Kayıt Ol

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Mesajlar - grikunduz

Sayfa: [1] 2 3 ... 26
1
Duyurular / Ynt: Bu Ay Roman Yazalım
« : 14 Ağustos 2016, 14:23:45 »
Yarın 15'i itibariyle Bu Ay Roman Yazalım Etkinliğine başlıyoruz. Katılmak isteyenler için son duyurumuzdur gemi kalkıyor. :)

Bilgi için buraya, katılmak için de bana özel mesaj yoluyla ya da facebook grubumuza üye olarak niyetlerinizi belirtebilirsiniz.

2
Duyurular / Ynt: Bu Ay Roman Yazalım
« : 27 Temmuz 2016, 22:47:56 »
Ben de katılmak istiyorum, etkinliğin haricinde bir facebook grubu açsanız orada irtibat halinde kalsak güzel olur.

İlk istanbul toplantısından sonra açmayı planlıyoruz. 5-10 ağustos gibi.

Sene içerisindeki yoğunluğumdan dolayı katılamayacak olsamda hem biraz şevke gelmek hemde rıhtım ahalisi ile buluşmak için bu fırsatı kaçırmamaya çalışacağım.

Bu ne demek peki? Hafta içi olursa maalesef gelemem. :(

İstanbul toplantısını ya 31 Temmuz ya da 7 Ağustos Pazar günlerinde yapmayı planlıyoruz. Toplantının ardından iletişimi nasıl sağlamamız gerektiğini konuşup platformları oluşturacağız.

(Toplantının istanbulda yapılma sebebi çoğunluğun burada olması. Toplantı sırası konuşmaları ses kaydı halinde yayınlamayı planlıyoruz.)

Bence bu harika bir fikir. Benim gibi yazmak isteyen ama çekinen, kendisi gibi bir yardımcı arayan insanlar için mükemmel bir etkinlik. Katılmayı çok isterim ki büyük ihtimalle de katılacağım :)

Kesinlikle bekliyoruz :)

3
Duyurular / Ynt: Bu Ay Roman Yazalım
« : 27 Temmuz 2016, 19:01:47 »
Ben de katılmak istiyorum, etkinliğin haricinde bir facebook grubu açsanız orada irtibat halinde kalsak güzel olur.

İlk istanbul toplantısından sonra açmayı planlıyoruz. 5-10 ağustos gibi.

4
Duyurular / Ynt: Bu Ay Roman Yazalım
« : 26 Temmuz 2016, 22:10:06 »
Hoş bir etkinlik olacak gibi duruyor. Staj tüm enerjimi alıp götürmese katılmayı çok isterdim. Umutlarım önümüzdeki yıla, umarım devamlılık sağlanır.

Bizim de temennimiz o yönde. Birinciyi güzel bir şekilde tamamlayabilirsek 6 ay ya da 1 yıl içerisinde tekrar yapma planlarımız var.

Herkes farklı bir şey yazacak ve yazdıkları ona mı ait olacak? Eğer öyleyse ben varım.

Kesinlikle. Yakın bölgedeki insanlar haftada bir toplanıp takıldıkları yerde gruptan yardım alabilirler ama eser tamamıyla yazara ait olacak. Tek temennimiz eğer kitap basılırsa yazarın rızası esas olmak şartıyla kitabın bir köşesine "Bu Ay Roman Yazalım" projesinde üretilmiştir gibi bir logo eklemeleri olacak. Bu da sadece rica istemezse herhangi bir talebimiz elbette yok.

5
Duyurular / Bu Ay Roman Yazalım
« : 26 Temmuz 2016, 19:11:28 »
Merhaba

Amerikada her yıl uygulanan Kasım Ayı, Ulusal Roman Yazma Ayı nam bir etkinlik var. (detaylı bilgi: nanowrimo.org) Katılımcılar her gün 1667 kelime yazarak 30 gün içerisinde 50 000 kelimelik bir romanı tamamlamaya çalışıyorlar. Bunların bir kısmı kitaplarını yayınlatıyor bir kısmı ise yazmanın kendisini bir macera olarak kabul edip eserlerini hatıra diye saklıyorlar. Etkinliğin en güzel yanı ise yetiştirme çabası içerisinde cebelleşirken ne olduğunu anlamadan bir ayda 50 000 kelimelik bir kitabı yazmış oluyorsunuz.

İşin kötü yanı Kasım ayının Türkiyede tüm öğrenciler için sınav zamanı olması. Etkinliğe ilk defa geçen yıl katılmak istediğimde farketmiştim bunu. Bu senede katılamayacağımı anlayınca bir benzerini daha uygun bir tarihte yapabileceğimizi düşündüm ve bu fikri sizlere sunmaya geldim.

Demem odur ki; Gelin Ağustos 15'den Eylül 14'e kadar olan 30 gün içerisinde birer roman yazalım. Hem uyuyan kalemlerimizi dürter, yeni bir eser üretmek için kendimizi itmiş oluruz hem de kitabı yetiştirme meşgalesi içerisinde hiç farkında olmadan eksiklerimizi görür dilimizi geliştirme şansı elde ederiz.

