Olmasın ama oldu diyelim, hayal kuralım: Bir sebepten kitaplığınızın, kitaplarınızın olduğu oda tutuşuverdi, cayır cayır yanıyor canım kitaplarınız. Yangın söndürme tüpü, su falan derken olmadı, sönmedi bir türlü. Yanıyor sevdiceğiniz kitaplar. Gönül ister ki hepsini kurtarın ama yok, alevler habis dillerini çıkarmış, sırıta sırıta yalıyorlar çocuklarınızı, dostlarınızı, ahbaplarınızı. Hiç yoktan bir kaçını kurtarayım diyorsunuz ve atılıyorsunuz alevlerin arasına, hangi kitapları alırdınız?
Ben başlayayım:
Kara Kutu (Ediz)'mu kapardım hemen, yanına
Şibumi'mi alırdım (eski baskı, zor bulunur),
2666'yı kurtarırdım (daha bitmedi, yarısındayım),
Don Quijote'ye zıplardım (iki kitap takım,
Roza Hakmen çevirisi, kutulu),
Decameron'umu (iki kitap takım, kutulu, daha mühimi bir dosttan hediye, ha bir de
Rekin Teksoy, rahmetlinin çevirisi) ve
Practical English Usage'ımı alırdım (yeryüzünün en iyi ingilizce dilbilgisi kitabı), kaçardım. Bi' dakka! Bir de
Fahrenheit 451'i alırdım, ayıp olur Ray babaya.
Sonradan ek:
Fiddler'dan el alarak, geride bırakmak zorunda kaldıklarımdan bahsedeyim, alevler içinde yanan kitaplarım:
Amerikan Tanrıları'nı yeni almıştım, yazık oldu.
Can Yücel, tüm şiirleri ateşler içinde şimdi. Can baba demişken, onun çevirdiği
Hamlet, off, yine onun çevirdiği
Muhteşem Gatsby, son bi' hamle almaya çabalasam mı acaba, yok yok, sarmış alevler iyice, kusura bakma Can baba... Ah be
Bir Film Nasıl Okunur kitabım! Gitti! Keşke
İlahi Komedya'yı da kapaydım! (
Rekin Teksoy çevirisi) Gitti artık! Ne yapalım...