Mümkün Olanın Sınırları – Bölüm 4

mumkun olanin sinirlari bolum iv

“Pekâlâ,” diye bildirdi Yağmacılar’ın en yaşlısı, bin yıllık bir meşenin gövdesi kadar kudretli ve görkemli olan Boholt. “Görünüşe bakılırsa Niedamir sizi dört bir yana dağıtmamış, asil lordlar. Gerçi ben bunu yapacağına yemin edebilirdim. Neyse, zaten kraliyet kararlarını tartışmak bizim gibi sıradan insanların harcı değildir. Gelin ve ateşi paylaşın. Yer açın çocuklar. Yalnızca ikimizin arasında kalacak bağıcı, kral ile olan konuşmanın konusunu anlat bana.”

“Hiçbir şey konuşmadık,” dedi Geralt ateşin yanına yerleştirdiği eyerine rahatça yaslanarak. “Bizimle görüşmek için çadırından bile çıkmadı. Yalnızca ayakçılarından birini gönderdi, neydi adı..?”

“Gyllenstiern,” dedi Yarpen Zigrin, toz ve katranla kaplı koca boynu ateşin ışığında parlayan, tıknaz ve sakallı cüce. “Gösterişçi bir palyaço. Obur bir domuz. Yanına vardığımızda mağrur bir tavır takındı ve hiç durmadan saçma sapan konuşmaya başladı: ‘Burada emirleri kimin verdiğini, sadakatinizi kime borçlu olduğunuzu sakın unutmayın cüceler. Komuta Kral Niedamir’dedir ve onun sözü kanundur,’ dedi ve böyle devam etti. Sadece dinledim, bu sırada tek yapmak istediğim bizim çocukları üzerine salmak ve onu yere yatırıp üzerinde tepinmekti. Ama kendime hâkimiyetim var yani. Bir de cücelerin tehlikeli ve saldırgan onun bunun çocukları olduğunu ve birlikte… birlikte… lanet olsun… yaşamanın imkânsız olduğunu söylerler, ya da bunun gibi bir şey. Ondan sonra da bir başka küçük kasabada bir başka ırkçı ayaklanma ortaya çıkardı. Bu yüzden yalnızca kibarca dinleyip başımı sallamakla yetindim.”

“Söylediklerinize bakılırsa Sör Gyllenstiern başka bir şey yapmayı bilmiyor,” diye devam etti Geralt. “Çünkü bize de tamamen aynı şekilde muamele etti. Biz de onun fikirlerini hiçe saydık tabi ki.”

“Bana sorarsanız,” diye araya girdi başka bir Yağmacı, büyük bir battaniyeyi bir odun yığınının üzerine yerleştirirken. “Niedamir’in sizi geri göndermemesi yazık olmuş. Herkes bu ejderhanın peşinde, inanılmaz bir şey. Burası kaynıyor. Artık bir keşif değil cenaze seremonisi oldu. Kalabalıkta savaşmayı sevmem.”

“Sakin ol Nischuka,” dedi Boholt. “Başkalarıyla yolculuk etmemiz bizim açımızdan daha iyi. Daha önce hiç ejderha avlamadın mı? Etrafta her zaman bir kalabalık, hakiki bir festival ve tekerlekli bir genelev olur. Fakat sürüngen kendisini gösterdiğinde kimin ayakta kalacağını iyi biliyorsun. Biz. Başkası değil.”

Boholt bir süreliğine sessiz kaldı. Hasırla kaplanmış küçük bir şişeden irice bir yudum aldı ve yüksek sesle burnunu çekti. Ardından da boğazını temizledi:

“En iyi tarafı da,” diye devam etti. “Şenlik ve kıyım her zaman olduğu gibi ejderhanın ölümünden hemen sonra başlar ve bir de bakmışsın ki sen daha ne olduğunu bile anlamadan kelleler meyve bahçesindeki armutlar gibi yuvarlanıyor. Hazinenin yeri bulunduğu zaman da avcılar birbirlerini boğazlamaya kalkar. Geralt? Ha? Haklı değil miyim? Sana söylüyorum Bağıcı.”

