Kayıt Ol

Kimim Ben? //Son Bölüm//

Çevrimdışı Malkavian

  • *****
  • 2152
  • Rom: 57
  • I was lost in the pages of a book full of death..
    • Profili Görüntüle
Ynt: Kimim Ben? Bölüm I-II
« Yanıtla #15 : 10 Aralık 2010, 10:20:47 »
@Soulsucker: Yorumun o kadar olumsuz kelime ve olayla başlıyor ki bir an karamsarlığa büründüm. Neyse ki sonuna olumsuz eki koyup devam etmişsin :) Siz de bu tarz kinayeli anlatım kullanıyorsanız 1. tekil şahıstan yazıyorsunuz hikayelerinizi. Benim ise bu yazı şeklini 1. veya 2. deneyişim. Yorumunuz için teşekkür ederim.

@LegalMc: Yazarken dikkat ettiğim en önemli şey akıcılık ve gereksiz betimlemelerden kaçmak olduğu için yorumun çok hoşuma gitti. Empatiyi sağlam yapabilmek için birkaç gün kafa patlattım ve bunun işe yaradığını görmek çok güzel.  Görsel konusuna da gelince. Hikaye yazılmış bitmiş bile olsa kafama sinen bir görsel bulmadığım zaman hikayeyi yüklemiyorum bile. Biraz titizim o konuda.

Çevrimdışı Malkavian

  • *****
  • 2152
  • Rom: 57
  • I was lost in the pages of a book full of death..
    • Profili Görüntüle
Ynt: Kimim Ben? Bölüm I-II-III
« Yanıtla #16 : 18 Aralık 2010, 13:07:36 »
Kimim Ben?
Bölüm III

Taksinin şaşırtıcı derecede rahat koltuğuna sırtımı yaslayıp düşüncelere daldığımdan beri aklımda ‘kim’ ve ‘neden’ kelimelerinin içinde olduğu birçok soru dolanıyordu. Baş ağrıtacak kadar çok bilinmezle aynı anda uğraşmaya çalışmak beni oldukça yormuştu. Bindiğim taksi sert bir frenle büyük bir binanın önünde durdu. Geveze taksi şoförüm sesini kesip de suratıma beklenti içinde bakmaya başlayınca, sonunda istediğim yere geldiğimi anladım. Taksimetrede yazan miktarın iki katını ödedim ve adam tekrar konuşmaya başlamadan hemen önce aracın kapısını kapatıp aceleyle binaya girdim.

Gördüğüm en büyük alışveriş merkezlerinden biriydi. Hızlı adımlarla merdivenlerden yukarı çıktım ve yaşlı çekik gözlü terzinin bana tarif ettiği mağazaya girdim. Etrafıma hızlı bir bakış attım. Amma kaliteli şeyler satıyorlardı böyle. Doğruca danışma masasına ilerledim ve burun yapısından ve ten renginden burnu havada bir Fransız olduğu çok belli olan adama doğru ilerledim.

‘İyi günler bayım.’

‘İyi günler beyefendi size nasıl yardımcı olabilirim.’ Adamın Fransız aksanı ve siyah jöleli saçları resmen beni tiksindiriyordu.

İşte şimdi söyleyeceklerime çok dikkat etmem gerekiyordu. Ne diyebilirdim ki. Bu ceketi buradan aldım ama kim olduğumu hatırlamıyorum. Bana adresimi verebilir misiniz mi diyecektim. Karşımdakine belli etmeden istediğim bilgiyi almalıydım. Düşün… Düşün…

‘Bu takım elbiseyi buradan aldım ve sanırım fatura adresinde bir karışıklık olmuş. Kayıtlarınızı kontrol etmeniz mümkün mü acaba?’ O da nesi bunları ben mi söylemiştim? Aklım gerçekten hızlı çalışıyordu.

