Kayıt Ol

Sistem Kötü Adam Mıdır? (Tartışma Konusu)

Çevrimdışı ZextaR

  • *
  • 19
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
Sistem Kötü Adam Mıdır? (Tartışma Konusu)
« : 29 Aralık 2014, 17:16:18 »
Merhaba,

Bir şeyler anlatmaya başlamadan önce bir neden ortaya koymam gerekirse:

Paylaşmayı, tartışmayı istediğim bazı fikirlerim, açıklamalarım, aforizmalarım, saçmalamalarım var ve bunları (klavye başında) paylaşmaya değer bulduğum iki yerden birisi bu forum (diğeri henüz yapılmadı).

Geçtiğimiz Cumartesi (27.12.14) gerçekleşen “Kahramanın Yol Türküsü” isimli radyo programında zihnimde canlanan bir şeyler… Sanırım böyle anlatamayacağım. Şöyle diyeyim: “fikrimin referans noktası” diye adlandırdığım bir ağaçta oluşan genişçe bir dal beni bunları size anlatmaya itti. Sizlerinde söyleyecek bir şeyleri olursa duymaktan memnuniyet duyarım.

Bu arada, başlamadan önce sanırım kendimle ilgili şunu söylemem gerekiyor: 36 küsur yıllık hayatımda çok az şeyi ciddiye alabildim; dolayısıyla eğer bir yerlerde dalga geçtiğimi düşünürseniz, muhtemelen doğru düşünüyorsunuzdur.

Bu gerekli bilgiyi de verdikten sonra dilerseniz başlayalım. Ama önce müzik gelsin; ne de olsa “önce müzik vardı,” değil mi?

http://youtu.be/ymUEnalLP9w

Sevgiler,
Zeki

**

1.
Aklın, fikrin acı-meyvesinden azıcık ısırmış genç dimağların büyük korkusudur “büyüyüp””sistemin çarklarına sıkışmak” ya da daha kötüsü “çarklardan biri olmak”. Bir yetişkin olduktan sonra, sistem bizi alıp duygusuz, düşüncesiz birer makineye dönüştürür; öz-benliğimizi yitirip emirleri uygulayan birer kukla oluruz. Karşı durmamız gereken, savaşıp vazgeçmememiz gereken bir özgürlük arayışına gireriz. Özgür beyinler, özgür vicdanlar sahibi olmak için…

Hadi, buraya bir kesik atıp dürüst olalım; hepimiz o kurgulardaki kahramanlar gibi hissederiz bu noktada. Kılıçla, büyüyle, üstün zekâmız, yüksek öğrenme kabiliyetimizle ya da ne bileyim kurnazlığımızla alt edebileceğimize inanırız sistemi. Yaşadığımız yer bir anda Orta Dünya, Faerun ya da Yerdeniz oluverir. Galaksideki gezegenlerdir evimiz, okulumuz, işyerimiz. Kahramanızdır. Kara kitapları sevsek de, anti-kahramanları, antagonistleri sevsek de içeride biliriz ki onlar da birer kahramandır aslında; olsa olsa amuda kalkmışlardır belki.
Bu kahramanlık kompleksi biraz bencilliğe iter bizi, biraz yüksekten görmeye başlarız çevremizi. Arkadaşlarımız fark etmemiştir dişlilerin tıkır-tıkır dönen seslerini. Yavaşça hiçliklerine ilerlemektedirler. İpler, ileride beklemektedir onları; kollarına, ayaklarına bağlanacak.

… çabalarız. Bazen öylesine çabalarız ki nefes almak için durduğumuzda anca fark ederiz, hayat etrafımızdan akıp geçmiştir. Olsun, başarmışızdır, sistemin bir çarkı olmamışızdır. “Onlar” ın istedikleri şeye dönüşmemişizdir.
Onlar, bizi makineleştirirler. Onlar, bizi yönetirler. Onlar, aklımızla oynarlar. Onlar, hayat enerjimizi emerler. Onlar, bizi yerler. Onlar, uşakları, köleleri, kulları olmamızı isterler.

2.
Kimdir bu “Onlar” ? Kimdir ya da nedir sistem? Ne zaman yetişkin oluruz? Nasıl yetişkin olmadan ya da sistemin çarklarına sıkışmadan yaşayabiliriz? Peki, gerçekten bir onlar, gerçekten bir sistem var mı? Gerçekten bizi avuçlarına düşürmeye mi çalışıyorlar?

Bu sorulara verebileceğim bir tane yanıt var: ben nereden bileyim! Bunları bilmek için zilyon tane hayat yaşamam, zilyon tane tecrübe biriktirmem gerekirdi.

