8- Kayıp Sırlar Kütüphanesi
Almira durmadan yürüdü. Ayakları yorgunluktan ağırana, kalbi güm güm atana ve zihni kitabın korkunç gerçeklerini hazmedene kadar ilerledi.
Yalnızdı. Diğerlerini mağaranın girişinde bırakmıştı. Çünkü derinlikler, bu upuzun geçitte olduğu gibi, sihirsiz insanlar için fazla tehlikeliydi… Hayır, onları bir kere tehlikeye atmıştı zaten. Bunu tekrar yapmaya hakkı yoktu.
Ve sonunda geldi. Karşısında bir kapı duruyordu şimdi. Bu şaşırtıcıydı. Yerin metrelerce altında böyle zarafetli bir kapı… İnsana sanki saraya giriyormuş hissi uyandırıyordu. Heybetli olduğu kadar, korkutucuydu da. Kapısında, Hakikat’in Kitabı’nda kullanılan alfabeyle, koskocaman ve görkemli şunlar yazıyordu:
“ En güçlüysen gel yanıma
Daha güçlü yapayım
Soyluysan da gel ama
Fazla yaramam sana
Acizsen sihirden, büyüden
Sakın geçmeyesin içimden
Çünkü ben güçlüler içinim
Güçlüleri besler ve severim
Hainler çalmak isterse
Benim engin sırlarımı,
O zaman görürler yılanlığın kralını
Şimdi insanoğlu
Fısılda bana dileğini olsun
Ama unutma;
Hainlik yakışmaz sana”
Almira kapıda sadece bu yazıyı okuyacak kadar durdu. Kapı ise o okumayı bitirdiği anda, dilek falan beklemeden ardına kadar açıldı ve ona muhteşem bir manzara sundu.
Önünde alabildiğince kitaplar uzanıyordu… Ama sıradan kitaplar değil. Hemen hemen hepsi yakut, elmas, altınlarla bezeli, ışıl ışıl parıldıyordu. Ortada kocaman bir masa vardı ve onunda süs yönünden kitaplardan aşağı kalır yanı yoktu.
Kapıdan içeri girdi. Bir an, çok kısa bir an ağır bir büyü tabakası kalbini sıkıştırdı ve hemen geçti. Almira büyünün onun sihrini kontrol ettiğini biliyordu ve o geçebilirdi çünkü en güçlüydü!! Sonra, büyü odanın her yerinden çekildi ve onu kaderiyle baş başa bıraktı. Almira, şimdi odanın daha karanlık göründüğünü fark etti ama tereddüt etmeden ilerledi.
Onu bu odadaki hiçbir kitap ilgilendirmiyordu. Onu ilgilendiren şey, masanın yanındaki belli belirsiz siluetti. Bir kadın silueti… kadın yerde boylu boyunca yatıyordu. Görkemli bir elbisesi vardı. Yüzü muazzam derecede güzeldi, ama gözleri kapalıydı. Bukle bukle saçları, darmadağınıktı. Vücudu soğuktu. Çok derinlerden nefes alıyordu, yavaşça, belli belirsiz… ölü değildi, hayır, ama Almira’nın içinde canlı olduğuna bir türlü emin olamayan bir şey vardı. Ve orada olsaydınız eğer, sizi hayrete düşürecek olan en büyük şey ise kadının vücudunda birikmiş olan tozdu.
Kadının elinde küçücük bir şey vardı. Bir … madalyon !! Almira kadının elinden madalyonu aldı. Zavallı kadın, en ufak bir tepki göstermedi. Madalyondan Almira’nın eline, koluna ve tüm vücuduna bir sıcaklık yayıldı. Oysa kadın hala buz gibiydi.
Annesi hala üşüyordu…
Onu orada bırakmak istemiyordu aslında. Ama vakit yoktu. Onu bekleyen ölü bir halk, ölü bir ülke vardı. Ve ölmesi gereken bir insan. Söz verdi annesine. Geri geldiği zaman hala yaşıyorsa onu alacak ve hakkettiği yaşamı sunacaktı. Ama ölmüşse o zaman……..
Ve geldiği yoldan gerisingeri yürümeye başladı.
<<<<<<<<<<<
eveeeeeeeeeeeeet zaman ne çabuk geçiyor değil mi. bitimimize çok az kaldı... on yada onbirinci bölümde bitirmeyi planlıyorum

gülnur rahatlaş artık bir dahaki bölümde söz yapcam ekşını

uzun yazmaya çalışırken inşallah saçmalamamışımdır

bir de bir insan evladı şu garibime bi isim bulsun gözünüzü seviyim hikaye bitti bi ad bulamadık