Adam seri numarasını istedi ve ben de ceketimi açmaya bile gerek duymadan ezberimden söyledim ‘198654’ ve sonra fark ettim ki hafızam oldukça iyiydi. Hatta iyi de ne kelime mükemmeldi. Mağazaya girdiğimde en fazla üç saniye kadar etrafıma göz gezdirmeme rağmen şu anda gözümü kapatsam en ince ayrıntısına kadar hangi reyonda ne olduğunu renklerine kadar sayabilirdim. İstemsizce gülümsedim ve şüphelendirmemem gereken görevlinin bana ters bakışlar atmasına sebep oldum. Ne yapabilirim ki hafızasını yeni kaybetmiş birinin bu denli güçlü bir hatırlama yeteneğine sahip olması gülünç değil de neydi?
Kafama kim veya ne vurduysa iyi iş başarmıştı.

Görevli parmaklarını önündeki ekranın hemen altında duran klavyede hızlı hareketlerle gezdirmeyi bıraktı ve kısa süren bir incelemeden sonra bir bana, bir ekrana bakmaya başladı.

‘Etikete göz atmamın sakıncası var mı bayım?’ diyen Fransız onayımı beklemeden elleri ile ceketin iç yakasındaki numaraya göz gezdirdi. Sonra tekrardan bilgisayarının başına geçti ve söylene söylene ‘Ama nasıl olur bu çok değerli müşterimiz… Beye ait’

Lanet Fransızlar! Galiba bu yüzden nefret ediyorum hepsinden. Düzgün konuştuklarında bile zar zor anlaşılıyorlar bir de karşımdaki mırıldanarak konuşuyordu. Bana en çok gerekli bilgiyi yutarak söyleyen ağzının ortasına yumruk atmamak için kendimi zor tuttum.

‘Kim dediniz?’ eh denemeye değerdi.

Ağzını açtı ve tam söyleyecekken tekrar kapattı. Lanet olasıca ağzını yuvarlamıştı. ‘O’ ile mi başlıyordu acaba.

‘Belli ki bir yanlış anlaşılma olmuş. Faturamı bahsettiğiniz beyefendiye göndermişsiniz. Bana adresini verirseniz muhasebecimi gönderip faturamı geri aldırabilirim.’ Eh bu durum için fena yalan değildi. İlkini de destekliyordu fakat neden olduğunu bilmesem de nefret ettiğim görevli bu numarayı da yutmadı.

‘Üzgünüm bu bilgiyi sizinle paylaşamam. Fakat bir kimlik ve telefon numarası verirseniz kaydınızı alabilirim.’

Hiç yararı yoktu. Çıkmaz yola geldiğimde anlarım. Ben ısrar edecektim ve o da inatlaşmaya devam edecekti. Sonra ben müdürü ile görüşmek istiyorum diyince de, iyice bana gıcık olup istediğimi yapmamak için elinden geleni yapacaktı.

O sırada yaklaşık üç metre ileride kasada ödemesini yeni yapmış olan bayan, fişine bakarak dalgınca mağazanın çıkış kapısına doğru yürümeye başladı.

‘Pekala…’ Dedim ve vücudumun kontrolünü beş saniyeliğine tamamen yitirdim. Bilinçaltımın derinliklerinde çok yetenekli biri vardı ve kontrolü eline almıştı. Acemi hafızamla, deneyimli vücudumun yaptıklarını bir seyirci gibi izlemekten başka bir şey yapamıyordum. Ellerim daha önce bahsettiğim kuvvetli hafızamın mağazada önceden belirlemiş olduğu, danışma masasının üzerindeki rengârenk fularlardan birini hızla çekip alırken, vücudum hiç bir şey yokmuşçasına arkasını dönüp az önce alışverişini tamamlamış bayana hafifçe çarptı. Ağzım ’Çok affedersiniz.’ Derken bir elim kadını omuzlarından tutup kibarca özür diliyor, diğer elim ise az önce yürüttüğü üzerinde alarm olan fuları kadının alışveriş çantasına atıyordu.

Ta Taa… Alarm çalarken önümdeki Fransız koşarak girişe gitti ve bayanı nazikçe sorgulamaya başladı. İçimden ıslık çalarak rahat bir yürüyüş ile masanın arkasına dolandım ve adresi kolayca hafızamın bir köşesine not ettim.

O pislik Fransızın ‘O’ ile başlayan bir şey söylemeye çalıştığına emindim zaten. Takım elbisemin sahibi Bay Osgard bekle beni geliyorum!

Bu arada Fransızlardan neden bu kadar çok nefret ediyorum acaba?

