Kayıt Ol

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Konular - Gedwesverdar

Sayfa: [1] 2
1
Şişedeki Mısralar / Birkaç Şiir
« : 15 Aralık 2010, 16:01:16 »
Aşk ve Ölüm
Spoiler: Göster
Orada iki denizin ortasında
Taşın üstündeki kız beni bekler
Ben ona bakıp dalmışken kıyıda
Kız güzelliğiyle beni büyüler

Düşünceler silinmişken aklımda
Güzel kız bana söyler
Aşkın ve ölümün arasında
İnce bir bıçak beni keser

Kız ölümdür aslında
Ruhum ölümü ister
Acımasızca kırbaçladı da
Ölüme aşık etti beni kader


Ölüm Yolcuları
Spoiler: Göster
Ölüm yolcuları binerken gemilere
Bir acı işlenir canlı yüreklere
Ölüm korkusu değil yaşama korkusu
Kazınır yüreklere büyük küreklerle

Yaşayanlar el sallarken gemilere
Ölüler elveda der gülümsemelerle
Yaşam kaygısı değil ölüm isteği
Gömülür yüreklerin en derinlerine


Yaşamayı Neyleyim
Spoiler: Göster
Şu garip dünyada
Ölmekse hayallerim
Neyleyim hayatı
Yaşamayı neyleyim

Gelecekte değil de
Mezardaysa ümitlerim
Neyleyim hayatı
Yaşamayı neyleyim

Sevmeden sevilmeden
Mutlu olamadan
Büyümeden, sevişmeden
Para kazanmadan
Ölmekse hayallerim
Neyleyim hayatı
Yaşamayı neyleyim



Zindan
Spoiler: Göster
Dört duvar olmasa da
Bir zindandayım
Hiç suçum olmasada
Cezalandırılmaktayım

Gözyaşlarımda boğulsamda
Ben hep aynı yerdeyim
Hiç günahım olmasa da
Dünya denen cehennemdeyim

2
Kurgu İskelesi / King Of Loneliness
« : 10 Kasım 2010, 16:53:11 »

   Güneş tüm şiddetiyle Dünyayı kavurmaktayken Mukan da okuldan çıkıyordu. Bu sıcağın altında evine kadar yürümek zorundaydı.

        Mukan Heftazya ülkesi yaşamaktaydı. 15 yaşında, kapkara saçları ve kapkara gözleri olan bir çocuktu. Her çocuk gibi okula gidip gelmek, derslerine çalışmak, sınavlarından iyi notlar almak zorundaydı.“ Hayatın sıkıcılığından bunalmıştı. Robot olmaktan, hayatını yaşayamamaktan bıkmıştı. Franz Kafka’nın bir sözü vardı. Tam hatırlayamasa da “Hayatı anlamanın ilk belirtisi ölme isteğidir.” Gibi bir şeydi. O da ölmek istiyordu bir an önce. Anlamaya başlamıştı herhalde ya da çoktandır anlıyordu.  İnsanlardan iğrenmeye başlamıştı. Her şeyin amacı paraydı. Hayır! Her şeyin amacı para değildi. Para bir tanrıydı insanlara göre. Ve etrafı ibadethanelerle doluydu. Okulların amacı bile para kazanan bireyler yetiştirmek olmuştu. Öyle olmasa bile her öğrencinin amacı buydu. Kimse ne öğrendiğini umursamıyordu. Sadece meslek sahibi olup para kazanmak için okuyorlardı.” Okuldan evine giden uzun yolda bunları düşünüyordu Mukan. Düşündükçe daha derine düşüyordu dipsiz kuyunun içinde. Hiç var olmamayı diledi sonra. Sonra da birkaç küfür savurdu sessizce. Ağlayacak kadar hüzünlenmiş ve sinirlenmişti. Birkaç sivilce dışında pürüzsüz olan yanağından akan bir iki damla gözyaşını da gizlice sildi. Tüm düşüncelerinden sıyrılıp anlamsızca yürüdü sonra.
   
        Mukan kendini değişik hissediyordu o gün. Ara ara gözleri kararıyor nereye gittiğini bilemez hale geliyordu. Zorlu bir yürüyüşün ardından evine ulaşmıştı. Evde sadece annesi vardı. Onunla da hiç konuşmadı. Suskun bir çocuktu Mukan. Kendisinin de anladığı bir gerçek vardı “Git gide deliriyordu.”.
   
