Kayıt Ol

Zaman Çarkı

Çevrimdışı minrand

  • **
  • 80
  • Rom: 19
    • Profili Görüntüle
Ynt: Zaman Çarkı
« Yanıtla #165 : 23 Nisan 2012, 19:51:18 »
Spoiler: Göster

Resmi ilk gördüğümde ürperdim. Şu anki hali sanırım bir taslak ama umarım kitapta da bu veya benzer bir versiyonu kullanılır.

Bence resimdekiler Aviendha, Min Farshaw ve Elayne Trakand. Eğer resimdekiler bunlarsa(nedense ben aksini düşünemiyorum) ortadaki anıt mezarda kimin yattığını tahmin etmek de çok zor değil. Zaten Elayne bakmak istemiyor(bakamıyor bile) muhtemelen Rand al Thor'un mezarının başındalar. Fondaki bulutlarda Aes Sedai'ların sembolü de olunca çok fazla şüpheye yer kalmıyor bence. Sanırım bulutlar Yenidendoğan Ejder'den başkası için o şekle bürünmezler. Mezardaki kayalardan süzülen kanlar çok hoş bir ayrıntı olmuş gerçi bu günün geleceğini yıllardır biliyordum ama yine de görünce insan üzülüyor. Karaethon döngüsünden geliyor.

Siyah üstüne kırmızı, kanı Shayol Ghul’deki kayaları lekeler.
Kıyamet Çukuru’nda kanı insanlığı Gölge’den azat eder.

Onun Shayol Ghul kayalarındaki,
Gölgeyi sürükleyen kanı, insanlığın kurtuluşu için feda edilecek

Hepimizi şafak gibi körleştirip doğuracak ve Yenidendoğan Ejder, Son Savaş’ta Gölge ile yüzleşecek ve kanı bize hayat verecek. Bırakın aksın gözyaşları , ey dünyanın halkları. Kurtuluşunuz için ağlayın.

İşin ilginç tarafı resimdeki dağ sanırım Ejder Dağı. Shayol Gul'den Ejder Dağı'nın görünmesi biraz zor sanki ama belki de o dağ Ejder Dağı değildir. Thakan'dar en mantıklı tahmin ama Shayol Gul'de ormanların, otların yetişmesi de çok mümkün görünmüyor. Belkide Rand al Thor ölünce ilk kitaptaki gibi mucizevi bir bahar gelmiştir. Neyse fazla zorlamayayım ben kitap çıkınca öğreniriz artık.  
 

"oh lord, if there is a lord,
save my soul, if i have a soul."

Çevrimdışı daifunka_vc

  • ***
  • 618
  • Rom: 20
  • Kronik Öğrenci
    • Profili Görüntüle
Ynt: Zaman Çarkı
« Yanıtla #166 : 23 Nisan 2012, 20:00:05 »
Resme 5 dakika boyunca baktım acaba ne anlatmak istiyor diye. Ama hiç bir şey çıkaramadım.
Yanlız şunu söyliyebilirim düşünülen kapağın bu olması beni hayal kırıklığına sevketti. A Memory of Light gibi epik fantezinin neredeyse tüm kitaba hakim olacağı bir kitaba bu kapak çok sade olmuş.

Bu zaten tamamlanmamış bir çalışma, ayrıntılar üzerinde çalışılmaması normal bu yüzden. Bu kapak zaten kullanılmayacak, çünkü Darrell K. Sweet aramızdan ayrıldığı için kapağın tamamlanma şansı maalesef yok. Yeni kapağı Michael Whelan hazırlıyor.

Bu arada kapak görseli birinci kitaptaki Min'in görülerinden birini gösteriyor. (Hatta iki sayılır. :D )

minrand:
Spoiler: Göster
Ben de Rand ucundan falan bir şekilde kurtulur diye umuyordum, o yüzden kapağı görünce hüzünlendim biraz. :) Hoş, belli olmaz bu sahneden sonra neler olduğu.
There are two secrets to becoming great. One is never to reveal all that you know. - PS:T

Çevrimdışı Valheru

  • **
  • 220
  • Rom: 1
    • Profili Görüntüle
Ynt: Zaman Çarkı
« Yanıtla #167 : 23 Nisan 2012, 21:51:43 »
@Daifunka
Hocam o görüler neydi ben hatırlayamadım şimdi kitabı tekrardan karıştıracak zamanımda yok bi hatırlatırsan sevinirim ;D

@minrand
Spoiler: Göster
Karaethon döngüsü kendi içinde tezatlıkları olan bi metin.Şöyle bi şey var mesela o döngüde

Kanı döküldüğünde iki kez şafak söker.
Bir kere yas için, bir kere doğum için.

Buna dayanarak hep Rand'ın ölmeyeceğini öngördüm şimdiye kadar.Hatta dünyanın gözü,ışık ve Rand'ın ölümüyle ilgili bir teorim vardı geçmiş sayfalarda.
Çevremdeki herkes Rand'ın öleceğinde hemfikir ama ben hep ölmeyeceğini düşündüm. Umarım haklı çıkan ben olurum. ;D


Böylece anlaşmamız yazıldı,böylece anlaşma yapıldı
Düşünce zamanın okudur,anılar asla solmaz.
İstenen verildi,bedel ödendi

Çevrimdışı daifunka_vc

  • ***
  • 618
  • Rom: 20
  • Kronik Öğrenci
    • Profili Görüntüle
Ynt: Zaman Çarkı
« Yanıtla #168 : 23 Nisan 2012, 23:13:31 »
Spoiler: Göster
Şimdi tam metni bulup yazmaya üşeniyorum; ama şu kapakta en belirgin olanı Min'in 'tabutunun başında bekleyen üç kadın olacak' gibisinden olan görüsü. Diğeri de yanlış görmüyorsam, Rand'in altındaki kayalarda olan kan. Min'in yine bunun hakkında bir görüsü vardı diye hatırlıyorum ilk kitapta Baerlon'da geçen bölümde.
There are two secrets to becoming great. One is never to reveal all that you know. - PS:T

Çevrimdışı minrand

  • **
  • 80
  • Rom: 19
    • Profili Görüntüle
Ynt: Zaman Çarkı
« Yanıtla #169 : 24 Nisan 2012, 00:58:13 »
@harunsena21
Kehanet(görü) aşağı yukarı şöyle bir şey.
Spoiler: Göster
Aslında bir kılıç olmayan, defne yapraklarından bir taç olan bir kılıç, bir dilenci asası, kumlara su döken sen, kanlı bir el ve kor beyaz bir demir, senin içinde bulunduğun bir tabutun çevresinde üç kadın, kanla ıslanmıs siyah kaya...


