Brandon Sanderson cidden ama cidden acayip bir adam. Bunu Kralların Yolu'yla bir kere daha anlamış oluyoruz bence.
Elantris'i okuyup hayrete düşen ben, etkisinden günlerce, belki de haftalarca kurtulamayan ben, Kralların Yolu konusunda ne düşüneceğimi bilemiyorum. Ancak, Elantris'in çok sevdiğim bir yanı vardı: Olaylar Kralların Yolu'ndan daha hızlı ilerliyordu, Kralların Yolu'nda ise tam olarak konunun sonlara doğru netlik kazanmaya başladığını düşünüyorum ama bunun temel sebebinin de birinin tek kitap olması, diğerinin de koca bir serinin başlangıcı olmasına bağlıyorum. Bu yüzden de ilerleyiş hızlarındaki fark bir dezavantaj değil gibi duruyor.
Ben Spoiler kutusu koymayı tam olarak öğrenemediğimden malesef biraz üstü kapalı geçeceğim her şeyi ama çenem açılabilir, garanti veremem.

Kaladin'le başlayalım...
İlk başta başarılı bir komutan olarak gördüğümüz adamın sonradan perişan bir köleye dönüşmesi olayı bana garip geldi ne yalan söyleyeyim. Ama bir şekilde belini doğrultacağı aşikardı, ortalara doğru bu daha fazla anlaşıldı. Bana kalırsa bunda Syl'in de desteği var her ne kadar ufak tefek olsa da bir ana karakterin yanında görmeye pek alışık olduğum bir tür karakter değil. Zevkliydi okuması. Neyse. Kaladin'in Açıkgözler konusundaki ırkçılığını Dalinar'a kadar doğru bulsam da ondan sonra bırak artık kardeşim dedim, saçmalama! Dalinar Demişken...
Dalinar biraz Ned Stark'ı andırıyor -bu şimdi aklıma geldi-. Ama bana kalırsa onca dolandırıcı ve yapmacık açıkgöz arasında gayet iyi bir duruş sergiliyor. Görülere gelirsem, onların içinden bir türlü çıkamıyorum. Bu görüler ona bir şey işaret edecek mi etmeyecek mi artık onu ileriki kitaplarda göreceğiz ancak son kısım... Voooooo!
Ve Shallan. Onca erkek karakterin arasında anlatılan tek kadın karakter kendisi. Bir vijdanı var, şahsen sevdiğim karakterler arasında ilk sıralarda, gerçi hepsini sevdim. Belki Adolin dışında. Neyse, Shallan'a dönelim. Jasnah'a gelme amacı ve sonradan dönüştüğü şey oldukça ilginçti bence. Bölümlerinde genelde hareket olmasa da bazı kısımlar nefes kesiciydi ve her nefes kesen kısmın sonunda tekrar onu iple çektim -bu sadece Shallan için geçerli değil-. Jasnah da iyi bir karakter ama fazla gerçekçi ve ne bileyim... Ukala? Belki. Çokbilmiş? Mümkün. Eh, bu özellikler çevremdeki bir insanda arayacağım özellikler değil ve... Bunu Spoiler vermeden nasıl söyleyeceğimi bilmiyorum ama o gece Ruhdökümcünün ondan çalınmasını hakettiğini düşünüyorum ben.
Seth(sanırım ismini doğru yazamadım) tamamen bir gizem. Nedir, ne değildir neredeyse hiç bilemiyoruz ama şu bir gerçektir, en çok acıyı o çekiyor. Ve en sonda geldiği noktaysa bana sorarsanız inanılmaz, dehşet verici bir şey.
Yan karakterlerin hikâyeyle ilgisini tam olarak kuramasam da zevkliydi onları okumak. Yolumuz uzun, nasılsa anlaşılacaktır diyorum.
Sonuca gelirsek, bence Kralların Yolu çok güzel bir kitap. Yukarıda arkaplandaki dünyadan bahsetmeyi unuttum gerçi ama Roshar çok akıllıca kurgulanmış. Ülkeler, kültürler, adetler gerçekten o kadar farklı ki bunu bir insan nasıl olup da yaratabilir diye düşünmeden edemiyorsunuz. En başta da dediğim gibi, kitap Elantris kadar hızlı ilerlemiyor ama bunun sebebinin Kralların Yolu'nun koca bir serinin başlangıcı olmasına balıyorum ben.
Son bir şey, Cosmere:
Bir ara, sırf can sıkıntısından oturup Cosmere'yle ilgili yazılar okudum, yalan yok. Onca apayrı evren yaratan Margaret Weis ve Tracy Hickman'ın aksine, Sanderson'ın tek bir evren yaratıp içine karakterler sokuşturması ve kitapların az biraz bile birbirlerini içermeleri bence çok etkileyici ve güzel bir şey. Bir yazarın kitaplarında en azından ufak bir bağ olmalı diye düşünüyorum ben.
Neyse, benim yorumum bu. Sanırım artık diğer Sanderson kitaplarını bekleyebilirim, hem de büyük bir merakla.