Bir okur olarak sevindiğim bir dönüşüm içindeyim. Kısmen bilerek kurduğum bir değişim bu aslında: Kadın bakışını önemseyen kitaplar okumak ve yerli edebiyata yönelmek.
Erkek yazar, erkek anlatıcı, erkek baş kişi... Okuduğum kitaplarda bir "erkek" aramışım hep. Rahatsız olduğum şey bunu doğallıkla karşılamam oldu. Yani baş kişinin erkek olması edebiyatın doğal bir gereğiymiş gibi geliyordu eskiden.
Biraz da kadın yazar okuyayım diye çıkmadım yola, şimdi de onlara iltimas geçeyim, "pozitif ayrımcılık" yapayım demedim. Kendimden utandığım için bunu yaptım, bakışımı dengelemek istedim.
Az çok bilinçli başladığım bu yönelim sonradan kendini buldu: Bir yazarı beğeniyorum önce, ondan bir şeyler okuyorum, seviyorum ve üç-beş yazar birikince böyle böyle, farkediyorum çoğunun kadın olduğunu.
Ve Türk edebiyatı: Kof bir vatanseverlikle değil de dilimin güzelliklerinin tadını çıkarmak için okuyorum. Çeviri bir eser okuyacaksam "sadık" olanından ziyade "güzel" olanı arıyorum, dilime iyi geleni.
Ne kadar sürer bu dönüşüm, bilmem; memnunum.