Kayıt Ol

Gordon Borcha // Silvarath

Çevrimdışı Madam Vio

  • **
  • 376
  • Rom: 16
  • "Each thing I show you is a piece of my death."
    • Profili Görüntüle
Gordon Borcha // Silvarath
« : 07 Temmuz 2012, 17:29:10 »
Gordon Borcha



İsim: Gordon Borcha

Cinsiyet: Erkek
 
Yaş: 27
 
Fiziksel Görünüş + Genel Giyim Tarzı: Fazlasıyla kısa kesilmiş kahverengi saçlar, saçlara oranla çok daha uzun ve gür sakallar, kahverengi gözler. Dik beyaz yakalı, mavi renkli şık bir gömlek üstüne ince siyah bir yelek altında siyah kanvas pantolon ve siyah süet ayakkabılar.
 
Spesifik Özellikler (Ek Bilgi): Üç büyük günahın müdavimi: Alkol, kadın ve kumar.

RP Bonus: 4

Spoiler: Göster
Öznitelikler

Power
Intelligence: ■■■■□
Strength: ■■■□□
Presence: ■□□□□

Finesse
Wits: ■■■□□
Dexterity: ■■□□□
Manipulation: ■■□□□

Resistence
Resolve: ■■■□□
Stamina: ■■□□□
Composure: ■□□□□


Yetenekler

Mental (-3 Unskilled)
Academics: ■■□□□
Computer: □□□□□
Crafts: □□□□□
Investigation: ■■□□□
Medicine: □□□□□
Occult: □□□□□
Politics: □□□□□
Science: □□□□□

Physical (-1 Unskilled)
Athletics: ■■□□□□
Brawl: ■■□□□
Drive: ■□□□□
Firearms: □□□□□
Larceny: □□□□□
Stealth: ■■□□□
Survival: □□□□□  
Weaponry: □□□□□

Social (-1 Unskilled)
AnimalKen: □□□□□
Empathy: ■■□□□
Expression: ■■■□□  
Intimidation: ■■■□□
Persuasion: ■■■□□
Socialize: □□□□□
Streetwise: □□□□□  
Subterfuge: □□□□□



Çevrimdışı Madam Vio

  • **
  • 376
  • Rom: 16
  • "Each thing I show you is a piece of my death."
    • Profili Görüntüle
Ynt: Gordon Borcha // Wisquas
« Yanıtla #1 : 07 Temmuz 2012, 17:32:40 »
“Bilirsin, mafya olayına herkes çok dar bir açıdan bakıyor. Tüm mafya adamları beli silahlı, kat kravat giyimden başka bir şey bilmeyen tipler toplumun gözünde. Hayal etmeye çalıştıklarında sürekli korumaları ile gezen ağır abilerden başka bir şey gelmiyor akıllarına. Eh, medya her şeyi manipüle ediyor, saptırıyor onu anladık da, Küba ya da ne bileyim ben Sicilya mafyalarından da mı haberiniz yok be adamlar? Bir halk kandırılmaya bu kadar mı meyilli olur? Nasıl seks sırasında kadının zevkten çığlık atması yalnızca bir kandırmacaysa; bu da öyle çünkü. Evet evet; hiçbir kadın zevk aldığı için çığlık atmaz, çığlık attığı için zevk alır. Herneyse, sen öyle varsaymaya devam edebilirsin tabi.

Demek istediğim o ki, gizli kapaklı işler yürüten adamlar da sanıldığı kadar uç şeyler yaşamazlar aslında. Tamam yaşarlar ama o kadar değil. Mesela bizim liderimiz; ‘Diktatör’. Adam her gün öğleden sonra koşu yapmak için ulusal parka giden, oğlunu sık sık sinemaya götüren, edebiyatı ve sanatı seven lanet olasıca bir para babası. O çalışkan memurlardan tek farkıysa kafasını kullanması ve işlerini yasa dışı yollardan halletmeyi sevmesi. Tefecilik yapar, doğal olarak da parayı zamanında ödemeyeni yaka paça getirtir mekânına. En fazla birkaç saat dayak atar ve salıverir. Öyle artan nüfusa güvenip de her mesai bitimi adam asmaca oynama yok bu işte. Başka ne vardı? Hmm, gümrükten kaçak mal getirme olayımız var doğru. Burada da diğer bir önemli not ise polislerimizin sandığınız kadar erdemli ve adalet yanlısı vatandaşlar olmadığı. Hıhı, rüşvet pek çok kapıyı açıyor.

Bu rüşveti yalnızca yüklü miktarda nakit olarak algılanma. Bu zamanı gelince karı da oluyor kız da, her türlü ot da.

Topluluğumuzun gençler kolu kadın pazarlama hususunda daha iyidir misal. Bu gençler bizim adımıza sosyalleşir, çevre edinir, potansiyel ‘işçi’lerimizi bulur, mal alım satımıyla ilgilenir, kimi zaman da bizim adımıza araba parçaları gibi gerekli şeyleri temin ederler vs vs. Kendileri için oldukça dolgun sayılabilecek harçlıklar alırlar ancak daha büyük işlere burun sokmalarına da izin verilmez. Gereksiz bilgi paylaşılmaz; hatta işverenlerinin lakaplarından başka bir şeylerini de bilmezler. Özellikle madde getirip götüren çaylaklar polis takibine bir kez girdi mi zincir gibi teker teker enselenirler. İki tokatlık iradeleri var sonuçta.

Aslında söylenecek çok şey var ama; sen kendin hepsini öğreneceksin zaten yavaş yavaş. Diktatörün gözüne girdin mi de maaş alır gibi alacaksın paranı, o konuda şüphen olmasın. Tabi önce güvenini kazanmaya bak; verdiği işleri sağlam bir şekilde halletmeye özen gösterdiğini fark ettir değil mi? Hah, gelmişiz bu arada. Zamanı gelince işini bildirmek üzere ulaşırız sana numarandan.

Gözün açık olsun.”

Böylece kafanı hafifçe sallayarak Diego Grant’ı selamlıyor ve arabasından iniyorsun. Aslında inmiyor, adeta savruluyorsun; çünkü sen adımını yola daha doğru düzgün atmadan evvel şoförü gazlayıp arabayı mahallenden uzaklaştırıyor. Üstünü silkelerken savurduğun okkalı küfürle yetineceksin bu seferlik.

