Bölüm 6 = Kötü Günler başlarken
Işıl karşısındaki sırada oturuyordu. Ama her zamanki gibi değildi. Topuklu ayakkabıları, ithal gömleği, kısacık okul eteği, normalinden çok farklıydı. Permayla şekil verilmiş sarı boyalı darmadumandı. Belli ki gelişigüzel toplanmıştı. Yemeye uğraştığı büyük çikolata erimişti ve gömleğine damlıyordu. Hayır, bugün muhteşem değildi. Yanındaki sırada oturan Deniz ise onu hayretli izliyordu.
Deniz… Nesil ona bakarken içinde o tanıdık duyguyu hissetti. Basketbol takımı kaptanı Deniz. Romantik deniz. Işıl’a aşık Deniz…
Işıl’a baktı. İçinden yine derin bir öfke aktı. Az önce olan şey oluyordu yine. Ama bastırmak zorundaydı o öfkeyi. Çünkü az önce kötü şeyler yapmıştı. Birilerine zarar vermişti. Işıl’ı bu kılığa o sokmuştu. Nasıl olduğunu hatırlamıyordu. Hem de hiç. Yalnızca tuvalette Işıl’la yalnız olduğunu ve az önceki gibi ani bir öfkeye kapıldığını hatırlıyordu. Sonra film kopuyordu. Kendine geldiğindeyse, sınıfta –herkes gibi- Işıl’ı ve Deniz’i izliyordu.
Işıl birden ona döndü. “Ne bakıyorsun sirk mi var?”
Sirkin alası var. Eğitilmiş orangutanlar sahnede. Başlarını da sen çekiyorsun. Hayranlarından oluşan sürün de seni taklit ediyor. Öyle ki hepsi tüylerini sarıya boyamış…
Nesil ayağa kalktı. Ona küçümseyen bir bakış fırlattı ve sınıftan uçup gitti.
Işıl onu hep eziyordu. Bir soruyu bilemediğinde, tökezlediğinde, ödevini unuttuğunda ya da böyle nice zamanlarda Işıl tepesinde bitiyor ve onu rezil ediyordu. Özenti kızarı da buna hep gülüyordu. Bunların hepsi, hepsi, hepsi, Deniz içindi… Işıl onu Nesil’e kaptırmak istemiyordu. Onu sevdiğinden değil –kalbi taşın pembeye boyanmış haliydi- o sevemezdi. Yalnızca Deni karizmatikti ve ona aldanacak kadar çok seviyordu Işıl’ı…
Nesil 5 dakika önce Işıl’la tuvalette yalnız kaldığı zaman, bunu düşünüyordu işte. Kendini için için yiyip bitiriyordu. Sonra hissetti. Öfke, nefret, üzüntü. Bir çağlayan gibi akıp geçti vücudundan. Ve bir şey oldu. Hatırlayamadığı bir şey. Kimsenin ruhu bile duymadı. Kendisinin bile. Işıl’ı görünce bu yüzden şaşırdı ve bu yüzden gurur duydu kendiyle.
Bak sana ne yaptım… Hahaha… Hadi, ez beni, geç üzerimden. Ne duruyorsun? Korktun mu? Hahaha. Seni rezil edebilirim. Öldürebilirim. Benimle uğraşmayı kes artık geri zekalı.
Ne var ki, bunları bunları yüksek sesle söyleyemezdi. Aslında Işıl’ı bu hale getirmek istememişti… O yapmamıştı da, içinden öfkeyle birlikte yükselen o duygu yapmıştı bunu.
Gerçekte ne olduğunu öğrenmeyi çok isteyecekti.
xxx
“Emin misin? Kimseyi görmemişler mi? Şu lanet bekçi her şey olup biterken ne halt yiyormuş peki? Ya güvenlik kameraları? Aman Allah’ım! Hepsi mi yanmış?!”
Şehrin en büyük kütüphanesinin sahibinin yaptığı bu konuşmayı gerektiren olay, şehri bayağı bir sarsacak gibiydi. Her yaşa, her zevke uygun kitap bulmak mümkündü burada. Şehrin öğrencilerinin geçindiği yegane sessizlik bu ortamdan karşılanıyordu.
Artık bu sessiz ortamın yok olmasının yanı sıra, dedikoduların da ardı arkası kesilmiyordu.
Öyleydi, çünkü kütüphane yerle bir olmuştu.
Olay gecenin geç saatlerinde meydana gelmişti. Kimliği meçhul kişiler, gece kimse yokken içeri girerek rafları devirmişler, bilgisayarları kırmışlar, kitapları yırtmış, ezmiş, parçalamışlar ve tüm güvenli kameralarını yakmışlardı. Ustaca yakılmıştı kameralar. Başka hiçbir şeye tek bir kıvılcım sıçramadan. Nasıl olduğuysa yine meçhuldü…
Kimse birilerini görmemişti. Kameralar kayıt vermiyordu. Parmak izi yoktu. Başka hiçbir iz yoktu. Sonuçta suçlu bulunamadı ve mesele bekçinin işinden olmasıyla kapanıp gitti. Sadece kadın günlerinde ara sıra “Sahi, nasıl olmuştu o olay?” diye anılan bir yer olarak kalacaktı hatırlarda kütüphane.
xxx
Hayır, hayır gerçek olamazdı. Dün gece gördüğü yalnızca kötü bir kabultan baretti. Kabuslar gerçek olmazdı.
Dün gece bir adam -ya da kadın- elinin bir hareketiyle tüm kütüphaneyi alt üst etmişti. Alara da bunu rüyasında görmüştü. Ertesi gün ise kantindeki televizyonda kütüphanenin gerçekten altüst olduğunu gördü. Buna inanamıyordu, imkansızdı!
Çünkü rüyayı suçlunun gözlerinden izlemişti.
Bundan kimseye bahsetmemeye karar verdi ve öyle de yaptı.