Kayıt Ol

Hayaller Çıplak Koşar

Çevrimdışı Death Symbol

  • **
  • 67
  • Rom: 0
  • Dare to...
    • Profili Görüntüle
Hayaller Çıplak Koşar
« : 31 Ağustos 2012, 00:52:44 »
Hayaller Çıplak Koşar

Burada şiirlerimi, hikayelerimi, hayata dair deneyimlerimi, anılarımı falan paylaşacağım sizlerle.

* * *

Babamın çok sevdiği müziği bir oğul olarak tatlandırmak amacıyla, ona şarkı sözü yazıp durduğum bir dönem olmuştu. Onlardan birini sizlerle paylaşayım:

                    Kayıp Ruh

Vaat edilmiş sevginin sonsuz karanlığında,
Ümide boyun eğip yasak dualar okudum.
Nefret dolu gözlerin ihtiraslı gözyaşlarıyla,
Hayata bel bağlayıp bir garip güler oldum.

Ağlasam akşam olmaz, gülsem güneş doğmaz,
Pervasız yüreklerde vefayı arar oldum.
Yokluğu görüp, varlığı görüp,
Ruhumu teslim etmeye bir vahim korkar oldum.

Dip Not: Hiçbir şiirim bestelenmedi.
'cos everybody hurts, sometimes.

Çevrimdışı Kuzen

  • **
  • 123
  • Rom: 1
  • http://kaldirimfaresi.blog.com/
    • Profili Görüntüle
Ynt: Hayaller Çıplak Koşar
« Yanıtla #1 : 31 Ağustos 2012, 02:44:45 »
 Bestelemek mi istiyorsun :D fena değil aslında.
A. Umi

Çevrimdışı Death Symbol

  • **
  • 67
  • Rom: 0
  • Dare to...
    • Profili Görüntüle
Ynt: Hayaller Çıplak Koşar
« Yanıtla #2 : 31 Ağustos 2012, 19:24:25 »
Kin


“Arabaya bin, eve gidiyoruz!”

İstemiyorum. Tek düşündüğüm bu. Bunca zamandır beni aramayıp sormayan babam, şimdi karşıma dikiliyor ve bana beni eve götüreceğini söylüyor. Onu sevecek kadar tanımıyorum. Sevdiğim insanlarla kalmak istiyorum. Dedemle kalmak istiyorum.

Bugünün geleceğini henüz yedi yaşında olmama rağmen önceden anlamıştım. Tahmin edilebilir bir durumdu bu, evet. Dedemin yanında yaşadığım tüm bunca sene içerisinde, ondan öğrendiğim çok şey olmuştu. Öğrendiğim şeylerden biri de, babaların, evlatlarını, elbet bir gün özleyebilecekleri gerçeğidir. Özlemek zaman işidir aslında. Bir günde özlenmez ki bir insan. Filmlerdeki âşıklar gibi değildir hayat ya da internetteki paylaşımlar gibi de değildir. “Onunla olmadığım her saniye onu özlüyorum” sözü yalanın daniskasıdır. Hayır öyle olmuyor işte, zamanla özlüyor insan.

Bana göre zaman, babamı özleyeceğim kadar geçmemişti işte. Ama o bir şekilde beni özlemeyi başarmıştı ve dedemden beni koparmak istiyordu. Böyle olması ne de saçmaydı! Biriyle ya başından beri bir olursunuz ya da hiç birlikte olmazsınız. Düzenimin bozulmasını istemiyorum ve arkadaşlarımdan, bana asıl babalık yapan kişi olan dedemden ayrılmak da istemiyorum.

“İstemiyorum!” derken acının minik kalbimde slow bir müzik dinletisi sunduğunu hissediyorum.

“Bineceksin! Arabaya bineceksin, benimle İstanbul’a geleceksin!”

Arabada oturan kadına yöneliyor bu kez bakışlarım. Annem? Koltukta miskin miskin oturan kadın benim annem mi oluyor yani şimdi? Bana soruldu mu yeni bir annem olsun istiyor muyum diye? Bana göre ağzıyla kuş da tutsa annemin tırnağı olamayacak bu kadın. Neyin kafasında bunlar? Ne diyorlar? Deli mi tüm bu insanlar?