        Bir süre sonra annesi onu yemeğe çağırdı. Ekmeğini batırarak yedi çorbasını. İsteksizce… Yemekten sonra hiç laf etmeden odasına gitti. Kapıyı kilitledi ve müzik dilemeye başladı. Sesi çok açmış olmalıydı ki kulakları ağrıyordu. Yattığı yerden kalkıp müziğin sesini kıstı. Ama kulağının ağrısı daha da artmış dayanılmayacak hale gelmiş. Elleri kulaklarında ayakta duruyorken gözlerine bir karanlık inmeye başladı. Yavaşça yere yaklaştı ve yattı. Gözlerini kapatmıştı. Elleri ise hala kulaklarındaydı.
   
        Acılı geçen iki üç dakikadan sonra rahatlamıştı. Kulaklarında o korkunç ağrıyı hissetmiyordu artık. Kendini çok yorgun hissediyordu sadece. Yavaşça gözlerini açtı ama gözlerini açıp açmadığından emin olamadı. Gözü kapalıyken de aynı karanlığı görüyordu. Gözlerini tekrar kapattı. Bu sefer gözlerini açıp açmadığı eliyle kontrol etti. Gözlerini açıyordu ama her yer karanlıktı. Eliyle yerden destek alarak ayağa kalktı. Etrafında hiçbir şey yoktu. Yürümeye başladı. Burası hakkında bilgi sahibi olabilmek için etrafı araştırıyordu. Ama hiçbir şey bulamadı. Boşluktaydı. Yürüyecekti ama bir şey bulma umuduyla sonsuza kadar yürümekten korktu. Sonunda pes edip yere uzandı. Düşünmeye başladı. Buranın neresi olduğuna dair en ufak bir fikri yoktu ama Dünya denen cehennemden çıkıp bir cennete geldiğini fark etti. Burası daha iyiydi. Burası onun yeriydi ve yalnız olmak istiyordu. Ve oldu da… Yalnızlığın kralı olarak tahtında uzanmıştı.

3
Eğlence & Mizah / Murtagh vs. Darth Vader
« : 08 Kasım 2010, 15:58:03 »
Suvudu.com da bizim Murtagh ile Darth Vader'ı karşılaştırmışlar. Durumu tam anlayamasam da Darth Vader kazanıyor. Alagaesia.comda da haber olarak verilmiş.

İncelemek isteyenler için
 

4
Miras Döngüsü / The Inheritance Almanac
« : 08 Kasım 2010, 15:52:05 »

Kitabın özellikleri:
Sert kapak, 216 sayfa, 18.99 dolar, E-kitap halinde 12.99 dolara buradan satın alabilirsiniz.


 Arya'dan Zarroc'a kadar Eragon'un dünyasıyla ilgili her şeyi bulabileceğimiz bir kitapmış. Bir Eragon hayranı tarafından "Michael Macauley" hazırlanıp "Mark Cotta Vaz" tarafından düzenlenmiş. Paolinin kendi hazırlattığı Guide Alagaesia dan daha iyi gibi. Sonuçta daha fazla sayfa var.

Alagaesia.com da geçen ingilizce tanıtım:
Spoiler: Göster
Christopher Paolini's world of Alagaësia is a magical land, full of mysterious people, objects, and places-one that has captivated millions of fans across the globe. Now, with the Inheritance Fan Book, those fans have a resource in the form of an A-to-Z almanac, where they can find everything they ever wanted to know about this fascinating world. From Arya to Zar'roc, this is an exhaustive encyclopedia about the land of the Inheritance cycle that also offers little-known facts gleaned from dozens of interviews with Christopher Paolini.
Did you know . . .
-that Helgrind, the den of the Raz'ac, is based on a real rock formation?
-that Saphira's blue-tinted vision was inspired by Paolini's own color blindness?
-that the Broddrings are the original humans who traveled to Alagaësia with King Palancar?

A must-have book for every Inheritance fan! (Keşke tercüme edebilseydim :D )

5
Miras Döngüsü / Paolini Diyor Ki
« : 27 Eylül 2010, 22:59:23 »
Yine bir ropörtaj ama bu ingilizceden çevrilmiş. Alıntı yapıyorum.