Spoiler: Göster

Zaten kehanetlerde Rand'ın öleceğinden ziyade kanının akması ön plandadır. Şöylede bir durum var kehanetler açık açık öleceğini söylese bile kehanetlerin yoruma fazlasıyla açık olduğu konusunda hemfikirizdir sanıyorum. O yüzden kehanetlerden çıkarım yaparak Rand'ın öleceği veya ölmeyeceğinden emin olmak imkansız. Bunu söylemek benim için zor(sonuçta fanboy sayılırım) ama ben Rand'ın ölmesini bilmekten ya da tahmin etmekten çok istiyorum diyebilirim. Zaten son kitaptaki değişiminden(aydınlanmasından) sonra bu dünya için fazla iyi olduğunu düşünmüşümdür. Artık Işık ile birleşmelerinin vakti geldi bence. Eğer ölmezse de çok problem olmaz ama dediğim gibi umarım ölür.

"Yıkım olmadan kurtuluş yok ve ölümün bu yanında umut yok."


@daifunka_vc
Spoiler: Göster

Ya Rand'ın ölüp ölmeyeceği mevzusu benim için çok karışık. Yukarıda da söylediğim gibi ölmesi gerektiğini düşünüyorum(istiyorum) ölümü bence bu seriyi çok daha güzelleştirecek. Ama burada büyük bir ama var bu sadece beynimin isteği. Kalbim yaşamasını istiyor Rand'ın olası bir ölümünü okursam muhtemelen ağlayabilirim :üü .

"Bırakın aksın gözyaşları , ey dünyanın halkları, Kurtuluşunuz için ağlayın."

Kitabın sonunda benden gözyaşı akacağı kesin ama bu Rand için mi olur yoksa kurtuluşumuz için mi bilemiyorum. Gerçi belki son kitapta Egwene de ölür o zaman sokaklara dökülürüm  ;D
"oh lord, if there is a lord,
save my soul, if i have a soul."

Çevrimdışı Valheru

  • **
  • 220
  • Rom: 1
    • Profili Görüntüle
Ynt: Zaman Çarkı
« Yanıtla #170 : 24 Nisan 2012, 02:42:31 »
@minrand

Spoiler: Göster

Rand'ın ölmesini tahmin etmek başka ölmesini istemek bambaşka. İlk defa ölmesini bu kadar açık açık isteyen birini gördüm.  :)
Hatırlarsanız ışık 13 kitaplık seri boyunca yanlız 1 kere kendini gösterdi.Oradada(Dünyanın gözü)
"Ben karışmam bunu ancak seçilmiş kişi yapabilir" dedi.
Bunların ışığında Rand ışık ile birleşirmi... bence zor. Işığı son kitapta görürmüyüz... bence mümkün.

Umarım 13. kitabın tamamını okumuşsunuzdur.Çünkü sonlardan bi şey paylaşacam.
Min bir görüsünde Rand'ın gözlerinin yanmış ağzından dumanlar çıktığı bir görü görmüştü.Bunun tek nedeni kullanacağı gerçek güçten başka bi şey değil.Yani Rand çok büyük zararlar alacak son savaşın sonunda.
Burada mucize gerçekleşecekmi gerçekleşmeyecekmi sorusuna cevap arıyoruz aslında.

Okuduğu fantastik kitaplarda kahramanın illaki sağ salim hikayeyi tamamlamasını bekleyen tiplerden değilim ama Zaman Çarkı'ndan fazlasıyla bunu bekliyorum. ;D
Böylece anlaşmamız yazıldı,böylece anlaşma yapıldı
Düşünce zamanın okudur,anılar asla solmaz.
İstenen verildi,bedel ödendi

Çevrimdışı daifunka_vc

  • ***
  • 618
  • Rom: 20
  • Kronik Öğrenci
    • Profili Görüntüle
Ynt: Zaman Çarkı
« Yanıtla #171 : 26 Nisan 2012, 20:12:50 »
A Memory of Light'ın giriş bölümünden bir pasaj yayınlanmış, buyurun:

http://www.tor.com/stories/2012/04/a-memory-of-light-prologue-excerpt

Spoiler: Göster
Alıntı
Bayrd pressed the coin between his thumb and forefinger. It was thoroughly unnerving to feel the metal squish.

He removed his thumb. The hard copper now clearly bore its print, reflecting the uncertain torchlight. He felt chilled, as if he’d spent an entire night in a cold cellar.

His stomach growled. Again.

The north wind picked up, making torches sputter. Bayrd sat with his back to a large rock near the center of the warcamp. Hungry men muttered as they warmed their hands around fire pits; the rations had spoiled long ago. Other soldiers nearby began laying out all of their metal—swords, armor clasps, mail—on the ground, like linen to be dried. Perhaps they hoped that when the sun rose, it would change the material back to normal.

Bayrd rolled the once-coin into a ball between his fingers. Light preserve us, he thought. Light... He dropped the ball to the grass, then reached over and picked up the stones he’d been working with.

“I want to know what happened here, Karam,” Lord Jarid snapped at his advisor. Jarid stood nearby, in front of a table draped with maps. “I want to know where they are and how they drew so close, and I want that bloody, Darkfriend Aes Sedai queen’s head!” Jarid slammed his fist down on the table. Once, his eyes hadn’t displayed such a crazed fervor. The pressure of it all—the lost rations, the strange things in the nights—was changing him.

Behind Jarid, the command tent lay in a heap. Jarid’s dark hair—grown long during their exile—blew free, face bathed in ragged torchlight. Bits of dead grass still clung to his coat from when he’d crawled out of the tent.

Baffled servants picked at the iron tent spikes, which—like all metal in the camp—had become soft to the touch. The mounting rings on the tent had stretched and snapped like warm wax.

The night smelled wrong. Of staleness, of rooms that hadn’t been entered in years. The air of a forest clearing should not smell like ancient dust. Bayrd’s stomach growled again. Light, but he’d have liked to take the edge off of that with something. Instead, he set his attention on his work, slapping one of his stones down against another.

He held the stones as his old pappil had taught him as a boy, though it had been years since he’d done this. The feeling of stone striking stone helped push away the hunger and coldness. At least something was still solid in this world.

Lord Jarid glanced at him, scowling. Bayrd was one of ten men Jarid had insisted guard him this night. “I will have Elayne’s head, Karam,” Jarid said, turning back to his captains. “This unnatural night is the work of her witches.”

“Her head?” Eri’s skeptical voice came from the side. “And how, precisely, is someone going to bring you her head?”

Lord Jarid turned, as did the others around the torchlit table. Eri stared at the sky; on his shoulder, he wore the mark of the golden boar charging before a red spear. It was the mark of Lord Jarid’s personal guard, but Eri’s voice bore little respect. “What’s he going to use to cut that head free, Jarid? His teeth?”

