Eve giden yol

Yatağımın karşısındaki duvarda asılı olan bu Tabloya her baktığımda farklı anlamlar çıkarıyorum. Resim aynı ama benim ruh halime göre farklı şekillere bürünüyor.
Kimin hediye ettiğini hatırlamıyorum. Çokta umurumda değil açıkçası. Önemli olan şu anda burada odamda olması ve beni rahatlatması…
Amerikalı bir ressam olan Thomas kinkade’e ait odamdaki kopyası. En sevdiğim ressamlardan birisidir. Gerçi tek sevdiğim ressamdır. Diğer ressamlar gibi karmaşık resimleri yok. Düz ve anlaşılır.
Aslında pek anlam çıkartamazsınız baktıkça.
Her gün aynı tabloya bakıyorum. Mutlu olduğum zamanlar farklı, mutsuz olduğum zamanlar ise sıradan.
Bugün tekrar baktım.
Hava kapalı, yağmur yağıyor. Gökyüzünde uçan kargalar her zaman ki yiyecek arayışı içersindeler. Daireler çizip duruyorlar. Ama her zaman ait oldukları noktaya geri dönüyorlar… İnsanlar acele etmeden evlerine yürüyorlar. Baştan aşağı simsiyah giyinmiş olan anne ve pembe renk giyinmiş olan küçük kızı. Büyük bir zıtlığın temsilcisiler sanki. Eve gidiyor olmalılar.Acele etmeden yavaş bir şekilde yürüyorlar… Yüzleri olsaydı eğer kesinlikle ikisi de gülümsüyor olurdu.
Bütün evlerin ışıkları açık. Sokağı aydınlatıyor. Böylelikle karanlıktan korunmuş oluyorlar. Sağ taraftaki büyük evin bahçesinde ki köpek mutsuz. Bir şeye kızmış olmalı… Evin girişinde bulunan siyah kedi dışarıyı izliyor. Ona acıyorum. Her şeyin siyah beyaz olduğu renksiz bir dünya…
İlerdeki kilisenin ışıkları sokağa yansımış…
Eski bir araba, acaba kaç yılında alınmış? Belki de 1960 yılındalar.
Arkasından gelen motosiklet onu takip ediyor gibi.
Kırmızı araba demeyi seviyorum ona. Siyah renkte olduğunu unutarak…
Sağ taraftaki büyük evde yaşadığımı hayal etmeyi seviyorum. O köpek bana aitmiş ya da ev.
Bu tablo canlı gibi. Ama ne yazık ki bana ait değil tablodakiler.
Ressama ait. Bu evleri o yarattı. İnsanları, kırmızı arabayı, köpeği ve kediyi. Onların tanrısı o.
Üzülmüyorum. Ama biraz kıskandığımı söyleyebilirim. Resim yapma yeteneğim yok. Bir tek çöp adam çizebilirim.
Önemli değil. Benimde hayal gücüm var. Bardağın yarısını dolu görmek lazım…
Kötü anlattım her şeyi. İyi betimlemedim. O an yazmak istedim bu yazıyı.
Ama duygular birbirine geçti.
Neyse ne diyordum? Ah evet tablo. Bu tabloda ruh var, duygu var, müzik var. Adını değiştirdim. ‘Eve giden yol’ koydum. Keşke müzik olsaydı arka fonda. ‘Beethoven’nin Cavatina’ adlı sonatı iyi giderdi.
Karmaşa yok tabloda. Sessizlik var, huzur var…