Bu etkinliğe katılmanız için herhangi bir şehirde olmanıza gerek yok, bütün konuşmaları paylaşımları ve yardım isteklerini internet üzerinden halledebiliriz. Ayrıca sizinle aynı bölgede bulunan diğer katılımcılarla bir araya gelip beraberce de çalışabilirsiniz.

Elbette bir çok fikre hala ihtiyacımız var kısacası ne dersiniz?

Facebook Etkinlik Linki; https://www.facebook.com/events/281974872162474/

6
Kurgu İskelesi / Ynt: Cadı
« : 20 Mayıs 2016, 10:02:14 »
Oldukça enteresan bir hikayeye benziyor. Devamını bekliyorum, yorum yapmak için henüz erken.

Bu arada hikayeye birkaç şamanik göndermeler yapacak mısınız bilmiyorum ama çok güzel oturur gibi geldi bana. İyi çalışmalar.

7
Sonlara yaklaştıkça karmaşıklaştığı doğru. Anlatmak istediklerimi basitleştirmenin bir yolunu bulmam lazım. Karmaşıklaşma da uzatılmış zorlanmış ve samimiyetsiz bir his veriyor. Galiba hikayeyi kafamda tam bitiremedim.

Biraz özeleştiri yapmam lazım galiba hikayeye devam etmeden önce.

Ferhat ile Şirin konusuna gelince. Hikaye fantastik olsa da teması aşk. Ve bireysel duyguların gücünün gerçeğe etkisi ile ilgili hikaye. Masalcının bir anlık aşkı bile gerçekliği değiştirebilirken dağı deldiren bir aşkın bizim gerçekliğimizi delip Masalcının evrenine sızması çok da şaşılası olmaz. Ayrıca Ferhat ile Şirin rastgele seçilmiş aşıklar değil ilerde kurguya katkıları olacak.

Değerli yorumunuz için teşekkürler. :)

8
Yorum için çok teşekkürler. İmla konusunda çalışmam gerektiği her seferinde suratıma çarpılan bir şey ve gelişme katediyorum. Daha çok çalışmam gerektiğini kabul etmek gibi önemli bir adım atlattım mesela geçen hafta. :D

Dediğin bir çok konuda haklı olduğunu bende düşünmeye başladım. Sanki ilk bölümlerde dolaylı olarak vermiş olduğum bir sözü tutamadım ve kendimi sizi ilgilendirmeyen detaylara kaptırdım gibi hissediyorum. Özellikle sürekli değişen üsluplar her bölümde hikayeye katılan yeni karakterler doğal olarak hikayede ki bütünlüğe zarar veriyor. Bu konuya ciddi bir çözüm bulmam gerekiyor anlaşılan.

Düzenli yazmasam da yazdıkça buradayım. Umarım görürsünüz :)


9
Spoiler: Göster
 5 6 ay gibi çok büyük bir zaman aralığından sonra hikayeyi hatırlayan kalmışmıdır bilmiyorum ama hala akılında yer etmiş olanlar varsa karşınızda 5. Bölüm



Serin Sümük Hanı 5

"Yaa" dedi Masalcı, "İşte böyle. Garip bir şey bu gerçeklik. Mesela ben ustamdan eğitim alırken çok iyi hatırlıyorum, Hancı ile Prenses TatlıDimağın ilişkisini tartışırdı sürekli kendi kendine."

Sözünün bu kısmında biraz durdu ve ağırlığını hissettirmek için olsa gerek bir kaç saniye alt dudağını emerek bekledi.

"Sonuçta" diye başladı sözüne düşünceli bir tonla "Prenses TatlıDimağın var olmasının Hancıyla ilişkili olduğu çok kesin bir gerçek. Düne kadar ihtiyarların kendilerini önemli hissetmek için değerli bir kıssaymış gibi anlatıp durdukları bir masal o gün gerçek bir devrim hikayesine dönüşüyor ve belki de Setir Tiranlığının kurulması için gereken olaylar silsilesini başlatıyor. Biliyor musun bu dünyanın en zalim insanları çocuklardan çıkar. Yani teknik olarak tüm insanlar çocuklardan çıkar ama... Yok olmadı, bu söylem çocukların insan olmadığı gibi bir sav taşıyor içerisinde..." Sözünün bu kısmında Masalcının yavaş yavaş kısılan sesi iyice mırıltıya dönerek duyulmaz hal aldı. Kendisiyle tartışırmış gibi bir hali vardı. Ellerini kollarını sallıyor anlatmak istediği ince bir nüans varmış gibiçırpınırken minik bir ter damlası yaşlı kaşlarında birikiyordu. İhtiyar Masalcının kendi içinde kaybolmasına fırsat vermemek için araya girdi genç;

"İhtiyar, anlatacak çok şeyin, düşecek bir sürü anekdotun olduğuna eminim ama şu anda ilgilendiğim tek şey hikayenin sonu. Küçük nüanslarına sonra dönsek."