M: Bu soru büyük bir kesim insandan geliyor, hiç özel bir izim yok. Neden Sloan'nın gerçek ismi kitaplarda ihmal ediliyor?
C: Çünkü, bunun üzerinde dikkatlice düşündüm, seride kelimesi kelimesine hiç soğru isim vermedim. Ve çünkü, Ursula K. Le Guin Wizards of Earthsea serisinde doğru isimler kullanmıştı. O ilk değildi ve son da olmayacak, çok eski bir tarz ama kitaplarındaki karakterlerine gerçekten isimler verdi. Fakat benim kitaplarımı okuduğum zaman problem onları bir sayfaya koyduğum zaman sanki güçlerini kaybediyorlar. Çünkü, onları gördüğümde, onlar sadece isimler, sadece sözcükler. Bana göre, hiç de güç sahibiymiş gibi hissettirmiyorlar. Bu yüzden ben de onları ihmal etmeye karar verdim, aynı zamanda benim dünyamda gerçek isimlerin birkaç basit sözcükten başka bir manası olmadığına inanıyorum. Benim dünyamda bir ifade bir paragraf sizin gerçek isminiz olabilir. Hatta belki de bir kitap..Demek istediğim bu pek çok şeyle ilgili.

M: Yani bu kitaplarınızda asla gerçek bir isim göremeyeceğimiz anlamına mı geliyor?
C: Hayır, hayır. Kitaptaki karakterlere gerçek isimler vermeyi düşünmüyorum ama bu bunun asla doğrudan olmayacağı anlamına da gelmiyor tabii ki.

M: Yani böyle birşey olası...
C: Evet.

M: Bu ilginç bir tane..
C: Demek istediğim, ek olarak, bilirsiniz hayranlarımın karakterlerimi kontrol etmesini pek istemiyorum.

M: Bir çift sordu, Longshanks Jeod'un soyadı ya da lakabı mı?
C: Bir lakap.

M: Tamam, bu kolaydı.
C: Tıpkı Roran'ınkinin Stronghammer olması gibi.

M:Valbrandr94 sormuş: Eldest'te 216. sayfada, Arya Lifaen ve Nari'ye: " Siltrim'e gidin ve Kaptan Damitha'yı bilgilendirin, diyor. Bu onun ilk kez umut edip korktuğunun gerçekleştiği bir an. ejderi kendi kuyruğunu ısırdı " Ne demek istiyor?
C: Arya basitçe, kodlanmış bir mesaj olan Spahira'nın yumurtasının çatladığını söylemek istiyor.

6
Düşler Limanı / İlk Bakışta Nefret
« : 26 Eylül 2010, 13:32:59 »
İLK BAKIŞTA NEFRET
   
    Eski zamanlardan birinde bir ırgat yaşardı. Yaşadığı köyün en zengini olan Mehmet Ağanın tarlasında çalışan onlarca işçiden biriydi. Her gün erkenden kalkıp tarlaya gider tarla işlerini yapardı. Kışları genelde iş olmazdı. Ekim dönemi olan bahar ayından biçime yani sonbahara kadar çalışırdı. Bahşişi iyi verirdi Mehmet Ağa. Zaten köyden tarlası olmayanlar Mehmet Ağadan iş almaya çalışırlardı. Mehmet Ağa o kadar çok işçi alırdı ki, diğer tarla sahipleri onca işi kendileri yapardı. Ama Mehmet Ağa bu kadar işçi almaya mecburdu. Tarlaları çok büyüktü ve ekinlerin zamanında ekilebilmesi ve zamanında biçilebilmesi için ancak bu kadar işçi çalışmalıydı.

   Irgat Ali yıllarca Mehmet Ağanın tarlasında çalışmaya devam etti. Bu süre zarfında ise oğlu İsmail büyüdü, serpildi, genç bir delikanlı oldu. Babası onunda tarlada çalışmasını istedi. Böylece alacakları para iki katına çıkacaktı. Belki de birkaç yıl sonra tarla sahibi olma hayallerini yerine getirebileceklerdi.