Onlara adresinden söz etmediğinden emindin, ancak kendi apartmanının önünde indirildiğin göz önünde bulundurulursa, evet, kaldığın stüdyo tarzı daireyi ezbere biliyorlar.

Onlardan haber alana kadar hayatına kaldığın yerden devam edebilirsin. Dinlenmek ve aylaklık yapmak için bolca zamanın olacak.

Çevrimdışı Catrouble

  • **
  • 267
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
Ynt: Gordon Borcha // Wisquas
« Yanıtla #2 : 09 Temmuz 2012, 12:59:05 »
Kıyafetlerimin temiz ve düzgün olması en önemli takıntılarımdan biridir. Diego Grant’ın arabasından inerken beni savurmuş olması üzerine ettiğim küfürlerin en önemli nedeni hiç şüphesiz ki ayakkabılarımın ve pantolonumun toz toprak içinde kalmış olabilme ihtimaline verdiğim tepkiydi. Şimdi görüyorum ki boşuna endişelenmişim gayet iyi durumdalar. Vedalaşmanın şekli itibariyle bende yarattığı rahatsızlık haricinde görüşmenin beklediğimden iyi gittiğini rahatlıkla söyleyebilirim. Aslında gergin bir görüşme olmasını bekliyordum, bu tarz adamlarla görüşürken özellikle de henüz yeni tanışıyorken nasıl tedirgin ve gergin olunmaz ki. Ah ama arabada konuşmaya başlamasıyla beni benden aldığını itiraf etmeliyim. Bir adamın yaptıkları ile söyledikleri arasında uçurum olduğunu fark ettiğim anlarda karşımdakine olan saygımı yitiririm.

Beni evimin önünde bırakmak mı? Gerçekten mi? Korkmalı mıyım? Hiç sanmıyorum çünkü evimin adresini öğrenmek isteyen herkesin öğrenebileceği onlarca kaynak olan bir dünyada yaşıyoruz. Adresimi bildiklerini bu kadar açıkça gösterdiklerine göre gayet açık bir şekilde tehdit mi ediliyorum? Gerçekten komik çünkü Diego’nun anlattığı mafya tanımına  hiçte uymayan bir hareket olduğunu düşünüyorum. Ayrıca ben aptal değilim, eğer Diktatör’ü kızdıracak bir şeyler yapma ihtimalim olduğuna inanıyorlarsa beni hiç tanımıyorlar demektir. Pekala belki de biraz tanıyorlardır.

Henüz akşamın geç saatlerindeyiz, başka bir deyişle eve gitmek için çok erken bu durumda alternatifleri değerlendirmek hiçte kötü bir fikir değil gibi gözüküyor. Grant para akışının zamanla düzene gireceğini söyledi bu da demektir ki kısa süre içerisinde bolca para kazanma ihtimalim az gözüküyor. Bu durumda tamda canımın istediği şey olan ufak bir kumar oyununu iptal etmek durumundayım. Daldığım düşüncelerden kendimi kurtarıp etrafa baktığımda ayaklarımın yada bilinçaltımın beni istemsiz olarak getirdiği yeri görünce pekte şaşırmadım. Decade isimli bu jazz klübü sakin akşamlarımda tercih ettiğim evime yakın güzel yerlerden biridir.

Kapıdan içeri girmemle birlikte kulaklarıma dolan saksafon melodisi ile bozulan moralimin tamamen yerine geldiğini hissettim. Karşılaştığım garson kızlardan birisine gülümseyerek selam verirken gözlerinin içi gülerek selamıma karşılık vermesini memnuniyetle karşılayarak bara doğru yöneldim. Barda görev alan adam ki adını şuanda hatırlamıyorum ara sıra sohbet ettiğim ama genellikle göz aşinalığı sayesinde çok iyi tanıdığımı hissettiğim birisidir. Bar taburesine oturmamla beraber barmen buzlu viski bardağımı önüme koydu. Söylediğim gibi adını dahi bilmiyorum ama birbirimizi tanırız.

“Her zamanki gibi hızlısın,” dedim gülümseyerek. Bu sırada elimi cebime atmış ve iki viski parası çıkarıyordum. Birinci viskinin parası içtiğim viski içindi ve ikincisi ise viskiyi servis etmiş olduğu için yada belki de dürüst olup istihbarat için demeliyim. Gece hayatında bir yerlere gelebilmenin tek yolu doğru kişilere tükettiğinizden fazlasını bahşiş vermektir.

“Bu gece haberdar olmam gereken bir şeyler oldu mu bakalım?”

Çevrimdışı Madam Vio

  • **
  • 376
  • Rom: 16
  • "Each thing I show you is a piece of my death."
    • Profili Görüntüle
Ynt: Gordon Borcha // Wisquas
« Yanıtla #3 : 10 Temmuz 2012, 22:58:29 »
Barmen eline bir bez parçası alıp önceden tezgâha dizmiş olduğu bardakları sırayla kurulamaya başlıyor, bir yandan da etrafını şöyle bir süzüyor. “Her gün olandan daha sakin bir gün sayılır; müşterilerimin azalması dışında bir bok yok. Oysa buralarda yeni bar açacak mekân da kalmadı ki, evlerine mi çekildi bu insanlar bilmiyorum. Neyse, Brand kusana kadar içti bu gece. İlginçtir ki kusmuğu yeşil renkteydi, bildiğin yeşil! Bir buçuk saat boyunca ağlamaklı konuşmasını dinlemem de cabası tabi. Herif dün gece sadece tek oturumda 7 bin dolar para kaybetmiş. 7 bin be! Nereden buluyor o paraları hiç aklım ermiyor. Bu arada bir daha da o kadar içmesine izin vermeyeceğim, ısrar ederse de cehenneme kadar yolu var; kendine başka bir bar bulsun.”

“Ah, bir de…” Kafasıyla bara girdiğinde ilk selamlaştığın garson kızı işaret ederek devam ediyor: “Regina sonunda kancayı zengin bir piçe takmayı başardı. Gözlerinin içi gülüyor, aptal aptal sırıtarak alıyor siparişleri filan, fark etmişsindir. Yakında işten çıkacağım deyip duruyormuş ama o züppe Regina’yı ortada bıraktığında yine gelip bana yalvaracak ya, işte o zaman ben de ona güleceğim.”