İhtiyar bir anlığına gencin varlığına şaşırmış bir ifadeyle baktı. "Sen de kimsin?" diye soruyordu gözleri. Garipseyen bakışların hemen ardından Masalcı kendi şapşallığına gülermiş gibi oldu ve ekledi;

"Doğru diyorsun. Biz masalcıların kafası çok karışıktır bilirsin. Evet nerede kalmıştık? Heh! Yokun var olmasında. Şimdi, eskilerden kalma bir tartışma vardır gerçekliğin doğasıyla ilgili; Hani bahsetmiştim sana daha önce, 'gerçek, toplumun ortak hayalinden yansıyan ışık hüzmeleri arasında dans ederek şekilleniyor ve herkese kendisini beğendirmeye çalışırken aldığı şekillerin arasında tanımlanıyordu.'"

Gencin kafası karışmış gözlerine baktı bir anlığına ve yürümeyi sertçe keserek hızlı el kol hareketleri ile birlikte hararetli bir anlatıma koyuldu.

"Şimdi bak, evrenin temelinde sadece iki şey vardır Parçacık ve Bilgi. Ya da daha doğrusu biz Masalcılar heyetinin genel kanısı bu yönde. Hoş pek de ciddi bir heyet sayılmayız, daha çok kendini ciddiye alabilecek kadar koflamış olanlar topluluğu demeliyiz kendimize. Masalcıların ciddi bir kısmını oluşturan gençler genelde masalcılığa o kadar dalmış olurlar ki düzenleme ya da gerçeği tanımlama gibi boş detaylara asla zaman ayırmazlar. Asıl önemli olan şeylere, hikayelere yoğunlaşırlar tüm zamanlarında. Bu da doğal olarak gençleri daha iyi masalcılar yapar." Bir an dalgın dalgın güldü ve gence bakmayı bırakarak tekrardan yürümeye başladı İhtiyar adam, "Heyetin masalcıların en kötüsünden oluşması oldukça enteresan aslında."

Genç ani hareket değişikliğine uyum sağlamak için İhtiyarın arkasından koşturdu. Tekrar duyma hizasına geldiğinde İhtiyar Masalcının konuşması onunla ilgili değilmiş gibi hiç ara vermeden devam ettiğini farketti.

"Evet dediğim gibi Masalcılar Heyetinde kabul olan görüşe göre evrendeki her şey temel bir parçacıkdan oluşmuştur. Bu parçacık nihai küçüklüktedir ve kendisi dışında hiçbir boşluk bırakmayacak şekilde gerçekliğin sınırlarına doğru uzanır ya da gerçekliğin sınırlarını tamamlar demeliyim galiba. İşte buna evrenin potansiyel enerjisi denir. Kinetik enerji ise Bilgidir. Daha doğrusu parçacığa bağlanmış bir yük mü demeliyim? Ya da, bir zamanlar verilmiş bir imanın kalıntısı. Tabi bunu diyince imanı da açıklamam gerekir, iman bilgiyi oluşturan şeydir. Hani bir ormanda bir ağaç devrilse ve bunu kimse görmese o ağaç gerçekten devrilmiş midir? diye bir soru vardır ya. Heh işte herhangi bir insan tarafından görülene kadar o ağaç asla devrilmemiştir. Tabi iman eden tek varlığın insan olduğunu varsayacak olursak geçerli olur bu. Temelde her bir farkındalık sahibi canlı -ki bunlara ağaçlar da dahildir iman edip bilgi oluşturabilir. Hatta bunu görmesine gerek yoktur düşeceğine dair yeterince inancı varsa o ağaç teknik olarak düşer." Kendi kendine konuşurmuş gibi devam etti. "Tabi bu durumun diğer canlıların inançlarıyla çatışması durumunu konuya katmazsak. Onu da katarsak ... neyse bu çok derin bir konu. Dalmaya korktum bir an" korkmasından oldukça eğlenirmiş gibi güldü kendi kendisine.

