Çok şey söylemek istemiştim başlığa tıklamadan evvel. Söylenmiş çoğu yine
Teşekkürler bayanlar baylar sağolun.
Şimdi filtreleyerek yazayım;
Baskıcı bir yönetim, bir ütopya oluşturma ülküsü ve işlerin fena halde ciddileşmesi gibi öğeler... Bunlar Distopya türünde yazılmış kitapların asgari müşterekleridir diye tahmin ediyorum.
"Biz" kitabında da var haliyle bunların tamamı ve daha fazlası. Peki diğerlerinden ayıran nedir onu? Nelerdir? Bunu bir arkadaş bana kitaptan bahsettiğinden beri merak ediyordum. 1984 ün, bu kitaptan hayli fazla etkilenmiş olduğu iddiası, kitabı okumak için yeterli bir sebepti ve buna inanmıştım, ama daha iyi olduğunu söyleyince hanımefendi, harbi merak etmeye başladım.
Bu açıdan bakınca ilk dikkatimi çeken Devletin farkındalığı yenme şekliydi. Çünkü her baskıcı devlet halkını uyanıklığından arındırmalıdır malum. Bunun için türlü çareler bulunmuş hem gerçekte, hem kurguda -hoş konu distopya olunca bu ikisi birbirine çok uzak değil.-. Ya Huxley 'nin "Soma"sı, Orwell'ın Zafer Cini[*]Victory-brand Gin[/*]' i, başka bir evrenin Prozium[*]Equilibrium[/*]' u gibi bir uyuşturucu lazım, ya da okumayı engellemek lazım Bradbury' nin dediği gibi. Ama Biz' e ters bunlar. Kitap okumak, yazmak bile nisbeten serbest aslında.
"Nasıl oluyor da koruyor peki devlet, tebanın düşünme ve görme potansiyeline karşı üstünlüğünü?" diye sorunca karşılaştığım cevabı ilginç buldum : Farkındalığı bir başka farkındalıkla yeniyordu TekDevlet. TekDevlet, geçmişi inkar etmek yerine bir başka yorum getiriyordu ona. Kapitalizmi kötülemek yerine, parayı kötülemek gibi. Düşmanlarını, yani tarihi anlatırken yalan söylemiyorlar Big Brother gibi. Tarihi yalanlamaktansa onun putlaştırdığı kavramları sistematik bir biçimde aşağılamak yolunu tercih ediyorlardı. Ve geleceği düşlemek yerine "an"ı işliyorlar, bizzat oluşturuyorlardı "Sayı"lar. Bu da düşlemeye, düşünceye vurulmuş bir zincirdi. Umut yok, hayal yok, imrenmek yok. Sadece çalışmak. Benzerini Hitler' de ve Stalin' de de görürüz. Ben bu fikri Rus kafasına daha uygun buluyorum ne yalan söyleyeyim.
Çünkü Rus düşünce tarzına baktığımızda, bilhassa özel mülkiyete karşı çıkan tarafında, insani arzuların ve seçim hakkının ağır biçimde küçümsendiğini görüyoruz. Özel olmanın, deviasyonun, diğerlerinden başka sayılabilmenin pek bir anlam taşımadığını... Dünya' yı değiştirme gücünü eline aldığında Neo' nun ne yaptığına bir bakın, bir de Stalker[*]Andriy Tarkovski 'nin Aleks' i.[/*]' ın seçimine... Belki de bu yüzden Sosyalizm hiçbir ülkede Rusya' daki gibi bir ihtişamla beden bulamamıştır. O yörenin ruhuna daha bir uygun sanki. Ayrıca Rusları içkiyle sarhoş etmek hayli maliyetli olurdu devlet açısından.
Burayı uzatmayayım,
İkincisi de anlatılan devletin başkalığının yanında bir de anlatan zihnin başkalığıydı. Bir sayının dimağını soran bir akıla dönüştüren, maruz kaldığı etkilerin yoğunluğuydu şüphesiz. Ki burada KoyuBeyaz' ın bahsettiği o edebi yanın işlevi gözardı edilemez sanıyorum. Bir kere D-503 ün aşkının boyutlarının bu kadar başarılı yansıtılabilmiş olması hakikaten kitabı benzersiz yapmış. Düşünün ki bir distopya nın ortasına uyanıyorsunuz ve yazar size bir "Sayı" nın bir sisteme, bir düşünce ağına, ve bir kadına olan aşkını duyumsatırken Ezilenleri yahut Beyaz Geceleri okur gibi oluyorsunuz. Bunu sağlamak her babayiğidin harcı değil, malum.
Roman boyunca meydana gelen her olayı aşık bir adamın çarpılmış gerçekliğinden takip etmek, günce okunuyormuş havasını yaşatan biraz da budur derim.
1984 ten güzel mi diye merak etmiştim, evet güzelmiş. Haklıymışsın Hanımefendi
.
Son olarak kafama takılan bir soru : Sadece burada ve ayrıyeten gördüğüm bir iki kişide mi bu böyle yoksa distopya denen türe ilgide genel bir artış mı var ? Merak ettim doğrusu.