The camp stilled at the horribly insubordinate line. Bayrd stopped his stones, hesitating. Yes, there had been talk about how unhinged Lord Jarid had become. But this?

Jarid’s face grew red with rage. “You dare use such a tone with me? One of my own guards?”

Eri continued inspecting the sky.

“You’re docked two months’ pay,” Jarid snapped, but his voice trembled. “Stripped of rank and put on latrine duty until further notice. If you speak back to me again, I’ll cut out your tongue.”

Bayrd shivered in the cold wind. Eri was the best they had in what was left of their rebel army. The other guards shuffled, looking down.

Eri looked over toward the lord and didn’t say a word, but somehow, he didn’t have to. He just smiled. Cut out his tongue? Every scrap of metal in the camp had gone soft as lard. Jarid’s own knife lay on the table, twisted and warped—it had stretched thin as he pulled it from its sheath. Jarid’s coat flapped, open; it had had silver buttons.

“Jarid...” Karam said. A young lord of a minor house loyal to Sarand, he had a lean face and large lips. “Do you really think... Really think this was the work of Aes Sedai? All of the metal in the camp?”

“Of course,” Jarid barked. “What else would it be? Don’t tell me you believe those campfire tales. The Last Battle? Phaw.” He looked back at the table. Unrolled there, with pebbles weighting the corners, was a map of Andor.

Bayrd turned back to his stones. Snap, snap, snap. Slate and granite. It had taken work to find suitable sections of each, but Pappil had taught Bayrd to recognize all kinds of stone. The old man had felt betrayed when Bayrd’s father had gone off and become a butcher in the city, instead of keeping to the family trade.

Soft, smooth slate. Granite, with bumps and ridges. Yes, some things in the world were still solid. Some few things. These days, you couldn’t rely on much. Once immovable lords were now soft as...well, soft as metal. The sky churned with blackness, and brave men—men Bayrd had long looked up to—trembled and whimpered in the night, whispering of things they’d seen.

“I’m worried, Jarid,” Davies said. An older man, Lord Davies was as close as anyone was to being Jarid’s confidant. “We haven’t seen anyone in days. Not farmer, not queen’s soldier. Something is happening. Something wrong.”

“She cleared the people out,” Jarid snarled. “She’s preparing to pounce.”

“I think she’s ignoring us, Jarid,” Karam said, looking at the sky. Clouds still churned there. It seemed like months since Bayrd had seen a clear sky. “Why would she bother? Our men are starving. The food continues to spoil. The signs—”

“She’s trying to squeeze us,” Jarid said, peering at his map, eyes wide with fervor. “This is the work of the Aes Sedai.”

Stillness came suddenly to the camp. Silence, save for Bayrd’s stones. He’d never felt right as a butcher, but he’d found a home in his lord’s guard. Cutting up cows or cutting up men, the two were strikingly similar. It bothered him how easily he’d shifted from one to the other.

Snap, snap, snap.

Eri turned. Jarid eyed the guard suspiciously. He seemed ready to pounce, ready to scream out harsher punishment.

He wasn’t always this bad, was he? Bayrd thought. He wanted the throne for his wife, but what lord wouldn’t want that, given the chance? It was hard to look past the name. Bayrd’s family had followed the Sarand family with reverence for generations.

Eri strode away from the command post. Out into the dark, toward the winds from the north.

“Where do you think you’re going?” Jarid snarled.

Eri reached to his shoulder and ripped free the badge of the Sarand house guard. He tossed it aside and left the torchlight, heading into the night.

Most men in the camp hadn’t gone to sleep. They sat around fire pits, wanting to be near warmth and light. A few tried boiling cuts of grass, leaves, or even strips of leather as something, anything, to eat.

They stood up to watch Eri go.

“Deserter,” Jarid spat. “After all we’ve been through, now he leaves. Just because things are difficult.”

“The men are starving, Jarid,” Davies repeated.

“I’m aware. Thank you so much for telling me about the problems with every bloody breath you have.” Jarid wiped his brow with his trembling palm, then slammed it on his map, staring down. “We’ll have to strike one of the cities; there’s no running from her, not now that she knows where we are. Whitebridge. We’ll take it and resupply. Her Aes Sedai must be weakened after the stunt they pulled tonight, otherwise she’d have attacked.”

Bayrd squinted into the darkness. Other men were standing, lifting quarterstaffs or cudgels. Some went without weapons. They gathered sleeping rolls, hoisted packages to shoulders—the very last of the rations.

They began to trail out of the camp, their passage silent, like the movement of ghosts. No rattling of chainmail or buckles on armor. The metal was all quiet as if the soul had been stripped from it.

“Elayne doesn’t dare move against us in strength,” Jarid said, perhaps convincing himself. “There must be strife in Caemlyn. All of those mercenaries you reported, Shiv. Riots, maybe. Elenia will be working against Elayne, of course, preparing the others to accept her as queen instead. Whitebridge. Yes, Whitebridge will be perfect.

“We hold it, you see, and cut the kingdom in half. We recruit there, press the men in western Andor to our banner. Go to...what’s the place called? The Two Rivers. We should find some able hands there, quick to obey when a firm voice commands.” Jarid sniffed. “I hear they haven’t seen a lord for decades. Give me four months, and I’ll have an army to be reckoned with. Enough that she won’t dare strike at us with her witches...”

Bayrd held his stone up to the torchlight. The trick to creating a good spearhead was to start outward and work your way in. He’d drawn the proper shape with a bit of chalk on the slate, then had worked toward the center to finish the shape. From there, you turned from hitting to tapping, shaving off smaller bits.

He’d finished one side earlier; this second half was almost done. He could almost hear his pappil whispering to him as he worked. We’re of the stone, Bayrd. No matter what your father says. Deep down, we’re of the stone.

More soldiers left the camp. Strange, how few of them spoke. Jarid finally noticed, standing up straight and grabbing one of the torches, holding it high. “What are they doing?” he asked. “Hunting? We’ve seen no game in weeks. Setting snares, perhaps?”

Nobody replied.

“Maybe they’ve seen something,” Jarid muttered. “Or maybe they think they have. I’ll stand no more talk of spirits or other foolery; the witches are creating apparitions to unnerve us. That’s...that’s what it has to be.”

Rustling came from nearby. Karam was digging in his fallen tent. He came up with a small bundle.

“Karam?” Jarid said.

