90’ların başında Marvel’da çalışan bazı serbest yazar ve çizerler Marvel’dan talep ettiklerini alamadılar ve neden kendi şirketimizi kurmuyoruz ki dediler. 1992 yılına gelindiğinde ise comics piyasasında yeni bir oyuncu vardı artık; Image Comics.
Todd McFarlane, Jim Lee, Rob Liefeld, Marc Silvestri, Eric Larsen, Jim Valentino, Whilce Portacio, Chris Claremont gibi ağır topları bünyesinde bulunduran Image Comics; Spawn, Witchblade, Savage Dragon ve The Darkness gibi serilerle karanlık ve tamamen yeni bir evren vadediyordu. Anti kahraman fikrinin ön plana çıktığı bu çalışmalar sayesinde Image 90’larda rüzgâr gibi esti.
1999 yılına gelindiğinde ise Arkabahçe Yayıncılık belki de Image’in en başarılı serisi olan Spawn’ı fasikül formatında basmaya başladı. Ancak çeşitli sebeplerden ötürü yayınevinin satış politikası başarısızlığa uğradı ve ilk önce tpb(trade paper back-yani cilt) formatına dönüldü, daha sonra ise yayınevi çizgi roman sektörüne dair çalışmalarını askıya aldı.

Spawn çıktığında, Todd McFarlane, Spider-Man çizimleri sayesinde zaten bir tür süper star olmuştu. Ancak Spawn’dan da anlaşılacağı üzere McFarlane’nin, anti kahraman olgusu üzerine daha sert fikirleri vardı. Image ise bu fikirlerini hiçbir baskı olmadan hayata geçirebileceği bir platformdu. Böylece hem yazarlığını hem de çizerliğini üstlendiği Spawn ortaya çıktı. O kadar büyük bir başarı elde etti ki ilk sayısı yaklaşık 1,7 milyon kopya sattı. Peki Spawn’ı bu kadar başarılı yapan neydi?
McFarlane’nin artistik başarısı zaten su götürmez bir gerçekti. Suçla savaşan ve öldürmekten çekinmeyen, teknoloji yerine büyünün yardımını alan, psikolojik olarak parçalanmanın eşiğindeki anti kahraman fikri ise işin tuzu biberiydi. Tabi iyi bir hikâyeyi de unutmamak lazım.
Spawn, Yarbay Albert Francis “Al” Simmons’ın, intikam ve aşka bulanmış hikâyesidir. Gizli bir görev sırasında üstlerinin emriyle öldürülen Al Simmons, âşık olduğu kadını son bir kez görmek için iblis Malebolgia ile anlaşır. Böylece yeniden hayata dönebilecektir. Ancak Al’ın unuttuğu bir şey vardır. Asla bir iblise güvenme! Malebolgia, Al’ı yeniden hayata döndürür fakat ölümünün üzerinden yıllar geçmiştir ve hafızasının çok büyük bir bölümü de silinmiştir. Tüm vücudu yandığı için de tanınmayacak haldedir. Gerçi vücudunu saran simbiyotik elbise (Leetha of the 7th house of K kısaca K7-Leetha) sayesinde çevikliği, gücü ve iyileşme katsayısı inanılmaz derecede artmıştır. Ayrıca tam olarak kontrol edemese de bu elbise yaşayan bir varlıktır ve Al’ın merkezi sinir sistemine doğrudan bağlı olduğundan Al’ın emirleri doğrultusunda şekil değiştirebilmekte ve üzerindeki zincir vs. materyaller canlıymışçasına kontrol edilebilinmektedir. Son olarak da Al elbise sayesinde necro-magic denen bir çeşit büyü kullanabilmektedir. Ancak dünyadaki günleri sınırlıdır çünkü elbisenin necroplasması, yani büyü enerjisi tükenince Cehennem’e geri dönecektir. Zira Malebolgia bu işi uzun zamandır yapmaktadır ve asıl amacı Kıyamet geldiğinde dev bir orduyla zuhur etmektir. Ordusuna aldığı başarılı askerleri ise test etmek ve subay olup olamayacaklarını öğrenmek için yüzyıllardır dünyaya geri yollamaktadır. Al dünyaya geldiğinde ise aklında iki şey vardır aşk ve intikam.
Şimdilik, konu ve daha fazlası için şubat ayını beklemek zorundayız. Siz yine de raflarınızda yer ayırmaya başlayabilirsiniz!
Haber, ŞAHİN KALKAY