"Bİlgi ise parçacığa yüklü şekillerle ilgilidir. Daha doğrusu orada olduğuna inanılan bir enerji topluluğudur. Yani var olan her şey var olduğuna inanılan ya da bir zamanlar inanılmış şeylerdir. ve var olduğuna inanılan ya da yine inanılmış bilgiler yeni şeylere inanır, bu da böyle zincirleme bir şekilde zamanı doğuran bir oluşuma devilir. Elbette şimdi bu anlattıklarım bir çok soruyu doğuruyor ve herbirinin üzerine saatlerce gidip kendimi eğlendirmek istesem de bu yolla bir şeyler tamamlayabileceğime inanmıyorum. O yüzden burada kesmeden önce son bir şey daha söylüyeceğim. Gerçekliğin yani bilginin oluşumu sırasında iki ya da daha çok iman etme kapasitesine sahip varlık varsa asıl sorun ortaya çıkar. İmanın bilgiyi etkilemesi bunun insanın kendi içinde olup biten bir  şey olmadığının en büyük ispatıdır. Buradan yola çıkarsak belirli zaman ve yerde bir arada bulunan farkındalıklar birbirleri ile sürekli bir çatışma halindedir. Bu çatışmaların sonucu olaylarla ilgili imanları oluşturur. Tabi bu da yine başka bir sorunsala iter. Herkes olayı farklı açılardan farklı yerlerden görür. Bu yüzden bazı imanlar diğerlerine göre avantajlı bir konuma geçerler bu durumda. Ve farklı imanlar farklı açılardan galip geldiğinde tutarsızlıklar oluşur. Mesela hiç aynı olayı anlatan iki ayrı kişiyi dinledin mi, detaylara inmeye zorlarsan birbirlerinden üstün oldukları noktalarda tutarsızlıklar görmeye başlarsın. İkisi de bilgiyi kendi imanlarıyla şekillendirmiş ve farklı açılardan aynı noktalara farklı imanlar etmiş ve ikisi de imanlarını bilgiye çevirebilmiştir. Ama teknik olarak ikisinin de aynı anda olması mümkün olmayan bir zıtlık oluşmuştur. Bu gerçeklikler doğaları itibariyle uyumlu olduğundan en fazla iki farkındalık arasında tartışmalara ve zamanla kırgınlıklara yol açar. Ya da genel olarak tartışma sonucunda biri diğerinin imanını silip tutarsızlığı düzeltir." Gencin iyice sıkıldığını gören ihtiyar zor bulduğu dinleyicisini kabul etmemek için hızlıca ekledi.

"Tabi tüm bu akademik detaylara bizim ihtiyacımız yok. Bizim bilmemiz gereken tek şey Prenses TatlıDimağın, İhtiyar adamın o gün Hancıya hikayesini anlatana kadar büyük ihtimalle gerçek dahi olmaması. Ancak Hancının ihtiyacı ve kısılıp kalmış fıtratı birleşip hayatı boyunca kendine söylediği yalanları yıkmaya çalışınca Yalan Aşkla ortak olup bir kaçış rampası uydurdu ve Hancının fıtratı büyük bir tutkuyla bu rampaya saptı. Tabi burada aşkın yalnız geçirdiği hayatı beklenmedik bir etkiye sebep oldu. Zira aşk bütün yeteneğini ve hayal gücünü uzun yıllar birikmiş rüyalarını kullanarak mükemmel bir bilgiye iman etti. İşte gerçeklikteki yırtığa da bu sebep oldu. Az önce dediğim gibi bazı iman farklılıkları gerçeklikte tutarsızlıklara sebep olabilir. Ancak bu tutarsızlıklar iyi huylu olduğundan evrensel sorunlara sebep olmaz ancak Hancı bütün hayatını yalan üzerine kurmuş ve Aşkı tamamıyla dışarıdan gelecek eğitime karşı aç bırakmıştı. Yetiştiği ortam buna sebep olmuş bu da Aşk duygusunu aşkı kendi kendine tanımlamaya mecbur etmişti. Elbette bu da çok ciddi tutarsızlıklara sebep oldu.  Zira Aşkın iman ettiği bilgi bu evrenin doğasından o kadar farklıydı ki neredeyse bütün evren bilgisini baştan yazacaktı. Elbette buna gücü yetmeyince ikinci en zor eylemi yaptı ve yepyeni bir gerçeklik bilgisini eski gerçekliğin arasına yazıverdi. Bu da zamanla, kültür, adalet ve  mazlumiyetin temsilcisi Setir Sultanlığını Setir Tiranlığına dönüştürdü. İki farklı huylu gerçekliği bir evrene sıkıştırdı. Tabi iki karpuz bir koltuğa sığmadı ve yırtık oluştu.

Gerçeklik daha sonra detaylı olarak yine değineceğim bir bilgi kültürüydü. Tabi bu durum biz Masalcılar tarafından çok büyük bir ciddiyetle saklanılır. Ancak kendi aramızda bilgi kaybolmasın diye anlatırız. Masalcılar kendilerini otomatik iman huyu denilen eğitimsiz zihinlerin hastalıklarından sıyırdıkları ve imanı silahlaştırdıklarından bu bilgi evrene zarar veremez ama her bulduğu boşluğa iman eden eğitimsiz beyinli küçük halklardan sakınılması gerekir."

Genç biraz ilgisini toparlamış olsa da bütün bu salatanın geçip ana yemeğe gelecekleri zamanı heyecanla bekliyordu. Ve elbette Masalcı bunu farketmeden heyecanlı bir şekilde parlayan gözleriyle ekledi;

"Ama işte asıl soru burada çıkıyor. Masalcı nasıl böyle bir gerçeklik seviyesinde iman edebilmişti. Veya nasıl bu kadar büyük bir kudrete sahip olabilmişti. Bu sorunun cevabı biz heyet üyelerini çok uğraştırdı. En sonunda tek çareyi gidip Hancıya sormakta bulduk. Tabi hancının olduğu yer iki gerçekliğin en çok içiçe geçtiği sıfır noktası olduğundan ortada gezen başıboş her bir iman parçacığının farkında olan biz Masalcılar için pek sağlıklı bölgeler sayılmaz. Zaten sırf bu yüzden buraya gitmeye cesaret edebilmemiz bu kadar uzun nesiller aldı."