Karam glanced at Lord Jarid, then lowered his eyes and began to tie a coin pouch at his waist. Halfway through, he stopped and laughed, then emptied it. The gold coins inside had melted into a single lump, like pig’s ears in a jar. Karam pocketed this, probably in case it transformed back eventually, though no man would take it as it was. He fished in the pouch and brought out a ring. The blood-red gemstone at the center was still good. “Probably won’t be enough to buy an apple, these days,” he muttered.

“I demand to know what you are doing. Is this your doing?” Jarid waved toward the departing soldiers. “You’re staging a mutiny, is that it?”

“This isn’t my doing,” Karam said, looking ashamed. “And it’s not really yours, either. I’m...I’m sorry.”

Karam walked away from the torchlight. Bayrd found himself surprised. Lord Karam and Lord Jarid had been friends from childhood.

Lord Davies went next, running after Karam. Was he going to try to hold the younger man back? Instead he fell into step beside him. They vanished into the darkness.

“I’ll have you hunted down for this!” Jarid yelled after them, voice shrill. Frantic. “I will be consort to the queen, you realize! No man will give you, or any member of your houses, shelter or succor for ten generations!”

Bayrd looked back at the stone in his hand. Only one step left, the smoothing. A good spearhead needed some smoothing to be dangerous. He brought out another piece of granite he’d picked up for the purpose and carefully began scraping it along the side of the slate.

Seems I remember this better than I’d expected, he thought to himself as Lord Jarid continued to rant.

There was something powerful about crafting the spearhead. The simple act seemed to push back the gloom. There had been a shadow on Bayrd, and the rest of the camp, lately. As if...as if he couldn’t stand in the light no matter how he tried. The darkness was always there, weighing him down. He woke each morning feeling as if someone he’d loved had died the day before.

It could crush you, that despair. Why would making a spearhead change that? You’re being a fool, Bayrd. It just seemed to him that the mere act of creating something—anything—fought back. That was one way to challenge...him. The one none of them spoke of. The one that they all knew was behind it, no matter what Lord Jarid said.

Bayrd stood up. He’d want to do more smoothing later, but the spearhead actually looked pretty good. He raised his wooden spear haft—the metal blade had fallen free when evil had struck the camp—and lashed the new spearhead in place, just as his pappil had taught him all those years ago.

The other guards were looking at him. “We’ll need more of those,” Morear said. “If you’re willing.”

Bayrd nodded. “On our way out, we can stop by the hillside where I found the slate.”

Jarid finally stopped yelling, his eyes wide in the torchlight. “No. You are my personal guard. You will not defy me!”

Jarid jumped for Bayrd, murder in his eyes, but Morear and Rosse caught the lord from behind. Rosse looked aghast at his own mutinous act, panic on his wide face. He didn’t let go, though.

Bayrd fished a few things out from beside his bedroll. After that, he nodded to the others, and they joined him—eight men of Lord Jarid’s personal guard, dragging the sputtering lord himself through the remnants of camp. They passed smoldering fires and fallen tents, abandoned by men who were trailing out into the darkness in greater numbers now, heading north. Into the wind.

At the edge of camp, Bayrd selected a nice, stout tree. He waved to the others, and they took the rope he’d fetched and tied Lord Jarid to the tree. The man sputtered until Morear gagged him with a handkerchief.

Bayrd stepped in close. He tucked a waterskin into the crook of Jarid’s arm. “Don’t struggle too much or you’ll drop that, my lord. You should be able to push the gag off—it doesn’t look too tight—and angle the waterskin up to drink. Here, I’ll take off the cap.”

Jarid stared thunder at Bayrd.

“It’s not about you, my Lord,” Bayrd said. “You always treated my family well. But, here, we can’t have you following along and making life difficult. There’s just something that we need to do, and you’re stopping everyone from doing it. That isn’t right; I guess this isn’t either. Maybe someone should have said something earlier. Well, that’s done. Sometimes, you let the meat hang too long, and the entire haunch has to go. It’s just the way of things.”

He nodded to the others, who ran off to gather things. He pointed Rosse toward the slate outcropping, which was nearby, and told him what to look for in good spearhead stone.

He turned back to the struggling Lord Jarid. “This isn’t witches, my Lord. This isn’t Elayne...I suppose I should call her the queen. Funny, thinking of a pretty young thing like that as queen. I’d rather have bounced her on my knee at an inn than bow to her, but Andor will need a ruler to follow to the Last Battle, and it isn’t your wife. We can’t fight anymore. I’m sorry.”

Jarid sagged in his bonds, the anger seeming to bleed from him. He was weeping now. Odd thing to see, that.

“I’ll tell people we pass—if we pass any—where you are,” Bayrd promised, “and that you probably have some jewels on you. They might come for you. They might.” He hesitated. “You shouldn’t have stood in the way. Everyone seems to know what is coming but you. The Dragon is reborn, old bonds are broken, old oaths done away with...and I’ll be hanged before I let Andor march to the Last Battle without me.”

Bayrd left, walking into the night, raising his new spear onto his shoulder. I have an oath older than the one to your family, anyway. An oath the Dragon himself couldn’t undo. It was an oath to the land. The stones were in his blood, and his blood in the stones of this Andor.

Bayrd gathered the others and they left for the north. Behind them in the night, their lord whimpered, alone, as the ghosts began to move through camp.
There are two secrets to becoming great. One is never to reveal all that you know. - PS:T

Çevrimdışı minrand

  • **
  • 80
  • Rom: 19
    • Profili Görüntüle
Ynt: Zaman Çarkı
« Yanıtla #172 : 27 Nisan 2012, 15:32:25 »
Alıntı
Beyler Bayanlar bir Zaman Çarkı fanatiği olarak dört gözle bekliyorum Işığın Anısı'nı ve bu gün aldığım haber üzerine kitabın ön okuması Dragon Maunt sitesinde çıkmış İngilizcesi sağlam olan bir arkadaşımızdan ricam bunu çevirip yayınlayabilir mi acaba ?

Ben tam olarak o İngilizce'si sağlam olan arkadaş değilim :üü ama Zaman Çarkı kitaplarını okumanın verdiği heyecanı çok iyi bilirim. Bu sebeple merakınızı yatıştırabilmek adına ön okumayı çevirmeye çalıştım. Dediğim gibi çeviri konusunda çok ehil biri sayılmam, bu sebeple hazırladığım bu metne çeviri deyip de onu yüceltmeyeceğim.  Eminim bir sürü çeviri hatası vardır(fazla küfretmezseniz sevinirim ;)) şahsen çevirmeye çalışırken yaratıcılığımı son damlasına kadar kullandım :P. Bu sebeple bu metni çeviriden ziyade  bir çeviri taslağı gibi düşünürseniz daha az hayal kırıklığı yaşarsınız. Ayrıca genel olarak neler döndüğünü görüp, benden daha yetkin biri ön okumayı çevirene kadar merakınızı bir nebze de olsa dindirmiş olursunuz. Neyse size iyi okumalar. Işık hepinizi korusun.