Bu sırada alımlı bir kadın bar taburesini ayakkabısının topuğuyla ittirip tezgâha yaslanabileceği şekilde kendine yer açıyor. Barmenin söylediklerini dinlemeye çalışsan da, gözlerini kadının uzun bacaklarından almayı bir türlü beceremiyorsun maalesef. Doğal halindeki sarı saçları beline kadar uzanmış, üzerinde ise siyah, dar ve sade bir elbise var. Çekici.

Yanında partneri olmadığı aşikar; o kadar boş masadan birine oturmak yerine yanına gelmesi de senden bir beklentisi olduğunu kanıtlar gibi. Hemen sonra, kafasını senden yana çevirmeden, “Buralarda sıkı bir içki ısmarlayabilecek centilmenlerden yok mu?” diyor kadın.

Barmenin sana attığı bakışlarda yeni müşterisini memnun etmen temennisi yatıyor.

Çevrimdışı Catrouble

  • **
  • 267
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
Ynt: Gordon Borcha // Wisquas
« Yanıtla #4 : 11 Temmuz 2012, 01:16:07 »
“Her gün olandan daha sakin bir gün sayılır; müşterilerimin azalması dışında bir bok yok. Oysa buralarda yeni bar açacak mekân da kalmadı ki, evlerine mi çekildi bu insanlar bilmiyorum. Neyse, Brand kusana kadar içti bu gece. İlginçtir ki kusmuğu yeşil renkteydi, bildiğin yeşil! Bir buçuk saat boyunca ağlamaklı konuşmasını dinlemem de cabası tabi. Herif dün gece sadece tek oturumda 7 bin dolar para kaybetmiş. 7 bin be! Nereden buluyor o paraları hiç aklım ermiyor. Bu arada bir daha da o kadar içmesine izin vermeyeceğim, ısrar ederse de cehenneme kadar yolu var; kendine başka bir bar bulsun.”

“7 bin mi?” keyfim yerine gelmiş bir şekilde gülümseyerek devam ettim, “Gerizekalı herif ne zaman durması gerektiğini bilmiyor. En azından buraya gelip bir şeyler içecek kadar para ayırmayı akıl etmiş.” Viskimden küçük bir yudum aldım. “Brand’ı görürsen ona bir oyun ayarlayabileceğimi söyle, kaybettiği parasını kısa sürede geri kazanabileceği bir oyun ve parası yoksa para karşılığında başka şeyleri kabul edebileceğimi de ekleyebilirsin.” Keyfim fazlasıyla yerine gelmişti, kim demiş düşene vurulmaz diye.. Ortaya ilk olarak neyini koyabileceğine dair hayallere dalmak üzereydim ki barmenin söze devam etmesiyle gerçek hayata geri döndüm.

“Ah, bir de…” Kafasıyla bara girdiğinde ilk selamlaştığın garson kızı işaret ederek devam ediyor: “Regina sonunda kancayı zengin bir p.çe takmayı başardı. Gözlerinin içi gülüyor, aptal aptal sırıtarak alıyor siparişleri filan, fark etmişsindir. Yakında işten çıkacağım deyip duruyormuş ama o züppe Regina’yı ortada bıraktığında yine gelip bana yalvaracak ya, işte o zaman ben de ona güleceğim.”

Bu bilginin ne işime yarayacağı konusunda emin değildim ama bildiğim tek bir şey vardı ki o da her türlü bilginin bir şekilde işe yarayabileceğiydi. Barmen konuşmasına devam ederken onu onayladığımı belirten şekilde kafamı sallayarak içkimi içmeye ve müziği dinlemeye devam ettim.

Bu sırada alımlı bir kadın bar taburesini ayakkabısının topuğuyla ittirip tezgâha yaslanabileceği şekilde kendine yer açıyor. Barmenin söylediklerini dinlemeye çalışsan da, gözlerini kadının uzun bacaklarından almayı bir türlü beceremiyorsun maalesef. Doğal halindeki sarı saçları beline kadar uzanmış, üzerinde ise siyah, dar ve sade bir elbise var. Çekici.

Zaaflarımı gözden geçirecek olursam dünyada beni etkileyebilecek ve aklımı başımdan alabilecek şeyler fazlasıyla sınırlıdır. İyi giyinmiş bir kadın, düzgün bacaklar, estetik kalçalar, muhteşem göğüsler, güzel dudaklar, istekli gözler, uzun ve bakımlı saçlar, doğru yapılmış bir makyaj ve istek uyandıran parfüm kokusu.. Ne diyordum evet aklımı başımdan alacak tek şey kadınlardır tabii hepsi değil, çekici olanlar. İşte bu nedenle aklıma kötü senaryolar gelse de ve tedbirli olmam gerektiğini bilsem de karşımdaki kadına karşı asla tedbirli olamayacağımı çok iyi biliyordum.

“Buralarda sıkı bir içki ısmarlayabilecek centilmenlerden yok mu?”

Gözlerimle barmen dostuma işaret vererek içkiyi hazırlaması konusunda talimat verdikten sonra kafamı iyice çevirerek yanımda duran kadını baştan aşağı süzdüm. Bunun birincil nedeni kadının ilgi göstermeye değecek fiziksel özelliklere sahip olup olmadığını tespit etmekti. Bana göre her kadına içki ısmarlanabilir hatta ısmarlanmalıdır ama çok azına ilgi gösterilerek zaman harcanmalıdır ki bu kadın kesinlikle bütün gecemi harcamaya uygun özelliklere sahip gözüküyordu. Tam cevap vermek üzereydim ki kulağım arka planda çalmaya başlayan şarkıya takıldı. Şarkı Nat King Cole’dan L-O-V-E isimli bir jazz klasiklerinden biriydi. Bu şarkının çalması bir çapkınlık şansı mıydı yoksa barmen dostumun bir ayarlaması mıydı bilemiyorum ama bu fırsatı kaçırmaya hiç niyetim yoktu.

Barmenin viskiyi getirdiği sırada karşımda duran eşsiz güzellik gerek bardağa gerekse neden cevap vermediğime bakmak için kafasını hafifçe çevirdiğinde ona sözleri dinlemesi için işarette bulundum. Kadın şarkıyı dinlerken gözlerimi güzel gözlerinden hiç ayırmadan sessizce (sadece dudaklarımı oynatarak) şarkıya eşlik ediyordum.