Gencin duyduğu şoku atlatması biraz zaman almıştı.

"Dur bir dakika İhtiyar." dedi heyecanlı bir ifadeyle. "Ne demek gidip Hancıya sordunuz. Sizin bu iman denen şey üzerindeki gücünüz zamanada mı geçiyor?"

Hancı soru karşısında hem dehşete düşmüş hem de müthiş derecede heyecanlanmış olmalı ki çatık kaşlar ve korkak gözlerle gülmeye başladı. Gencin kısa hayatı içerisinde gördüğü en rahatsız edici yüz ifadesiydi karşısındaki. Bütün heyecanının sönüp kalbinde korku uyanmaya başlayınca masalcı çılgınlığı denen şeyin bu olduğunu farketti. Demek bu yüzden  yol boyunca masalcı dediğini duyan insanlar iki adım geriye atıyordu. O kadar gerçek dışı ve anlamsız bir ifadeydi ki karşısındaki az önceki heyecan, yerini büyük bir kendini yabancılama hissine bıraktı.

"Tabi ki hayır. Zaten imanın üstüste devinilmesi zamana sebep oluyor. Zamanı değiştirmek imanı kaldırmakla mümkün olabilir ancak. Devilimleri teker teker düzeltmen lazım." Sözünün burasında meraklı bir şekle büründü suratı. Yürümeyi bıraktı ve heyecanla konuşmaya başladı; "Tabi soyutlanmış bir bölge oluşturabilirsen ve bilgileri birer birer geri döndürerek devilimi kaba yöntemle geriye doğru sararsan parçacıklar üzerinde kalan hatıraları inceleyebilirsin. Her bilginin bir parçacıktan diğerine geçerkenarkasında eser miktarda bir etki bıraktığını ispatlamıştı Devrik Heyet Başkanı DerinNefes. Bu şekilde belirli bölgelerde ki olayları tekrar görüp ciddi miktarda etkilemelerde bulunabilirsin. Ayrıca gerçeklik alanını olay sırasında soyutlandığından ciddi yayılımlara sebep olmaz alacağını alıp çıktıktan sonra gerçeklik doğasına göre kendisini tekrardan tanımlar. Tıpkı yırtılan derinin kendinionarması gibi. Vücudun orada ne olduğuyla ilgili hiç bir fikri yoktur ancak ne olması gerektiğinden kesinlikle emindir. Tabi bunu başarabilmek için dediğim gibi gerçeklik soyutlaması üzerinde çalışmak lazım ama kolcuların eğitimleri sırasında bu tür ayinler yaptığı bilinen bir gerçek. ."

Hancı heyecanlı ve hararetli bir şekilde kendi kendine tartışmaya devam ederken Sözlerinin anlamsızlığı gençte klostrofobik bir etkiye sebep oldu. Ve panik bir şekilde bağırarak susturdu Masalcıyı.

"Tamam sus bir dakika. Hancıyı görmeye gittik demiştin. Nasıl yaptınız?"

"Yani" dedi Masalcı şaşkın bir tonla, "ben eşşekle gitmiştim ama Hancıya yaklaşırken bir cigaralığa döndüğünden yolun bir kısmını yaya gitmek zorunda kaldım. Galiba yolun tamamını alan tek masalcı olmamın bununla bir bağlantısı olabilir, emin değilim." Bir anda durarak bilmiş bir ifadeyle ekledi. "Hancıya yaklaşırken bu tür gerçeklik dalgalanmaları oldukça normaldir. Hatta bu şekilde servet edinmeyi amaçlayan hayalperestler cesaretlerine göre değişim bölgesinin sınırlarının farklı yerlerine değişik madenlerle gezip altın bulmayı umut ederler. Hatta demir bardağı altın bir heykele döndüğü için bozulan bir sarhoşun hikayesini hatırlat da anlatayım sana bir ara."

"Ama" dedi Genç "Hancının hikayesi binlerce yıl öncesine dayanıyor. Hala hayatta olması mümkün mü"

"Elbette" dedi. "İkinci gerçeklik var olmak için ondan gelen imana muhtaç. Doğaları itibariyle bilgi imandan bir kere güç alır ve sonsuza kadar tek başına akmaya devam eder. Ancak bu durumda iki gerçeklik doğaları itibariyle durmaksızın çatıştıklarından sürekli bir iman desteğine ihtiyaç duyuyorlar. Bu da hangi tarafın adamları daha yaygınsa o gerçekliğin daha güçlü olmasına sebep oluyor. Hatta kolcularla bizim savaşımız da yine bu temele dayanıyor. Onlar rasyonel gerçekliğin yani Hancının ironik bir şekilde iman ettiği gerçekliğin tarafında savaşırken biz ise Masalcı gerçekliğin yani hancının yaşadığı gerçekliğin tarafında kalıyoruz. Artık Hancının bu savaşta nasıl bir yer taşıdığını anlamış olmalısın ha?" diye sordu Masalcı. Konuşmaktan oldukça yorulmuş olsa gerek ki ağır adımlarla asasına dayanarak sarsak adımlarını atmaya başladı.