“Gelmeyeceğim!”

O sırada kolumu sıkıştırıyor bir kalın el. Babamın eli işte bu el. Çekiştiriyor beni ve fiziksel gücüm diretmeye yetemiyor maalesef ki. Yasaklanmış küfürler geçiyor içimden babama dair, insanlara dair, hayata dair. Bir başka kolun beni tutup tam ters yöne çekmesini istiyorum işte o an. İstiyorum ama tutmuyor hiçbir başka el. Dedem öylece, hüzünlü gözlerle olayları zamanın akışına bırakıyor. Ninemin gözyaşları vals ediyor, isyankâr ilahiler okuyor meydanın ortasında. O da yetmiyor maalesef, Tanrı benden çok uzakta.

“Dede, beni bırakma!”

Bu da nesi? Gözyaşı? Ben de mi ağlıyorum yoksa? Ağlar mı hiç delikanlı adam, büyümüş, yedi yaşına gelmiş hem de. Meydandaki kalabalığın benim ağlayarak gittiğimi görmesini istemiyorum ki ben. Hayatın tüm zorluklarına rağmen diğer çocuklardan farklı olmamak için çok uğraşmıştım. Onlara göre sıradan şeyler yaşamamıştım belki ama sıradanmış gibi davranmaya alışmıştım. Kimseden bir farkım yok ki, ne bir eksiğim vardı ne bir artım! Ot gibi yaşayan insanların arasında ot gibi soluyordum ben de işte. Bu gözyaşları kabul edilemez. Sıradan olmak için harcadığım tüm o çaba ne olacak peki?

Affedilemez. Kabul edilemez. Nefret edilesi.

O an yeni bir duyguyu öğreniyor küçücük kalbim. Nefret. Ağlamam kesiliyor, daha bir güçleniyorum sanki. Karşı duramayacağımı anlamışım, bükemeyeceğim eli sıkıyorum, beni çekiştirmesine izin veriyorum babamın. Arabaya biniyorum hemen sonra.

“Affedilemez.” diyorum. “Affedilemez.”

Bir hafta sonra gazetelerde reklam oluyor bu kin duygularım. Manşetlerde öyle bir yazmışlar ki, tek zalim benmişim gibi gösteriliyor:

“Cinnet geçiren yedi yaşındaki oğlan çocuğu, babasını ve annesini uyurlarken doğradı.”

Spoiler: Göster
Hükümsüzdür.
'cos everybody hurts, sometimes.

Çevrimdışı Death Symbol

  • **
  • 67
  • Rom: 0
  • Dare to...
    • Profili Görüntüle
Ynt: Hayaller Çıplak Koşar
« Yanıtla #3 : 01 Eylül 2012, 17:26:24 »
Biz Seninle

İnsanlar gülüşürken yemyeşil bahçelerde, biz seninle ağlaşırdık.
Vefalı olmak neye yarar, eller gitsin, sen gitme.

Çocuklar mendil satardı şehrin ücra köşelerinde,
Temizlensin diye o kirli eller, biz seninle savaşırdık.

İlkbahar geldiğinde gezerdik şehrin her yanında,
Yükselirken dumanlar meyhanelerden, keskin alkol kokusu sarardı şehri.

Dostları bombalardı tanklar her gece vakti,
Sokaklarda ayaz varken ateş kusardı gözlerimiz.

Ölümler tüfek atardı Taksim sokağında,
Hülyalı gözlerine küserdi bahar bahçe.

Karanlığa gömülmeye yüz tutmuş insan cenazeleri kalkardı kiliselerden,
Biz seninle taşları oyardık.
'cos everybody hurts, sometimes.

Çevrimdışı Death Symbol

  • **
  • 67
  • Rom: 0
  • Dare to...
    • Profili Görüntüle
Ynt: Hayaller Çıplak Koşar
« Yanıtla #4 : 11 Eylül 2012, 05:17:41 »
Adam

Çamur lekesi duruyordu önlüğünde, bir yerlerden geliyordu belli ki, kirlenebileceği bir yerlerden.
Tembel bir yürüyüşü vardı, geceydi zaman, bir asfalt yoldu mekân.
Evine gitmekteydi, belliydi, yorgunluğunu giderebilecek yegâne şeyin, uykunun peşindeydi.
Bir evlat, iki de kadın sahibiydi, kadınlardan biri annesiydi.