L is for the way you look at me
O is for the only one I see
V is very, very extraordinary
E is even more than anyone that you adore can

Love is all that I can give to you
Love is more than just a game for two
Two in love can make it
Take my heart and please don't break it
Love was made for me and you


Trompet performansının araya girmesi ve şarkı sözlerinin kesilmesiyle kadına gülümsedim ve bardağımı kadına doğru kaldırırken “Arcade’te gördüğüm en güzel kadının ve en şanslı centilmenin şerefine” diyerek gülümsemeye devam ettim.

Çevrimdışı Raisor

  • ***
  • 793
  • Rom: 15
    • Profili Görüntüle
Ynt: Gordon Borcha // Wisquas
« Yanıtla #5 : 11 Temmuz 2012, 19:35:54 »
Spoiler: Göster
Selamlar ;D. Bir süre beraberiz gibi görünüyor.


+1 RP Bonus

“Arcade’de gördüğüm en güzel kadının ve en şanslı centilmenin şerefine”

Gordon’un bu barda ne bulduğunu, kendi dâhil kimse bilmiyordu. Tek bilinen, buranın fazlaca daimi müşterisi vardı ve bu daimi müşteriler ile bar çalışanları arasında güzel bir iletişim kurulmuştu. Barmenin, Gordon’un az önce kadına söylediği şeye pis pis sırıtmasının nedeni de bu samimiyetten kaynaklanıyordu tabi. Gülüyordu, çünkü Gordon’un kadınları etkilemek için hep aynı cümleyi kullandığına şahit olmaktaydı ve kadınların hepsi de bu numarayı yiyordu.

Kadın pek de şarkıdan etkilenmişe benzemiyor. “Eminim bu barda benden daha güzel bir kadınla karşılaşmışsınızdır” diyerek içkisini fondipliyor. “Barmen ile olan samimiyetinizden, buraya sıkça geldiğiniz belli oluyor.” Bu esnada barmenin sırıtışı da kesiliyor tabi.

Kadın bar sandalyesinin üzerinde, imkânsız gibi görünen bir şeyi yaparak bir ayağını diğerinin üzerine atıyor. Böylece bacaklarının estetik güzelliği artık daha da bir belli oldu. Yüzünde gerçek anlamda kusursuz bir gülümseme yayılıyor. Zarif ve anlamlı bir gülümseme. Barmene bardağını hızla uzatarak, “doldur” diyor ve yeniden Gordon’a dönerek:

“Fakat bu hoş iltifatınız için teşekkür ederim. Emin olun bu iltifat karşılıksız kalmayacaktır.”

Kadının tek büyüleyici yanı fiziksel güzelliği değildi. Konuşma dili bile insanlar üzerinde azdırıcı bir etki yaratıyordu. Akıllı bir kadın olduğunu da, yine konuşması ele veriyordu. Onun gibi bir kadınla tek bir gece geçirmek için evliliklerini riske atabilecek pek çok adam, yüksek miktarda paralar teklif eden zenginler ya da bu tarz insanlar rahat bulunabilirdi. Zaten bardakilerin hepsi, şu an bir dikiz aynasına bakarmışçasına kadını inceliyor. Kadın konuşmasına devam ediyor:

“Umarım beni ağırlayabileceğiniz ve içmeye devam edebileceğimiz daha sakin bir yer biliyorsunuzdur.”
Vahşet her yanda ulu orta sergilenirken,

Sevişmek için saklanmak zorunda kaldığımız bir Dünyada yaşıyoruz.

-John Lennon.

Çevrimdışı Catrouble

  • **
  • 267
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
Ynt: Gordon Borcha // Wisquas
« Yanıtla #6 : 11 Temmuz 2012, 20:14:55 »
Kadının tek büyüleyici yanı fiziksel güzelliği değildi. Konuşma dili bile insanlar üzerinde azdırıcı bir etki yaratıyordu. Akıllı bir kadın olduğunu da, yine konuşması ele veriyordu. Onun gibi bir kadınla tek bir gece geçirmek için evliliklerini riske atabilecek pek çok adam, yüksek miktarda paralar teklif eden zenginler ya da bu tarz insanlar rahat bulunabilirdi. Zaten bardakilerin hepsi, şu an bir dikiz aynasına bakarmışçasına kadını inceliyordu. Kadın konuşmasına devam etti:

“Umarım beni ağırlayabileceğiniz ve içmeye devam edebileceğimiz daha sakin bir yer biliyorsunuzdur.”


Kadının isteğini duyduğum anda ne kadar rahatsız olduğumu ifade etmeye yetecek kelimeler bulmakta zorlanıyorum. Bu benim için tamamen saçmalıktı, eğer ikinci bir cümle söylememe gerek bile kalmadan bana evime gitmeyi öneriyorsa bu işin ne gibi bir eğlencesi olabilirdi ki? İşin en güzel kısmı hiç yaşanmadan konunun geldiği yeri düşününce bütün ruhumu bir karamsarlık kapladı. Ayrıca güzelim içkiyi fondiplemekte nereden çıktı? Kadının işini bilen tavrının arkasında eşi benzeri görülmemiş bir görgüsüzlük mü vardı yoksa daha da fazlası mı vardı emin olamıyordum.

Her şeyden önce bugün Diego Grant ile olan görüşmemizi takiben ortaya çıkan bu kadın acaba bir test miydi? Diego bana bir süre kendi halimde takılabileceğimi söylemişti acaba davranışlarımı mı kontrol ediyorlardı ya da zaaflarımı mı derecelendiriyorlardı? Düşününce bu ihtimalin hiçte azımsanmayacak kadar yüksek olduğuna dair kanaat getirdim. Bir jazz kulübüne daha önce hiç görmediğim(!) bir kadın geliyor, doğruca beni hedef alıyor, direkt olarak bana asılıyor ve daha ilk cümlemi takiben onu evime götürmemi teklif ediyordu ki bu durum kesinlikle hoşuma gitmedi. Eğer bu kadın Diktatör’ün bir yemiyse bunu asla yutmayacaktım, eğer gerçekten de aşk arayan bir kadın ise benim için fazlasıyla basitti ve dikkate almaya değmezdi. Böylelikle bu bir saniyelik süre içerisinde kararımı vermiştim.