Çevrimdışı Black Helen

  • ***
  • 782
  • Rom: 15
    • Profili Görüntüle
Ynt: Kimim Ben? Bölüm I-II-III
« Yanıtla #17 : 18 Aralık 2010, 14:28:38 »
Üç bölümü de okuduktan sonra, akıcılık ve kurgu bakımından çok başarılı bir öykü olduğu kanaatine vardım. Soulsucker'ın da bahsettiği gibi hikayenin akıcılığını baltalayan, gereksiz betimlemeler kullanmayışınız okuyucuya çok daha fazla rahatlık sağlıyor. Ayrıca Fransızlar hakkındaki gözlemlerinizde de tamamen haklısınız. O kısım beni çok güldürdü.  :D Ellerinize sağlık. Devamını merakla bekliyorum.
Spoiler: Göster

Çevrimdışı Wanderer

  • ****
  • 1501
  • Rom: 28
  • Uzun günler ve hoş geceler dilerim.
    • Profili Görüntüle
    • Blog Sayfam - Yolsuz Yolcu
Ynt: Kimim Ben? Bölüm I-II-III
« Yanıtla #18 : 18 Aralık 2010, 22:08:36 »
Çok güzel devam ediyor demekten başka söylenecek söz kalmamış sanırım. Adamın taktiği beğendim, çok güzel öğrendi ismi, gizli ajan filan olmasın bizimki :P

Şimdi sallıyorum ki, bakarsın tutar, ilerde 'ben dememiş miydim' derim. :D

Ellerine sağlık.
May the force, be with you.

Çevrimdışı Malkavian

  • *****
  • 2152
  • Rom: 57
  • I was lost in the pages of a book full of death..
    • Profili Görüntüle
Ynt: Kimim Ben? Bölüm I-II-III
« Yanıtla #19 : 19 Aralık 2010, 15:39:13 »
@black_helen: Nedense fransızlardan pek hazzetmem özellikle kendilerini bişey sanmalarından. Karaktere kendimden birşeyler kattım o konuda :)

@Antiseptik: Devamı gelecek 2 bölüm kaldı sonra son bulacak zaten. İki bölümü de en kısa zamanda yayınlarım bir sorun çıkmazsa

Çevrimdışı Cold Fire

  • *
  • 33
  • Rom: 2
    • Profili Görüntüle
Ynt: Kimim Ben? Bölüm I-II-III
« Yanıtla #20 : 19 Aralık 2010, 20:02:18 »
Müthiş bir giriş yapmışsın, çok etkileyici olmuş.Konu seçimin ve anlatım tarzına hayran kaldım. Devamını sabırsızlıkla bekliyorum. (Tebrik Ederim)  :)
"Ne kadar bilirsen bil söylediklerin karşındakinin anlayabildiği kadardır.."

Çevrimdışı LegalMc

  • ****
  • 1215
  • Rom: 33
  • Unimpressed was his default state.
    • Profili Görüntüle
Ynt: Kimim Ben? Bölüm I-II-III
« Yanıtla #21 : 21 Aralık 2010, 17:57:38 »
Ne zamandır yorum yapacağım bir türlü kısmet olamadı.

Bu bölüm de güzeldi yine ama önceki iki bölümün gölgesinde kaldı gibi biraz. Her neyse son iki bölüm demişsin, kısa hikaye olacağını biliyordum da bu kadar kısa olacağını bilmiyordum açıkçası. Umarım (pek şüphem yok ama) bu güzel hikayeyi tatmin edici bir sonla tamamlarsın. Kalemine sağlık, diğer bölümleri de sabırsızlıkla bekliyorum.

Ve Fransızlar konusuna sonuna kadar katılıyorum.
Yaşasın!
Ne kadar da ideolojik yaklaşıyoruz birbirimize.

Çevrimdışı Malkavian

  • *****
  • 2152
  • Rom: 57
  • I was lost in the pages of a book full of death..
    • Profili Görüntüle
Ynt: Kimim Ben? Bölüm I-II-III-IV
« Yanıtla #22 : 07 Şubat 2011, 00:12:50 »
Kimim Ben?
Bölüm IV



Kafam düşüncelerle dolu, yavaş adımlarla alışveriş merkezinden çıktım. Az ileride ana yolun kenarında duran otobüs durağına doğru adımlarımı hızlandırdım. Köşeyi yeni dönüp durağa yaklaşan ve yan tarafında devasa bir diş macunu reklâmı olan ilk otobüse bindim. Biner binmez sanki bana ayırmışlar gibi yabancılık çekmeden soldan üçüncü sıranın cam kenarına oturdum. Kafamı her zaman yaptığım gibi cama dayadım ve manzarayı seyretmeye koyuldum.