"O zaman" dedi genç o anda kurabildiği en düz mantığı kurarak, "eğer Hancı var olmayı bırakırsa bu gerçeklik çatışması da son bulur."

"Yani" dedi masalcı."Çok doğrudan ve ilkel bir düşünce bu. Kulenin yıkılma tehlikesinden kurtulmak için sağlam durmayan temel taşını parçalamak gibi bir eylem olurdu. Hani evet yıkılma tehdidi ortadan kalkardı ama sonuçlarının ne kadar büyük olacağını eminim sen dahi tahmin edebilirsin. "

"Eee" dedi Genç "Ne yapacağız yani. Köylülerimin güzel vıraklamaları için yetiştirdiği kurbanlar besi hayvanlarına, devler diyarına büyümesi için diktiği fasulye fideleri lahana meyvesine dönerken, her bir gencimiz vahşi bozkırlıların elinde acı içinde can çekişirken iki taraftan birinin yok olması için mi bekliyeceğiz."

Masalcı çocuğun aptallığını hoş görür bir tonda cevap verdi.

"Hiç bir savaşda iki tarafdan herhangi biri asla tam olarak bitmez ki. Zaten bizim savaşımız, tek gerçekliği bizim gerçekliğimiz yapma savaşı da değil.  Tam tersine sorunu yok etmektense çözümün bir parçası haline getirmek bizim amacımız. Kültür değişimi gerçeklik algısının şekillenmesine ve bir sentez oluşmasına yol açar ve bunun için savaştan daha hızlı kaydedilmiş bir yöntem bulunmuyor. değil mi Kolcu?"

Genç şaşkın bir şekilde olduğu yerde saplanıp kaldı Hancı ise yanından geçtikleri yüksek ağaçlardan birine doğru başını dikmiş bildik bir şekilde gülüyordu. "Sonuçta" diye ekledi. "Önemli olan hikayenin anlatılması. Zamanla imanlar huylarını birleştirecektir.

Genç dallardan gelen hışırtı üzerine sertçe kılıcına davrandı. Ürperen tüyleri dışında hiçbir duyusu düşman hakkında bilgi veremiyordu. Bu sessizlik savaşın gerginliğini taşıyordu içerisinde.
 

10
Kurgu İskelesi / Ynt: 0094625508
« : 11 Mart 2016, 23:05:20 »
Biraz kaba bir yorum olacak ama "e noldu şimdi" GÜzel bir günce ama öyküye heyecan katacak hiçbir sorun çıkmadı. Anlamadığım enteresan bir kara mizah değilse eskilerin dediği gibi iki dirhem bal için 1 okka odun kemirmenin anlamı ne ki?

Yanlış anlamayın beni metinin kendisi, diyaloglar ve temel çok başarılı. Oldukça da profesyonel ve gerçekçi bir hava var ama bunlar öyküye değer katan şeylerdir bence metini öykü yapan şeyler değil.

11
Kurgu İskelesi / Ynt: Sevaplar ve Günahlar
« : 11 Mart 2016, 22:50:11 »
Çok uzun bir aradan sonra yine yeniden bir M.K. Immortal öyküsü. Fikir çok güzel işleme yine çok güzel. Başarılı bir çalışma olmuş. Arkaplandaki hikaye çok başarılı.

Ancak siyah kanatlı müdürün tartışmaları fazla alışıldık, keşke yeni ve farklı bir şeyler söyleseydi diyor insan. Ayrıca tamamıyla iç hikaye yerine ufacık da olsa bir çatışma eklenebilirdi kanımca.

12
Kurgu İskelesi / Ynt: Bir Lağımkokan Öyküsü
« : 11 Mart 2016, 22:39:35 »
Oldukça uzun olmasına rağmen biraz gayretle tek seferde okuyabildim. Özellikle yapısal olarak tertemiz bir öykü olmuş göze takılan hiçbir imla hatası göremedim. (çok anladığımdan değil)

Ustaca bir giriş yapıp evreni uzun uzun anlatmak yerine, hikaye içi benzetmeler göndermeler ve muhabbetlerle evreni anlatıma ve muhabbete yedirmişsin. Gerçekten takdir edilecek bir başarı bu. Karakterin muşta kullanıyor olması ve farelerin dövüşte akıllı birer varlıkmışcasına taraf tutuyor olmaları hem çok güzel nüanslar olmuş hem de hiç abartmadan, göze sokulmadan verilen post-apokalips temasına da oldukça oturmuş. Ayrıca adamın karanlık ve gölge ile ilgili yaptığı benzetmeyi çok başarılı buldum.

Başka bir deyişle oldukça saygıdeğer bir çalışmaydı bu.

Rahatsız eden birkaç husus oldu beni. Öncelikle karakterin deniz altında geçirdiği mini macera. Bu sırada karakterin doğasını geçmişini ve hiçbir özelliğini bilmediğimiz için denizin altında ne yaptığını anlamaya çalıştığımızdan o bölüm sıkıcı bir hal almış bitsin diye beklenen bir parça oluvermiş.