Elbette buraya kadar ben bilmem, sistem bilir demek için getirmedim sizi. Sonuçta ben de bir tane hayat yaşadım/ yaşıyorum. Kısıtlı da olsa bazı tahminlerde bulunabilirim –ki yazının başından beri bu tahminleri sıralamak için yanıp tutuşuyorum-.

3.
Bence ilk sormamız gereken soru: ne zaman yetişkin olmaktan korkmaya başladım? Olmalıdır. 13-14 yaşlarımda kızların eteklerinin altına bakabilmek için okul merdivenlerinin altında arkadaşlarımla dikilip kıkırdarken ( ne, sanki sizler yapmamışsınız gibi ) bundan korkuyor muydum? Ya da 16-17 yaşlarımda okul tuvaletinde sigara içerken, 18-19larımda Beyazıt Meydanı’nda polis dayağı yerken aklımdan yetişkin olmamalıyım diye geçiyor muydu?

Aslında yanıtlar belli. Peki, buradan o eski sahip olduklarımızın değerini ancak kaybettiğimiz zaman anlarız önermesine bir gönderme çıkarılabilir mi? Yetişkin olmamalıyım düşüncesi, aslında yetişkinliğe geçerken ya da geçtiğimiz zaman bize musallat oluyor olabilir mi?

4.
İkinci soru sanırım sistem nedir, kimdir, kim bizi sisteme sokmaya çalışır, kimlerden oluşur, nerededir sorularının bütünü olmalı. Açık söylemem gerekirse ben bu anlayışın kurgu olduğunu düşünüyorum.
Hayyam;

"ben olmayınca bu güller, bu serviler yok.
kızıl dudaklar, mis kokulu şaraplar yok.
sabahlar, akşamlar, sevinçler tasalar yok.
ben düşündükçe var dünya, ben yok o da yok." Derken ne de doğru söylemiş değil mi?

Nereye bağlarız buradan peki soruyu ya da daha doğrusu cevabı? Sakın ola birileri korkularımızı manipüle etmeye çalışıyor olmasın? Kim yapar bunu? Yine “onlar” mı yoksa ortada başka bir şeyler mi var?

5.
Daha fazla soru sormadan önce bir anımı biraz süsleyerek anlatayım. Bu, fark edişimin öyküsüdür:
Soruların, haykırışların, zamana yakarışların kafamın içinde çınlaması yetmiyormuş, sistemle savaşan bir kahraman olmam yetmiyormuş gibi okul, askerlik vesaire bitmiş bir de iş bulup çalışmam gerekiyordu. Yeminler ediyor, beni kukla yapamayacaklarını haykırıyordum; kravatımı asla tam sıkmayacaktım, daima lastik tabanlı ayakkabı giyecektim hatta siyah spor ayakkabı, her gün en az iki saat oyun oynayacak, iki saat kitap okuyacaktım, yazları ceket giymeyecektim vesaire vesaire. Peki, yapabildim mi? Elbette ki yapabildim. Bunları yapamamam için tek bir geçerli bahane bulabilir misiniz? Tatmin olmuş muydum, arayışım, yakarışım, isyanım bitmiş miydi? Hayır!

Yıllar geçti böyle, bir gün (şimdi zamanını sorsanız, kaç yıl sonra? Deseniz bilmiyorum, hatırlamıyorum diyebilirim ancak) korkumun kırsalında, altımda atım, elimde mızrağım yel değirmenleriyle, gölgelerle savaşırken yakaladım kendimi. Anlamıştım…

6.
Epey karışık gittiğim bu yazıyı artık sizlere daha fazla eziyet vermeden bitireyim (tabii buraya kadar dayanıp da hala okuyanlar varsa).

George Basalla “Teknolojinin Evrimi” (Doğubatı yay. 2013) kitabında iki farklı evrim görüşünü (süreklilik ve süreksizlik) kafa kafaya vurup, sonunda birazcık sürekliliğe meylederek diyor ki: “… Usher, “anlayış geliştirme edimini” icat etme süreciyle birleştirerek bireysel yaratıcılığın önemine dikkat çekmişti; ama büyük icatların, bir dizi küçük icadın birikimsel sentezinden ortaya çıktığına emindi...” çok da fazla çalmadan özetleyelim: hiçbir şey zırt diye ortaya çıkmadı, küçük birikimler birleşti ve büyük değişimler yarattı.

Kurguyla gerçeği ayıramayan zavallı zihnim, yıllardır biriktirmiş olduğu sistem korkusuna öylesine kapılmıştı ki önünde duranı fark edemiyordu bile. Hayvani içgüdülerimizden gelenler hariç tüm korkular insan yapımıydı; insan yapımı korkulara kapılmıştım, üstelik en sevdiğim yazarlar, şairler bile bu korkuyu yaratanlardandı.
Bence, sistem ya da onlar diye bir şey yok, yetişkinlik dediğimiz ise sadece daha fazla sorumluluk sahibi olma durumu. İhtiyaçla isteği karıştırmadığımız, hırslarımıza yenik düşmediğimiz müddetçe kimsenin kuklası da olmayız. Tabii ki tam bu noktada birileri çıkıp da süper güçler, egemen devletler falan diye konuşacaktır; baştan söyleyeyim kastettiğim bu veya herhangi siyasi bir durum değil (onun tartışması, koyunlaşma ve koyunlaştırılma başlığı altında ayrıca tartışılmalı).