Durun bir dakika! Her zamanki gibi kafamı cama mı dayadım?! O lanet Fransızın bilgisayarından aşırdığım adrese nasıl gideceğimi biliyordum ve bunu defalarca yapmıştım. İşte bu keyfimi yerine getirdi. Hafızam bana uzaktan el sallamaya başlamıştı.

Hafızamın yerine geliyor olması güzeldi fakat bu bulmacanın parçalarını bulmak çok uzun zaman alacağa benziyordu. Zira birinci sınıf takım elbiseler içindeki bir züppenin – evet o kişi ben oluyorum- otobüsle sık sık yolculuk etmesi gerçekten ilginçti.

Kafamda bu tezat durumu tartmaya başlamıştım ki otobüs hızla bir başka durağın yanından geçti. Durağın camekan rüzgarlıklarının arasında oturmuş kalın montunu boynuna kadar çekmiş, atkısını sıkıca dolamış yaşlı bir adam vardı. Yaşlı adamın ellerinde ışık, ısı, sevecenlik ve daha birçok şey yayan iki tane alev vardı. Buraya kadar her şey normaldi. Fakat etrafın siyah beyaza yakın bir renk alması ve sadece adamın elindeki iki ışığın kor renklerinin birer nabız gibi atıp durması fazlaca ilginçti. Kafamı istemsizce tekrar yokladım. Darbeleri aldığım kısımlardaki şişlikler çoktan geçmişti. Biraz hızlı mı iyileşiyordum ne?

Duraktaki yaşlı adam hafifçe oturduğu yerden kalktı ve kendisine yaklaşan yaşlı çifte doğru elinde dünyanın en kıymetli şeyini tutuyormuş gibi yaklaştı. Elindeki alevler titreşti ve yaşlı çifte doğru adeta büyülü bir şekilde havada spiraller çizerek hızla yol aldılar. Alevler yaşlı çifte çarpınca parçalandılar ve kıvılcımlar etrafı havai fişek gösterisine çevirdi. Ağzım bir karış açık olan olayları izliyordum ve boynumu kırmak üzereydim. Zira otobüs tüm bu olaylar olurken hareketine devam etmişti. Otobüs köşeyi döndü ve yaşlı çift görüş alanımın dışına çıktı. Pencereden bakmaya devam ediyordum. Dünya normal rengine geri dönmüştü. Acaba yaşlı çifte ne oldu? Gibisinden bir soru soruyor olmalıydım şu anda kendime. Fakat bunun yerine az önceki sahnenin neden bana tanıdık geldiğini düşünmekle meşguldüm.

Bir sonraki durakta otobüs sert bir fren yaparak durdu. Ayaklarım düşünceli aklımın kontrolünü eline aldı ve beni hızla otobüsün dışına taşıdılar. Defalarca gelmiş olmanın verdiği o tanıdık his ile kendimden emin yoluma devam ettim. Büyük bir gökdelenin önüne gelince içeri girdim. Güvenlik görevlisi yüzüme gülümsedi ve rutin bir selam verdi. Yüzü tanıdıktı. Ama nereden?

Asansöre binip en üst katın düğmesine bastım. Oldukça seri çalışan bir asansördü kırk beş katı saniyeler içinde çıktı ve tiz bir ‘ding’ sesi eşliğinde beni dışarı uğurladı. Çatı katında tek bir kapı vardı. Eh zaten tanıdık gelen de tek bu kapıydı. Ellerimle kapıyı ittirdim ve iki yana açılan büyük kapıların hemen arkasında başlayan kırmızı halıya adımlarımı attım. Geniş pencerenin hemen kenarında muazzam manzarayı izleyen, birinci sınıf takım elbiselerinin içinde, elindeki kaliteli kadehten şarabını yudumlayan adam arkasını bile dönmedi.