Aynı şekilde Veletin ilk baştaki şakacılığı daha ustaca verilebilirdi. Bir çok şaka ve muziplik yapıyor ancak başlangıçta kendisine karşı hiçbir sempati duymadığımız için bütün o esprilerin, sadece espri olduğunu bilerek okuyup geçtim. Burada karaktere biraz sevimlilik kattıktan sonra alaycı yapısı işlenebilirdi belki. Mesela sonradan "siyah giyme" bölümünde yaptığı gönderme ise oldukça komik geldi. Zira karaktere karşı biraz samimiyet hissetmeye başlamıştık. Bu yüzden yeni karakterleri doğrudan espri patlatan insanlar yapmak yerine sevimli olduklarını gösterdikten sonra şaka yaptırmaya başlamak daha sağlıklı oluyor. 

13
Kurgu İskelesi / Ynt: Dört Adam
« : 11 Mart 2016, 21:53:09 »
Öncelikle özür dileyerek başlamam gerekiyor galiba. Uzun bir aradan sonra Kurgu İskelesine bakayım dediğimde karşıma ilk bu yazı çıktı ve ilk iki paragrafta bir başka ergen yazısı olduğu algısına kapıldım ve bırakmak için ilk arayı beklemeye başladım. Ama ilerledikçe gizemli ilişkiler, sürekli bir burada normal olmayan bir şeyler var hissi ve gizemin beklentileri yıkmadan sürekli artarak verilen dozajı hikayeye karşı görüşümü tamamıyla değiştirdi.

Kızın görme engelli olması gibi bir mesajı biraz daha alttan verebilirdiniz. İlk paragrafta bahsetmek yerine küçük kız kahramanların resimlerini çizene kadar bekletip oraya kadar kafamızda sorular oluştuktan sonra orada kafaya sıkılan bir kurşun gibi patlatabilirdiniz. Zira hikaye görme engelli birinin ne kadar da engelsiz olduğunu hissettirir bir şekilde yazılmış onun gözünden yapılan betimlemeler mekanı hayal etmemiz için oldukça yeterli olurken aynı zamanda hiçbir varlığın renginden ve şeklinden bahsetmiyor. Benim bir zamanlar deneyip başarısız olduğum bir nokta bu.

Ayrıca küçük kızın klasik tepkisi yerine usta manevrası veya adamları göremiyorum klasiği yerine ayakkabıları ve gölgelerini çiziyor oluşu çok güzel dokunuşlar. Nerelerde soruların konulacağı nerelere cevapların yerleştirileceği sanki tartılıp yerleştirilmiş gibi muazzam bir nizam içerisinde. Sonuna kadar tek solukta okutmayı başardı tebrik ederim.

Bütün bunları dedikten sonra "ergen öyküsü" diye tanımlamama sebep olan hususlara gelmek istiyorum. Tamam kabul ediyorum önyargılı bir eylem benimkisi ancak bu yargıya ulaşmama sebep olan bazı klasik kusurlar var öykünüzde. Öncelikle, özellikle ama kısıtlı olmamakla birlikte ilk paragrafta kendisini hissettiren ve sürekli bir sıkıcılıkla tekrar eden "-dı" ekleri. Öyküyü heyecanlı bir çocuk anlatıyormuş hissi veriyor okurken. Örneğin;

Alıntı
Sabahın erken saatlerinde biraz dolaşmak için evden ayrıl Belgin. Canı sıkkın olduğundan hafif rüzgârlı hava ve mis gibi çiçek kokularının tadını çıkarmak istiyordu. İnsanların ona gösterdiği sahte ilgiye katlanamadığında hep yürüyüşe çıkar. Hayatını normal insanlar gibi yaşamak istemişti ancak tek gördüğü acınacak halde olduğunun ona kanıtlandığıy. Dalgalı, sarı saçları rüzgârda öne doğru savrulurken yüzüne çarpıp duruyordu. Tam ayağını öne atarken işittiği korna sesi ile irkildi ve adımını geri çekti. Dalgın halde yürürken caddeye varğının farkında bile değildi. Yönünü değiştirip parkın olduğu tarafa dön ve kısa, ağır adımlarla ilerledi elindeki uzun çubuğu önünde tutarken. Çiçek kokuları daha şimdiden burnuna geliyordu. Aklına köyde yaşayan dedesinin çiçek bahçesi geldi. Ne kadar isterdi o renk tarlasına çocuklar gibi kendini bırakabilmeyi, gözleriyle onları algılamayı. İnsana sonsuz yeşillikte kaybolduğunu hissettiren Belgin yıllardır görmüyordu. Kırgınlıklarına rağmen gözlerindeki ışıltı hiç sönmemişti, yaşamayı seviyordu.

Sadece bunla da kalmıyor normal metinden devrik cümleye kontrolsüz geçişler, kişi zaman tutarsızlıkları ve daha birçok teknik hata kan kusmamıza sebep oluyor. Çok mu abartmış olacağım bilmiyorum ama istanbul trafiğine benziyor hikayenizin özellikle giriş kısmı. Bu sebeplerden öyküye ciddi bir editör eli değmeli ya da tekrardan elden geçirilmeli.

