kitabı 1: Geneli itibarıyla okuyanı diyardan diyara, maceradan maceraya sürükleyen, öğretici, bilgilendirici öykülerin yanı sıra, güldüren ve eğlendiren, aynı zamanda bunu sıkmadan başarabilen, gerek esprileri gerekse göndermeleriyle güzel bir ivme yakalayan, espritüel olmakla birlikte forumumuzun güzide insanı
M.İhsan Tatari, nam-ı diğer
mit’in 2.kitabı olma özelliğini taşıyan sevimli öyküler derlemesinin ilk 45 dakikasını içeriyor
Kayıp Öyküler Kitabı 1. İkinci 45 dakika için
Kayıp Öyküler Kitabı 2’yi de okumak gerekiyor. En kısa zamanda onu da okuyacağım. İlk devreyi mit 9-0 önde kapadı. Sahalarda görmek istediğimiz hareketler bunlar! Bakalım ikinci devrede neler yaşanacak…
Son olarak büyük büyük büyük bir aksilik çıkmazsa eğer, Pazar günü Bursa’da kitap fuarında geçen fuardan eksik kalanı tamamlamak için İhsan ağbiyi ziyaret edeceğim. Çekilmeyi pek sevmesem de, bir fotoğraf karesi iyi olacaktır kanımca.
Tebrikler İhsan ağbi.