Adalet ve Kudret kitaplarının arka arkaya okuyan biri olarak, Kudret kitabını daha çok beğendim.Aksiyonun, birinci kitaba göre daha fazla olmasından dolayı akıcı olması bir etken sanırım.Birazda, Yaprak Hanım'ın dediği gibi ikinci kitabın daha kolay okunan bir kitap olmasının da payı var. Herkesin değindiği gibi birinci kitaptaki hatalar katlanılır gibi değil. Cinsiyet konusu orjinalinde nasıl değinilmiş bilmiyorum ama çeviri de beni hiç rahatsız etmedi, tıpkı Le Guin kitaplarında olduğu gibi kendi akışkanlığı içinde yoğrulup gidiyor, bu yüzden çeviriyi çok kaliteli bulduğunu belirtmek istiyorum ve son olarak Merhamet kitabı hakkında herhangi bir takvim belli mi ?
Kitabı bitirdim. Genel olarak ortalama üstüydü ancak ilk kitaptan daha az sevdim. Puan olarak ilk kitabın hatalarını bir kenara koyup yeni fikirlere, işlenişe vs. 9/10 vermiştim. Bu kitapta öyle editörsüzlük yok, burası güzel bir şey ama puan olarak 7/10 veriyorum. ADALET'ten KUDRET'e geçişte bence ilk kitaba göre bir düşüş var, bunu belli etmek istiyorum. Gerisi spoiler. Puanlar benim hayal gücümün ürünüdür, çok takılmayın bunlara asıl mesajı alın.Spoiler: Gösterİlk kitaptaki bağıl olayları, imparatorun kendini klonlaması ve kendi içinde yaşadığı çatışmalar, uzay gemileri, uzay askerleri, bilimkurgusal naneler bu kitapta çok az var. Ben bunları sevmiştim ilk kitapta. Fikirleri yani. Bunlar fazla yer tutmayınca hayal kırıklığına uğradım.Kitap çok düz bir şekilde "Az gelişmiş toplumlara medeniyet götüren sempatik beyaz adamın maceraları" konusunu işliyor. İşte imparatorluğa sonradan katılmış, henüz tam medeni olmayan bir gezegen var. Gezegende köle olmayan ama zor koşulda çalıştırılan, kötü şartlarda yaşayan, ihmal edilen gruplar var. Eziliyorlar yani. Bizim baş karakter imparatordan yetki alıp gelmiş, ne amaçla geldiği de tam belli değil. Oranın güvenliğini sağla diye yolluyor kitabın başında. İşte bu da buraya gitsin de macera yaşasın demişler herhalde, çok çay üretiliyor önemli bir gezegen vs. diye anlatıyor da buraya yollanma nedenine ikna olmadım. Dış uzayda savaş olan sistemlere falan da yollanabilirdi bu bağıl.Yani arka planda imparator bölündü, isyanlar çıktı, ışınlanma kapıları kapandı, uzaylılar bir şeyler yapıyor aman yarabbim vaov olaylar olurken bu alakasız yere gelip evcilik ve kurtarıcılık rolünü oynuyor bağılımız.Yani bana bunları niye anlatıyorsun güzel ablacım Son kitaba saklamış herhalde tüm kurşunları. Mesela bu kitapta uzaylı çok gelişmiş süper ırkın elçisi öldürülüyor, onun yasını tutuyorlar falan. Ama onunla alakalı hiçbir şey olmuyor. Bu süper ırkın tüm kalkanları geçen süper silahı var bizim bağılda, son sahnede bir kere kullanıyor, başka bir işe yaramıyor o silah. Sonra hayalet geçit diye bir şey var, içinden değişik şeyler, eski zamanlardan kalma şeyler geliyor. Bundan da hiçbir şey çıkmıyor. En sonda biraz bahsediliyor kitaptaki olayı çözmek için de kardeşim asıl gizem asıl merak edilen şey geçidin diğer tarafında ne var sorusu havada kalmış. Asıl olay neymiş görmüyoruz. İmparator bu gezegeni boş bırakmaz, bir planı vardır falan deniyor ve tahmin edin, yine hiçbir şey çıkmıyor. Bunlar yerine gezegendeki üç beş tipin birbirine kur yapmasını, yas tutmasını, posta koymasını, dedektifçilik ve kurtarıcılık oyunları oynamasını falan görüyoruz. Ha bir de bizim bağıl şarkı koleksiyonu yapıyor, çok lazım.İmparator, genç bir subayı kendi bağılı yapıp[*]kendi zihnini bu elemana yüklüyor[/*] göreve yolluyor. Bizim ex-bağıl bunu fark ediyor, sonra bu genç subayın "genç subayların dramı" olarak yaşadıklarını görüyoruz. BANA NE KARDEŞİM? Yahu bir tarafta imparatorun klonları kendi arasında bölündü, iç savaş var. Bir tarafta genç subayın duygusallıkları var. Bizim ex-bağılın öldürdüğü Awn mı ne vardı, onun kardeşini bulup ona sponsor olma çalışmaları var. Duygusal redemption arayan zengin adamın maceraları. Kamon yani. Bir de kitapta çok büyük önem arz eden ŞEKİLLİ ÇAY TAKIMLARI var. Çay takımınız ne kadar şekilse siz de o kadar şekilsiniz. Yani plastik bardaktan sallama çay içenler bu evrende adam yerine koyulmaz, ona