Spoiler: Göster

-IŞIĞIN ANISI-

Bayrd baş ve işaret parmağıkları arasındaki sikkeye bastırdı. Metalin ezildiğini hissetmek tam anlamıyla sinir bozucuydu.

Baş parmağını kaldırdı. Açıkça parmak izini taşıyan bakır para belirsiz bir meşale ışığını yansıtıyordu. Bayrd ürperdi, sanki tüm geceyi soğuk bir hücrede geçirmişçesine.

Midesi guruldadı. Yine.

Meşaleleri titreştiren kuzey rüzgarı esti. Bayrd sırtını savaş kampının merkezine yakın olan büyükçe bir kayaya yaslayarak oturdu. Aç adamlar ellerini ateş çukurlarının yanında ısıtırken homurdanıyorlardı, azıkları çoktan bozulmuştu. Diğer askerler tüm metel ekipmanlarını-kılıç, zırh tokası, zırh- bir kenara bırakmış, kurumaya bırakılmış çamaşırlar gibi uzanıyorlardı. Belki de güneş doğduğunda maddelerin normale
döneceğini umuyorlardı.

Bayrd elindeki bozuk parayı yuvarlayıp topa dönüştürdü. Işık bizi korusun diye düşündü. Işık...Elindeki topu çimlere düşürdü, sonra uzandı ve üzerinde çalıştığı kaya parçasını aldı.

Lord Jarid "Burada ne olduğunu bilmek istiyorum, Karam" diyerek danışmanını tersledi. Jarid haritalarla kaplanmış masanın önünde durdu. "Nerde olduklarını ve nasıl bu kadar yaklaştıklarını bilmek istiyorum. O lanet olası karanlıkdostu Aes Sedai kraliçenin kellesini istiyorum!" diyerek Jarid yumruğunu masaya vurdu. Bu kez gözleri o çılgın şevkten yoksundu. Üzerindeki baskı -bozulan azıklar, gecenin içindeki garip şeyler- onu değiştiriyordu.

Jarid'in arkasında komuta çadırı bir yığının üzerinde uzanıyordu. Jarid'in koyu saçları-sürgün sırasında uzamıştı- özgürce uçuşarak yüzünü çevreliyordu. Sürünerek çıktığı çadırından kalan ölü yapraklar halen üzerindeydi.

Şaşkın hizmetkarlar çadır çivilerini topladılar kamptaki diğer tüm metaller gibi yumuşamıştılar. Çadırın destek halkası ılık bir jöle gibi gerilmişti ve çıtırdıyordu.

Gece yanlışlık kokuyordu. Bayatlığın, yıllardır girilmemiş odaların kokusu gibi. Ferahlatıcı bir ormanın kokusu antik tozlar gibi kokmamalıydı. Bayrd'ın midesi yine guruldadı. Işık bir şeylerin ucunu sivriltmeyi severdi. Onun yerine dikkatini yaptığı işe verdi, elindeki taşların birini ötekine vurmaya.

Taşları çocukken yaşlı büyükbabasının ona öğrettiği gibi tuttu, gerçi bunu öğreneli yıllar olmuştu. Taşın taşa vurma hissi açlık ve soğukluk hissinden kurtulmasına yardım etti. En azından dünyada halen daha değişmeyen bir şey vardı.

Lord Jarid kaşlarını çatarak ona baktı. Bayrd, Jarid'in kendisini bu gece koruması için ısrar ettiği on adamdan biriydi. Jarid komutanlarına dönerek "Elayne'nin kafasını alacağım, Karam" dedi. "Bu anormal gece onun cadılığının işi"

"Onun kafası mı?" Eri'nin kuşkulu sesi kenardan geldi."Peki tam olarak nasıl, sana onun kafasını getirecek?"

Lord Jarid diğerleri gibi masaya döndü. Eri gökyüzüne bakıyordu; omuzunda kırmızı mızrağın önünde taaruz eden altın domuz armasını taşıyordu. Lord Jarid'in kişisel muhafızlarının armasıydi ama Eri'nin sesinde çok az saygı vardı. "Kafasını kesmek için ne kullanacak Jarid, dişlerini mi?"

Kamp isyanın eşiğindeydi. Bayrd taşlarını bıraktı, terddüt ederek. Evet Lord Jarid'in delirdiğiyle ilgili konuşmalar vardı. Ama bu.

Jarid'in yüzü öfkeden kıpkırmızı oldu. "Benimle bu tonda konuşmaya cesaret edersin ha. Benim muhafızlarımdan biri."

Eri gökyüzünü incelemeye devam etti.

Jarid "İki aylık ücretin kesildi" deyiverdi ama sesi titriyordu. "Apoletini çıkar ve bir sonraki emre kadar tuvalet görevini üstlen. Eğer bir daha bana karşı gelirsen dilini keserim."

Bayrd soğuk rüzgarla ürperdi. Eri isyankar ordularında ellerinde kalanların en iyisiydi. Diğer muhafızlarlar gözlerini yere dikmiş, homurdanıyorlardı.

Eri lorda doğru baktı ama bir şey söylemedi, ama söylemesine gerek yoktu da zaten. Sadece gülümsedi. Dilini kesmek mi? Kamptaki her metal parçası domuz yağı kadar yumuşamıştı. Jarid'in kendi bıçağı masanın üstünde duruyordu çarpılmış ve eğilmiş- kınından çekerken uzamıştı. Jarid'in kabanı sallandı, açılmıştı; gümüş düğmeleri vardı.

"Jarid..." dedi Karam. Sarand'a bağlı küçük evlerden birinin genç lorduydu, sade bir yüzü ve geniş dudakları vardı. "Gerçekten... bunun gerçekten Aes Sedai işi olduğunu düşünüyor musun? Kamptaki bütün metallerin?"

"Elbette" diye kükredi Jarid. "Başka ne olabilir ki? Sakın bana o kamp ateşi hikayelerine inandığını söyleme. Son Savaş? Pehh." Tekrardan masaya baktı. Köşelerinde çakıl taşlarıyla Andor haritası açık duruyordu.

Bayrd taşlarına geri döndü. Tak tak tak. Arduvaz(bir tür taş) ve granit. Uygun taşları bulmak çaba gerektiriyordu ama büyükbabası Bayrd'a tüm taşları tanımayı öğretmişti. Yaşli adam, babası aile mesleğini sürdürmek yerine şehirde kasap olmayı seçince ihanete uğramış gibi hissetmişti.

