Mümkün Olanın Sınırları – Bölüm 8

mumkun olanin sinirlari bolum viiii

“İki bacağı da,” dedi Yennefer elini pamuklu bir bezle kurularken. “Ve şüphesiz omurgasının bir kısmı da. Zırhı sanki balyozla vurulmuş gibi arkadan ikiye ayrılmış. Bacakları kendi mızrağıyla parçalanmış. Yakın zamanda ata binemeyecek, tabii bir daha ayağa kalkabileceğini varsayarsak.”

“İş kazası,” diye mırıldandı Geralt.

Büyücü kaşlarını çattı. “Tüm söyleyeceğin bu mu?”

“Başka ne duymak isterdin Yennefer?”

“Bu ejderha inanılmaz hızlı, bir insan tarafından öldürülmeyecek kadar hızlı.”

“Anlıyorum. Hayır, Yen. Beni karıştırma.”

“Bunun sebebi prensiplerin mi?” diye gülümsedi büyücü, art niyetle. “Veya belki de sadece bildiğin, sıradan korkudur. Hissedebildiğin tek insani duygu bu olurdu.”

“İkisi de,” dedi bağıcı kayıtsızca. “Ne fark eder ki?”

“Aynen öyle.” dedi Yennefer, ona yaklaşarak. “Hem de hiç. Prensipler göz ardı edilebilir, korku yenilebilir. Bu ejderhayı öldür Geralt. Benim için yap bunu.”

“Senin için mi?”

“Benim için. Bu ejderhayı istiyorum. Her şeyini. Kendim için istiyorum.”

“Büyülerini kullan ve kendin öldür.”

“Hayır. Sen öldür. Ben büyülerimle Yağmacıları ve diğerlerini etkisiz kılacağım ki senin işini bölmesinler.”

“Ölümler olacaktır Yennefer.”

“Bu ne zamandan beri seni rahatsız ediyor ki? Sen ejderhayı halledeceksin. Ben de diğerlerini halledeceğim.”

“Yennefer,” dedi bağıcı soğuk bir ifadeyle. “Anlamakta zorlanıyorum. Neden bu ejderhaya ihtiyacın var? Pullarının sarılığı seni o kadar mı cezbediyor? Sen asla fakir kalmazsın, sayısız yöntemin var ve de meşhursun. Peki öyleyse ne? Lütfen görev hakkında bir şeyler söyleme, yalvarırım.”

Yennefer suskundu. Neden sonra kaşlarını çatarak çimenliğin üzerindeki bir çakılı tekmeledi.

“Bana yardım edebilecek birisi var. Görünüşe göre… Neden bahsettiğimi biliyorsun… Görünüşe bakılırsa bu geri çevrilebilirmiş. Bir şansım var. Hâlâ sahip olabilirim… Anlıyor musun?”

“Anlıyorum.”

“Pahalı ve karmaşık bir ameliyat. Ama takas olarak altın bir ejderha sunulursa… Geralt?”

Bağıcı sessiz kaldı.

“Köprüde asılıyken,” diye devam etti kadın. “Benden bir şey istemiştin. Her şeye rağmen sana onu bahşediyorum.”

Bağıcı kederle tebessüm etti. Yennefer’in boynunda asılı duran obsidyen yıldızına işaret parmağıyla dokundu.

“Çok geç Yen. Artık köprüde asılı durumda değiliz. Artık umurumda değil. Her şeye rağmen.”

En kötüsünü bekledi: bir alev şelalesi, yıldırım patlaması, yüzüne yağmur gibi inen darbeler, hakaretler ve lanetler… Hiçbir şey olmadı. Hayretle gördü ki kadının bir tek dudakları titremişti. Yennefer yavaşça arkasını döndü. Geralt kelimelerinden nedamet duydu. Bunun kökeni olan duygulardan pişman oldu. Mümkün olan en son sınır tıpkı bir lavtanın telleri gibi kopmuştu. Jaskier’e doğru baktı ve şarkıcının çabucak dönerek bakışlarından kaçtığını fark etti.

“Onur ve şövalyelik meselesi artık yürürlükte değilmiş gibi görünüyor sevgili lordum,” diye bildirdi Boholt, şimdiden Niedamir’in zırhını giymiş, simasında bir endişe ifadesiyle birlikte bir taşın üzerinde hareketsizce oturuyordu. “Şövalyelerin onuru sessizce inleyerek orada yatıyor. Eyck’ı, kralın şövalyesi ve temsilcisi olarak savaşa göndermeniz çok kötü bir fikirdi Sör Gyllenstiern. Günah keçisini parmakla göstermeye cesaret edemem ama Eyck’ın kime bir çift kırık bacak borcu olduğunu kesinlikle biliyorum. Yine de bir taşla iki kuş vurduğumuz gerçek: Bir ejderhayı tek eliyle yenerek şövalyelik efsanesini yeniden yaşatmak isteyen deli bir heriften ve ilk herif sayesinde çabucak zengin olmayı düşünen bir ukaladan kurtulduk. Kimden bahsettiğimi biliyor musun Gyllenstiern? Evet mi? Güzel. Şimdi sıra bizde. Bu ejderha bize ait. Ejderhayı öldürmek bize yani Yağmacılar’a kalıyor. Ama kendi yararımız için.”

“Peki ya anlaşmamız Boholt?” diye karşılık verdi Şansölye. “Anlaşmamız ne olacak?”

“Umurumda bile değil.”

“Bu rezillik! Bu krallığa hakarettir!” Gyllenstiern ayağını yere vurdu. “Kral Niedamir…”

“Krala ne olmuş?” diye cevap verdi Boholt hiddetle, devasa uzunluktaki bir kılıca yaslanarak. “Belki de kral gücünü ejderhaya karşı denemek ister? Ya da belki de sen, onun sadık şansölyesi? Savaşa gitmeden önce koca şişman göbeğini bir kalkanla koruman gerekir! Neden olmasın? Denemekte özgürsün. Biz bekleriz ekselansları. Eyck mızrağıyla ejderhaya saldırdığında şansını kaybettin Gyllenstiern. Her şeyi kendine alırdın ve biz hiçbir şey alamazdık – onun sırtından tek bir pul bile alamazdık. Artık çok geç. Gözlerini aç. Başka kimsenin Caingorn’un renklerinde savaşacağı yok. Eyck gibi başka bir salak daha bulamazsın.”

“Bu doğru değil!” dedi Kunduracı Kozojed, kendisini sürekli ufukta görünmeyen bir noktaya bakıyormuş gibi görünen kralın ayaklarına atarak. “Lord Kral! Holopollu dostlarımız gelene kadar bekleyin. Beklemeye değecektir. Bu heriflerin salakça kibirlerine lanet olsun. Güvenebileceğiniz cesur adamlara bakın ve palavracılara değil!”

“Kes sesini!” diye sakince emretti Boholt, göğüs zırhındaki bir pas izini fırçalayarak. “Kapa çeneni köylü yoksa onu senin için ben kapatırım. Dişlerinle tıkayarak…”

Kozojed yaklaşan Kennet ve Nischuka’yı da görünce anında geri çekilip Holopol’un gözcülerinin arasına karıştı.

“Lordum,” diye sordu Gyllenstiern. “Lordum ne emrediyorsunuz?”

Niedamir’in yüzündeki bıkkın ifade hemen yok oldu. Genç kral kaşlarını çatıp çilli burnunu büzerek ayaklandı.

“Ne mi emrediyorum?” diye sordu yavaşça. “En sonunda bana sordun Gyllenstiern, benim yerime ve adıma karar vermek yerine. Çok sevindim. Böyle devam edelim Gyllenstiern. Şu andan itibaren sessiz ve sadık olmanı istiyorum. Bu emirlerimin ilkidir. Herkesi toplayın. Denesleli Eyck’ı bir vagona koymalarını emret. Caingorn’a geri dönüyoruz.”

“Lordum…”

“Tek kelime dahi etme Gyllenstiern. Leydi Yennefer, soylu lordlar, ben sizden ayrılıyorum. Bu keşfi devam ettirerek bayağı bir süre kaybettim ama bundan sağladığım yararların kıymeti paha biçilemez. Çok şey öğrendim. Size ve sözlerinize teşekkürler Leydi Yennefer, Lord Dorregaray ve Lord Boholt. Ve sessizliğiniz için size de teşekkürler Lord Geralt.”

“Lordum,” dedi Gyllenstiern. “Neden? Ejderha hemen burada, sizin merhametinizde. Hırsınıza ne oldu lordum?”

“Hırsım,” diye tekrarladı Niedamir, düşünceler içinde. “Artık hırsım yok. Ve eğer burada kalırsam onu sonsuza dek kaybetme riskini alacağım.”

“Peki ya Malleore? Ve prensesin eli?” Şansölye vazgeçmemişti, ellerini sıvazlayarak devam etti. “Peki ya taht Lordum? Halk düşünecektir ki…”

“Bay Boholt’un da dediği gibi, Malleore halkını siktir et,” diye cevapladı Niedamir. “Malleore tahtı her durumda zaten bana ait: Üç yüz süvari Caingorn’daki egemenliğimi yasallaştırır ve onların bin tane değersiz kalkanlısına karşı benim bin beş yüz adet piyadem var. Benim meşruluğumu kabul etmek zorunda kalacaklar. Malleore’a giden yollarda asıp, kesip, doğradığım sürece benim hâkimiyetimi kabul etmek zorunda kalacaklar. Prensesleri olacak o şişko danaya gelince, onun elini reddediyorum. Bana varisler vermesi için sadece onun göbeğine ihtiyacım var. Daha sonra ondan kurtulacağım. Efendi Kozojed’in eski usul yöntemiyle. Yeterince konuştuk Gyllenstiern. Emirlerimi uygulama zamanın geldi.”

“Gerçekten de,” diye mırıldandı Jaskier, Geralt’a. “Çok şey öğrenmiş.”

“Evet, hem de çok şey,” diye onayladı bağıcı, üçgen şeklindeki kafasını alçaltıp çimenliğin üzerindeki bir şeyi kırmızı, çatallı diliyle yalayan altın ejderhanın olduğu tepeye bakarak. “Fakat onun halkından biri olmak istemezdim Jaskier.”

“Şimdi ne olacak sence?”

Bağıcı altın ejderhanın pençesine yaslanmış, yeşilimsi gri renkli küçük yaratığa göz gezdirdi. Yarasa biçimli kanatlarını çırpıyordu.

“Peki ya sen Jaskier, sen bu konuda ne diyeceksin?”

“Benim ne düşündüğümün ne önemi var? Ben bir şairim Geralt. Benim fikrimin en ufak bir önemi var mı?”

“Elbette.”

“O zaman sana söyleyeyim Geralt. Ben bir sürüngen görürsem, mesela yılan veya bir kertenkele gibi, bu beni iğrendirir ve korkutur, çok korkunçturlar. Ama bu ejderha…”

“Evet?”

“Bu çok… Çok güzel Geralt.”

“Teşekkürler Jaskier.”

“Ne için?”

Geralt ağır ağır döndü ve göğsünü çaprazlamasına kesen omuz kayışını iki delik kadar daha gerdirdi. Sağ elini kaldırıp kılıcının kabzası iyi yerleşmiş mi diye kontrol etti. Şair ona fal taşı gibi açılmış gözlerle baktı.

“Geralt, yoksa sen…”

“Evet,” dedi bağıcı serinkanlılıkla. “Mümkün olanın bir sınırı vardır. Tüm bunlardan bıktım usandım. Sen ne yapacaksın Jaskier? Kalacak mısın yoksa Niedamir’in askerlerini mi takip edeceksin?”

Şarkıcı eğilerek lavtasını dikkatlice bir kayanın yanına koydu ve doğruldu.

“Kalacağım. Neden bahsediyorsun? Mümkün olanın sınırları mı? Bu ifadeyi şarkımın adı olarak kullanma hakkını saklıyorum.”

“Son şarkın olabilir.”

“Geralt.”

“Evet?”

“Mümkünse… Onu öldürme.”

“Kılıç kılıçtır Jaskier. Kınından çıktığında…”

“Dene.”

“Deneyeceğim.”

Dorregaray dudak büküp Yennefer ve Yağmacılar’a, uzaklaşan kraliyet bayrağını işaret etti.

“İşte gidiyor Kral Niedamir. Sonunda biraz sağduyu kazandığından artık Gyllenstiern’in ağzıyla emir vermiyor. Senin bizimle olman iyi oldu Jaskier. Şarkını yazmaya başlamanı öneriyorum.”

“Ne hakkında?”

Büyücü samur ceketinin içinden bir asa çıkardı.

“Büyücü efendi Dorregaray’ın yaşayan son altın ejderhayı yok etmek isteyen bir avuç haydudu nasıl kaçırmayı başardığı hakkında. Kıpırdama Boholt! Yarpen ellerini baltandan çek! Yennefer parmağını bile oynatayım deme! Gidin sizi sefil itler, bir köpek sürüsünün efendisinin arkasından koşturduğu gibi kralı takip etmenizi öneririm. Atlarınızı ve vagonlarınızı da alın. Sizi uyarıyorum: En ufak yanlış bir harekette failden geriye kalan sadece bir yanık kokusu ve kumda boş bir alan olacak. Şaka yapmıyorum.”

“Dorregaray,” diye tısladı Yennefer.

“Sevgili büyücü,” dedi Boholt mantığa davet çıkaran bir sesle. “Ya bir anlaşmaya varırız…”

“Sessiz ol Boholt. Tekrar ediyorum: Bu ejderhaya dokunmayın. İşinizi başka bir yerde görün, hadi güle güle.”

Yennefer’in eli aniden ileri atıldı ve Dorregaray’ın etrafındaki toprak, gök mavisi bir ateşin kıvılcımlarıyla patlayarak kum anaforları ve kopan toprak parçaları oluşturdu. Alevlerle kuşatılan büyücü sendeledi. Nischuka bu avantajı kullanarak öne fırladı ve adamın suratına bir yumruk attı. Dorregaray yere düştü, asası kayaların arasına zararsızca çarpan kırmızı yıldırımlar ateşliyordu. Ansızın adamın yanında beliren Yırtıcı talihsiz büyücüyü tekmeledi. Tam bu hareketi tekrarlamak için kendi etrafında dönmüştü ki bağıcı aralarına girdi. Yırtıcı’yı geri itip kılıcını çekti ve omzuyla göğüs hizasının arasındaki boşlukta yatay bir biçimde savurdu. Boholt darbeyi uzun kılıcıyla engelledi. Jaskier, Nischuka’ya çelme takmaya çalıştı ama başaramadı: Nischuka ozanı gökkuşağı renkli gömleğinden yakaladı ve gözlerinin arasına yumruğunu geçirdi. Yarpen Zigrin, Jaskier’in arkasından fırladı ve baltasının sapıyla dizlerinin arkasına vurarak adamı çökertti.

Geralt, tek ayağının üstünde dönerek Boholt’un kılıcından kurtuldu ve yakın mesafedeki Yırtıcı’ya vurarak cücenin demir kolçağını kolundan koparttı. Yırtıcı zıplayarak geri çekildi, ayağı takıldı ve yere düştü. Homurdanan Boholt kılıcını bir orak gibi savurdu. Geralt havayı yararak tıslayan kılıcın üstünden sıçradı ve kılıcının kabzasıyla Boholt’un göğüs zırhına vurdu, geri çekildi ve cücenin yanağına hedef aldı. Bu darbeyi savuşturamayacağını gören Boholt kendisini geriye attı ve sırtı üstü düştü. Bağıcı tek bir sıçramayla yanına varmıştı bile… Tam bu anda Geralt toprağın çekildiğini ve ayaklarının bocaladığını hissetti. Yatay olan dikey oldu. Eliyle Koruma Bağısı yapmak için boşuna çabalarken yan tarafının üstüne kuvvetlice düştü, kılıcı felçli elinden kurtuldu. Nabzının kulaklarında attığını ve kesintisiz devam eden bir tıslama sesi duyuyordu.

“Büyü hâlâ sürerken bağlayın onları,” diye bağırdı Yennefer yükseltinin biraz ilerisinde. “Üçünü de!”

Taş kesmiş ve güçsüz duruma düşmüş olan Dorregaray ve Geralt herhangi bir direniş gösteremeden, tek kelime edemeden vagona bağlandılar. Jaskier küfredip mücadele etmesinin meyvesini bağlanmadan önce birkaç yumruk yiyerek aldı.

“Bu onun bunun çocuklarını esir almanın ne anlamı var?” diye araya girdi Kozojed, gruba yaklaşarak. “Bu hainleri öldürüp kurtulmak daha iyi.”

“Sen de aynı orospunun çocuğusun,” diye yanıtladı Yarpen Zigrin. “Gerçi bunu söylemek köpeklere hakarettir. Kaybol asalak!”

“Ne vurdumduymazlık!” diye bağırdı Kozojed. “Adamlarım Holopol’dan geldiği zaman bu kadar küstah olabilecek misiniz göreceğiz. Onlara göre siz…”

Yarpen kendisinden beklenmeyecek bir çeviklikle, hiç çaba harcamadan döndü ve adamın kafasına baltasının sapıyla vurdu. Yanına gelen Nischuka, Kozojed’in çayırlıkta sürüklenmesine neden olan bir tekmeyle işi bitirdi.

“Buna pişman olacaksınız!” diye bağırdı kunduracı. “Hepiniz…”

“Şu pis suratlı, fahişe çocuğu ayakkabıcıyı yakalayın çocuklar!” diye kükredi Yarpen Zigrin. “Haydi Nischuka!”

Kozojed beklemedi. Sıçrayarak ayağa kalktı ve doğu kanyonuna doğru tabanları yağladı.

Holopollu Yağmacılar onu takip etti. Cüceler gülerek adama taşlar fırlattı.

“Hava şimdiden tazelendi,” diye güldü Yarpen. “Tamam, Boholt, haydi gidip ejderhayı halledelim!”

“Bekleyin bir dakika.” dedi Yennefer, kolunu kaldırarak. “Halledeceğiniz tek şey yola koyulmak olacak… O yoldan geri dönebilirsiniz, şimdi defolun. Hepiniz.”

“Ne?” dedi irkilen Boholt, gözleri kötücül bir ifadeyle parlıyordu. “Neden bahsediyorsun sen sevgili leydi büyücü?”

“Gidin! Defolun! Gidin ve kunduracıyı bulun,” diye tekrar etti Yennefer. “Her biriniz. Ejderhaya tek başıma saldıracağım. Geleneksel olmayan silahlarla. Gitmeden önce bana teşekkür edin. Ben olmasam bağıcının kılıcının tadına bakıyor olurdunuz. Çabuk gidin Boholt, canımı sıkmadan önce. Sizi uyarıyorum, hepinizi kısır hayvanlara çevirebilecek bir büyü biliyorum. Tek yapmam gereken elimi sallamak.”

“Haydi ya,” diye haykırdı Boholt. “Sabrım taşmak üzere. Aptal yerine konmayacağım. Yırtıcı, vagonun makasını çıkart. Görünüşe bakılırsa benim de geleneksel olmayan bir silaha ihtiyacım olacak. Birileri acı çekecek sevgili lordlarım. Parmakla göstermiyorum. Tek söyleyeceğim onun alçak bir büyücü olduğudur.”

“Dene bakalım Boholt. Günümü gün edersin.”

“Yennefer,” dedi cüce sitemkâr bir biçimde. “Neden?”

“Belki de paylaşmayı sevmiyorum Yarpen.”

“İyi o zaman,” diye gülümsedi cüce. “Sen yalnızca bir insansın. O kadar insansın ki bir cüceye eşdeğersin. Kişinin kendi özelliklerini bir büyücüde de bulması ne güzel. Ben de paylaşmayı sevmiyorum Yennefer.”

Şimşek gibi bir hareketle öne eğildi. Nereden çıktığı belli olmayan metal bir top havada uçtu ve Yennefer’in alnına kuvvetle çarptı. Büyücü kendisine gelemeden evvel Yırtıcı ve Nischuka kadının kollarını hareketsiz hale getirdi, Yarpen de bileklerini bir iple bağladı. Büyücü öfkeyle uludu. Onu arkasından tutan Yarpen’in çocuklarından biri başının üzerinden bir yular attı ve sıkıca çekti. İpler, açık olan ağzına girdiği için bağırışları boğuldu.

“Şimdi ne olacak Yennefer?” dedi Boholt ona doğru yürüyerek. “Ellerini oynatamazken beni nasıl hayvana dönüştüreceksin?”

Onun tuniğini ve gömleğini yırtıp açtı. Yularla bağlı Yennefer boğuk bağırışlarla adama küfürler yağdırdı.

“Şu an zamanımız yok,” dedi Boholt, kadını yoklarken kıs kıs gülen cüceleri hiçe sayarak. “Ama biraz bekle büyücü. Ejderha ile işimiz bittiğinde biraz eğlenecek vaktimiz olacak. Onu tekere sıkıca bağlayın çocuklar. İki eli de bağlı olacak ki parmağını bile kıpırdatamasın. Ve hiçbiriniz ona yanaşmaya cüret etmesin, lanet olasılar. Ejderha karşısında en güçlü olan sıradaki ilk yeri alacak.”

“Boholt,” dedi Geralt usulca ve hayra alamet olmayan bir sesle. “Dikkat et. Seni dünyanın sonuna kadar avlarım.”

“Beni şaşırtıyorsun,” dedi Yağmacı, yine usulca. “Senin yerinde olsam çenemi kapatırdım çünkü yeteneklerini bildiğim için tehdidini ciddiye alabilirim. Bana başka seçenek bırakmıyorsun. Yaşamana izin veremem bağıcı. Ama seninle sonra ilgileneceğiz. Nischuka, Yırtıcı, atlara.”

“Amma şansızsın,” diye inledi Jaskier. “Lanet olsun, seni bu karmaşaya sokan benim.”

Dorregaray başını eğdi ve burnundan göbeğine doğru yavaşça akan iri kandamlalarını izledi.

“Bana bakmayı hemen kes!” diye bağırdı kadın, Geralt’a. Boş yere bağlarında yılan gibi kıvrılarak çıplak yerlerini gizlemeye çabaladı. Geralt itaatkârca gözlerini kaçırdı. Jaskier hâlâ bakıyordu.

“Görünüşe bakılırsa,” diye alay etti ozan. “Bir varil dolusu adamotu iksiri kullanmış olmalısın Yennefer. Cildin on altı yaşındaki bir kıza benziyor. Tüylerimi ürperttin.”

“Kapa çeneni, seni orospu çocuğu,” dedi büyücü.

Jaskier pes etmedi. “Gerçekten kaç yaşındasın? İki yüz mü? Yaklaşık yüz elli derim ben. Ve davranışların hâlâ…”

Yennefer ona tükürmek için boynunu uzattı. Hedefi ıskaladı…

“Yen,” diye mırıldandı bağıcı üzüntüyle, tükürük bulaşmış kulağını omzuyla silerek.

“Bana bakmasını engelle!”

“Bunu yapmaya hiç niyetim yok,” diye bildirdi Jaskier, yarı çıplak büyücünün hoş görüntüsüne hayran kalmaya devam ederek. “Onun yüzünden esir düştük. Gırtlağımızı kesecekler. Ona da tecavüz edecekler. Onun yaşındaki bir kadın…”

“Kapa çeneni Jaskier,” diye emretti bağıcı.

“Hayatta olmaz. İçimde bir çift meme hakkında bir şarkı yazmak için alev alev yanan bir tutku var. Lütfen araya girmeyin.”

“Jaskier.” dedi Dorregaray, biraz kan tükürerek. “Ciddi ol.”

“Ben çok ciddiyim lanet olası.”

Boholt, giydiği ağır deri zırh yüzünden bir cücenin yardımıyla eyerine zorlukla tırmandı. Uzun kılıçları yanlarında olan Nischuka ve Yırtıcı çoktan atlarının üstünde beklemeye başlamıştı.

“Güzel,” diye mırıldandı Boholt. “Şimdi ejderhaya!”

“Hayır,” diye derin bir ses cevapladı. Sesi bir borazanı andırıyordu. “Size gelen ben olacağım!”

Uzun, parlak, altın bir ağız kaya çemberinin arkasından belirdi, ardından bir sıra dikenle korunan ince, uzun bir boyun ve iri pençeler. Tehdit edici sürüngen, dik gözbebekleriyle manzaraya yukarıdan bakıyordu.

“Savaş alanında daha fazla bekleyemedim,” diye açıkladı ejderha Villentretenmerth onlara bakarken. “Bundan ötürü size katılma özgürlüğümü kullandım. Görüyorum ki benimle savaşmaya heveslenen rakiplerim sürekli azalıyor.”

Boholt dizginlerini dişlerinin arasına, kılıcını ise iki eline aldı.

“İşthe bou çog güsel,” diye geveledi anlaşılmaz bir şekilde, dizginleri ısırmaya devam ederken. “Saavşa hasır mısn canaaava!”

“Ben hazırım,” dedi ejderha, sırtını bir kemer gibi eğmiş, kuyruğunu kışkırtıcı bir şekilde havada sallarken.

Boholt etrafında olup bitenleri kontrol etti. Nischuka ve Yırtıcı, hayvanı yavaşça ve kasıtlı bir serinkanlılıkla her iki taraftan kuşatıyordu. Yarpen Zigrin ve çocuklar onların arkasında baltaları hazır vaziyette bekliyordu.

“Aaargh!” diye böğürdü Boholt, atını çılgınca mahmuzlayıp kılıcını savururken.

Ejderha ekseni etrafında döndü, havalandı ve kendisini toprağa geri bıraktı; kuyruğunu bir akrep misali kalçasının üzerine kaldırdı, aşağı doğru savurdu ve Boholt’u değil de yandan saldıran Nischuka’yı biçti. Atı kişneyip çığlıklar atan Nischuka bir gümbürtüyle düştü. Boholt dörtnala yaklaşıp kılıcıyla güçlü bir darbe savurdu ama ejderha bu vuruştan maharetle kurtuldu. Koşunun devinimi Boholt’un ejderhayı geçmesine sebep oldu. Yaratık kıvrılıp arka ayaklarının üstüne kalktı, pençeleriyle Yırtıcı’ya vurdu ve atın karnını deşmesiyle sürücüsünün kalçasını yaralaması bir oldu. Eyerde eğilen Boholt atının kontrolünü ele almayı başardı. Dizginleri dişlerinin arasında tutmaya devam ederek yeniden hücuma geçti.

Havayı kuyruğuyla kamçılayan ejderha ona doğru koşarak gelen tüm cüceleri silip süpürdü. Sonra da yolunun üzerinde yeniden kalkmaya çalışan Yırtıcı’ya kuvvetlice çarparak Boholt’a doğru saldırıya geçti. Başını çeviren Boholt bir savuşturma manevrası denedi ama ejderha çok daha hızlı ve de çevikti. Kurnazca sol taraftan cücenin önüne çıktı, yolunu kesti ve pençeli ayağıyla ona vurdu. At geriledi ve yana devrildi. Boholt eyerinden uçtu ve hem kılıcını hem de miğferini kaybetti. Geri geri yuvarlanıp başını bir kayaya vurdu.

“Kaçın çocuklar! Dağlara!” diye bağırdı Yarpen Zigrin, atının altında ezilen Nischuka’nın ulumaları arasında kaybolan bir sesle.

Sakalları rüzgârda uçuşan cüceler kısa bacaklarına rağmen inanılmaz bir süratle kayalara doğru koştu. Ejderha onları takip etmedi. Sessizce oturup etrafına bakındı. Nischuka atın ağırlığı altında kıvranıp yakardı. Boholt hareketsizce yatıyordu. Yırtıcı, kayaların koruması altına sığınmak adına yengeç misali yan yan yürüyordu.

“Bu inanılmaz,” diye mırıldandı Dorregaray. “İnanılmaz…”

“Hey!” Jaskier iplerini öyle sert çekti ki vagon sallandı. “O nedir? Orada! Bakın!”

Doğu uçurumun kenarında büyük bir toz bulutu gördüler, biraz sonra bir bağırış arbedesiyle birlikte gürültüler ve patırtılar duyuldu. Ejderha bakmak için başını kaldırdı.

Silahlı adamlar taşıyan üç büyük vagon ovaya indi. Ejderhayı kuşatmak için çevreye dağıldılar.

“Hay lanet olsun! Bunlar Holopol’un milis ve loncaları,” diye haykırdı Jaskier. “Braa nehrini aşmayı başarmışlar. Evet, bunlar onlar! Bakın, en başta Kozojed var.”

Ejderha başını eğdi ve küçük, grimsi, cıvıl cıvıl yaratığı vagona doğru zarifçe ittirdi. Sonra kuyruğunu yere vurarak gürültüyle kükreyip Holopol sakinlerini karşılamak için hızlı bir ok gibi öne fırladı.

“Çimlerin üzerinde kıpırdayan o küçük şey de nedir Geralt?” diye sordu Yennefer.

“Ejderhanın koruduğu şey,” dedi bağıcı. “Yakın zamanda kuzey uçurumundaki bir mağarada çıktı yumurtadan. Kozojed’in zehirlediği dişi ejderhanın yavrusu.”

Bebek sürüngen yuvarlak göbeğiyle toprağı kucaklayarak yalpalaya yalpalaya vagona geldi. Cıvıldadı, arka ayaklarının üzerine kalktı ve kanatlarını açtı. Ansızın kadının yanına sokuldu. Şaşırmış görünen Yennefer derin bir nefes aldı.

“Seni sevdi,” dedi Geralt.

“Genç olabilir ama aptal değil,” diye ekledi Jaskier, bağlarına karşın heyecanla kıpırdanıyordu. “Bakın başını nereye koydu. Kahretsin, onun yerinde olmak isterdim. Hey! Küçük şey! Kaçmalısın. Bu Yennefer, ejderhaların baş belası! Ve bağıcıların! Aslına bakarsan sadece bir bağıcının…”

“Kes sesini Jaskier,” diye bağırdı Dorregaray. “Bak o ilerde neler oluyor! Onu yakalayacaklar! Hepsine lanet olsun!”

Holopol halkının vagonları savaş arabaları gibi gürleyerek saldıran ejderhaya doğru süratle gidiyordu.

“Parçalara ayırın,” diye bağırdı Kozojed, sürücünün omuzlarına tutunarak. “Onu ölene kadar parçalara ayırın dostlarım! Geri çekilmek yok!”

Tek bir sıçramayla ejderha ilk vagonu atlattı ama kendisini öbür ikisinin arasında kapana kısılmış olarak buldu, bir yerden çift katlı ve iplerle bağlı büyük bir balıkçı ağı üzerine atıldı. Ağa dolaşan ejderha debelenerek düştü ve kendisini top haline getirip aniden bacaklarını uzattı. Ağ keskin bir biçimde yırtılıp parçalara ayrıldı. Geri dönmeyi başaran ilk vagon bir ağ daha atarak yaratığı tamamen hareketsiz bıraktı. Diğer iki vagon bir U dönüşü yaparak yeniden ejderhaya hücuma geçti, yerdeki çukurlardan dolayı zıplayıp takırdayarak geliyorlardı.

“Ağa yakalandın sazan!” diye böğürdü Kozojed. “Karnını deşmek için beklemeyeceğiz!”

Ejderha kükredi, ateşler duman bulutlarıyla birlikte gökyüzüne fışkırdı. Holopol milisleri vagonlarından atlayıp ona doğru ivedilikle koşturdular. Ejderha bir kez daha kükredi, çaresizlikle çınlayan bir çağrıydı bu.

Cevap, kuzey kanyonundan kulakları tırmalayan bir savaş çığlığıyla geldi.

Dörtnala, sarı örgülü saçları rüzgârda dalgalanıp kılıçları ışıldayarak, uçurumun oradan aniden ortaya çıktılar…

“Zerikanlılar!” diye bağırdı bağıcı, kendisini bağlardan kurtarmaya çabalıyordu.

“Hassiktir!” diye haykırdı Jaskier. “Bunun ne anlama geldiğini biliyor musun Geralt?”

Zerikanlılar, arkalarında bir ceset yığını bırakarak, tereyağını kesen bir bıçak gibi milis sürüsünün arasına daldı. Atlarından inip yakalanmış olan ejderhaya doğru koşturdular. Bir milis araya girmeye çalıştı. Kellesi omuzlarını terk etti. Bir başkası Vea’ya tırmığını geçirmek istedi ama kılıcını iki eliyle tutan Zerrikanlı kılıcı adamı apış arasından göğüs kafesine kadar kesti. Diğerleri topukladı.

“Vagonlara,” diye bağırdı Kozojed. “Vagonlara dostlarım! Onları vagonlarla ezeceğiz.”

“Geralt!” diye bağırdı Yennefer birdenbire. Bağlanmış bacaklarını uzatıp onları vagonun altına kaydırabilmişti, bağıcının arkadan bağlanmış ellerine çok yakındılar. “Igni Bağısı! Bağlarımı yak! İpi hissedebiliyor musun? Yak onu lanet olası!”

“Bakmadan mı?” diye itiraz etti Geralt. “Seni yakabilirim Yen!”

“Bağıyı oluştur! Katlanabilirim!”

Geralt itaat etti. Büyücünün bileklerinin hemen üstünde Igni Bağısı’nı oluştururken parmaklarında bir karıncalanma hissetti. Yennefer başını çevirip tuniğinin boynunu ısırıyor, boğuk bir inilti çıkarıyordu. Genç ejderha kanatlarını ona sarıp cıvıldadı.

“Yen!”

“İpi yak!” diye inledi.

Bağlar koptuğunda kızarmış etin kötü kokusu tahammül edilemez olmuştu. Dorregaray bayılmadan önce tuhaf bir ses çıkarıp vagonun tekerleğindeki bağlarından sarktı.

Yüzü acıdan buruşan büyücü geri oturup serbest kalmış bacaklarından birini öne uzattı. Öfke ve acı çığlığıyla haykırdı. Geralt’ın boynundaki madalyon sanki canlıymış gibi titremeye başladı. Yeneffer kalçalarının yönünü değiştirdi ve Holopol milislerinin vagonlarına doğru bacağını uzatarak bir büyü yaptı. Hava titreşerek ozon kokusuyla doldu.

“Tanrılar aşkına!” diye hayretle inledi Jaskier. “Ne şarkı olacak ama Yennefer!”

Güzel bacağıyla yaptığı büyü tam olarak başarılı değildi. İlk vagon ve içindeki herkes gölgeli bir düğünçiçeği sarısına döndü. Savaşın heyecanıyla kör olmuş Holopol savaşçıları bunu fark etmediler bile. Büyü ikinci vagonda daha etkiliydi: Bütün vagon ekibi birdenbire komik bir şekilde vıraklayıp dört bir yana kaçmaya başlayan sivilceli, kocaman kurbağalara dönüştü. Sürücüden yoksun vagon devrildi ve yere düştü. Atlar korkup kişneyerek uzaklaşırlarken kopmuş aksı arkalarında sürüklediler.

Yennefer dudaklarını ısırdı ve bacağını bir kez daha kaldırdı. Düğünçiçeği rengindeki vagon yukardan bir yerden gelen kıpır kıpır bir müzikle birlikte aynı renkteki bir duman bulutuna döndü, bütün ekip resmedilmeye değer bir manzara oluşturarak şaşkın halde çimenlere düştü.

Üçüncü vagonun tekerlekleri kareye dönüşmüştü. Atlar şaha kalktı, vagon kendi içine çöktü ve Holopollu milisleri dışarı attı. Sırf garazından Yennefer bacağını tekrar oynattı ve bir başka büyüyle hepsini rastgele yaratıklara dönüştürdü: Kaplumbağalar, kazlar, kırkayaklar, pembe flamingolar ya da domuzlara… Zerikanlılar geri kalanların işini profesyonelce ve düzenli bir şekilde bitirdi.

Sonunda ağı parçalara ayırmayı başaran ejderha kanatlarını çırparak sıçradı. Kükredi ve katliamdan başarıyla kurtulmuş olan Kozojed’i takip ederken bir ok gibi uçtu. Kunduracı bir ceylan gibi kaçıyordu ancak ejderha daha hızlıydı. Geralt, yaratığın çenesi açıldığında ifşa olan ustura misali keskin ve parlak dişleri gördüğü zaman başını çevirdi. Kan dondurucu bir çığlık ve korkunç bir çatırdama sesi geldi. Jaskier onun çığlığını bastırdı. Yennefer beti benzi atmış halde geri döndü ve vagonun altına kustu.

Ardından gelen sessizliği bozan tek şey hayatta kalan Holopol milislerinin vıraklaması, ciyaklaması ve viyaklamasıydı.

Vea bacaklarını açarak Yennefer’in önünde dikilmişti, yüzünde nahoş bir tebessüm vardı. Zerikanlı kılıcını çekti. Solgun Yennefer bacağını kaldırdı.

“Hayır,” diye araya girdi bir kayanın üzerinde oturan Borsch, nam-ı diğer Üçlü Karga. Sakin ve mutlu bir şekilde genç ejderhayı kollarında tutuyordu.

“Leydi Yennefer’i öldürmeyeceğiz,” diye devam etti ejderha Villentretenmerth. “Artık gereği kalmadı. Ayrıca artık Leydi Yennefer’a paha biçilemez yardımı için minnettarız. Onları serbest bırak Vea.”

“Biliyor muydun Geralt?” diye mırıldandı Jaskier, uyuşmuş ellerini ovalayarak. “Biliyor muydun? Altın ejderhalar hakkında eski bir şarkı vardır. Altın ejderhalar istedikleri zaman…

“…Her şekle bürünebilirler,” diye tamamladı bağıcı. “İnsan şekline bile. Bunu ben de duymuştum ama inanmamıştım.”

“Bay Yarpen Zigrin!” diye seslendi ejderha, yerden aşağı yukarı iki yüz metre yukarıdaki dik bir tepenin duvarında asılı duran cüceye. “Orada ne arıyorsunuz? Sincap mı? Hatırladığım kadarıyla sizin damak zevkinize hitap etmiyorlardı. Rica ederim aşağı gelin ve Yağmacılarla ilgilenin. Yardıma ihtiyaçları var. Bugünlük öldürme bitti. Herkes için en iyisi bu.”

Savaş alanını detaylıca incelemekte olan Zerikanlılar’a endişeli bakışlar atan Jaskier hâlâ baygın durumdaki Dorregaray’i uyandırmaya çalışıyordu. Geralt, Yennefer’in yanmış bileklerine merhem sürüp onları bir bezle sardı. Büyücü acıyla tıslayıp sessiz küfürler etti.

İşini tamamlayan Geralt ayağa kalktı.

“Burada bekle,” dedi bağıcı. “Ejderhayla konuşmam gerekiyor.”

Yennefer ürkek ürkek ayaklandı. “Ben de seninle geleceğim Geralt.” Onun elini tuttu. “Gelebilir miyim? Lütfen Geralt.”

“Benimle mi Yen? Ben düşündüm ki…”

“Düşünme.”

Adamın omzuna tutundu.

“Yen?”

“Artık her şey yolunda Geralt.”

Kadının gözlerinin içine baktı, tıpkı bir zamanlar geçmişte olduğu gibi sıcaktılar. Eğilip kadını dudaklarından öptü. Sıcak, yumuşak ve arzu doluydular, tıpkı geçmişte olduğu gibi.

Ejderhaya yaklaştılar. Geralt’tan destek alan Yennefer, bir kralın önündeymiş gibi elbisesinin eteğini parmaklarının ucuyla tutarak küçük bir reverans yaptı.

“Üçlü Kar… Villentretenmerth,” diye hitap etti bağıcı.

“İsmimin sizin lisanınızdaki tam karşılığı ‘üç siyah kuş’tur,” diye açıkladı Borsch.

Genç ejderha Üçlü Karga’nın koluna pençeleriyle yapıştı ve okşaması için boynunu uzattı.

“Düzen ve Kaos,” dedi Villentretenmerth gülümseyerek. “Hatırladın mı Geralt? Kaos, saldırganlığı temsil ederken düzen ise kendisini ondan korumanın yollarını temsil eder. Saldırganlığa ve kötülüğe karşı durmak için dünyanın sonuna dek gitmez miyiz Geralt? Özellikle, senin de dediğin gibi, ödeme iyiyse. Tıpkı bu durumda da olduğu gibi. Dişi ejderha Myrgatabrakke’nin hazinesi Holopol’u zehirledi. Onu tehdit eden kötülüğü yok etmem için beni çağıran oydu. Myrgatabrakke, Denesleli Eyck savaş alanından kaldırıldıktan kısa bir süre sonra uçup gitti. Kavgalarınız ve tartışmalarınız sırasında kaçacak zaman buldu, hazinesini bana bıraktı, başka bir deyişle ödememi yaptı.”

Genç ejderha cıvıldayıp kanatlarını çırptı.

“Bu yüzden sen…”

“Evet,” diye araya girdi ejderha. “Benim yaşımda ve bugünlerde bu gerekli. Canavar dediğiniz yaratıklar son zamanlarda insanlar tarafından daha çok tehdit ediliyor. Kendilerini nasıl savunacaklarını bilmiyorlar, bir korucuya… Bir bağıcıya ihtiyaçları var.”

“Peki, yolun sonundaki hedef nedir?”

“İşte bu.” Villentretenmerth kolunu kaldırdı; ürkmüş genç ejderha cıvıldamaya başladı. “İşte benim hedefim, amacım. Onun sayesinde mümkün olanın sınırı olmadığını kanıtlayacağım Rivialı Geralt. Sen de bir gün benzer bir amaç keşfedeceksin bağıcı. Farklı olanlar bile yaşamayı hak ediyor. Elveda Geralt. Elveda Yennefer.”

Büyücü bir kez daha reverans yaparak kendisini Geralt’ın omzuyla doğrulttu. Villentretenmerth ayağa kalkıp ona baktı, yüzü çok ciddiydi.

“Cesaretimi ve açık sözlülüğümü bağışlayın Yennefer. Yüzünüzden okunuyor, düşüncelerinizi okumama bile gerek yok. Siz ikiniz birbiriniz için yaratılmışsınız, sen ve bağıcı. Ama bu bir yere varamaz. Üzgünüm.”

“Biliyorum.” dedi Yennefer, biraz sarararak. “Biliyorum Villentretenmerth. Ben de mümkün olanın sınırı olmadığına inanmak istiyorum ya da o sınırın çok uzak olduğuna.”

Vea, Geralt’ın yanına gitti. Ona fısıldayarak omzuna dokundu. Ejderha güldü.

“Geralt, Vea bilmeni istiyor ki Dalgın Ejderha’daki küveti hiç unutmayacakmış. Seni tekrar göreceğini umut ediyor.”

“Ne?” diye sordu Yennefer, endişeyle gözlerini kırpıştırarak.

“Yok bir şey,” diye cevapladı bağıcı çabucak. “Villentretenmerth…”

“Dinliyorum Rivialı Geralt.”

“İstediğin her biçime bürünebiliyorsun, değil mi?”

“Evet.”

“Neden bir insana dönüştün? Neden üç siyah kuş armalı Borsch’a dönüştün?”

Ejderhanın yüzünü geniş bir gülümseme kapladı.

“Atalarımız ilk defa hangi durum altında karşılaşmışlar, benim için söylemesi zor Geralt ama şunu bilirim ki ejderhalar için insandan daha iğrenç bir şey yoktur. İnsanlar ejderhalarda içgüdüsel ve mantıksız bir nefret uyandırıyor. Ben istisnayım. Bana göre… Sizler çok hoşsunuz. Elveda.”

Bir illüzyonun bulanıklaşarak kaybolması gibi yavaş yavaş gerçekleşen bir dönüşüm değildi. Göz açıp kapayıncaya kadar gerçekleşmişti. Az evvel üç siyah kuşla süslü bir tunik giymiş, kıvırcık saçlı bir şövalyenin bulunduğu yerde şimdi uzun ve ince boynunu zarafetle uzatan altın renkli bir ejderha vardı. Ejderha başını eğerek güneş ışınlarının altında göz alıcı bir şekilde parlayan kanatlarını açtı. Yennefer yüksek sesle iç çekti.

Vea, Tea’nın yanındaki eyerden el sallayarak veda ediyordu.

“Vea,” dedi bağıcı. “Sen haklıydın.”

“Hmm?”

“O gerçekten de en güzeli.”

– SON –

« Bölüm 7

Bölümler

Giriş

Bölüm I

Bölüm II

Bölüm III

Bölüm IV

Bölüm V

Bölüm VI

Bölüm VII

Bölüm VIII