Hayatın tüm zorluğunun ve dönemin fakirliğinin;
Dünyanın tüm anlamsızlığının ve sınavın ağırlığının,
Şeytan’ın ısrarcı tutumunun ve Tanrı’nın görmezden gelişinin,
Ölümün keskinliğinin ve yaşamın soyutluğunun farkında,

Bağımsızlığa ulaşmış, lakin sorumluluklarının bilincinde,
Ot gibi yaşayıp it gibi ölmeyi bekleyen,
Çelimsiz, zayıf, fakir ama vicdanı hür, benliği kuvvetli,
İnsancıl davranışlarıyla dikkatleri üzerine toplayan, ağırbaşlı konuşmalarla onları etkileyebilen,
Ahlak sahibi,
Okumamış ama cehaletten uzak,
Henüz ölmemiş, ama yaşamaktan uzak,
Bir adamdı ki üstüne adam tanımam;
Bir adamdı ki emsali görülmemiş.
'cos everybody hurts, sometimes.

Çevrimdışı Death Symbol

  • **
  • 67
  • Rom: 0
  • Dare to...
    • Profili Görüntüle
Ynt: Hayaller Çıplak Koşar
« Yanıtla #5 : 25 Eylül 2012, 05:28:40 »
Kola

Dizlerimden başlayıp en uzun ayak parmağımın en uç ucuna değin sükûnetle akan yapışkanımsı sıvı, oldukça ilginç bir el hareketinin kola dolu bir bardağı devirmesi sonucu bu bardaktaki son kola yudumuydu.

Kurbağa, kuş, kertenkele ve balık gibi hayvanlara insanlardan daha keskin ve olağan bir şekilde acıyabildiğimiz ve üzerinde paylaşımlarda bulunabildiğimiz için insanların birer hükümdar niteliğinde olmadığı gerçeğine nihayet eriştiğimiz kanaatine vardım. Söz konusu kola damlacıklarının ısrarla düştüğü ve benim bez alıp kurulamaya bile üşendiğim o sırada aklımdan geçenler bunlardı en azından. “Nerede ve neyi yanlış yapıyorum” gibi bir düşünce krizi geçirmem beni sükunete boğmuştu.

Annem olaya farklı bir gözle bakıyordu tabi. “Kola dökülmeye devam ettikçe yer daha çok ıslanacak!”

İşine geldiği zamanlarda televizyonun başından kalkmayarak ayağının ağrıdığını iddia eden annemin jet hızıyla eline bir bez kapıp önce bardağın altını sonra masanın üzerini silerek – buraya dikkatinizi çekiyorum – çok daha sonra bezi ayağımı temizlemek için bana vermesine insan uyuz olmaz da ne olur? Devrilen kola bardağı sonucu hayatın anlamını aramaya başladığım bu esnada annemin garip iniltiler ve sesler çıkararak konsantrasyonumu bozması kabul edilemezdi ve bu gece onu yatağında boğmam falan gerekiyordu. Tabi evdeki hiyerarşik düzene olan saygımdan mütevellit onu boğmadım.

Hayatın anlamını aramaya devam ettiğim sırada gerçekten de balıkların acınma kapasitesi yüksek hayvanlar olduğuna kanaat getirdim. En azından şanssız oldukları bir gerçek. Tanrı’nın gücünü esirgemeden tüm mantıklı yetenekleri bahşettiği pek çok varlık varken balıkların yarı kör, hafızasız ve hiyerarşik düzene hapsolmuş (Büyük balık küçük balığı yer) yobazlaşmış canlılar olması adalet kavramının ve ahlakın neresine sığdırılabilir?

Kola ise tamamen başka bir şeyi düşünüyordu:

“Oh, hayır. Yine mi?”

Kolanın neden bu şekilde düşündüğünü anladığımız zaman, "Bir otostopçunun galaksi rehberi"ndeki saksı ile benim kolam arasındaki bağ da açıklanabilir ve hayatın anlamı bulunabilir.
'cos everybody hurts, sometimes.