“Benzer vakaları biliyorum,” diye onayladı Geralt kuru bir tonla.

“Biliyorum diyorsun yani. Belki kulaktan duyma olarak çünkü ben daha evvel bir bağıcının ejderha avladığını hiç işitmemiştim. Burada bulunman çok tuhaf.”

“Bu doğru,” diye araya daldı Yağmacılar’ın en genci olan Kennet, lakabı Yırtıcı’ydı. “Bu çok garip. Ve biz…”

“Bekle Yırtıcı, bu konuşmayı yapacak olan benim,” diye onu böldü Boholt. “Ayrıca konuyu uzatacak da değilim. Bağıcı lafı nereye getireceğimi zaten biliyor. Ben de biliyorum, o da biliyor. Yollarımız daha evvel hiç kesişmemişti, bir daha da asla kesişmeyecek. Düşünsenize dostlar, bağıcı kendi işini yapmaya çalışırken ben onu rahatsız etsem ya da onun hakkını çalmaya çalışsam, hakkı olarak bana kılıcıyla saldırmaz mıydı? Doğru söylemiyor muyum?”

Hiç kimse bu sözlere itiraz etmedi ama onaylamadı da. Boholt da bir cevap bekliyor gibi görünmüyordu zaten.

“Evet,” diye sürdürdü konuşmasını. “Başkalarıyla yolculuk etmek bence daha iyidir. Bağıcı işe yarayabilir. Burası yabani bir bölge ve üzerinde kimse yaşamıyor. Eğer bir kimera, ilyokor ya da bir striga tepemize binerse bu bizim için bir sorun olacaktır. Fakat Geralt bizimle kalırsa bu sorunları aşarız çünkü bu onun uzmanlık alanı. Değil mi?”

Yine ne bir itiraz ne de onay duyuldu.

“Lord Üçlü Karga da,” diye devam etti Boholt, küçük şişeyi cücelerin liderine uzatırken. “Geralt’ın bir arkadaşı. Bu garanti benim için kâfidir. Kimin varlığı canınızı sıkıyor o zaman, Nischuka ve Yırtıcı? Jaskier olmadığı kesin!” (yhn. Jaskier, Dandellion’ın bir diğer adıdır.)

“Jaskier,” dedi Yarpen Zigrin, şişeyi ozana verirken. “Her zaman nerede ilginç bir şey olursa oradadır. Bunu herkes bilir ki ne yardım eder, ne yapılan işi yavaşlatır, ne de sorun çıkarır. Köpeğin kuyruğundaki kene gibidir. Sizce de öyle değil mi çocuklar?”

‘Çocuklar’ yani gürbüz cüceler kahkahayı basınca sakalları titredi. Jaskier şapkasını boynunun arkasına kaydırıp şişeden bir yudum aldı. “Kahretsin! Bu çok sert,” diye inledi soluğu kesilerek. “Bana sesimi kaybettirecek. Neyden damıtılmış? Akreplerden mi?”

“Hoşuma gitmeyen bir şey var Geralt,” dedi Yırtıcı, şişeyi şarkıcının elinden alarak. “Şu büyücü adam da seninle beraber mi? Zaten gereğinden fazlası vardı.”

“Bu doğru,” diye onayladı Yarpen. “Yırtıcı haklı. Bu Dorregaray sadece bir domuz üzerindeki eyer kadar işimize yarar. Bizim zaten soylu büyücü Yennefer’imiz vardı. Pöh!”