“Beni yanlış anlamış olmalısınız hanımefendi, ben sadece söylediğiniz üzere bir centilmen olarak size içki ısmarlamak istemiştim. Açıkça söylemek gerekirse Arcade dışında sizi ağırlayabileceğim hiçbir mekan mevcut değil.”

Çevrimdışı Raisor

  • ***
  • 793
  • Rom: 15
    • Profili Görüntüle
Ynt: Gordon Borcha // Wisquas
« Yanıtla #7 : 11 Temmuz 2012, 21:08:32 »
“Beni yanlış anlamış olmalısınız hanımefendi, ben sadece söylediğiniz üzere bir centilmen olarak size içki ısmarlamak istemiştim. Açıkça söylemek gerekirse Arcade dışında sizi ağırlayabileceğim hiçbir mekân mevcut değil.”

Kadın kuvvetli bir kahkaha patlattı ve hemen ardından içkisini yeniden fondipleyerek boş bardağını masaya bıraktı.

“İçki için teşekkür ediyorum.” dedi küstahça bir ifadeye bürünerek. “Kişisel bir durum. Bazen tadı o kadar güzel geliyor ki su gibi içiveriyorsunuz. Bazen de çok zorlarsınız ama bir bardak içkiyi bile içemezsiniz.”

Kadın kol saatine bakarak, saatin gece yarısına yaklaştığını fark etti. Üzerinde kan kırmızısı renginde “D” harfi bulunan, garip bir saatti. Zarif tasarımı sayesinde kadına ayrı bir çekicilik kazandırıyordu bu saat.

“Adımı bile bilmiyorsunuz. Bu kadar güzel bir bayanın birden bire evinize gelmeye çalışması sizi korkuttu ve testosteron seviyenizi sıfıra indirgedi. Neden bir anda bu kadar korktunuz? Bu işin ardında anlayamadığım dolaplar dönüyor gibi. Tabi bu beni hiç alakadar etmiyor. Bir erkek tarafından ilk kez reddediliyorum sanırım. Gerçekten onur kırıcı bir duyguymuş.”

Kadın sinsice gülümsedi. Yüzündeki bu sinsilik, sanki ispatlamak istediği bir şeyi ispatlamışçasına yüzü gülen bir dedektifi andırıyordu.

“Bilmenizi isterim ki bu bardaki bir düzine insanın bana olan bakışları sinirimi bozuyor. Bu bardan çıkıp gitmek dışında bir amacım yoktu. Ama fazlaca ciddileştiniz.” Bu kez yüzündeki gülümseyiş daha samimi bir hal almıştı. Kadın beraberinde getirip bar sandalyesine astığı siyah küçük çantasını da alarak, yavaşça sandalyeden indi.

“Umarım yeniden görüşürüz, bay centilmen”

Ve ağır adımlarla dışarıya yürüdü.

Bardaki kalabalık ağır ağır dağılmış, geride sadece barda sabahlayacak olan ayyaşlar kalmıştı. Bu ayyaşların çoğu kendilerini Dünya’nın en kederli insanları olarak görüyorlardı. Gordon kendini bildi bileli o adamlar bu bardaydı. Tüm maaşını acımadan içkiye veren bu adamların bazısı aşk acısı çekiyordu, bazısının ailevi problemleri vardı. Genelde bu vakitten sonra bar pek sessiz oluyordu. Sözlerin kifayetsiz kaldığı saatlerdi bu saatler.
Vahşet her yanda ulu orta sergilenirken,

Sevişmek için saklanmak zorunda kaldığımız bir Dünyada yaşıyoruz.

-John Lennon.

Çevrimdışı Catrouble

  • **
  • 267
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
Ynt: Gordon Borcha // Wisquas
« Yanıtla #8 : 12 Temmuz 2012, 01:27:54 »
Kadın kol saatine bakarak, saatin gece yarısına yaklaştığını fark etti. Üzerinde kan kırmızısı renginde “D” harfi bulunan, garip bir saatti. Zarif tasarımı sayesinde kadına ayrı bir çekicilik kazandırıyordu bu saat.

‘D’ harfi bulunan bir saat. Bu Diktatör’e ait olan kadınların bir simgesi mi? Yoksa tam anlamıyla bir paranoyak mı oluyorum? Acaba bu işlere hiç bulaşmasa mıydım diye düşünmeye başlamıştım. Nede olsa aptallarla kumar oynayarak gayet iyi kazanabiliyor ve hiç çalışmadan istediğim hayatı yaşayabiliyordum. Anlık hırs ve heveslerin peşinde kendimi içinden çıkılmaz bir durumun içine mi soktuğumu düşünmeden edemedim. Ne olursa olsun artık her şey için çok geçti ve Diktatör’ün ağının bir parçası olmaktan başka çarem olmadığını biliyordum.

“Adımı bile bilmiyorsunuz. Bu kadar güzel bir bayanın birden bire evinize gelmeye çalışması sizi korkuttu ve testosteron seviyenizi sıfıra indirgedi. Neden bir anda bu kadar korktunuz? Bu işin ardında anlayamadığım dolaplar dönüyor gibi. Tabi bu beni hiç alakadar etmiyor. Bir erkek tarafından ilk kez reddediliyorum sanırım. Gerçekten onur kırıcı bir duyguymuş.”

Kadının asılan suratı ve kırılan gururunu gözlerinden, duruşundan ve sözlerinden hissetmek nedense kendimi çok iyi hissetmeme neden oldu. Kadınlara hayır demeyi adet edinmemiş olmamın beni böyle bir zevkten mahrum etmiş olduğunu işte o anda fark etmiştim. Kadının gururunu onarma çalışmalarını ve yaşadığı iç çatışmayı görmek keyfimi daha da arttırıyordu.

“Bilmenizi isterim ki bu bardaki bir düzine insanın bana olan bakışları sinirimi bozuyor. Bu bardan çıkıp gitmek dışında bir amacım yoktu. Ama fazlaca ciddileştiniz.” Bu kez yüzündeki gülümseyiş daha samimi bir hal almıştı. Kadın beraberinde getirip bar sandalyesine astığı siyah küçük çantasını da alarak, yavaşça sandalyeden indi.

