Yorumum: Öncelikle filmin henüz ülkemizde vizyona girmediğini belirtmek gerek. 14 Şubat'tan itibaren sinemalarda izleyebileceğiz.
Sanırım ben biraz aceleci davrandım ve filmi dün gece internetten bulup izledim. Oscar Ödül Töreni'ne dek adaylık alan tüm filmleri izlemek gibi bir hedefim olduğundan, vizyon tarihini beklemekten vazgeçtim. Fakat izledikten sonra fark ettim ki, bu film, öyle bir kez izledikten sonra rafa kaldırılan filmlerden biri değil. Bu film, ruhumuzun derinliklerine nüfuz edebilecek denli etkileyici bir özgün senaryoya sahip oldukça dokunaklı ve tekrar tekrar izlenebilitesi olan bir film.
Bittikten sonra, "Ne filmdi ama!" dedim kendime. Gerçekten bazı filmlerden, kitaplardan etkilenmek için hayatta yaşadığınız olaylar önem teşkil ediyor. Bu filmde de öyleydi sanki. Kendini yalnız hissedenlerin filmi bu. Joaquin Phoenix'in olağanüstü oyunculuğuyla birlikte siz de kendinizi filmin bir köşesinde hissedeceksiniz. Çünkü filmde anlatılanlar günümüze çok da uzak değil. Bir gelecek portresi çizilmiş adeta. Korkunç, ürkütücü, sarsıcı... Ama tüm bunlara rağmen içinizi de ısıtacak bir hikayeye sahip film. Üşüyüp, ısınacaksınız sonra da tekrar üşüyecek ve öyle kalacaksınız. Yani finali sarsıcı epey, hazırlıklı olun.
Filmin konusundan da bahsetmek gerek.
Theodore Twombly kısa bir süre önce karısından ayrılmış, depresyonda olan, hayata bakış açısı değişen, yalnız, üzgün bir adam rolünde çıkıyor karşımıza. Teknoloji almış başını yürümüş, bu yüzden Theodore'un yaptığı iş de öyle pek para kazandıran cinsten değil. Mektup yazarlığı yapıyor. Yalnız ve mutsuz oluşunun da etkisiyle kelimenin tam anlamıyla döktürüyor mektuplarında. Çok iyi şeyler yazabiliyor.
Günler bu şekilde, rutine dönmüş bir halde akıp giderken, bir gün her şey değişiyor. Bu, Theodore'un bilgisayarındaki işletim sistemi sayesinde oluyor. İşine yardımcı olması amacıyla bir kadın sesini tercih ediyor. Kendisine Samantha adını veren bu sanal kadınla sürekli konuşmaya başlıyor Theodore. Zaman geçtikçe bağlılık dozu artıyor ve yalnızlığını bu şekilde giderdiğini fark ediyor.
Hikayeyse buradan sonra çok garip bir hal alıyor. Theodore Twombly, Samantha adlı bu işletim sistemiyle çıkmaya başlıyor. Evet, bildiğiniz sevgili oluyorlar. Daha fazla bilgi vermemek adına burada kesiyorum yorumumu ama anlattıklarım, izleyeceklerinizin yanında hiç kalacak. Dramı iliklerinize kadar hissedeceksiniz.
Film dram evet, fakat film afişinin böyle cafcaflı olması, türün yanına bir de "komedi"nin eklenmiş olması ve ülkemizde de 14 Şubat'ta vizyona girecek olmasından dolayı sulu aşk filmi olarak lanse edildiğini sanıp izlemekten vazgeçmemelisiniz. Kesinlikle izlemelisiniz.
1999'da Being John Malkovich filmiyle Oscar adaylığı olan çok yönlü sinemacı Spike Jonze'un son uzun metrajlı filmi "Her". Ayrıca 5 Oscar adaylığı var bu sene. En İyi Film Ödülü'nde "12 Years a Slave", "Gravity" ve "American Hustle" gibi sıkı rakipleri olsa da, benim gönlüm "Her"den yana. Hatta aday olduğu diğer 4 ödülü de almasını isterim. Çok sevdim filmi evet.
Joaquin Phoenix'in oyunculuğu kelimenin tam anlamıyla Oscarlık. Fakat az önce adaylıklara tekrar göz atarken "En İyi Erkek Oyuncu Ödülü"nde ismini göremeyerek kahroldum. Bir anda Oscar'dan soğudum... Gerçekten bu muazzam oyunculuk bir Oscar Ödülü'yle taçlandırılmalıydı. Bol ödüllü bir film zaten "Her". Şimdi ödülleri tek tek buraya yazmayayım merak edenler araştırabilirler. Filmdeki gizemli işletim siteminin seslendirmesini de gene tanıdık bir isim yapıyor: Scarlett Johansson.
Ve değinmediğim noktalardan birisi de şu: Film bana baştan sona Black Mirror tadı verdi. Sanki Black Mirror'ın yeni bir bölümünü izliyormuşum gibi hissettim. Bu yönden de çok iyi oldu açıkçası.
Ben bu kadar uzun bir yorum yazacağımı zannetmiyordum aslında. Kısa cümlelerle filmin etkileyici olduğunu dile getirmek istemiştim sadece ama yorum uzadıkça uzadı ve bir film eleştirisine dönüştü.
Bu da filmin bir diğer afişi ve bence daha güzel olanı: