Bu hikayede 18 yaş ve üzeri cinsel içerik bulunmaktadır. Okumaya karar verenlerin hikayeyle benim cinsel kimliğimi bağdaştırmamasını önemle rica ederim. Homofobik arkadaşların okumadan önce iki kere düşünmeleri gerekebilir.Bölüm 1: Yasak Aşkın ilk Tohumu
Raiz parmaklarını Joshua’nın vücudunda gezdiriyordu. Kar küreğiyle bir akşam tavandaki karları temizlermiş gibi sert dokunuşları Joshua’nın göğsünden başlayıp iniyor, hemen sonra elinin tersiyle yukarılara çıkıyordu. Bu dakikalarca sürdü. Ancak bu kadar yakın olsalar da, arkadaşına karşı anlamsız, büyük bir özlem duyuyordu.
Nasıl olmuştu da kendini bu durumda bulmuştu? Sevişiyordu. Ama buraya nasıl geldiğini, neden en yakın arkadaşıyla seviştiğini, dahası bir eşcinsel olmamasına rağmen neden bu kadar haz duyabildiğini anlamıyordu. İki saat sonra da işe gitmesi gerekiyordu. Temizlik malzemeleri üreten bir firmada güvenlik olarak çalışıyordu Raiz. Yirmi dört saatini uyumadan geçirmesi gerekiyordu ve bundan önceki yirmi dört saatini de uyumamıştı. Yine de halinden memnun sayılırdı.
“Raiz, uyan!”
Kafasının içinde babasının sesini duydu. Parmaklarını Joshua’dan çekti. Bunu yaptığında yatağında artık ışık eskisi kadar loş değildi. Yatağında uzanıyordu. Joshua yoktu ve babası başında bekliyordu.
“İşe geç kalıyorsun! Kahvaltını hazırladım.”
Raiz yatakta doğrulurken her şey anlamlı gelmeye başlıyordu. Az önce gördükleri bir rüyadan daha fazlası olamazdı. Aksi hali çok uygunsuz olurdu. Ayağa kalktı ve üniformalarını aradı.
On sekizini geçeli biraz olmuştu Raiz’in. İnce yapılı uzun saçları vardı. Vücut hatları belirgin, esmere çalan teni pürüzsüzdü. Pek aklına güvenmezdi ancak dış görünüşü fazlasıyla iyiydi. Kaşları hizasında kesilmiş siyah saçları kulaklarını örtüyor ve dağınık halleriyle fazlasıyla kuaförden yeni çıkmış edası yaratıyorlardı. Fakat bu onun normal haliydi.
Odası fazlasıyla sadeydi. Hiçbir şeyin fazlasını sevmezdi Raiz. Zaten fazlasını karşılayacak gücü de olmazdı. Babasıyla yalnız yaşıyordu. Hookway köyüydü burası. Fazla turist gelmezdi. Herkes birbirini tanır ve severdi, ama Raiz bu kitlesel sosyal insan grubuna asla yeteri kadar yakın olmamıştı. Küçüklükten beri hayvancılıkla uğraşırlardı. Hayat tarzları modern dünyayı 20 yıl geriden takip ediyor gibiydi ancak Raiz fazlasıyla geniş görüşlü bir çocuk olmuştu.
Annesini hiç tanımadı. O küçükken evi terk etmişti. Pek solgun bir tip olan Raiz’in ta o zamanlardan beridir tek bir dostu olmuştu, onun da adı da Joshua’ydı. Kumral saçları ve minyon tipiyle buluşan atletik ve canlı beyaz teni onu da kusursuz kılıyordu. Raiz’den bir yaş büyük olmasına rağmen neredeyse aynı boydaydılar.
Masada babasına katıldı. Küçücük mutfakta üç kişiyi ancak ağırlayabilecek bir masa vardı. Duvara dayanmıştı ve duvarla masanın bitişiğinde bir orkide, saksısından etrafa mis bir koku yayıyordu. Tavan çatlamış ve dökülmeye hazır, ahşap dolaplar şişmişti. Fakat göze çarpmayan detaylardı bunlar. Raiz’in babası ise her daim korsan şapkasıyla dolanan, kirli sakallı, göbekli bir adamdı. Gülmeyi, eğlenmeyi ve eğlendirmeyi seven komik biriydi. Her zaman nerede ne söylemesi gerektiğini bilirdi. Raiz için her zaman vazgeçilmez bir idol olmuştu. Simsiyah gözlerini ondan çalmıştı. Ancak saçları belli ki anne tarafından geliyordu.
Raiz’ın bildiği başka bir akrabası yoktu. Amcası, teyzesi, büyük ailesi, ya da herhangi bir akrabasına dair herhangi bir bilgisi yoktu. Bu ona garip geliyordu. Etrafında gördüğü insanlardan daha sıra dışı bir hayatı vardı ve kendi de farkındaydı. Babasını tanımasa buraya sonradan geldiklerini ama kendisine söylemediğini düşünebilirdi. Ama o adamı o kadar bir seviyordu ki söylediği hiçbir şeyden şüphe duymamıştı.
Kahvaltısını da yaptığında dışarı çıktı. Babasının eski bir cipi vardı. İşlerken ses çıkarırdı ama asla sorun çıkarmamıştı. İşe gitmekte bunu kullanıyordu Raiz. Liseyi daha bu sene bitirmiş, ehliyeti de yenile almıştı. İşi ise iki ay önce bulmuştu. Maaşı pek standarttı ama eve bir şeyler kattığı düşüncesi onu mutlu ediyordu.
İşyerine vardığında on dakika gecikmişti. Kendinden önceki nöbetçiden anahtarları devraldı. Hafta sonu olduğundan koca fabrikada yalnız olacaktı. Küçük bir odası vardı. Televizyon ve uydusu da vardı. Artık 24 saatin geçmesi için gereken tek şey biraz sabırdı.
Öğlene doğru Joshua aradı. Her hafta sonu yaptığı gibi yiyecek bir şeyler alıp gelecekti. Bu durum Raiz’in ekstra masrafa girmemesini sağlıyordu, ama olay bu da değildi. Yalnızlığını paylaşacak bir arkadaşı olması iyiydi. Joshua’nın durumu, aslında Raiz’inkinden birkaç kat daha kötüydü. Onun her iki ebeveyni de ölmüştü. Okula hiç gitmeyen Joshua sürekli amcasının yanında tamircilik yaptı. Kendini çok daha uzun bir süredir geçindiriyordu.
Sabah rüyasında gördükleri yeniden aklına gelince bir anda irkildi. Suç işlemiş gibi yüzü kızardı. Daha önce bir kıza ilgi duymamıştı, ama eşcinsel de değildi. Sadece karşısına doğru kişinin çıkmadığını düşünürdü. Son gördüğü rüya, ki ziyadesiyle gerçek gibiydi, onu fazla tuhaf hissettirmişti. Bir anda gözleri karardı ve kendini dönen sandalyeden yere yığılırken buldu.
***
Raiz bir barda oturuyordu. Önünde ne olduğunu çıkartamadığı bir bardak likör duruyordu. Ağır bir kokusu vardı. Barmen eski model kıyafetler giymişti. Bir grup ihtiyar köşedeki bir masada poker oynuyordu. Bir anda şaşkınca etrafına bakındı Raiz. Nerede olduğunu, neden burada olduğunu bilmiyordu.
“Burası yirmi yıl önce, senin gelecekte bulunduğun yer.” Dedi bir ses. Yan tarafında oturan, elmacık kemikleri atılgan, otuzlu yaşların sonlarında kel bir adam konuşuyordu. Turuncu kıyafeti onu Çinli rahiplere benzetmişti. “Aynı yerdesin, ama farklı bir zamanda.” Diye devam etti.
“Nasıl yani?”
Sanki uzunca bir süredir bu anı bekliyormuş gibi heyecanlı çıkmıştı Raiz’in sesi.
“Burada kimse seni göremez ve duyamaz. Ayrıca senin zamanında ben ölmüş olacağım. O yüzden seninle o zamanda görüşmemiz mümkün olmuyor. Adım Brand. Ben bir cadı avcısıyım.” Diye devam etti. “Aynı zamanda da bir büyücüyüm. Aksi takdirde seni buraya çekmem mümkün olmazdı değil mi?”
Raiz şaşkınlıkla adamı dinliyordu. Cadı mı? Büyücü mü? Şimdi kendisinin de bir büyücü olduğunu söylerse iş tamamen Hollywood fantezi filmlerine dönerdi. Ama bu gerçekti. Kendi gözleriyle görüyor ve yaşıyordu. Gerçekten de farklı bir zamandaydı. Diğer kimse onu görmüyordu. Ama gerçekti. Kokular, duygular, hisler.
“Sen de bir büyücüsün. Büyü yeteneklerin annenden geliyor.”
“Annem mi? Nerede olduğunu biliyor musun?” diye sordu Raiz. Anne kelimesi tüm dikkatini çekmiş, büyü meselesini daha şimdiden unutmuştu.
“Benim zamanımda evet. Senin zamanında hayır. Yani sana faydası olacak bir şey bilmiyorum. Ama sana bazı açıklamalar yapmam gerekiyor. Biz büyücülerin güçleri on sekiz yaşına geldikten sonra açığa çıkıyor. Beni bu kadar geç görmenin sebebi de bu oldu. Ben senin gibi yeni büyücü olanları zamanda geriye getirip kimliklerini açıklamakla görevlendirilmiş kişiyim. Çünkü senin zamanın çok tehlikeli.
Cadılar ve büyücüleri farklı kılan şey, büyücülerin her birinin bir özel yeteneğe sahip olmasıdır. Cadılar ise karanlık büyüyle uğraşırlar. Bu iki tür kıyasıya birbirleriyle savaşırlar. Tabi sadece cadılarla değil. Yüzyıllardır insan ırkını vampirlerden ve pek çok gizemli şeyden de koruyoruz. Sen de tüm bunları zamanla deneyimleyeceksin.
Ancak cadılar büyük bir kurnazlık yaparak biz büyücüleri lanetlediler. Son iki nesildir doğan büyücüler, güçlerini öğrendikten sonra karşılarına çıkan ilk cadıya aşık oluyorlar. Hiçbir cinsiyet ayrımcılığı da yapılmıyor. Böylece büyücülerin çoğu bir çocuk sahibi olamadı ve bir köle gibi cadılar adına çalıştılar. Sayılarımız azaldı.”
“Bu durumda benim babam cadı, doğru mu?”
“Senin annen farklıydı. On sekiz yaşına gelmeden önce babana aşık olmuştu. On sekizine geldiğinde ve gücüyle birlikte bu laneti öğrendiğinde kendi gözlerini oydu. Hayatımda tanıdığım en onurlu kadındı diyebilirim.”
Raiz duyduklarıyla birlikte irkilerek, “Peki ya babam? Babam biliyor muydu bunu?” diye sordu.
“Trafik kazasında annenin gözlerini kaybettiğini söyledik. Kimliğimizi bilmesi onu da hedef tahtası yapardı. Fazla vaktim yok evlat. Ben bir zaman büyücüsüyüm. Herkese ayırdığım zaman belli. Annenin neden ortalardan kaybolduğunu da bilmiyorum. Tek bildiğim biz büyücülerin sürekli olarak tehlikeli görevlere çıktığıdır. Umarım iyidir. Annen gözlerini kaybetmişti ama yeteneği eşsizdi. Kilometrelerce ötede yürüyen bir karıncayı bile hissedebilirdi. Yeteneklerim sayesinde doğacak olan her bir büyücüyü biliyorum. Ailesi tarafından bilgilendirilemeyecek durumda olan herkesi bilgilendiriyorum. Buraya sana bir emir getirdim. Büyü bakanlığı uyandığında gözlerini oymanı istiyor. Normalde bu seçimi yapmak senin özgür iradene kalırdı. Ama senin özel gücün çok kıymetli ve bir cadıya aşık olman asla kabul edilemez.”
“Ne? Ben…”
“Üzgünüm, çocuğum. Bunu yapman gerekiyor. Dünyanın iyiliği için…”
Raiz gözlerini kırpıp açtığı salise tavandaki boşluğa bakıyordu. Ne olduğunu anlaması zaman aldı. Kendi zamanına dönmüş olduğunu fark ettiğinde, bir çift kolun kendisini tuttuğunu da fark etti. İstemsiz olarak başını kaldırıp baktığında Joshua’yı gördü.
“Raiz, Raiz iyi misin?”
“Joshua?”
Raiz başından aşağı kaynar sular dökülmüş gibi hissetti. Kalp atışları hızlanırken, Joshua’nın gerçekten de ne kadar güzel bir yüzü olduğunu ilk kere bu kadar uzun düşündü. İçinde inkar edilemez yoğunlukta bir kıpırdama, onu Joshua’ya sarılmaya zorluyordu.
“Yok. Hayır…” dedi. “Hayır bu olamaz…”