Çok geç kalmadan ben de aklıma gelen birkaç öyküyü yazayım.
İnsan Kalma Alıştırmaları - Atilla AtalayÇok fazla eserini okumuş olmasam da Atilla Atalay'ın mizah ve melankoliyi birleştirdiği kısa öykülerini çok seviyorum. "Delirtici kırmızılıkta perdeleri içeriye gün ışığı sızdırmayan mağara gibi bir eve sığınmış" iş arayan üç adamın hayatla mücadelesini anlatan bu öykü ise aralarındaki en sevdiğim. Okurken ister istemez gülüyorsunuz ama karakterlerin dertleri, çaresizlikleri, aralarındaki muhabbetler o kadar gerçek ve tanıdık ki bitirince içinize bir şey oturuyor. Kendimi baş kahramanıyla bu kadar özdeşleştirdiğim bir başka öykü de hatırlamıyorum.
Omelas'ı Bırakıp Gidenler - Ursula K. Le Guin
Bir şehir düşünün ki tek bir çocuk hariç herkes çok mutlu ve bütün insanların mutluluğu o tek çocuğun yaşadığı eziyete bağlı. Le Guin'in öyküye bir ütopya anlatır gibi başlayıp sonra madalyonun diğer yüzünü göstermesi beni acayip etkilemişti. Gerçi bir Ursula Le Guin eserine aşık olmam için pek fazla şeye ihtiyacım yok, yine de okuduktan sonra aklımda en çok yer eden edebi metinlerden biridir bu.
Fable - Charles Yu
Tom Gauld'un çizimleri var diye okumuştum, başlı başına aşık olduğum bir öykü oldu. Charles Yu çok bilinen bir isim değil ama Westworld'un ilk sezonunda hikaye editörü olarak yer aldı, yani ileride ismi daha çok duyulabilir. Fable'da ise terapideki bir adam aracılığıyla bize hikaye içinde hikaye anlatıyor. Fantastik bir dünyada ejderhalardan korkup avukat olmayı tercih eden bir adamın hikayesiyle başlıyor fakat öykü ilerledikçe terapinin amacını, adamın asıl derdini anlıyoruz. Fantazya ögelerinin bu şekilde mecazi amaçlarla kullanılması, öykünün asıl anlatmak istediği şeyleri yavaş yavaş belli etmesi şahane olmuş.
Bunlar dışında Neil Gaiman'ın
Zümrüt Soruşturma'sını hem İhsan Abi hem de estorn yazmış zaten, tekrar etmeme gerek yok. Aslında eklemek istediğim birkaç öykü daha var ama kitaplar yanımda olmadığı ve hafızam da zayıf olduğu için biraz bakınmam lazım internette, yarın akşam geç kalmış olacaksam bile sırf paylaşmak için onları da eklerim.

Geri geldim. Birkaç öykü daha:
Kapı Birden Vuruldu - Etgar Keret
Bir Keret öyküsü yazmasam rahat edemezdim. Aslında Kapı Birden Vuruldu'yu okuyalı baya oldu, kitaba adını veren bu öyküden daha çok sevdiğim öyküler olması da mümkün içinde. Ancak gelgelelim aklımda en çok yer eden öykü bu. Keret'in dili zaten oldukça samimi ama Kapı Birden Vuruldu'da kendini öykünün başkahramanı haline getirip içinde bulunduğu tuhaf durumu doğrudan bize anlatıyor. Üstkurmaca[*]metafiction[/*] en sevdiğim edebi yöntemlerden birisi ve Keret'in bu öyküsü de okuduklarım arasında bunun en iyi örneklerinden.
İsmail Hakkı Tilbe’nin Cenazesindeki Erkekler – Hasan Basri Çiftçi
Marşandiz Fanzin'in 9. sayısındaydı bu öykü. Herhalde dergiyi aldığım hafta içinde en az 5 kez okumuşumdur İsmail Hakkı Tilbe'nin hikayesini. Hasan Basri Çiftçi daha fazla yazıyor mu, yazıyorsa nerelerde yazıyor bilmiyorum ama okuma fırsatı bulduğum için kendimi şanslı hissettiğim bu öyküden dolayı minnettarım kendisine.
Biliyorum proje yarın sona eriyor ama ilerleyen günlerde aklıma gelen başka öyküler olursa tekrar güncelleyeceğim listeyi.