Yumuşak, pürüzsüz, sert. Sağlam, yumru ve çıkıntılarıyla. Evet dünyada halen bazı şeyler sağlamdı. Bir kaç şey. Bu günlerde fazla bir şeye güvenemezdin. Bir zamanlar sarsılmaz olan lordlar şimdi yumuş... metal gibi yumuşamıştı. Gökyüzü karanlıkla çalkalanıyordu ve cesur adamlar- Bayrd'ın kendine örnek aldığı adamlar- titreyip sızlanıyorlardı, karanlıkta gördükleri şeyleri fısıldıyorlardı.

Davis "Endişeliyim, Jarid" dedi. Jarid'in sırdaşı olan yaşlı adam Jarid'e herkesten yakındı. "Günlerdir kimseyi görmedik. Ne bir çiftçi, ne de kraliçenin askeri. Bir şeyler oluyor. Yanlış bir şeyler."

Jarid "Insanları geri çekti" diye  hırladı. "Saldırmaya hazırlanıyor."

Karam gökyüzüne bakarak "Bence bizi görmezden geliyor." dedi. Bulutlar halen dalgalanıyordu. Bayrd açık bir gökyüzü görmeyeli aylar olmuş gibiydi. "Neden umursasın ki? Adamlarımız açlıktan kırılıyor. Yiyecekler bozulmaya devam ediyor. İşaretler -"

Jarid tutkuyla açık gözleriyle haritaya bakarak "Bizi ezmeye çalışıyor" dedi. "Bu Aes Sedailerin işi."

Kampa aniden bir dinginlik indi. Sessizlik, Bayrd'ın taşlarının sesi dışında. Kendini hiç bir zaman kasap gibi hissetmemişti ama lordun muhafızları arasında kendine bir ev bulmuştu. İnekleri kesmek ve insanları kesmek, ikisi şaşırtıcı şekilde benzerdi. Birinden ötekine bu kadar kolay geçiş yapması onu rahatsız ediyordu.

Tak tak tak.

Eri döndü. Jarid şüpheyle muhafızını izledi. Saldırmaya hazır görünüyordu, daha ağır bir cezayı bağırmaya.

Her zaman bu kadar kötü değildi, değil mi? diye düşündü Bayrd. Tahtı karısı için istemişti ama bu şansı elde eden hangi lord bunu istemezdi ki? İsimleri arkada bırakmak çok zordu. Bayrd'ın ailesi Sarand ailesini nesillerdir büyük bir saygıyla takip etmişlerdi.

Eri yürüyerek ordugahtan uzaklaşıyordu. Karanlığın içine, kuzeyden esen rüzgara doğru.

Jarid "Nereye gittiğini sanıyorsun?" diye hırladı.

Eri omzuna uzandı ve Sarand Evi muhafızlarının nişanını yırttı. Kenara fırlattı ve meşaleyi bıraktı, gecenin içine doğru ilerledi.

Kamptaki çoğu adam uyumamıştı. Sıcaklığın ve ışığın yakınında olmak isteyerek kamp ateşlerinin yanında oturuyorlardı. Bir kaçı ot, yaprak hatta zırhlarının kayışları gibi şeyleri kaynatmaya çalışıyordu, yemek için herhangi bir şey.

Eri'nin gidişini izlemek için ayaklandılar.

Jarid "Hain" dedi. "Onca şeyden sonra şimdi ayrılıyor. Sadece işler zorlaştı diye."

"Adamlar açlıktan ölüyor Jarid." diye tekrarladı Davies.

"Farkındayım. Aldığın her lanet nefesle bana problemlerimizi söylediğin için de teşekkür ederim." Jarid titreyen avuç içiyle kaşlarını sildikten sonra, haritasıyla avuç içlerine vurarak adamlarına baktı. "Şehirlerden birine saldırmalıyız; ondan kurtuluş yok şimdi nerede olduğumuzu bilirken değil. Beyazköprü. Orayı alıp erzaklarımızı tazeleyeceğiz. Aes Sedaileri bu geceki numaralarından sonra zayıflamış olmalı, aksi takdirde saldırırdı."

Bayrd gözlerini kısarak karanlığa baktı. Diğer adamlar ayaktaydı ellerinde sopalar ve sırıklarla. Bazılarının silahı yoktu. Uyku tulumlarını toplayıp, paketleri kaldırıyorlardı- malzemelerinin son parçaları.

Kamptaki izlerini temizlemeye başladılar, geçişleri sessizdi, hayaletler gibi. Ne örgü zırhların tıkırtısı ne de zırhların tokalarının sesi. Metal içinden ruhu çekip alınmışçasına sessizdi.

"Elayne bize karşı büyük bir kuvvetle hareket etmeye cüret edemez" dedi Jarid, belki de kendi kendini ikna etmek için."Caemlyn de bazı çatışmalar olmalı. Raporladığın o paralı askerler, Shiv. Ayaklanmalar belki. Elenia, Elayne'e karşı çalışıyor, diğerlerinin kendini kraliçe olarak kabul etmesini sağlamak için tabi ki. Evet. Beyazköprü mükemmel olacak."

"Görüyorsunuz ya krallığı ikiye bölüp tutariz. Orada adam toplar, batı Andordaki insanlara sancaklarımız altında toplanmaları için baskı kurarız. Şeye de gideriz, oranın ismi neydi? İki Nehir. Orada yetenekli eller bulacağımıza şüphe yok, sert bir ses emrettiğinde itaat edecek eller." Jarid burnunu çekti. "Onlarca yıldır lord görmediklerini duydum. Bana dört ay verin ve  hükmedeceğim bir ordum olacak. Artık bize  cadılarıyla saldırmaya cesaret edemez..."

Bayrs taşını meşale ışığına doğru tuttu. İyi bir mızrak ucu yapmanın sırrı dışarıdan başlayıp içe doğru çalışmaktır. Doğru şekli bir tebeşirle taşın üzerine çizerdi, daha sonra işi bitirmek için merkeze doğru çalışırdı. Buradan sonra küçük parçaları traş edebilmek için vurmaktan ziyade taşı hafifçe tıklatırdı.?

Bir tarafını önceden bitirmişti; ikinci yarıda neredyse bitmek üzereydi.Neredeyse büyükbabasının çalışırken ona fısıldadığını duyabiliyordu. Biz taştanız Bayrd. Baban ne söylerse söylesin. içerlerde bir yerlerde, biz taştanız.

Daha fazla asker kampı terketti. Garip çok azı konuştu. Jarid sonunda farketti ayağa diklip meşalelerden birini tutup havaya kaldırdı."Ne yapıyor bunlar?" diye sordu. "Avlanıyorlar mı? Haftalardır av hayvanı görmedik. Tuzak kuruyorlar belki de?"