“Umarım yeniden görüşürüz, bay centilmen”


Eğer gerçekten ilk defa reddediliyorsa gururunun ona oynayacağı oyunlar ve egosunun kendisini teslim almasıyla beni elde edebilmek için farklı şekillerde ve defalarca karşılaşmak için fırsatlar yaratabileceğini tahmin ediyordum. Nede olsa daha genç yaşlarımda ben de birçok defa reddedilmiş ve egomun beni tamamen ele geçirmesini çaresizlikle kabul etmiştim. Kadının imalı vedasını gülümseyerek kabul ettim ve “Görüşeceğiz.” diye fısıldadım. Kadın arkasını dönüp bakmadı, son sözümü duyup duymadığı konusunda hiçbir fikrim yoktu ve bunu umursadığım da söylenemezdi.

Kadının içtiği iki viski için dört viski parası daha çıkarıp barmene uzatıp “Sanırım yaşlanıyorum” diye hayıflandım. Gerçekten de bu gece yalnız uyuyacaktım ve bu konuda kadere kızmaya hakkım yoktu. İçkimin son yudumunu da aldıktan sonra barmene iyi geceler dileyerek evime doğru yola çıktım. Eve vardığımda duş aldım ve yatağıma uzandım. Henüz saat uyumam için erkendi ama evde yapabileceğim pek bir şey olmadığı için çaresizce telefonumla oynuyor ve uykumun gelip beni almasını bekliyordum.

Çevrimdışı Raisor

  • ***
  • 793
  • Rom: 15
    • Profili Görüntüle
Ynt: Gordon Borcha // Wisquas
« Yanıtla #9 : 12 Temmuz 2012, 19:57:29 »
Gordon’un ‘Ödenmesi gereken içki parası x2 içki parası ödeme’ alışkanlığı, barmene göre farklı bir denklem oluştururdu hep: ‘İçkinin orijinal fiyatı x4 para’. Çünkü zaten içki fiyatları, barlarda hep iki katı pahalıdır. Barmen atması gereken kadar parayı kasaya atıp, ekstradan ödeneni cebine attığı için, bugün iş çıkışı kumarhaneye gittiğinde, ‘Oynanması gereken + bahşiş’ kadar kumar oynayıp, yine kaybedecekti. Tabi bu konuda Gordon’un zerrecik bile bilgisi yoktu. Asıl mesele şu: Gordon bunu bilseydi umurunda olur muydu?

Tek bilinen, Gordon’un bu gerçekle yüzleşmemesinin daha iyi olacağıdır. Çünkü iyilik yaptığını sanırken, çok yakın arkadaşı zavallı Arcade barmenini, ‘Normalde olması gereken x2 kumar borcu’na sürüklediğini öğrense, bu büyük bir şok olurdu. Gordon ne kadar çok içerse, o kadar bahşiş veriyordu. Ve ne kadar bahşiş verirse, barmen o kadar borca batıyordu. Sanki Gordon'un içki günahının kefaretini o ödüyormuş gibi.

Barmen Gordon’un verdiği parayı alıyor ve bu sırada Gordon da bardan çıkıp gidiyor. Birazcık burukluk var içinde. Bir yandan bu ağırbaşlı tavrından dolayı mutlu oluyor, bir yandan da mis gibi kızı kaçırdığı için üzülüyor Gordon. Ama Dünya’nın korkunç gerçeklerinden biri de şudur, geçmiş hep geçmişte kalır. Daha genç bir adamdı ve önüne pek çok fırsat çıkacaktı. Bu kesin bir yargıydı.

Evi ile bar arasındaki mesafe pek kısadır Gordon’un. Zaten bara yaya gitmesinin sebebi de bu olmuştu. Dolayısıyla bardan çıkınca eve varması sadece beş dakikasını alıyor. Hemen koltuğa uzanıyor, televizyonu açıyor ve bir yandan ilgisini az biraz çekmiş bir korku filmini izlerken bir yandan da telefonunda yılan oyunu oynuyor.

Gordon haberleri devamlı takip ederdi ve Dünya’da neler olup bittiğinden de epeyce haberi olurdu hep. Buna teknolojik gelişmeler de dahildir. Fakat teknolojiyi takip etmenin, her yeni çıkan cihazı almak zorunluluğunu getirmediği de bir gerçek. Zaten teknolojiye ayak uydurmak pek zordur. Bu yüzden kaliteli fakat çok da süper özelliklere sahip olmayan bir LCD ekran televizyonu ve esas amacının 'acil durumlarda arama yapmak' olduğunu iyi bildiği için, eski ve kaliteli Nokia model bir cep telefonu vardı. Apartmanın damından yere atsanız dahi kırılma ihtimalinin yarı yarıya olduğu bu telefon modeli her türlü sakarlığa karşı dayanıklıdır ve bu telefonların diğer bir güzel yanı da yılan oyunudur ki, pek çok insanın taptığı bir oyundu yılan oyunu bir zamanlar.

Bir sürenin ardından sonunda uyuya kalıyor Gordon. Telefonu seslide bırakmıştı, çünkü şu diktatörün adamlarının ne zaman arayacağını bilmiyordu. Sabaha kadar mışıl mışıl bir uyku çekiyor.

Sabah uyanıp kendine gelirkenden Gördon’un ilk yaptığı şey elini yüzünü yıkamak oluyor. Bu sırada telefonunu da kontrol ediyor ve kimsenin henüz aramadığını görüyor. Sağlam bir açlık duygusu sarıyor Gordon’u. Dün öğleden beri hiçbir şey yemediğini hatırlıyor. Saat 10 civarı. Evde kahvaltılık malzemenin bittiğini de iyi biliyor.
Vahşet her yanda ulu orta sergilenirken,

Sevişmek için saklanmak zorunda kaldığımız bir Dünyada yaşıyoruz.

-John Lennon.

Çevrimdışı Catrouble

  • **
  • 267
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
Ynt: Gordon Borcha // Wisquas
« Yanıtla #10 : 13 Temmuz 2012, 23:51:34 »
Koyu renkli bir kot pantolon, vücudumu saran koyu gri bir t-shirt, spor beyaz kol saatim ve beyaz deri ayakkabılarımı giyerek evden dışarı çıkıyorum. Açken gözümün gördüğü pek az şey vardır. Burada açlık ile ifade etmek istediğim şey sadece beslenme anlamında değil, her türlü tüketim ve ihtiyaçlara duyulan açlık hissi ve bazen çok açgözlü olabildiğimi kolaylıkla itiraf edebilirim.

