Kelid Aynası çok ihmal edilen bir konu. Onu daha iyi anlayabilmek için, eserde kullanılan dilin gerçek dünya ile yapıt dünyası arasındaki konumuna, işlevine bir göz atmakta fayda var.
Yetişkinler bu esere yöneldikten sonra kaçmadılar. Çünkü ellerine aldıkları şeyin çocuklara yönelik bir şey olduğunu kabul edenleri bile, konunun ele alınış biçiminin sadece çocuklara hitap etmediğinin farkındaydılar. Dramatik yapısı iyi kurulmuş bir fantastik eser, okuru içine çekmeye yetebilecekken, Harry Potter serisi fazladan bir şey daha yapıyor, ve macerasını içinde yaşadığımız gerçek dünyaya paralel olarak hemen yanıbaşımızda, hatta burnumuzun dibinde, bizden gizli sürdürüyor; üstelik bu yaşanan macera, içinden sihir çıkarıldığında insanlık tarihi boyunca verilmiş mücadele tiplerinden en güçlülerini yansıtıyordu: Baskıya, zorbalığa, köleliğe ve faşizme karşı direnmek. Yani yazar tarihte en uzun süre anlatılabilecek konulardan bazılarını seçip onun üzerine inşa ediyordu hikayesini.
Bunu anlayabilmek için gereken dışsal bilgilerin yanında, bu bilgilere henüz sahip olmayan çocuklar ve gençler bile, çevrelerindeki dünyada buna benzer bazı olayların yaşandığını fark ediyor ve gerçek dünyadan kaçarlarken bir yandan da gerçek dünyayla olan bağlarını hiç koparmıyorlardı aslında. Okur, kaçma ihtiyacını karşılarken gittiği yerde yine benzer sorunlarla karşılaşıyor, ama bundan sıkılmıyor, çünkü elinde sihir gibi yeni bir hareket imkanı oluyordu. Hangimiz çok bunaldığımız bir gün elimizde bir asa olsa o an hangi büyüyü yapacağımızı hayal etmemişizdir, ya da işimizin daha kolay olacağını düşünmemişizdir? Ama eserin dünyasına baktığımızda, o asa hemen herkeste vardır. Hatta Melez Prens'in ilk bölümünün sonunda şuna benzer bir diyalog geçer, Muggle başbakanı tam sihir bakanı ve Fudge çıkmak üzereyken "Ama siz büyücüsünüz! İstediğiniz her şeyi halledebilirsiniz?" der. Fudge ise buruk bir gülümsemeyle, "Mesele şu ki, başbakan, karşı taraf da sihir kullanabiliyor..." der. Bu konuya daha sonra yine döneceğim.
Okur bu eser sayesinde içinde bulunduğu dünyadan kaçıyordu, ama kaçtığı yerde gördüğü tablo sayesinde geldiği yerde mücadeleye devam edebilmek için gerekli motivasyonu topluyordu sadece.
Bildiğiniz gibi Harry Potter kitaplarında gelinen son nokta, tüm dinamikleriyle ırkçılığa ve faşizme karşı verilen gerçekçi bir mücadeledir. Daha bu noktaya gelinmeden bile, eser kara mizah taşıyan ironilerle ve abartılarla dolu diliyle gerçekliğin trajikomik yanlarını ortaya çıkarıyor, gerçeği ele alış şekliyle onları alaya alıyor, bunun kaçı(nı)lacak bir şey olduğunu, sahiden kaçabilmek için ise ancak “değiştirilecek” bir şey olduğunu okura alımlatırken, bir yandan da bunu gerçekleştirebilmek için gerçeklerle bağı asla koparmamanın önemi bizzat Felsefe Taşı kitabında Albus Dumbledore tarafından vurgulanıyordu:
“Bu ayna yüreklerimizin derinliklerinde yatan tutkuları, istekleri gösterir bize. Aileni hiç bilmedin sen, onları görürsün. Kardeşleri tarafından ezilen Ronald Weasley, kendisini onlardan üstün görür. Ama bu ayna bizi bilgiye, doğruya götürmez. Gösterdiklerinin gerçek olmadığını bilmeyenler önünde eriyip gitmişlerdir ya da akıllarını kaçırmışlardır. Ayna yarın yeni bir binaya götürülecek, Harry, bir daha gidip bakma ona. Günün birinde karşına çıkarsa da hazırlıklı ol. Düşler dünyasına dalıp gerçek dünyayı, yaşamayı unutmak doğru değildir, unutma bunu.” (Felsefe Taşı – 12. Bölüm: Kelid Aynası sf: 245)
Bu kısa alıntıdan bile görüldüğü gibi, eserdeki konu derinliği çocukları boğmadan yetişkinleri de eğlendirebilecek düzeydeki bir havuz gibidir. Sihir, çocuklar için eksiklik tamamlayıcı bir güç iken, yetişkinler için ise yaratıcı anlatım biçimlerine fırsat veren eğlencelik bir unsurdur. Ben bunu bir adım daha ileriye götürüyor ve kitabın kendisinin, hatta serinin Kelid aynası olduğunu söylemek istiyorum. Kitabı bir ayna olarak görürsek, baktığımız şey bizim dünyamız yine, kendimizi görüyoruz orada, sihir kuşanmış ve daha güçlü bir halde. Eserin başında oturup gördüğümüz tabloya bakarak "öyle olsa" neler yapacağımızı düşünerek saatlerimizi, günlerimizi geçirebiliyoruz, hayaller kurarak. "Öyle olmayan" dış dünyadan kaçabiliyoruz istediğimiz kadar. Ama bu bizi bir yerden bir yere götürmüyor. Kalbindeki arzuları görüyorsun kitaba bakınca, sihir sahibi olmak istiyorsun, kendini o şekilde hayal ediyorsun mücadele edebilmek için. Ama kitapta aynı güç karşı tarafta da var. Eşitler. Bizim dünyamızda da biz eşitiz, kimsede sihirli bir güç yok. Eğer gerçek dünyadan memnun değilsen, ondan sahiden kaçabilmek için onu ancak değiştirmen gerekiyor. Bu açıdan okuduğumda, kaçış edebiyatına getirdiği yorum sayesinde daha bir değerli buluyorum seriyi.