   Ali ve oğlu İsmail o bahardan önce Mehmet ağaya iş almak için gittiler. Mehmet ağanın iki katlı evinin büyük bahçesine girebilmek için kapıyı itti Ali. Etrafı düzgünce biçilip şekillendirilmiş çalıların arasındaki taş yolun üzerinden yürüyerek evin işlemeli tahtadan olan kapısını çaldılar. Mehmet Ağanın hanımı açmıştı kapıyı. Kadınla merhabalaştıktan sonra Mehmet Ağanın yanına gitmek için izin istediler. Mehmet Ağa şöminenin önündeki sallanan sandalyesinde oturmuş tütünü içip keyif çatıyordu. Bu sırada Ali ve İsmail odadan içeri girdiler. Ali önden girmişti. Bu yüzden İsmail pek bir şey göremedi ilk önce. Babası yana çekilip ellerini önüne bağlayınca İsmail Mehmet Ağayla göz göze geldi. İşte o anda hiç yaşamadığı ve anlam veremediği bir nefret başladı içinde. Nedenini bilmiyordu ama Mehmet Ağaya karşı büyük bir nefret hissediyordu içinde. Tüm bu duygularını bastırarak bulunduğu ana odaklandı. Babası ve Mehmet Ağa birbirlerine hâl hatır sorup biraz hoş beş ettiler. Sonra babası konuya girdi. “Ağam gelişimin nedeni belli… İş almaya geldim. Bu benim oğlum. O da bu sene çalışmak istiyor.” Dedi Ali. Mehmet Ağa çocuğu iyice süzdü. “İyi yetişmiş çocuk. Huyları da iyi yetişti mi bari” dedi Mehmet Ağa. İsmail nefreti onun her söylediğinden, her yaptığından sonra artıyordu. Artık dayanılmaz bir dereceye ulaşmıştı. Kendini zorla tutuyordu bir şey yapmamak için. Babası “Övünmek gibi olmasın ama oğlum dünyanın en iyi insanlarındandır.” Dedi. Mehmet Ağa güldü ve “Umarım öyledir.” Dedi. Böylelikle işi aldılar. İş günü bir hafta sonraydı. İsmail ise nefretini bastıramıyordu.

   Öyle böyle bir hafta geçti. Ali ve İsmail çalışmak için hazırlanıp tarlaya doğru yola çıktılar. Tarla evlerine çok uzak olduğundan gidilmesi baya zaman alacaktı. Ellerindeki kürekler bir zaman sonra yorucu bir ağırlık vermeye başlamıştı. Ama ekmek parasıydı işte. Mecburen yapacaklardı. İsmail bir haftadan beri düşünmekten bıkmış olduğu nefreti daha bir yoğun hissediyordu şimdi. Yine sordu kendine “Bu adamdan neden bu kadar nefret ediyorum.” Cevap alamadı yine kendinden. Herhangi bir nedeni yoktu ama ona beslediği nefret o kadar büyüktü ki. İsmail düşünceler içerisinde kaybolmuşken tarlaya varmışlardı. Mehmet Ağa onları bekliyordu. Ali Mehmet Ağanın yanına gitti. İsmail de peşinden… “Niye geç kaldınız?”  dedi ağa. “Ağam evimiz uzak.” Dedi Ali yalvarırcasına. “Ben anlamam Ali. Bundan sonra daha erken çıkacaksın evden.” Dedi. “Tamam ağam erken çıkacağım.” Dedi Ali. İsmail Mehmet ağanın bu sözleri söyleyerek çok büyük hata yaptığını anlamıştı. Ama Mehmet ağa bunun farkında değildi.

   Mehmet Ağa onlara çalışacakları yerleri gösterdikten sonra tarladan ayrıldı. Onun yerine kahyası duruyordu tarlada. İşçiler harıl harıl çalışıp ekinleri ekiyorlardı. Ekim işi biçimden kolaydı ancak ektikten sonra ekinlerin bakımlarını yapmak gerekiyordu.
   
    Gün sonunda tarlanın yarısından çoğu ekilmişti. İsmail haşat olmuştu. Ali alışkındı ama o da yorgundu. Gidecekleri o uzun yolu düşünmek bile istemiyorlardı. Kahyaya gidip herkes gibi bahşişlerini aldılar. İsmail ilk bahşişinin sevincini yaşıyordu. Bahşişlerini aldıktan sonra evlerinin yolunu tuttular. Çok uzun bir yolculuktan sonra evlerine vardılar. İsmail yemekten sonra hemen yatağına devrildi ve uyudu.
   