Arabam olmasına rağmen araba kullanmayı sevmiyorum dolayısıyla bir taksiye binip beni Regent Caddesine götürmesini istedim. Regent ile Oxford caddelerinin kesiştiği yerde taksiden inip en yakındaki büfeye uğrayarak okumayı alışkanlık edindiğim ve dünyayı en kolay şekilde takip edebilmeme olanak sağlayan The Daily Telegraph, Financial Times, The Guardian, The Independent, The Times, Daily Mail, Daily Express gazetelerini satın aldım. Siyasetle uzaktan yakından hiçbir ilgim olmamasından dolayı aldığım gazeteleri de özellikle karışık siyasi görüşlere sahip olan gruplardan seçmeyi uygun görüyorum, böylelikle herhangi bir grup veya güç odağı tarafından yönlendirilmektense olabildiğinde kendi fikirlerime ve yorum gücüme güvenmeyi uygun buluyorum.

Gazetelerimi aldıktan sonra Regent Caddesi üzerinde küçük, samimi ve şık bir kafeye girdim. Menüye göz attıktan sonra minik bir kahvaltı tabağı, kaşarlı yumurta, sosis ve sucuk ızgara ve çay sipariş ederek gazetelerimi okumaya başladım.

Kahvaltımı yapıp gazeteleri kahve eşliğinde okurken saatler hızla akıp gidiyor ve gazeteleri okumayı sona erdirmemle beraber hesabımı ödeyip kalkıyorum. Kafeden çıkmadan önce kumar oynamayı sevdiğim mekanlardan birinde çalışıyor olan Mark isimli bir arkadaşıma “Bugün özel bir organizasyon olursa bana haber ver.” diye mesaj atarak caddeye çıkıyor ve mağazalara bakarak, alabileceğim güzel gömlekler olabilme ihtimalini değerlendirerek zaman geçirmeye devam ediyorum.

Çevrimdışı Raisor

  • ***
  • 793
  • Rom: 15
    • Profili Görüntüle
Ynt: Gordon Borcha // Wisquas
« Yanıtla #11 : 14 Temmuz 2012, 21:55:03 »
Gordon bugün Londra’nın alışıldık kasvetli havasında bile hiçbir şey düşünmeden kahvaltı yapabileceğini öğrenmişti. Evet insanlar aç olmaya görsün, her şeyi unuturlar. Açlık öyle bir şeydir ki, o an sadece ona odaklanırsınız. Eviniz varmış, arabanız varmış, âşıkmışsınız, hiç önemli değildir. Bu yüzden Regent caddesine gidip hoş bir kafede büyük bir iştahla kahvaltısını yapmış, az önce küçük bir büfeden aldığı gazeteleri okumaya başlamıştı.

Neden sonra Gordon’un aklına Mark geliyor. Mark kumarhanede çalışan yakın bir dostu. Bugün özel bir organizasyon olup olmadığını soruyor mesaj atarak. Bu sırada da hesabı ödeyip atıyor kendini dışarı.

Gordon yürürken vitrinlere bakıyor, hoşuna giden bir şey gördüğü zaman vitrinin önünde durup hoşuna giden şeye tekrar bakıyor, aşırı hoşuna gitmediyse yürümeye devam ediyordu ki henüz bir şey satın almadı. Bu sırada telefonu çalıyor. Gordon hızla telefonu cebinden çıkarıp numaraya bile bakmadan yeşil tuşa basıyor ve telefonu kulağına koyuyor. Arayan kişinin Mark olduğunu düşünmüştü fakat yanılıyor.

Gordon telefonu kulağına koyup “Evet?” diye seslenmişti ki, tanıdık olmayan bir ses konuşmaya başlıyor:

“Bu gece, limanda buluşalım” diyor. Kalın bir erkek sesiydi. Ses tonu sert ve isteksizdi. “Hangi liman olduğunu ilerleyen saatlerde söyleyeceğim.”

Gece ve Liman. Bunun tek bir açıklaması vardır. Gemiden kaçak mal indirmek, ki bu da arayanın Diktatör’ün adamlarından biri olduğuna bir kanıt. Mark’dan ise hiç geri cevap gelmedi. Kim bilir yine nerede sızmıştı? Gece yaşayıp gündüz uyuyan bir adamın bu saatte telefonlara cevap vermemesi pek normaldir.

Gordon’un, Diktatör’ün adamları arayana kadar bolca zamanı var gibi görünüyordu.
Vahşet her yanda ulu orta sergilenirken,

Sevişmek için saklanmak zorunda kaldığımız bir Dünyada yaşıyoruz.

-John Lennon.

Çevrimdışı Catrouble

  • **
  • 267
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
Ynt: Gordon Borcha // Wisquas
« Yanıtla #12 : 16 Temmuz 2012, 18:27:43 »
“Bu gece, limanda buluşalım” diyor. Kalın bir erkek sesiydi. Ses tonu sert ve isteksizdi. “Hangi liman olduğunu ilerleyen saatlerde söyleyeceğim.”

“Haber bekliyor olacağım.”

Adamın ses tonundaki isteksizlik, cümlelerini kısa kurması ve kim olduğunu dahi tanıtma gereği duymaması telefonda mümkün olduğunca az konuşulması gerektiğini gösteriyordu dolayısıyla cevabımı vermemi takiben konuşmanın bitmiş olduğunu düşünerek telefonu kapatmıştım. Henüz geceye fazlasıyla zaman vardı ve bu durum canımı sıkıyordu. Genel olarak bulunduğum an ile o gün içerisinde yapmam gereken başka bir işim olduğu zaman aradaki boşluğu doldurmakta güçlük çekerim ki bu sefer bu süre umduğumdan çok daha uzun diyebilirim. Çaresizce yol haritası çizmeye çalışırken kendimi hayatın akışına bırakmaya karar veriyorum. Telefon gelmeden önce yapmaya devam ettiğim şekilde alışverişe devam ediyorum ancak bu sefer bilinçsizce değil akşam giyecek ve ilk işime yakışacak şekilde arayışlarımı sürdürüyorum.