“Evet!” dedi Boholt, çivilerle dolu bir tasmadan yeni kurtardığı, bir boğanınki kadar kalın boynunu kaşırken. “Burada çok fazla büyücü var sevgili dostlarım. Bu kurnaz tilkiler, kral çadırının sıcağında komplolar kuruyorlar: Niedamir, iki büyücü ve Gyllenstiern. İçlerinde en kötüsü ise Yennefer. Ne hakkında komplo kurduklarını biliyor musunuz peki? Bize nasıl kazık atacakları hakkında elbette!”

“Ve geyik eti zıkkımlanıyorlar!” diye ekledi Yırtıcı umutsuzca. “Peki, biz ne yiyoruz? Sincap! Sincap nedir peki, sorarım size? Bir fare, fareden başka bir şey değil. Ne yiyoruz? Fare!”

“Sorun değil,” dedi Nischuka. “Yakında ejderhanın kuyruğunu akşam yemeği olarak yiyeceğiz. Kömür üzerinde ağır ağır pişti mi üstüne yoktur.”

“Yennefer,” diye lafını sürdürdü Boholt. “Tamamen aşağılık ve ahlaksız biridir, bir cadaloz. Sizin kızların yarısı bile olamaz Lord Borsch, nasıl davranılacağını biliyorlar, sessizler. Bakın, kılıçlarını bilemek için atların yanında kaldılar. Yanlarından geçerken sıcakkanlılıkla selam verdim, onlar da bana gülümsedi. Onları sevdim. Onlar Yennefer gibi entrikacı ve komplocu değiller. Size diyorum, dikkat etmeliyiz, anlaşmamız palavra bile olabilir.”

“Ne anlaşması Boholt?”

“Bağıcının bilmesinde bir sakınca var mı Yarpen?”

“Bence bir sorun yok,” diye yanıtladı cüce.

“İçki kalmadı,” diye araya girdi Yırtıcı, boş şişeyi ters çevirerek.

“Gidip biraz daha al o zaman. Sen en gencimizsin. Anlaşma bizim fikrimizdi Geralt, zira biz paralı asker ya da başka prensipsiz türden kişiler değiliz. Niedamir bizi ejderhanın pençelerine atıp karşılığında da azıcık altın veremez. İşin aslı ejderhayı Niedamir için öldürmemize gerek yok. Aksine onun bize ihtiyacı var. Şu durumda belli başlı sorunlar, en önemli rolün kimde olduğu ve en çok gümüşü kimin alması gerektiği. Bu nedenle adil bir anlaşma teklif ettik: Ejderhaya karşı yapılacak olan savaşta kişisel olarak yer alan hazinenin yarısını alacak. Niedamir doğuştan hakkı ve isminden dolayı çeyreğini alacak. İşe herhangi bir yolla katkı sağlamış birileri olursa onlar da geriye kalan çeyreği eşit şekilde paylaşacak. Ne düşünüyorsun?”

“Niedamir ne düşünüyor?”

“Evet ya da hayır demedi. İşbirliği yapması o çaylağın kendi çıkarına çünkü size söylüyorum, yalnız başına ejderhayı asla öldüremeyecek. Niedamir profesyonellere bağımlı kalıyor, yani bize, Yağmacılar’a, Yarpen ve adamlarına. Ejderhaya bir kılıç boyu yaklaşabilecek tek kişi biziz, başkası değil. Eğer başkaları yardım ederse, büyücüler de dâhil buna, hazinenin çeyreğini paylaşabilecekler.”

“Büyücüler haricinde bu grupta kimleri sayıyorsunuz?” diye sordu Jaskier ilgiyle.

“İğrenç dörtlükler yazan müzisyen ve yazarları saymadığımız kesin,” diye güldü Yarpen. “Baltayla çalışanları dâhil ediyoruz, lavtayla değil.”

“Ah, iyi o zaman!” diye araya girdi Üçlü Karga, yıldızlı semaya bakarak. “Peki, Kunduracı Kozojed ve grubu neyle çalışıyordu?”