göre.Sonlara doğru köle Isaura gibi bir tip, efendisinin kendisine kötü davranan oğluna bomba ile suikast düzenlemeye çalışıyor, ceza verelim mi vermeyelim mi falan diye tartışılıyor. Eziliyoruz biz siz anlamazsınız deniyor. Hatta "SEN HERKESİ KURTARAMAZSIN BEYAZ ADAM BİZ BURADA ZOR ŞARTLARDA YAŞIYORUZ, SADECE KENDİ RAHATSIZ OLDUKLARINA MÜDAHALE EDİYORSUN." bile diyorlar. Beyaz adamlığın bir numaralı göstergesi ÇAY İÇMEK ve KİBAR OLMAK. Klişelerden klişe beğenin. Goodreads'te birisi "Downton Abbey...in SPAAAAAACE!" demiş kitap için, katılmamak elde değil Kitabı çok gömdüm belki ama benim istediğim şeyleri değil yazarın kafasından geçen başka şeyleri anlattığı için gömdüm Bu imparatorluk evreninde geçen bir yan kitap olarak bu kitap yazılsaydı bu kadar gömmezdim. Ama ana konudan çok uzaklaşıp alakasız şeyler anlatılıyor, bir de klişelere düşe düşe yapılıyor bu. ADALET'ten sonra böyle bir şey gelmesi beni hayal kırıklığına uğrattı.Bu kitapta ilk kitaba göre aksiyon fazla demiş arkadaşlar da bence bu aksiyon kaliteli aksiyon değil[*]lezzetli çipetpet[/*]. Ya da şöyle diyeyim, dövüşlü hareketli aksiyondan ziyade "sosyal aksiyon" çok. Yani bazı tiplerin birbiriyle kibar kibar konuşup çay içmesini izliyoruz. Ay gömdükçe gömesim geliyor, durayım artık yeter. 7 verdiğim bir kitaba bu kadar gömüyorum, çelişki gibi görünmesin. Kitap nesnel olarak güzel de, bu nesnel güzellik bana öznel olarak o kadar hitap etmiyor maalesef. 2312'de de benzer bir durum yaşadım.Sevdiğim yanlarına gelirsek; konusu ve anlatılanlar hariç diğer şeyleri beğendim. Özellikle anlatım tekniği, tarzı artık ne diyorsanız adına bundan bahsetmek istiyorum. Çünkü kitabın övgüye değer en güzel kısmı bu bence. Baş karakter ex-bağıl olduğu için yapay zekalı gemisiyle ve mürettebatıyla sürekli bir "telepatik" iletişim halinde. Gemi mürettebatının gözünden görüp bir anda düşüncelerini, duygularını öğrenebiliyor. Gemi yapay zekası arada kulağına bir şeyler fısıldıyor. Subaylar arada bir şeyler söyleyebiliyorlar, yorum yapabiliyorlar. Böyle olunca kitapta bazı güzel sahneler ortaya çıkıyor. Mesela bağılla bir eleman konuşurken bir anlığına hop başka bir karakterin bakış açısına geçilip oradan bir şeyler anlatılıyor, bunu da bağılımız o anda beyninde görüp duyduğu için biz de görmüş oluyoruz. Normal bir kitap olsa bu diğer karakterlerin yaşadıklarını belki farklı bir bölüm açıp ya da ara geçişler kullanıp orada anlatmak gerekirdi. Ama baş karakterin ex-bağıl bir gemi kaptanı olması sayesinde gerçek zamanlı olarak aynı anda olan şeyleri biz de kitapta aynı anda görüyoruz. Bu gayet güzel kotarılmış, geçişler sırıtmıyor. Çevirileri de güzel yapılmış. Mesela buna benzer sahnelerde ilk kitapta sıkıntı yaşamıştım, böyle değişmeli yerleri tam anlamlandıramıyordum, sahneler hızlı gitmiyordu. Bu kitapta ıslak sabun gibi olmuş, yerinde durmuyor maaşallah akıyor.Özetle ilk kitapla ikinci kitap arasında çok fark var. Maalesef KUDRET adının hakkını vermiyor kitap, kudretlik bir şey yok, doğru düzgün bir dövüş sahnesi bile yok. ZAFİYET falan olabilirmiş adı İkinci kitabı serinin evreninde geçen bir yan hikaye olarak görüp geçiyorum ben. Umarım üçüncü kitap MERHAMET'te yazar özüne döner, ilk kitaptaki sevdiğim şeyleri anlatmaya devam eder.
Yazarın yeni kitabının kapak resmi yayınlanmış.Spoiler: Göster
Bir de itirafta bulunayım, ilk kitabın konusunu unutmuşum. Hatta karakterleri de unutmuşum, baya baya Seivarden kim falan diye düşündüm başlarda. Normalde serilerin geçmiş kitaplarını unutmam ama bu kitapta nedense böyle bir sıkıntı yaşadım. Yazar kitabın başında ilk kitaptaki olaylar ara ara, sırıtmayacak şekilde anlatmış iyi ki, bunlar olmasa açıp incelemeleri falan okuyacaktım ne olduğunu hatırlayabilmek için
Seriye başlama ateşiyle kavrulup başlayamayan kimliğiyle yazıyorum: Spoilerı okumak ıstırabıma yenisini ekledi Tabii "Aman spoiler yedim!" yüzünden değil. Sonuçta bilinçli olarak okudum. Başka sebeplerden ötürü dert yanıyorum.Spoiler: GösterKaplan Kaplan! Gully Foyle! İntikam! Değişim! Gelişim! Seriye başlamak için bir sebep daha! Ama ne zaman!? Ne zaman!?