Lord Hükümdar'ın hem Ferukemist hem de Allomanser olduğunu, Sazed Ferukemistliği ilk anlattığı anda anlamak mümkünmüş. (ben anladım oradan biliyorum) Arka kapağı iyi ki kitaptan önce okumamışım, yoksa seçilmiş kişinin zifiri durdurmada başarısız olduğunu kesin olarak bilirken, Lord Hükümdar'ın da o olmadığını anlamak hiç zor olmazdı herhalde. Neden okuyucuya böyle işkenceler yapmayı uygun görüyorlar hiç anlayamayacağım.
Kitabın sonu beni zerre tatmin etmedi. Aristokrasi'nin zulmü yüzünden ayaklanan skaaların başarılı olup da en büyük evin varisini kral olarak kabul etmeleri absürttü. Vin'in sislerden güç çekmesi olayı da Kelsier'in sislerle ilgili ona ilk söylediği şeylerden beri beklediğim bir durumdu, bu tarz konularda Sanderson ya şaşırtmayı hedeflememiş ya da elini fazla açmış gibi geldi kitap boyunca. Lord Hükümdar özellikle bir sürü metal takıyor çünkü çok güçlüymüş de hede hödö. Oradan bir şey çıkacağını göstermek için üç farklı karakterin 5 farklı noktada bunu vurgulaması gerekmiyordu yani gerçekten.
Kelsier'in ölümü ve Lord Hükümdar'ın aslında Rashek çıkması ciddi anlamda süpriz olan iki olaydı benim için. Marsh'ın sorgucu haline gelmiş olması ve onunla buluşmaları gereken noktada kafası parçalanmış bir ceset oluşu, cesedin de ne hikmetse tam Marsh'ın vücut ölçülerinde oluşu ve gizli masa ayağının yanında yer alışı can sıkıcı ölçüde tesadüfi olmuş. Ama sonunda Lord Hükümdar'ın Marsh'a dönüp İHANET?! tepkisi beni fena güldürdü.
On birinci metalin işlevi ve ne olduğu zannediyorum serinin ilerleyen kısımlarında daha açıklayıcı gelecektir ama bu kitaptaki varlığının neredeyse tamamen işe yaramaz olduğunu düşünüyorum. Kelsier'in efsaneleri yaymasına yardımcı olan bir araç olarak işe yaradı fakat üzerine o kadar metali sürekli taşıyor olması Lord Hükümdar'ın Ferukemi de yapabiliyor olduğu gerçeğini, onun üzerinde bu kadar çok düşünen kişilerin aklına getirmeliydi. Onu yenmek için ille de bir Terris'li olduğunu öğrenmeleri gerekmiyordu diye düşünüyorum.
Asillerin hayatları ise beni gram tatmin etmedi. Nüfus bakımından kendilerinden katlarca fazla olan skaaları köle olarak kullanıp çalıştırıyorlar ve hayatları neyden ibaret? Balo. Ticaret. Balo. İHANET. Balo. Balo. Gizli anlaşmalar. Balo. Bu mudur yani? Skaalar köle, onların yaptıkları ve yapacakları işler belli ve kitapta onlara sürekli değiniliyor fakat asiller? Kitap boyunca o dünyanın gerçek yaşamı hiç tatmin edici gelmedi ne yazık ki. Sürekli dürüm yemelerine takılmıyorum bile bunu söylerken.

Son bir şey; yan karakterler ne kadar sevilesi de olsalar hepsi çok yüzeysel geçilmişti. Yüzeyselden kastım şu: Vin'in değişimini ve gelişimini kitap boyunca gördük, Kelsier'in iç çatışmalarını, sebeplerini ve hareketlerindeki motivasyonu, olaylara karşı değişen tepkilerini gördük. Fakat yan karakterler her zaman belli bir boşluğu ve tam olarak spesifik bir boşluğu doldurmak için oradaydılar. Evet, karakterleri güzeldi, birbirleriyle etkileşimleri güzel ve eğlenceliydi ama hiç tamamlanmış değildiler. Normalde bir kitapta bu durum gözüme batmaz, hele ki işlerini bu denli iyi yapıyorlarsa ama kitabın uzunluğuna ve sayfaların yer yer ne kadar az şey anlattığına bakınca insan daha fazlasını bekliyor. En azından ben beklemiştim.
Sonradan eklenmiş kısım: Unutmuşum bunu yazmayı. Saraya sürekli giden tüm o Atiyum'un gerçekten depolanmıyor ama kullanılıyor olduğu da bariz olan bir diğer şeydi. Ne için olduğu kitap boyunca belli değildi neyse ki ama tahminim Lord Hükümdar'ın son sözlerinde de belirttiği gibi insanların kendi sonunu getirecek olan şeyi (ki o da muhtemelen sisler/Zifir'in kendi ya da bir parçası oluyor) engellemek için kullanıyor olması. Gelecek kitaplarla ilgili hiçbir bilgim olmasa da bu konunun giderek kendini göstereceğini ve atiyum kaynaklarının uzun süreliğine tamamen yok olmasından gelecek bir sorunun da giderek büyüyeceğini tahmin ediyorum. İnşallah yanılırım, ters köşe olurum, dediklerime pişman olurum. Amin.
Bitirirken;
İHANET.