‘Şu haline bak. Seni neredeyse tanıyamayacaktım. Oyun oynamayı sevdiğini biliyorum ama bu kadar berbat kılıkta seni görmeyi beklemiyordum.’

Demek oyun oynamayı seviyordum ve bu birinci sınıf elbiselerin içinde salaş görünüyordum öyle mi? İşte bu ilginçti. Gülümsemekle yetindim ve ekledim; ‘Beni bilirsin…’ lanet olasıca daha arkasını bile dönmemişti.

O da gülümsedi. Beni uzun zamandır tanıdığını her hareketi ile belli ediyordu. Bir şekilde ondan, bende eksik olan bulmacanın parçalarını almalıydım ve bunu yaparken onu şüphelendirmemeliydim.

Hala bana arkası dönüktü ve rahat bir tonda konuşmaya başladı ‘Ee günün nasıl geçti?’

Arkasını dönmesi bende bir güven hissi yarattı. Bu adam büyük bir ihtimalle düşmanım değildi. Yeteneklerim ve hızım söz konusu olunca, bir düşmanın bana arkasını dönmesi onun için pek de iyi olmayan sonuçlar doğurabilirdi. Sorusuna gelince. Hiç bir şeyden şüphelenmemesini sağlayacak tek bir yanıt vardı.

‘Eh işte her zamanki gibi… Ya senin günün nasıldı?’

‘İnsanları bilirsin. En sevdikleri şeyi almaya geldiğimi öğrendiklerinde her seferinde yaygara kopartmanın bir yolunu buluyorlar.’ sesinde bariz bir şüphecilik vardı. Sanki bu arkası bana dönük adam beni gizlice tartıyordu.

Söylediklerine bakacak olursam artık kesinlikle emin olduğum tek bir şey vardı. Karşımda sert bir kaya gibi duran, kötü bakışlı Bay Osgard gibi ben de bir mafyaydım.

‘Haklısın. Hep aynı şeyler. Üzerime bak. Sırılsıklam oldum. Yağmur tüm gün devam etti.’ Dedim sıkkınca. Hep savunmada kalarak hem daha fazla bilgi edinemeyeceğim açıktı, Hem de karşımdaki bu tehlikeli meslektaşımı şüphelendirmek istemiyordum.

‘Takımlarımdan birini ödünç verebilirim.’ Diye öneride bulundu. Sesinde keskin bir merak tadı alıyordum. Sahi insanların hislerini nasıl bu kadar kesin ve net bir şekilde anlayabiliyordum ki?

Başımı salladım ve yolu göstermesini işaret ettim kibarca. Beni odasına götürürken yüzünde gizlemeyi başaramadığı bir gülümseme vardı ve sesi artık daha kendinden emin çıkıyordu.

‘Herhangi birini seçebilirsin. Seninmiş gibi rahat et.’ Dedi ve giyinmem için odadan çıktı. Odadan çıkarken kendinden emin sesinde neşe çığlıkları vardı.

Dolabı açtım ve dördüncü sırada olduğuna emin olduğum en sevdiğim takımımı üzerime geçirdim ve bunu yapar yapmaz kafamda o sıradan yarışmalarda elenen insanlara çalınan melodi vardı. Osgard beni kendi odama getirmişti ve ben salak gibi ona teşekkür etmiştim. Daha ilk dakikadan zayıflığımı göstermiştim. Eh en azından biraz da olsa dostum gibi görünüyordu.

Dışarı çıktığımda kol düğmelerimi takmakla meşguldüm ve rahat bir tonda ‘Elbiselerimin yerini gösterdiğin için teşekkürler. En sevdiğim takımımı özlemişim.’ Dedim.

Osgard’ın bariz gülümsemesi hafiflese de yüzünde oyalanmaya devam etti. Bana şöyle bir göz gezdirdi.

‘Bak. Oyun oynamayı bırakalım. Hafızanı kaybettiğini biliyorum ve muhtemelen var gücünle onu geri getirmeye uğraşıyorsun. Fakat bilmen gereken bir şey var. Hafızanı, gücünü ve tüm bunları kendi isteğinle bıraktın.’ Ellerini iki yanına açıp tüm çatı katını içine alan bir hareket yaptı.