Son söz:
Özgür aklımızın, özgür vicdanımızın, özgür ruhumuzun önündeki tek engel yine bizleriz. Sistem biziz…


Koku alma duyumu geliştirmenin yararları fikri, insanlığımdan vazgeçip av köpeği olma kararını vermeme yetmezdi. - Golan Trevize

Çevrimdışı ryuk

  • ***
  • 497
  • Rom: 25
  • ne değiştirebilir bir insanın doğasını?
    • Profili Görüntüle
Ynt: Sistem Kötü Adam mıdır? (tartışma konusu)
« Yanıtla #1 : 10 Aralık 2015, 21:21:41 »
Nasıl bir sistem olduğuna bağlı. Eğer kötü ve bencil niyetlerle oluşturulmuş bir sistemse kötü olacaktır. Eğer iyi niyetle oluşturulmuşsa iyi olacaktır.

Her iki koşulda da, sistem karşıtlarının sistemi devirmesi ya da sistemin içine zamanla sızıp sistemi değiştirmesi mümkün.

Dune serisinde geçen bir ifade vardı. Birebir hatırlamıyorum ama şöyle bir şeydi: "Bütün yönetim şekilleri er ya da geç oligarşiye dönüşür."


Sistem'in belki de en başarılı yanı, karşıtlarını bile kendi yetiştirmesi ya da karşıt olarak tanıttığı kişileri bile kendinin seçmesidir:

Kahramanlığı tekrar hatırlatmalıyız insanlara. Öncelikle buradaki çizgi-denemede anlatılanlara göz atmanızı rica ediyorum.

Not: Çizimler, Memo Tembelçizer'in "İddia Ediyorum" adlı çalışmalarının toplandığı, aynı adı taşıyan kitabından alınmıştır.

 (Ayıp sözlerin geçtiği yerler tarafımdan paintte sansürlenmiştir, gözümden kaçanlar olmuş ise affınıza sığınıyorum.)




1
Spoiler: Göster


2
Spoiler: Göster


3
Spoiler: Göster




Aslında antikahramanların hikayelerini okumayı severim, kibar hırsızlarınkileri de severim. Sorun bu değil. Çünkü bilinçli insanlar bu tür hikayeleri ancak zevk almak için okuyacak-izleyeceklerdir. Endişe verici olan, bazı insanların bunlara saygı duymaya başlaması, imrenmesi.

Kurtlar vadisine özenerek; asık bir suratla "asarım,keserim" edasıyla gezmeyi mertlik, "delikanlılık" sayanlar var. (azalarak bittiklerini sanıyordum fakat ne yazık ki bitmemişler)

Zafere giden her yolu mübah gören, amacına ulaşmak için insanların yaşam haklarını hiçe sayanları "amacına adanmış idealistler" olarak görenler var.

"Adam çaldı çırptı ama çok da çalıştı" gibi ifadeler ile, büyük sahtekarları kendilerince aklayıverenler ne kadar çok değil mi? "Bal tutan parmağını yalar" sözü de bunlar tarafından uydurulmuş sanki.

Sahtekarlar, gücünün yettiğine kabadayı olanlar,zalimler ve arsızlar ne kadar da çok, ne kadar gerçek, ne kadar olağanlar değil mi?

İnsanlar onların varlığını kabullenmişler, onların taraftarı olmuşlar, onlara imreniyor, hatta onları idolleri olarak görüyorlar. Apaçık bir şekilde "kötü" olan bu insanlara saygı duyuluyor.


"Tüm bu anlattıklarının kahramanlar ile ne ilgisi var?" diyor olabilirsiniz. Açıklayayım:

Kahramanlar artık sadece sahip olduğu  doğa üstü güçlerle ya da normal insanlardan üstün olan nitelikleri sayesinde kötüye karşı savaşan kurgusal, uçuk karakterler olarak görülüyor. Öyle ki, kahramanların hikayeleri hep birbirine benziyor artık ve bayık geliyor insanlara.

Kim bilir? Belki insanlar kahramanlardan sıkılsın diye bilerek yapılmıştır bu.

Artık normal insanların kötüyle savaşabileceğine, kötüye karşı koyabileceğine inananlar çok az. Çünkü ancak üstün özellikleri olan kahramanların kötüye karşı koyabildiğini görüyorlar hikayelerde. Kahraman, doğuştan yetenekli, iyi dövüşçü, karizmatik, zeki, süper vb. olmalı.