Kimse cevaplamadı.

"Belki de bir şeyler gördüler." diye mırıldandı Jarid. "belki de gördüklerini sandılar. Artık ruh veya başka aptallıklara daha fazla tahammül etmeyeceğim; cadılar bizi sinirlendirmek için hayaletler yaratıyorlar. Böyle... evet böyle olmalı."

Yakınlardan bir hışırtı duyuldu. Karam yıkılmış çadırının içini kazıyordu. Ufak bir çıkınla ortaya çıktı.

"Karam" dedi Jarid.

Karam Lord Jarid'e kısaca baktı ve gözlerini indirdi ve sikkelerini belindeki keseye koymaya çalıştı. Yarısında durdu ve güldü sonra keseyi boşalttı. Kesenin içindeki sikke eriyip tek bir yumruya dönüşmüştü, kavanozdaki bir domuz kulağı gibi. Karam paraların tekrardan eski haline dönme ihtimaline karşı yumruyu paketledi, bu haliyle kimse kabul etmezdi. Kesesini karıştırdı ve bir yüzük çıkardı. Merkezindeki kan renkli yakutun durumu halen iyiydi. "Bugünlerde bir elma almaya bile yetmez herhelde" diye mırıldandı.

Jarid toparlanan askere doğru ilerleyerk "Ne yaptığını bilmek istiyorum. Bunu sen mi yapıyorsun?" "Bir isyan düzenliyorsın , öyle mi?"

Karam utanmış görünerek "Hayır bu benim işim değil." dedi. "Ve aslında sizin işiniz de değil. Ben... üzgünüm."

Karam yürüyerek meşale ışığından uzaklaştı. Bayrd kendini şaşırmış bir halde buldu. Lord Karam ve Lord Jarid çocukluktan beri arkadaştılar.

Lord Davies gitti sonra Karam'ın peşinden koşarak. Genç adamı geri döndürmeye çalışacak mıydı? Onun yerine ona katıldı. Karanlıkta kayboldular.

Jarid tiz sesiyle "Bunun için peşinize düşeceğim" diye bağırdı. Çılgınca. "Kraliçenin eşi olacağımın farkındamısınız! On nesil boyunca hiç kimse size veya hanenizden kimseye sığınak vermeyecek ve de yardım etmeyecek.

Bayrd tekrardan elindeki taşa baktı. Sadece tek bir aşama kalmıştı pürüzlerini giderme. İyi bir mızrak ucunu düzeltmek tehlikeli olabilirdi. Bu amaç için seçtiği bir granit parçasını çıkarıp, dikkatlice taşın kenarına sürtmeye başladı.

Görünüşe göre bu işi beklediğimden daha iyi hatırlıyorum diye düşündü kendi kendine, Lord Jarid atıp tutmaya devam ederken.

Mızrak ucu işçiliğinde güçlü bir şeyler vardı. Bu basit iş kasveti yok ediyor gibi görünüyordu. Son zamanlarda Bayrd'ın ve kampın üzerinde bir gölge vardı. Sanki... sanki ne kadar uğraşırsa uğraşsın aydınlığa çıkamıyordu. Karanlık her zaman oradaydı onu aşağı çekiyordu. Her gün sanki sevdiği biri daha dün ölmüş gibi uyanıyordu.

Bu umutsuzluk seni ezebilir. Niçin mızrak ucu yapmak bunu değiştirsin. Aptallık ediyorsun Bayrd. Ona öyle geliyordu ki birşeyler yaratmak herhengi birşey karşılık vermekti. Ona karşı çıkmanın yollarından biri. Hiç kimsenin bahsetmediği kişi. Lord Jarid ne derse desin bütün bu olanların arkasında olan kişi.
  
Bayrd ayağa kalktı. Daha sonra biraz daha düzenleme yapmak istiyordu, ama mızrak ucu gerçekten de çok iyi gözüküyordu. Tahta mızrak sapını havaya kaldırdı -metal bıçak haftalar önce şer(kabarcığı) kamplarını vurduğunda düşmüştü- ve yeni mızrak ucunu yerine bağladı. Tıpkı büyükbabasının ona yıllarca önce öğrettiği gibi.

Diğer muhafızlar ona bakıyorlardı. "Onlardan daha fazlasına ihtiyacamız olacak." dedi Morear. "Eğer yapabilirsen"

Bayrd kafasını salladı. "Gidiş yolumuzda yamaçta durabiliriz, arduvazları bulduğum yerde."

Jarid sonunda bağırmayı bırakmıştı, gözleri meşale ışığında kocaman açılmıştı. "Hayır. Sen benim kişisel muhafızımsın. Bana karşı gelemezsin."

Jarid öldürmek niyetiyle Bayrd'ın üstüne atladı ama Morear ve Rosse lordu arkasından yakaladılar. Rosse kendi asi davranışından dolayı donakalmıştı, yüzünden panik akıyordu. Ama yine de lordu serbest bırakmadı.

Bayrd sırt yatağını karıştırıp bir kaç eşya çıkardı. Sonra diğerlerine bir baş işareti verince diğerleri de -Lord Jarid'in 8 kişisel muhafızı- tükürükler saçan lordu kampın kalıntılarından sürükleyerek ona katıldılar. Kampı terk edip  büyük sayılarla kuzeye doğru yol alan askerlerin sebep olduğu sönmüş ateşlerin ve yıkılmış çadırların yanından geçtiler. Rüzgara doğru.

Kampın sonunda Bayrd güzel, sağlam bir ağaç seçti. Diğerlerine el salladı ve onlar uzattığı ipi alarak Lord Jarid'i ağaca bağladılar. Morear ağzına bir mendil tıkayana kadar adam tükürükler saçmaya devam etti.

Bayrd yaklaştı. Matarayı Jarid'in kolunun kıvrımına sıkıştırdı. "Fazla zorlamayın yoksa bunu düşürürsünüz lordum. Mendilden kurtulabilmeniz gerekir-çok sıkı görünmüyor- ve mataradan su içebilmeniz. İşte kapağını da açıyorum."

Jarid Byard'a dik dik baktı.

"Sizle alakalı değil lordum." dedi Bayrd. "Aileme her zaman iyi davrandınız. Seni takip ederek hayatımızı zorlaştırıyoruz. Yalnızca yapmamız gereken bir şey var ve sen herkesin bunu yapmasını engelliyorsun. Bu doğru değil; sanırım bu yaptığımız da öyle. Neyse olan oldu. Bazen eti çok fazla sarkıtırsın ve bütün bir but gider. İşler bazen böyle yürür."

Bir şeyler toplamak için dağılan diğerlerine kafa salladı. Rosse'a yakınlardaki bir arduvaz taş birikintisini işaret etti ve iyi bir mızrak ucu taşında ne araması gerektiğini söyledi.