    Sabah yine erkenden kalktılar. Hazırlanıp tarlaya gittiler ama bu sefer onları kötü bir sürpriz bekliyordu. Yine geç kalmışlardı. Korkuyla Mehmet Ağanın yanına gittiler. “Yine geç kaldınız” diyordu Mehmet Ağa. Ali sadece “Affet Ağam” diyebildi. Ağa düşündü biraz, sonra “Biçime kadar çalışmayacaksınız” dedi. Ekinler ekildikten sonra işçi ihtiyacı azalırdı. Bu yüzden Mehmet Ağa bazı işçileri ekin ekildikten sonra işten çıkarırdı. “Etme ağam” dedi Ali ağlamaklı bir sesle. Mehmet Ağa “Kusura bakma. Biçimde yeniden gelirsin” deyip kahyasının yanına doğru yöneldi. Ali yere kapandı. Şimdi ne yapacaklardı. Belki başka tarla sahiplerinin yanında çalışabilirlerdi ancak onlar bu kadar para vermezdi. Bu arada asıl önemli olan bu değildi ama. İsmail’in nefreti iyice büyümüştü. Sinirden delirecekti artık. Hışımla Mehmet Ağanın yanına gitti. Ağayı kolundan tutup kendine doğru çevirdi. “Ağa bizi işe al.” Dedi. Ağa güldü ve “Pekte cesurmuşsun ama şansınızı kaybettiniz.” Dedi. İsmail’in kafasında şimşekler çaktı ve bir anda elindeki küreği Mehmet Ağanın başına doğru salladı. Mehmet ağa yere devrildi. Başında kanlar akıyordu. Tarlaya bir anda panik hakim oldu. Herkes yerde yatan, Yüzü kana boyanmış hala kafasından kanlar boşalan Mehmet Ağaya doğru koştu. Ve Sonra…

    Mehmet Ağa öldü.

    İsmail idam edildi.
   

    İsmail ve Mehmet ağanın mezarları yan yana yapıldı. İki mezara da birer ağaç tohumu ekildi. Çok öncesinden nefretin tohumlarının ekildiği gibi nedensiz… Yıllar sonra iki ağaç da meyve verdi. İki meyve de yenilmeyecek kadar acıydı. Meyvelerden birinin adına nefret dediler. Diğerine kibir… İkisi de zehirli, ikisi de ölümcül… Ancak nefret sebepsiz yere olabilir miydi? Ya da ilk görüşte bir kişiden nefret edilebilir mi? Hikaye böyle bitiyor mu? Bunlardan sadece birine cevap verebilirim : “Hayır, hikaye burada bitmiyor.”

 

7
Müzik / Gothic Metal (Öneriler)
« : 26 Eylül 2010, 11:25:28 »
 Gothic metali çokca duyuyordum. Neymiş diye Anathema'nın iki şarkısını indirdim. Hoşuma gitti. Bana önerebileceğiniz Gothic Metal grupları nelerdir? Ya da en çok hangisini seversiniz? Yardımcı olursanız çok mutlu olurum.

8
Miras Döngüsü / Eragon Simge Arşivi
« : 22 Eylül 2010, 20:21:29 »

9
Düşler Limanı / Zaman Yolculuğu Diye Bir Şey Var Mıdır?
« : 20 Eylül 2010, 17:50:43 »
Zamanda Yolculuk Mümkün Müdür?
[/b]
   
        Zamanda yolculuğun mümkün olup olmadığını tartışmak için ilk önce zamanın var olup olmadığını bilmek gerekir. Bu konudaki yazımı “Zaman” adlı konuda bulabilirsiniz. Öncelikle zamanın var olduğuna inanmadığımı söylemek istiyorum. Bu yazıyı  “Zaman olsaydı zamanda yolculuk olur muydu?” şeklinde değerlendirebilirsiniz.       

   
       Yazıyı bir örnek vererek başlatacağım. Bir makine düşünün bu makine zamanda yolculuk yapabiliyor. Şimdi siz bu makineyle 5 yıl sonrasına gidip kendinizi bulun. Ona her şeyi anlatın ve onu makinenize alıp onunla zaman yolcuğuna çıkın. Diyelim ki 100 yıl sonrasına gittiniz. Orada kendinizi (Sizden 5 yaş büyük olanı) öldürün. Bu şekilde sizin gelecekteki ölüm şekliniz geçmişteki kendinizin sizi bulunduğunuz zamandan 100 yıl ilerideki bir zamanda öldürmesi olacaktır. Gelin görün ki burada bir çelişki ortaya çıkıyor. 5 yıl sonra kendisini bir daha öldürecek. Ama bu seferde bu döngü sonsuza dek sürer. Çünkü siz 5 yıl sonraki sizi öldürerek 5 yıl sonra kendinizi öldürüyorsunuz. 5 yıl geçtikten sonra öldüren tarafta değil öldürülen tarafta olacaksınız. Ancak öldüreni de 5 yıl sonra öldürecek. Belki de yazarların kendini görürsen kötü şeyler olur şeklindeki zaman yolculuğu kuramını yaratmalarının sebebi budur. Ancak önceki yazımda belirttiğim gibi zaman sadece hafızamızın bize hissettirdiği soyut bir kavramdır. Zamanda geri ve ileri gidilemez. Çünkü gerçek bir yolculuk için madde gereklidir. Zamanda yolculuğun en gelişmiş hali hatırlamak. Fiziksel olarak imkansız bir olay bu. Kurgudan ibaret.