Yarpen Zigrin cücelerin dilinde bir şeyler mırıldanarak ateşe tükürdü.

“Holopol milisleri bu boktan dağları biliyorlar ve bizim rehberimiz olacaklar,” diye açıkladı Boholt kısık bir sesle. “Dağıtıma onları da katmak adildir. Kunduracıyı düşünürsek o biraz farklı. Bir bölgeye bir ejderha geldiği zaman, insanların profesyonelleri çağırmak yerine, ona zorla zehir yedirip hiç sıkıntı çekmeden tarlada kızları düzmeye devam edebileceğini sanması iyi bir şey değil. Eğer böyle bir durum alışkanlık haline gelseydi, işimiz yalvarma boyutlarına inerdi değil mi?”

“Bu doğru,” dedi Yarpen. “Bu yüzden size söylüyorum: Kunduracı, efsane ilan edileceğine bu karışıklık için sorumlu tutulmalıdır.”

“Kaşınıyor,” diye vurguladı Nischuka sertçe. “Ben kaşırım.”

“Ve Jaskier de,” diye devam etti cüce. “Bunun hakkında komik bir şarkı yazabilir, böylece kunduracının utancı ve rezaleti de sonsuza dek şarkıda yaşar.”

“Önemli bir unsuru unuttun,” dedi Geralt. “Herhangi bir ödemeyi veya anlaşmayı kabul etmeyerek her şeyi karıştırabilecek birisi var. Denesleli Eyck’tan bahsediyorum. Onunla konuştunuz mu?”

“Hangi amaçla?” diye mırıldandı Boholt, ateşi bir dal ile karıştırırken. “Eyck’a bakılırsa tartışacak hiçbir şey yok, Geralt. O ne yaptığını bilmiyor.”

“Onunla kampınıza gelirken yolda karşılaştık,” dedi Üçlü Karga. “Zırhının tamamını giymiş, taşların üstüne diz çökmüş, gökyüzüne bakıyordu.”

“Onu hep yapar,” diye açıkladı Yırtıcı. “Ya meditasyon yapar ya da dua eder. Dediğine göre insanları kötülüklerden korumak onun ilahi göreviymiş.”

“Bizim memlekette yani Crinfrid’de,” diye mırıldandı Boholt. “Onun gibi delileri ahıra kilitleyip zincire vururlardı. Onlara bir kömür parçası verdikleri zaman da duvarlara inanılmaz resimler çizerlerdi. Ama yoldaşlarımız hakkında tartışmayı bırakıp boşa zaman harcamayalım. Hadi iş konuşalım.”

Siyah saçları altın bir tül ile örtülü, yün ceket giymiş genç ve minyon bir kadın sükûnetle ışık çemberine girdi.

“Bu pis koku da ne?” diye sordu Yarpen Zigrin, kadını fark etmemiş gibi yaparak. “Sülfür mü?

“Hayır.” Boholt gösterişli bir tavırla burnunu çekip başını çevirdi. “Misk kokusu veya bir çeşit tütsü.”

“Hayır, bu muhtemelen…” Cüce suratını buruşturdu. “Ah! Bu soylu Leydi Yennefer’miş. Hoş geldiniz, hoş geldiniz!”

Büyücünün bakışları ağır ağır orada toplanmış kişilerin üzerinde dolaştı. Parlak gözleri bir anlığına bağıcının üzerinde durdu. Geralt hafifçe gülümsedi.

“Oturabilir miyim?”

“Elbette, hayırsever insan,” diye yanıt verdi Boholt, hıçkırarak. “Eyerin yanına oturun lütfen. Kenara kay dostum Kennet ve yerini büyücüye ver.”

“İşten bahsettiğinizi duydum lordlarım.” Yennefer siyah çoraplı düzgün bacaklarını önüne uzatarak oturdu. “Hem de bensiz?”

“Böyle önemli birini rahatsız etmeye cesaret edemedik,” dedi Yarpen Zigrin.