Mücadele eden Lord Jarid'e döndü. "Bu cadılık değil lordum. Bu Elayne de değil...Sanırım onu kraliçe olarak çağırmalıyım artık. Garip, öylesine güzel ve genç bir şeyi kraliçe olarak hayal etmek. Onun önünde eğilmektense onu bir handa dizlerimde hoplatmak isterdim, ama Andor'un Son Savaş'ta takip edeceği bir hükümdara ihityacı olacak ve bu sizin karınız değil. Artık savaşamayız. Üzgünüm."

Jarid çökmüştü, kızgınlık ondan akıyor gibi görünüyordu. Ağlıyordu. Görmesi garip bir durum.

"Gördüğümüz insanlara-eğer hiç görürsek- nerede olduğunuzu söyleyeceğim" diye söz verdi Bayrd "ve üzerinizde muhtemelen biraz mücevher vardır. Sizin için gelebilirler. Gelebilirler." Tereddüt etti. "Karşı koymamalıydınız. Sizden başka herkes neyin geldiğini bilir gibi gözüküyordu. Ejder yeniden doğdu, eski bağlılıklar koptu, eski yeminler bozuldu...ve ben Andor'un Son Savaş'a bensiz gitmesine izin vermektense asılırım daha iyi."

Bayrd ayrıldı, gecenin içine doğru yürüyerek, yeni mızrağını omzuna atarak. Hem zaten senin ailene olandan daha eski bir yeminim var. Ejder'in kendisinin bile bozamayacağı bir yemin. Toprağa edilmiş bir yemin. Kayalar onun kanının içindeydi ve kanı da Andor'un kayalarında.

Bayrd diğerlerini topladı ve kuzeye doğru yol aldılar. Hayaletler kampı dolaşmaya başladığında, arkalarında, gecenin içindeki lordları yalnız başına inliyordu.


  
"oh lord, if there is a lord,
save my soul, if i have a soul."

Çevrimdışı mehhhmet

  • *
  • 21
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
Ynt: Zaman Çarkı
« Yanıtla #173 : 28 Nisan 2012, 00:43:58 »
Emeğine sağlık güzel olmuş...

Çevrimdışı minrand

  • **
  • 80
  • Rom: 19
    • Profili Görüntüle
Ynt: Zaman Çarkı
« Yanıtla #174 : 28 Nisan 2012, 12:26:14 »
Emeğine sağlık güzel olmuş...

Çok teşekkür ederim. Beğenmenize sevindim :). Bu arada bu kısım JordanCon 2012'de okunan bir bölümmüş. Bu yıl bitmeden ayrıca tam ön okuma metni de sunulacakmış. En azından dragonmount.com sitesi bu şekilde olacağını iddia ediyor.
"oh lord, if there is a lord,
save my soul, if i have a soul."

Çevrimdışı daifunka_vc

  • ***
  • 618
  • Rom: 20
  • Kronik Öğrenci
    • Profili Görüntüle
Ynt: Zaman Çarkı
« Yanıtla #175 : 09 Mayıs 2012, 23:20:51 »
Tam kapak şu resimdeki imiş:
Spoiler: Göster


Arkadaki iki kadın, Moraine ve Nynaeve herhalde.
There are two secrets to becoming great. One is never to reveal all that you know. - PS:T

Çevrimdışı Valheru

  • **
  • 220
  • Rom: 1
    • Profili Görüntüle
Ynt: Zaman Çarkı
« Yanıtla #176 : 10 Mayıs 2012, 00:00:15 »
Tam kapak şu resimdeki imiş:
Spoiler: Göster


Arkadaki iki kadın, Moraine ve Nynaeve herhalde.

Şimdi ismini unuttum ama Rand'ın yanında çok güçlü bir Senchan kadın vardı.Benim ondan bayağı büyük beklentim var.
Böylece anlaşmamız yazıldı,böylece anlaşma yapıldı
Düşünce zamanın okudur,anılar asla solmaz.
İstenen verildi,bedel ödendi

Çevrimdışı daifunka_vc

  • ***
  • 618
  • Rom: 20
  • Kronik Öğrenci
    • Profili Görüntüle
Ynt: Zaman Çarkı
« Yanıtla #177 : 10 Mayıs 2012, 15:43:49 »
Alivia'dan bahsediyorsun. Alivia hakkındaki görüyü olumlu olarak yorumluyorum ve evet, benim de ondan beklentilerim büyük. :D

Kapaktaki diğer kadın Nynaeve ise (ki ki'sain var alnında) son savaş örgüsüne iyi gelmemiş. :D
There are two secrets to becoming great. One is never to reveal all that you know. - PS:T

Çevrimdışı Valheru

  • **
  • 220
  • Rom: 1
    • Profili Görüntüle
Ynt: Zaman Çarkı
« Yanıtla #178 : 10 Mayıs 2012, 16:49:20 »
Hay yaşa. Bende Aludra'mıydı Alvia'mıydı bi türlü aklıma getiremedim. Bende Moirainne ve Nyneave olduğuna şimdi kanaat getirdim.Moirainne'nin ilk kitapta mavimsi bir elbise giydiğinin söylendiğini hatırlar gibiyim. Diğerindeki ki-sain'ide sen farketmişsin. :D

Spoiler: Göster
 Alivia ile ilgili görüde çok büyük laf cambazlığı var.Görünenin arkasındakini görmek lazım ama çözemedik şimdiye dek.Rand'ın ölmesine acaba nasıl yardım edecek.
Böylece anlaşmamız yazıldı,böylece anlaşma yapıldı
Düşünce zamanın okudur,anılar asla solmaz.
İstenen verildi,bedel ödendi

Çevrimdışı dekadans

  • **
  • 261
  • Rom: 1
    • Profili Görüntüle
Ynt: Zaman Çarkı
« Yanıtla #179 : 10 Mayıs 2012, 17:44:25 »
yanlış hatırlamıyorsam geçen kitapta örgüsü yanıyordu nynaeve'nin. ama başka bir şeyle de karıştırıyor olabilirim.
Zaman Çarkı döner, Çağlar gelir ve geçer, efsaneleşen anılar bırakır. Efsaneler solarak mit olur ve onları doğuran çağ yeniden geldiğinde mitler bile unutulur. Bir Çağ’da, kimilerine göre Üçüncü Çağ’da, henüz gelmemiş, çoktan geçip gitmiş bir Çağ’da, Puslu Dağlar’da bir rüzgar yükseldi. Rüzgar başlangıç değildi. Zaman Çarkı dönerken ne başlangıçlar, ne de bitişler vardır…