Hem iyi olmak çok sıkıcı artık. Ne yazık ki iyileri anlatan eserler (özellikle son dönemin edebiyatında ve filmlerinde) o kadar klişe, o kadar başarısız ki son dönemlerde; onlar yüzünden "iyi adam" olmak da sıkıcı gelmeye başladı insanlara.

Dünyayı kurtarmak istiyor musunuz efendiler? Öyle hikayeler yazın ki, kahramanlara tekrar inansın insanlar. Ama öyle uçuk-imkansız karakterler olmasın bu kahramanlar. Öyle ki insanlar iyilerin kazanabilmesi için süper kahramanlara gerek olmadığını görsünler tekrar.

Radyoaktif uğurböceği tarafından ısırılıp "uğurböceği adam" oluvermesin kahramanınız; doğaüstü başka güçler bahşedilmiş deolmasın. Ya da doğuştan çok zeki, çok yetenekli olmasın. Karizmatik bir silüeti olmasın. İnsanların ona bakıp "ben de böyle biri olabilirim" diyebilecekleri, onlara model oluşturacak biri olsun (bkz: çizgi-denemenin 2. kısmındaki ifade).

Perg Efsaneleri'nde Nume adlı karakterin çok beğendiğim bir ifadesi vardı (birebir hatırlamıyorum ama şöyle bir şeydi): "Bir kahramanı özel yapan, tek vuruşta on tane adamı yere sermesi değildir. Bunu sıradan bir ayı da yapabilir. Kahramanı özel ve değerli yapan; verdiği haklı mücadele ve bu yolda çektiği sıkıntılar, katlandığı zorluklar ve bu zorlukların üstesinden gelmekteki kararlılığıdır."

İlgi çekici kahramanlar yaratın, insanların heyecanla takip edecekleri, merakla ilgilenecekleri. Böylece insanlar kendilerinin de kahraman olabileceklerine inanırlar belki.


Sistemin çarkı olmaktan kurtulunabilir mi? Ya da sistemin çarkı olmamak başarılabilir mi?

Sisteme bağımlı iseniz olanaksız. Onu bir makine gibi düşünün; belli girdileri ve çıktıları var. Sistemin girdilerinden biri olmadığınızda, onun çıktılarından da yararlanamazsınız (sistem bu çekilde tasarlanmıştır). Bu çıktılar olmadan yaşamınızı sürdürecek beceriye sahip misiniz?

Fikirlerim için ölmeyi göze alamam çünkü yanılıyor olabilirim - Bertrand Russel

İyi bir fikir üretmek için, pek çok fikir bilmek gerekir:

* Yeni başlayanlar için FRP

* Fantastik edebiyata yeni başlayanlar ve bu türde ilerlemek isteyenler için

* Kılıçlar ve diğer eskiçağ silahları hakkında

* Dark Sun


* Distopya Korkuları

Daha fazlası için: Index

Çevrimdışı

  • *
  • 39
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
Ynt: Sistem Kötü Adam mıdır? (tartışma konusu)
« Yanıtla #2 : 11 Aralık 2015, 16:55:45 »
Aslında korktuğumuz şeyin tam da kendimiz olduğunu düşünüyorum. Vazgeçmemek, vazgeçememek, özgürlüğümüzü baltalıyor. İnsanoğlu ne kadar çok istekle kuşanırsa o kadar köle olmaya meyilli. Örneğin, parayı ihtiyaç listesinde tutan bir kişi onu elde etmenin yollarını arar. Bulamıyorsa o yolu inşa etmeye çabalar. Aklını kiraya vermemiş hiç kimse durduk yere kömür madeni açıp içinde çalışmak istemez. Bunu yapmamızı salık veren sistem olabilir ancak biz, vazgeçemediklerimiz ve arzuladıklarımız ile onun çarklarına dahil olmayı kabullenmişizdir. Denize bir kere düştüyseniz, artık ondan sonra yılana mı sarılırsınız, sandala mı tutunursunuz yoksa yüzerek mi kıyıya varırsınız orası size ve yaratıcılığınıza kalmış.

Vazgeçmişliklerimiz bir yandan bize yaşama özgürlüğü sağlarken diğer yandan talepkarlığımızı sürgüne gönderir. Araba, telefon ya da lüks bir ev talep eden bir kişi, ihtiyaçlarını para olmadan karşılayamaz. Eğer ihtiyaç listenize bu "havalı" motifleri işlediyseniz tatmin olabilmek adına o parayı bir şekilde kazanmanız lazım.

Yani sizin de biraz ucundan dokundurduğunuz üzere insanoğlu arzularının kölesidir. Altınlar çalınırken fareler ağıt yakmaz.
Onur Şahin