‘Demek bütün bunlardan kendi isteğimle vazgeçtim öyle mi? Peki bunu ne halt etmek için yaptım Osgard?’

Osgard cevabını vermek için ağzını açmıştı ki açık olan arkadaki pencereden onlarca siyah kuzgun aniden geniş çatı katına girdiler. Koridorlardan heyecanlı kanat çırpışları ile geçip, arkadaki kapısı açık olan odaya doluştular. Saniyeler sonra kapıdan az önce durakta gördüğüm yaşlı adam çıktı. Elinde alevleri yoktu ama o olduğuna emindim.

Osgard sakin ve yatıştırıcı bir ses tonu ile konuşmaya başladı. ‘Bak bunların şu anda içinde bulunduğun durum söz konusu olunca anlamsız geldiğini biliyorum. Fakat bana güvenmelisin. Sana bilmen gereken kadarını anlatacağım ama daha fazlasını bilmen hem senin hem de bütün bunları uğruna feda ettiğin kişinin tekrar tehlikeye girmesine sebep olur.’
Söyledikleri birden ilgimi çekmeye başlamıştı. Sesindeki garip tonun anlamını daha çözememiştim fakat uzun zamandır beklediğim bilgiler sonunda önüme gelmişti. Dikkat kesilip dinledim.

‘Neden bütün bunlardan vazgeçtiğini sormuştun. Kendi gözlerinle görmen daha iyi olacak sanırım. Böylece bana inanırsın.’


Eliyle hemen geniş pencerenin yanıbaşında duran teleskopu gösterdi. Karşıdaki çok katlı binalardan birine doğrultulmuştu. Sabırsızca teleskopa yaklaştım ve izlemeye başladım. Karşımda kızıl uzun saçları çıplak omuzlarına dökülen, beyaz teninin belirli yerleri çillerle kaplı, renkli gözleri dolu dolu ve umutla bakan bir kadın vardı. İki elim ile başımı tuttum. Büyük bir ağrı spazmı ile birlikte beynime kısa süreli anılar dolmaya başlamıştı. Bu anıların çoğunda karşımdaki kızılın hayatını kurtarıyordum. Yolun ortasında dururken, filmlerdeki gibi ona sarılıp beraber yandaki kaldırıma uçuyorduk, yanımızdan hızla bir otobüs geçerken. Bir diğerinde suda boğulurken bir cankurtaran gibi çevik hareketlerle ona doğru yüzüp, kenara taşıyordum. Bir seferinde yediği bir şey boğazına kaçmıştı ve boğazındaki parçayı çıkarıyordum. Arkasından gelen bıçağını çekmiş yankesici ona ulaşmadan tam önce oraya varıp, yankesicinin bıçağı tutan bütün uzuvlarını kırıyordum. Bunun gibi yüzlerce sahne gözümün önünden geçti ve gözlerimi teleskoptan ayırdım. Şaşkınlığımı saklayamadan gözlerim bir karış açık Osgard’a bakmaya başladım.

Aklımda hala son gördüğüm sahne vardı. Yıkık dökük binaların arasında duran kızılın görüntüsü.

Çevrimdışı alper

  • **
  • 143
  • Rom: 10
  • don't let'em tie you to the stake :P
    • Profili Görüntüle
Ynt: Kimim Ben? Bölüm I-II-III-IV
« Yanıtla #23 : 07 Şubat 2011, 02:52:08 »
Az da olsa açıklayıcı bir bölüm olmuş, bu arada okuyupta yorumlamadığım bir hikaye olduğunu gördüm. Yorumu hakettiğini gördüm, beklettiğim için kendimi ayıpladım.

Genel bir yorum yapayım o halde, pek özgün bir yorum olmayacak ama; çok akıcı ve eğlenceli bir dilden çıkan yazı okudum, neredeyse hiç takılmadım okurken. Neyi merak etmemiz gerektiği bile önümüzdeydi, kafa yormaya da gerek kalmadı. Asıl objeye yönlendirilmiş zihinde saf merak uyandırma başarısı yakalamış oldukça hoş bir yazıydı.