   İşte yine ben… Biraz zaman takıntımdan dolayı, birazda Doctor Who izlemenin etkisiyle yazdığım bir yazı daha. Umarım beğenirsiniz.

10
Miras Döngüsü / Paolini ile Röportaj
« : 22 Ağustos 2010, 18:41:56 »
      Arkadaşlar gezinirken Paolini’nin Milliyet Gazetesine yapmış olduğu röportaja rastladım. Saçma sapan bir yazıdan ancak bu kadar düzenleme yapabildim. Gerçek metin gerçekten saçma sapan. Bir yerinde soru cevabın üstünde bir yerde cevabın altında. Tüm metin birleşikti zaten. Ama verdiğim emeğe değdi. Buyrun

Paolini, e-posta ile sorularımızı cevapladı.

        Soru: Fantastik bir dünyada, bir çocuk tesadüf eseri mavi bir taş bulur. Taş aslında bir ejderha yumurtasıdır. Saphiranın yumurtadan çıkmasıyla beraber Eragon ve ejderhası Saphira türlü maceralara atılır, büyü yapar, kötülüğe karşı savaşır ve iyilerin umudu olur. Bu, Christopher Paolininin yazdığı ve yayınlandığı zaman Amerikan listelerinde uzun süre birinci sırada kalmış bir romanın özeti. Bu kitap, Altın Kitaplar tarafından dilimize yeni çevrildi.

         Paolini:  Hikayeler anlatmayı her zaman sevmişimdir. Ben hiç okula gitmedim ve eğitimimi evde aldım. 15 yaşında liseden mezun olduğumda koleje gitmeden önce bir şeyler yapmak istedim. Kendimin de okumaktan hoşlanacağı bir roman yazmayı denemeye karar verdim. Yani bu sadece kendime meydan okumaydı. Açıkçası insanların ne söyleyeceğini hiç umursamadan bir hikaye yazdım. Daha iyi hikayeler arayışım kendiminkini yazmaya itti.

Soru:  Niçin fantastik kurguyu şeçtiniz?

         Paolini : Fantezi romanlarına bayılırım. Beni görüntüleri ve kelimeleriyle hayranlık uyandıran, sersemleten ve büyülü bir dünyaya götürürler. En iyi fantezi kitabı belkemiğimden aşağı bir karıncalanma yayan kitaptır. İşte bu "Eragon"da yapmaya çalıştığım şeydi. 10 yaşındayken büyükbabam bana Eddingsin "Yakut Şövalye"sini getirmişti. Fantastik edebiyatı böyle keşfettim. Liseden mezun olduğum sırada yerel kütüphanedeki tüm bilimkurgu ve fantastik kitapları okumuştum. "Eragon"u film olması için yazmıştım ama elbette bunu filme çekecek param yoktu. Ben de kitabını yazayım dedim. Ne kadar büyük bir işe kalkıştığımın farkında değildim.

Soru: Kitaptaki değişik fikirler nasıl geldi aklınıza? Size ilham veren bir şey var mı?

         Paolini :  Bir çocuğun bir taş satın aldığı ve bunun, içinden çıkan yavru bir ejderhayla sonuçlandığı bir hikaye okumuştum. Bu fikri o kadar sevdim ki bir türlü aklımdan çıkaramadım ve üzerine gittim. Evimin yanındaki Beartooth Dağları, hemen yanımızda akan Yellowstone Nehri bana ilham verdi. Hatta camdan bakıp gördüğüm dağların karlı ve keskin zirvelerinde uçan ejderha Saphirayı bile görebiliyordum.

Soru: Bu yaşınızda bu kadar başarılı ve ünlü olmak hayatınızı değiştirdi mi?

           Paolini : Basit hayatım "Eragon"un başarısından sonra karmaşıklaştı. Ülkeyi dolaştım. Bir sürü yeni insanla tanıştım. Her yaştan hayranlarım oldu. Ama eve girdiğimde yine ailemle televizyon seyrettim, yemek sonrası bulaşıkları yıkadım. Yani çok fazla bir şey değiştirmedi ünlü olmak.