Bunun dışında, araya giren kısa karakter tanıtımları çok göze batıyor. Mesela;

Alıntı
Olağanüstü şeylere yeterince inanan küçük kız aynı zamanda çok zekiydi. Gördüğü şeyleri zihnine kazırken böyle bir manzaraya şahit olduğu için mutluydu.

Güzel bir balığın içinden çıkıp boğaza takılan bir kılçık gibi duruyor orada bu tanıtım. Elbette karakterlerinizi tanıtmalısınız veya bir parça da olsa bahsetmelisiniz ama bunu daha sessiz ve çaktırmadan yapabilmelisiniz. Hikayenin bir parçası olmalı karakterlerin tanıtımı arada verilen bir bilgi değil.

Son olarak da bir paragrafta bazen iki üç ayrı aksiyon geçirebiliyorsunuz. Bu, bazı yerlerde harikalıklar yaratmış olsa da dövüş sırasında "noldu ya" tepkisi verdirtip tekrar okumaya itiyor insanı.

Alıntı
Tüm planları alt üst olan uyuşturucu mafyası iki kişinin ellerinden kaçmasına sebep olduğu için namları yürüyen dörtlünün peşine düşmüştü. Sadece çetenin küçük bir parçasını oluşturan suçluların gözaltına alınıp, dört arkadaşın polis korumasında tutulmasına rağmen işler ters gitti. Bir gece yarısı dördü büyük bir gizlilik içinde, silah zoruyla arabalara bindirilip kaçırıldı. Uzun süre dayak yiyip, polislerle nasıl bir iş birliği içerisinde olduğu konusunda sorgulandılar.

MEsela burada kahramanlarımızın alemde isim edindiklerini polis korumasına alındıklarını ve bir baskınla toparlanıp kaçırıldıklarını tek bir paragrafa yazıp misafirliğine gidilen anneanne gibi ağzımıza tıkıştırıvermişsiniz. Doğru bu kısımlar hikayenizin asıl anlatmak istediği şeyler olmayabilir ancak en azından kaçırılmalarına özel bir paragraf ayırıp olayların sırasını takip etmemize izin verebilirdiniz. Böylece "ne oluyor satır mı atladım" paniğini yaşamamıza da engel olurdunuz.

14
Kurgu İskelesi / Ynt: DL-23
« : 03 Eylül 2015, 05:17:58 »
O zaman da yazmışım şimdi de yazayım, çok başarılı olmuş. Ama önceki yazı, başarılı amatör yazısı iken bu, kalfalık eseri belki ustalık eseri olmuş. Geçişler yumuşacık, karakter daha oturmuş ve betimlemeler bambaşka bir seviyede.

Ama neden bilmiyorum, durumu daha iyi aktarsanız hikaye daha akıcı olsa da bir önceki hikaye de verdiğiniz ani dehşet hissini bunda alamadım. Yani karakter adına kafamıza bir kurşun yemiyoruz bu hikayede. 

15
Kurgu İskelesi / Ynt: Serin Sümük Hanı 4. Bölüm
« : 20 Ağustos 2015, 12:58:27 »
Bu hikayeyi daha düz bir olay kurgusu ile okumak isterdim. Dinamik ve karakterlerin bizi ordan oraya sürüklediği bir hikaye olarak.

Güzel ve karmaşık cümleler kurup, farklı betimlemeler yazmaya çalışıyorsun ama tüm bunları güzel bir hikayeyle kaç kişi harmanlayabilir ki? Sadece hikayeni doğru bir şekilde okuyucuya aktarmaya odaklanmalısın bence.


Normalde ben de öyle yazmak isterim hatta öyle yazmaya çalışıyorum ama bu çıkıyor işte. :D

Şaka bir yana durum bu hikayemde biraz daha farklı, dediğinin aksine farklı betimlemeler ve karmaşık cümleler doğal gelirken, hikayeler zorlama olarak çıkıyor.

Ama bu sıkıcılığın farkındayım. O yüzden 5. bölüm biraz gecikti. Aforizmayı atlayıp daha hareketli bir bölüm yazmaya çalışıyorum.



Birde böyle bir dünya yaratıp içinde Ferhat ile Şirin'den bahsetmen bana çok garip geldi. Ferhat ile Şirin bu yarattığın evrene ait karakterler değilse hikayende onlara değinmen çok mantıklı değil.

Hikayeden daha çok deneme tadı var yazdıklarında. Eline sağlık.

İlerleyen bölümlerde varlık ve gerçek üzerine bir kaç hususta yazacağım belki o bu rahatlığımı anlamanıza yardımcı olacaktır. Ayrıca bu hikaye teknik ve tutarlı bir metinden öte daha farklı bir metin. Ve benim evrenimde evrenler birbirlerinin renkleriyle renkleniyorlar. Aşıklardan daha sert rengi olansa hiç yok.

Yorumun için çok teşekkürler. Umarım ilerleyen bölümlerde daha çok ilgi alanınıza girecek metinler yazarım. :)

Sayfa: [1] 2 3 ... 26