Yennefer gözlerini kırpıp cüceye döndü. “Sen, Yarpen, sessiz olsan iyi edersin. Tanıştığımız ilk günden beri bana kötü bir kokuymuşum gibi davrandın. Şimdi lütfen buna devam et ve bana aldırma. Beni azıcık bile rahatsız etmiyor.”

“Neler söylüyorsunuz güzel leydi?” Yarpen düzgün olmayan dişlerini göstererek tebessüm etti. “Eğer size kötü bir koku gibi davranmazsam sülükler beni yiyip bitirir. Bazen ben de havayı kirletirim ama sizin huzurunuzda buna cesaret edemem.”

Sakallı ‘çocuklar’ kahkahalara boğuldu. Büyücünün etrafında oluşan gri ışığı gördüklerindeyse anında sessizliğe gömüldüler.

“Bir kelime daha edersen sen kirlenmiş hava olacaksın, Yarpen.” Yennefer ona metalik bir sesle cevabı yapıştırdı. “Ve çimenlikteki kara bir leke.”

“Pekâlâ.” Boholt sessizliği bir öksürükle bozdu. “Sessiz ol, Zigrin. Leydi Yennefer bize ne söylemek istiyor bir dinleyelim. Onsuz iş konuşmamızdan rahatsız olmuş. Buradan anladığım kadarıyla bize bir teklif sunacak. Bu teklif ne içeriyormuş dinleyelim bakalım sevgili kardeşlerim. Ancak ejderhayı yalnızca büyüleriyle öldürmeyi teklif etmeyeceğini de umalım.”

“Neden olmasın?” diye tepki gösterdi Yennefer, başını kaldırarak. “Bunun imkânsız olduğunu mu sanıyorsun Boholt?”

“Belki mümkündür. Fakat bizim için kârlı olmaz çünkü o zaman ejderhanın hazinesinin yarısını sen istersin.”

“En az o kadarını,” diye cevapladı büyücü soğuk bir tavırla.

“Görüyorsun ya, iyi bir çözüm değil. Bizler yalnızca fakir savaşçılarız madam. Eğer ödeme alamazsak aç kalırız. Sadece kuzukulağı ve beyaz kaz yeriz…”

“Bir festivalden sonra da bazen sincap,” diye ekledi Yarpen Zigrin elemli bir sesle.

“…Yalnızca su içebiliriz.” Boholt şişeden iyi bir yudum alıp homurdandı. “Bizim için başka bir çözüm yok Leydi Yennefer. Biz ya para kazanırız ya da buzlu kış soğuğunda dışarıda ölürüz. Çünkü hanlar çok pahalı.”

“Bira da öyle,” diye ekledi Nischuka.

“Fahişeler de öyle,” dedi Yırtıcı, hayal meyal.

“İşte bu yüzden ejderhayı senin ve büyülerinin yardımı olmadan öldürmeyi başaracağız.”

“Emin misin? Unutmayın, bunun nasıl yapılacağına dair sınırlar vardır Boholt.”

“Belki vardır. Kendi adıma ben hiç karşılaşmadım. Hayır madam. Tekrar ediyorum. Ejderhayı büyülerin olmadan öldüreceğiz.”

“Dahası,” diye ekledi Yarpen Zigrin. “Büyülerin de bazı sınırları vardır.”

“Bunu kendin mi keşfettin?” diye sordu Yennefer, yavaşça. “Belki de bir başkası anlattı sana? Bir bağıcının bu aşırı soylu toplantıdaki varlığı egoizmini açıklayabilir mi?”

“Hayır,” dedi Boholt, bir battaniyenin üzerine tembelce uzanmış, başını eyerine yaslamış ve uyukluyor numarası yapan Geralt’a bakarak. “Bağıcının bununla hiçbir alakası yok. Dinle sevgili Leydi Yennefer. Krala bir teklif sunduk ve bizi cevabıyla onurlandırmadı. Sabaha kadar sabırla bekleyeceğiz. Eğer kral kabul ederse yola birlikte devam edeceğiz. Aksi takdirde de çekip gideceğiz.”