Saatler sonra alışverişim sonra erdiğinde siyah bir kot pantolon, kolları kıvrılmaya müsait yazlık bir gömlek, ön tarafı süet ve üstleri deri olan siyah bir ayakkabı ve baharatlı bir parfüm almış bir şekilde evime doğru giderken yolda berbere uğruyor ve saçlarıma oranla fazlasıyla uzamış olan sakallarımı saçlarımla aynı seviyeye gelecek şekilde kestiriyorum. Bu sırada yaşadığım bölgede olup bitenler daha doğrusu duymadığım herhangi bir şey olup olmadığı konusunda emin olmak için berberle muhabbet ediyorum. Sakal traşımın tamamlanmasıyla eve gidiyorum.

Telefonla eve yemek sipariş verirken zamanımı iyi değerlendirip hemen duşa giriyorum. Duştan çıkıp hazırlıklarımı yaparken yemeğim geliyor ve yemeğimi yiyorum. Yemeğin ardından haberleri izleyip giyinmeye başlıyorum. Bugün aldığım ayakkabı, pantolon ve gömleği giyiyor ve gömleğin kollarını kıvırarak nispeten sportif bir hava katıyorum. Parfümümü sıkıp saatimi taktıktan sonra saatin 19.36 olduğunu fark ediyorum. Muhtemelen beni aramalarına yaklaşık iki ya da üç saat var ve evde yapacak işlerimin bittiğini düşünecek olursak bu fazlasıyla uzun bir süre.

Evden çıkıp arabayla Arcade’e gidiyorum. Arabamı yanıma aldım çünkü aradıkları zaman limana taksiyle gitmek istemiyorum. Arcade’in girişinin hemen önüne arabayı park ederken kapıdaki valelere anahtarı teslim edip arabayı uzağa götürmemeleri ve acil çıkmam gerekeceği konusunda uyarıyorum ve ellerine biraz bahşiş bırakıyorum. İçeri girdiğimde etrafı süzerek ve kimlerin barda olduğunu tespit ederek bara doğru ilerliyor ve yalnızken oturmayı seçtiğim klasik yerime geçiyorum. Barmen her zamanki gibi elinde ovaladığı bardaklarla birlikte bana gülümserken gülümsemesine karşılık veriyorum.

“Aynısından olsun dostum.”

Çevrimdışı Raisor

  • ***
  • 793
  • Rom: 15
    • Profili Görüntüle
Ynt: Gordon Borcha // Wisquas
« Yanıtla #13 : 17 Temmuz 2012, 16:02:33 »
Aynısından olsun dostum.

Barmenin beyni, bu cümleyi daha farklı algılamıştı:

Daha fazla bahşiş?!

Hiçbir şey söylemeden, hemen eline bir viski bardağı kapıyor ve bir duble Label döküyor. İçkiyi hazırlayıp Gordon’a vermek birkaç kısa saniyesini alıyor adamın. “Hayırdır, Gordon. Bugün pek bir yüzün gülüyor? Oldukça heyecanlı gördüm seni.” Ve cevap beklemeden diğer müşterilere dönüyor.

Neden sonra beklediği gibi telefonu çalıyor Gordon’un. Telefon çaldığında ilk bardağını neredeyse bitirecekti. Telefonu açıyor.

“Alo?”

“Londra limanı. Saat 20:30.” Gordon rahatça, bunun kendisini daha sabahleyin arayan o serin yürekli adam olduğunu anlıyor. Saatine baktığında, saatin 19:49 olduğunu görüyor. Gordon’u daha dün gece arabayla evine kadar bırakan adamların, cana yakın, sıcakkanlı insanlar olduğunu hatırlıyor. Gordon da resmi olarak artık bir mafya oluyordu ve kendisi de bek soğukkanlı sayılmazdı. Mafyalara karşı olan önyargısı dün gece sona ermişken, bu adam biraz daha farklı gibiydi. Bir an belki Diktatör olabileceğini düşündü bu adamın. Ama hayır. Diktatör denen adam durup adamlarını tek tek aramazdı. Kısa bir süreliğine Gordon’un aklında bunlar belirmişken, telefondaki adam konuşmaya devam ediyor.

“Limanı şehre bağlayan yoldan arabayla dümdüz gelip, limanı ikiye bölen yol ayrımından sola dönerek arabayı bir yerlere park et. Yürüyerek geri dön, limanın sağ tarafına gel. Kırmızı bir van görünceye kadar durma.”

Ve tak, telefon kapanıyor.
Vahşet her yanda ulu orta sergilenirken,

Sevişmek için saklanmak zorunda kaldığımız bir Dünyada yaşıyoruz.

-John Lennon.

Çevrimdışı Catrouble

  • **
  • 267
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
Ynt: Gordon Borcha // Wisquas
« Yanıtla #14 : 26 Temmuz 2012, 18:37:51 »
Saat 19.49, pek zamanım kalmamış ve umduğumdan daha erken bir saatte çağırılmış olduğumu itiraf etmeliyim. Telefonun kapanmasıyla viskimin son yudumlarını da alıyor ve hesabı ödeyerek dışarı çıkıyorum. Valelerden arabamın anahtarını alıyor ve arabamı bıraktığım yerden kıpırdatmamış olmalarını sessizce takdir ediyorum.

Yolculuk esnasında gergin olmadığımı söylersem dürüst olmamış olurum, evet gerginim ama zaten bir işe başlayana kadar hep gergin olmuşumdur ve iş başladığı andan itibaren kendimi olayın akışına bırakmayı iyi becerebilen bir yapıya sahibim. Trafik kurallarını ihlal etmeden mümkün olabildiğince hızlı bir şekilde limana doğru gidiyorum. Limanı ikiye bölen yol ayrımına geldiğimde telefon konuşmasını hatırlıyor ve sola dönerek kısa bir süre gittikten sonra arabayı yolun kenarında nispeten kuytuda kalmış bir köşeye park ediyorum. Arabadan indiğimde henüz vaktimin var olması içimi rahatlatıyor ve sakince yürümeye başlıyorum. Koşarak yada hızlı adımlarla yürüyerek zaten var olan tecrübesizliğimi herkese açık etmek istediğim son şey doğrusu. Yol ayrımını da geçip yolun sağ tarafına doğru yürürken yanımda hiç silah bile olmamasının tedirginliğini fazlasıyla hissediyorum.  Kısa bir süre daha yürüyünce yolun devamında kırmızı bir araç görüyor ve araca doğru ilerlemeye devam ediyorum.