Soru: "Eragon"un "Harry Potter"dan daha başarılı olduğu söyleniyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

           Paolini :  "Rowling ile kıyaslanmak benim için inanılmaz" Harry Potterın yazarı J. K. Rowling fantastik kurguya ve genç insanlar arasında okumaya karşı ilgiyi artırdı. Bence bu harika. Onunla karşılaştırılacak kadar başarılı olmaksa inanılmaz. "Eragon"u yazmak, okuyabileceğim bir hikaye çabasından başka bir şey değildi. Yayımlanacağı hiç aklıma gelmedi. Dünyanın çeşitli yerlerindeki okuyucularımın maceralarımdan zevk alması beni gururlandırıyor.

Soru: Kitabın tanıtımı için ortaçağ kostümleri giymişsiniz.

           Paolini :  "Eragon" basıldıktan sonra bunu etrafta nasıl tanıtabiliriz diye düşündük. Aklımıza benim kitapları kostümle imzalamam ve tanıtımı da aynı şekilde yapmam geldi. Hatırlanmak için bunu yaptık ve işe yaradı. Bir keresinde 8-9 yaşındaki Texaslı çocuklara yine kostümümle tanıtım yapıyordum. Biri Montanada insanların böyle mi giyindiğini sordu. Düşünsenize deri çizmeler, kırmızı savaşçı gömleği, siyah bere falan. "Hayır" dedim. Çok komikti.

Soru: Başka neler yapıyorsunuz?

         Paolini : Boş zamanlarımda zincirli zırh ve tahta bıçaklar yaparım, dağlarda değnekle yürürüm, nehirde taş kaydırırım, ağırlık kaldırırım ve yoga yaparım. Ayrıca çizim ve boyama yapmaktan hoşlanıyorum.

Soru: Geleceğe yönelik planlarınız neler?

         Paolini: Serinin ikinci kitabını yazıyorum. Yakında "Eragon"un bilgisayar oyunu ve filmi için bazı anlaşmalar yapacağım.

Soru: Eğitiminizi evde aldınız ve hiç okula gitmediniz. Bunun size nasıl bir etkisi oldu?

          Paolini: "Okula giden gençlerden farklı olarak hayal kuracak zamanım oldu" Evde eğitim almış olmam bugünkü gençlerin sahip olamayacağı özgürlükler verdi. Yerine getirilmesi gereken sosyal sorumlulukların baskısı altında ezilmedim. Kendim olabildim. Kendi seviyeme göre çalışıp erken mezun olmama olanak verdi. Böylece fazladan boş zamanım oldu ve bu kitabı yazabildim. Birçok gencin uyduğu çılgın bir zaman çizelgem yok. Rahatça hayal kurabiliyorum.

Soru: Anneniz size nasıl bir eğitim verdi?

         Paolini: Annem bir ders programı hazırladı. Kız kardeşime ve bana bu şekilde okuldaki dersleri verdi. Düzenli olarak kütüphaneye yapılan geziler artık hayatımızın bir parçası oldu. Kız kardeşim ve ben, kollarımız kitap kuleleriyle dolu olarak kütüphaneden çıkan obur okuyucular olduk. Ayrıca dışarıdan, aktörlerin ve denizaşırı ülkelerdeki diplomatların çocukları için tasarlanmış bir okulu bitirdim. Bana posta yoluyla ders kitapları, testler gönderiyorlardı. Eğitimimi evde almak bana öğrenme aşkı, kendine güven ve araştırma kabiliyeti kazandırdı. Ben de çocuklarımı bu yöntemle yetiştirmek isterim.

11
Düşler Limanı / ZaMaN
« : 22 Ağustos 2010, 01:30:59 »
        Zaman… Zaman nedir? Zaman diye bir şey var mıdır? Bunlar hakkında konuşacağım biraz.
   Öncelikle zamanın tanımını yapayım. Bilimsel açıklamalar “Bir eylemin içinde geçtiği, geçmekte olduğu ya da geçeceği süre.” Olarak anlatıyor bize zamanı. Doğrudur. Ancak bana göre zamanın tam tanımı bu değildir. Zaman eylemin öncesinin ve şimdiki durumunun beynimize kaydedilmesiyle hissettiğimiz bir şeydir. Bu da demek oluyor ki olaylar hafızamıza kaydedilmeseydi zaman diye bir şey olmayacaktı. Eskiden olmuş bir olaya eski diyebiliyoruz çünkü o olaydan sonra daha başka eylemler hafızamıza kaydedilmiştir. Yine o olayın üstüne ne kadar eylem kaydedildiğine bakarak ne kadar eski olduğunu anlarız.