“Biz de,” diye mırıldandı cüce.

“Pazarlık falan yok,” diye devam etti Boholt. “İster kabul et, ister etme. Lütfen bu sözleri Niedamir’e tekrarlayın sevgili Yennefer. Ayrıca bu anlaşma sizin de yararınıza olacaktır, hem sizin hem de Dorregaray’in, eğer kralı ikna edebilirseniz. Ejderhanın bedeni umurumuzda değil. Biz yalnızca kuyruğunu istiyoruz. Geri kalanın hepsi sizin olsun. Hepsini alabilirsiniz. Biz ne dişlere ne de beyne el koyacağız, büyücülerin ilgilendiği hiçbir şeyi almayacağız.”

“Elbette,” diye ekledi Yarpen Zigrin alayla. “İstersen leşi de alabilirsin. Hiç kimse onu senden çalmaya kalkmaz. Belki akbabalar hariç…”

Yennefer ceketini omuzlarına sararak ayaklandı.

“Niedamir sabaha kadar beklemeyecek,” diye ilan etti sertçe. “Şartlarınızı derhal kabul ediyor. Benim ve şüphelendiğiniz gibi Dorregaray’in tavsiyesine rağmen.”

“Niedamir,” dedi Boholt yavaşça, “Böyle genç bir kral olarak sağlam kararlar alabildiğini kanıtladı. Çünkü bana göre bilge birinin, ikiyüzlü veya aptal insanların tavsiyesine karşı sağır kalabilme yeteneği vardır, Leydi Yennefer.”

Yargen Zigrin kıs kıs güldü. Büyücü ellerini kalçalarına koyup sertçe yanıtladı: “Yarın ejderha üzerine çullandığında, seni toprağa zımbalayıp bacaklarını kırdığında başka bir şarkı söylüyor olacaksın. Kıçımı öpüp sana yardım etmem için yalvaracaksın. Her zamanki gibi. Senin türündeki herkesi tanıdığım gibi seni de çok iyi tanıyorum. Seni öyle iyi tanıyorum ki midem bulanıyor.”

Arkasını dönüp veda etmeden karanlığa doğru uzaklaştı.

“Benim zamanımda,” dedi Yarpen Zigrin. “Büyücüler kulelerinde kilitli kalırlardı. Eğitim kitapları okuyup kazanlarında ıspatulayla iksir karıştırır, savaşçıların işlerine de burunlarını sokmazlardı. Kıçlarıyla hava basmadan kendi işlerine bakarlardı.”

“Ve oldukça güzel bir kıç açıkçası,” diye ekledi Jaskier, lavtasını akort ederken. “Ha Geralt? Geralt? Bağıcı nereye gitti?”

“Bize ne?” diye gümbürdedi Boholt, ateşe biraz daha odun atarak. “Gitti. Belki de genel ihtiyacını gidermek içindir sevgili lordlarım. Bu onun işi.”

“Elbette,” dedi ozan lavtasıyla bir nota çalarak. “Bir şarkıya ne dersiniz?”

“Söyle, lanet olası,” diye gürüldedi Yarpen Zigrin tükürerek. “Ama melemen için sana metelik vereceğimi sanma Jaskier. Burası kraliyet meydanı değil dostum.”

“Orası kesin,” dedi şarkıcı başını sallayarak.

“Evet, Vea!” dedi Üçlü Karga. “Hadi gidelim Zerikanlı! Kükreyen bir yel gibi!”

« Bölüm 3Bölüm 5 »

Bölümler

Giriş

Bölüm I

Bölüm II

Bölüm III

Bölüm IV

Bölüm V

Bölüm VI

Bölüm VII

Bölüm VIII