Bir şey sormak istiyorum izin verirsen. Hikayeye dahil ettiğin resimlere göre mi şekilleniyor yazıların, yoksa yazıya en uygun resmi mi arıyorsun? Kurgu harici merak ettiklerimin başında bu geliyor. Kurgudaki merakımın yönlenmesini ise dediğim gibi, yazara bırakmaktan keyif alıyorum. :)

Çevrimdışı Malkavian

  • *****
  • 2152
  • Rom: 57
  • I was lost in the pages of a book full of death..
    • Profili Görüntüle
Ynt: Kimim Ben? Bölüm I-II-III-IV
« Yanıtla #24 : 07 Şubat 2011, 09:44:55 »
Öncelikle teşekkürler okuduğun için. Şimdiye kadarki bütün yazılarımda önce yazıp, sonra görsel buluyordum. Fakat bu yazıyı düşünme aşaması baya uzundu. Daha yazıya geçirmeden görsel aramaya başladım bu sefer ve bulduğum görseller benim kafamdakine oldukça yakın olduğu için daha canlı ve görsele tam oturan bir anlatım kullanabildim. Duraktaki yaşlı adam resmine hayran kaldım ve biraz değişiklik yaptım. Aslında o karakter bir bayan olcaktı. Ama görseli çok beğendim gerçekten :)  Hiçbirşey de dikkatinden kaçmıyor.

Çevrimdışı grikunduz

  • **
  • 368
  • Rom: 6
  • Est solarus oth mithas
    • Profili Görüntüle
    • HayalGezer
Ynt: Kimim Ben? Bölüm I-II-III-IV
« Yanıtla #25 : 07 Şubat 2011, 14:04:59 »
Evet bende keyifle okudum. Gerçekten hikaye, tabiri caizse akıyor insanın dilinden. Anlatımı çok hoş. Olaylar çok hoş. Ama son bölümde nasıl bitireceksin merak ediyorum. Sanki sona çok şey birikti. Merakla bekliyorum. 

Çevrimdışı Malkavian

  • *****
  • 2152
  • Rom: 57
  • I was lost in the pages of a book full of death..
    • Profili Görüntüle
Ynt: Kimim Ben? Bölüm I-II-III-IV
« Yanıtla #26 : 07 Şubat 2011, 19:55:16 »
Sonuç bölümüne çok konu birikmesinin sebebi hafıza kaybına uğramış baş kahramanımızın birinci tekilden anlatılan hikayesi. Son bölümde değişik bir yol izleyip bütün eksikleri gidereceğim merak etmeyin

Çevrimdışı Wanderer

  • ****
  • 1501
  • Rom: 28
  • Uzun günler ve hoş geceler dilerim.
    • Profili Görüntüle
    • Blog Sayfam - Yolsuz Yolcu
Ynt: Kimim Ben? Bölüm I-II-III-IV
« Yanıtla #27 : 07 Şubat 2011, 20:04:05 »
Sorular sorular sorular... "Yeter be!" diyesim geldi. Ufak da olsa bazı şeyleri açmışsın, olay daha fantastik bir boyuta taşınmaya başladı bunlar iyi.

Uzun zaman geçtiği için, okumadan önce eski bölümleri bir taramak gerekti, ne olmuştu ne bitmişti diye, sıradaki bölümün daha erken gelmesini isteyeceğim mümkünse :)

Şu kızıl, fena hatun. Her şeyi onun için mi feda etmiş acaba nedir...

Bir şeyden eminim, soruları, aklımızdan hiç geçmeyen veya geçse bile umursamayacığımız bir biçimde bitireceksin ve sonunu tahmin etmeye çalışsak da edemeyeceğiz. Denge'de sorularımızın cevaplarının yeni sorulara dönüşmesi gibi.
Spoiler: Göster
Denge de bekleniyor bu arada... :hıö



Ellerine sağlık, çok güzel bir bölümdü. Bitirmeden bir ricam olacak, son bölümde aklımızda fazla soru işareti bırakmazsan sevinirim, gece uyuyamıyoruz sonra... :)

Tekrar tekrar ellerine, fikrine sağlık. Devamını dört gözle bekliyorum. (Evet gözlüklüyüm. :D )

May the force, be with you.