   Hepimizin de bildiği gibi bir günde 24 saat, her saatte 60 dakika ve bir dakika 60 saniyedir. Eğer bu düzeni kullanmasaydık hepimiz ayrı bir şey diyebilirdik. Şimdiki yarım saate bir saat diyebilirdik. Bu düzen sayesinde gelecek zamanı da biliyoruz. Peki saat düzenini bulan adamlar neden böyle bir şeye ihtiyaç duydular? Hepinizin “İşlerini bir plana göre yapabilmeleri için” dediğini duyar gibiyim.  Eğer olaylar hafızamıza kaydedilmeseydi böyle bir şeye ihtiyaç duymazlardı.
   
       Fark ettiniz mi bilmem ama bir şey yaparken eğleniyorsanız zamanın çok çabuk geçer. Bunun tam tersi de söz konusu. Bunun nedenini bulmanın yolu ise yine beyinde saklı. Beyin ilgilendiği şeye yönelir. Mesela oyun oynuyorsunuz diyelim. Siz oyun oynamayı sevdiğiniz için beyin oyuna yönelir.  Oyunda hep yeni bir olay olduğundan beyniniz bir süreliğine eskiyi unutur ve yeniye odaklanır. Oyundan sıkılmanızın nedeni ise ya oyunda fazla olay olmamasındandır ya da oyunu çok oynadığınız için beyninizin aynı şeyi tekrardan kaydetmesidir.
   
      Her neyse dallandırıp budaklandırıp getirmek istediğim şey şu: “Ya zaman diye bir şey yoksa. Ya evrenin bir döngüsü içerisinde yaşıyor ve zaman uydurma bir şeyse…” Bunun cevabını alabilir miyim bilmem ancak çoğu zaman “Zamanı” düşünüyorum. Aklıma takıldı ve sizlere bunun hakkında en azından fikir edinmenizi sağlamak için açtım konuyu. Zaman diye bir şey var mıdır yok mudur cevabı herkesin kendi zihninde neyi doğru görüyorsa o olacaktır.

12
Miras Döngüsü / Junior Riders Academy
« : 21 Temmuz 2010, 23:12:18 »
Arkadaşlar miras döngüsünün resmi sitesi www.alagaesia.com da junior rider academy diye bir bölüm açılmış. Çeşitli oyunlar oynayarak kendinizi geliştiriyorsunuz. Oyuna başlamadan önce isminizi ve ejderhanızın ismini soruyor sizlere. Çeşitli oyunlar var içinde Urgalları öldürüyor, Ejderhanızı sürebiliyorsunuz. İyi keyifler

13
Miras Döngüsü / Eragon Okuma Rehberi
« : 21 Temmuz 2010, 22:39:01 »
Arkadaşlar eragon okuma rehberi çıktı. Almak isteyenler www.alagaesia.com sitesinden kitaba ulaşabilir.

14
Miras Döngüsü / Eragon Kartları (YuGi Oh benzeri)
« : 21 Temmuz 2010, 20:08:22 »
Arkadaşlar Eragon oyun kartları varmış. Özellikle yugi oh sever arkadaşlaarın ilgisini çekeceğini düşünüyorum
işte link:http://eragoncardgame.bkcreation.info/ :ehi

15
Tartışma Platformu / Fantastik kurgu ve Bilim kurgu
« : 28 Şubat 2010, 17:30:44 »
Fantastik kurgu ve Bilim kurgu birbirine çok karıştırılan iki kitap türüdür. Birbirlerinin tamamen zıddı olsalar bile...

Çok fazla fantastik kurgu okumayanlar bilim kurguyla karıştırabiliyor fantastik kurguyu. oysa özellikleri tamamen olmasa da zıttır. Mesela fantastik kurgu da olağan üstü olaylar büyüyle sağlanır. Bilim k. daysa teknoloji sayesinde. Fantastik kurgu genellikle eski zamanlarda geçer. b. k.ysa gelecek zamanda. F.k da silahlar kılıç :fight:, ok,yay :elf v.sdır. b. k. da ışın kılıçları, lazer silahlar v.sdır. ejderhalar F. K. nın vazgeçilmezidir. B.K. da uzay gemileri, zaman makineleri v.s. lerdi vazgeçilmez. F.K. da fantastik ve antik yaratıklar vardır. B.K. da ise uzaylılar ve robotlar...
 
bu kadar birbirinin tersi olan şeylerin karıştırılması bence çok yanlış.

 :fight:

Sayfa: [1] 2