Çevrimdışı mit

  • *
  • 5536
  • Rom: 96
  • Kronik Anakronik
    • Profili Görüntüle
    • Yorgun Savaşçı'nın Günlüğü
Ynt: Kimim Ben? Bölüm I-II-III-IV
« Yanıtla #28 : 08 Şubat 2011, 14:57:18 »
Selamlar;

En nihayetinde okudum, geciktiğim için kusura bakma. Bu kadar iyi bir kurgu ile karşılaşacağımı bilseydim hayatta gecikmezdim, o da ayrı mesele. :) Hikayenin akıcılığından, cümleleri kuruş ve yerleştirişindeki becerinden bilmem söz etmeye gerek var mı? Zaten yapılan yorumların büyük çoğunluğu da bu yönde ve ben de onlarla hemfikir olduğumu söylemekten gayet memnunum.

O yüzden farklı bir yorum getirmeye çalışıp memnun kalmadığım şeyleri yazacağım. Birincisi ilk bölümde adam kendini bir sokak arasında baygın olarak yatarken buluyor, değil mi? Sonra birdenbire sağa adım atıyor, sonra da sola... Peki hangi ara ayağa kalktı? Neden hiç sendelemedi ya da ayakta durmakta zorlanmadı? Eli yüzü bu kadar şiştiğine göre iyi bir dayak yemiş olmalı, o halde bu kadar rahat hareket edememeli diye düşünüyor insan. Hem madem yüzü bu kadar şişti, terzi neden onu gördüğünde bir tepki vermedi?

Adamın mafya olmayı çabuk kabullenmesi, herhangi bir ahlak çöküntüsüne kapılmaması da ilginç geldi. Neden polis ya da ajan değil de mafya?

Şimdi yorumumu okuyunca "Bunlara mı takıldın?" diyebilirsin fakat senin yazmaya çalıştığın hikayeler "film tadında" olduğu için bu tip ayrıntılar ister istemez dikkatimi çekiyor. Umarım mazur görürsün.

Tüm bunları bir kenara bırakırsak enfes bir hikaye olmuş. Bir oturuşta dört bölümü de soluksuz okudum ve çok sevdim. Takipçinim. Yine... :)
Jackal knows who you are,
Jackal knows where you are.
Try to hide if you dare.
Do your best, i don't care.

Çevrimdışı Malkavian

  • *****
  • 2152
  • Rom: 57
  • I was lost in the pages of a book full of death..
    • Profili Görüntüle
Ynt: Kimim Ben? Bölüm I-II-III-IV
« Yanıtla #29 : 08 Şubat 2011, 15:32:04 »
Ellerine sağlık, çok güzel bir bölümdü. Bitirmeden bir ricam olacak, son bölümde aklımızda fazla soru işareti bırakmazsan sevinirim, gece uyuyamıyoruz sonra... :)

Antiseptik son bölümde tüm hepsinin cevabını alabileceğin nedenlerin yer aldığı bir öykü gelecek. Aklında son bölümden sonra soru işareti kalabilir fakat en büyükleri tabi ki açıklanacak ve gece rahat uyuyabileceksin emin ol :)

Eli yüzü bu kadar şiştiğine göre iyi bir dayak yemiş olmalı, o halde bu kadar rahat hareket edememeli diye düşünüyor insan. Hem madem yüzü bu kadar şişti, terzi neden onu gördüğünde bir tepki vermedi?

Adamın mafya olmayı çabuk kabullenmesi, herhangi bir ahlak çöküntüsüne kapılmaması da ilginç geldi. Neden polis ya da ajan değil de mafya?

mit okumana öncelikle çok sevindim. Sonralıkla sorduğun sorular çok akıllıca ama bir o kadar da okuyucuları yöneltmeye çalıştığım noktalar. Eminim son bölümü okuyunca neden bu kadar çabuk ayağa kalktığını ve neden mafya olmayı moral çöküntüsü yaşamadan kabul ettiğini anlayacaksın.
Kendine sorduğun sorular ile yine ne kadar dikkatli ve değerli bir okuyucu olduğunu gösteriyorsun :)

Not: Şişlikleri kafamda hep adamın kafasının saçlı olan bölümlerinde hayal ettim. Yüzü gözü bere içinde hiç düşünmemiştim betimlemede mi hata yaptım acaba? ya da eksiklik vardır belki eve gidince bir daha gözden geçireceğim.