Derinden gelen boğuk ama her şeyiyle gerçek çığlık kulaklarımdan akıp beynimin koridorlarında yankılandı. Dokunuşu buz ısırığı kadar soğuktu. İçim üşüdü desem yalan olmaz.
Etrafa hızlıca baktığımda herkesin kendi halinde, yemekleriyle ilgilendiğini gördüm. Bizden başka onu gören olmamıştı. Her zamanki gibi. Kaybolduğu noktaya doğru bir süre bakarken elimin kasıldığını fark ettim. Elime baktığımda kadının ayağa kalkıp kayboluşuna kadar geçen sürede, farkında olmadan Valerio'nun elini sıktığımı gördüm. Onu bırakırken beceriksizce gülümsedim.
"Canını yaktım mı?"
Bir haftanın ardından son birkaç gündür her şey normaldi. Ama bu olay, tuhaflıkların yakamızı bırakmadığına dair kesin kanıttı. Yeterince gerilmiştim. Şu an en son isteyeceğim şey orada daha fazla oturup, kimsenin göremediği şeylerle muhatap olmaktı. Hele de başkaları hiçbir şey olmamış gibi devam ederken.
Tabağımı öne doğru ittim.
"Ben daha fazla yiyebileceğimi sanmıyorum. Bu şeyler her neyse peşimizi bırakacak gibi de durmuyor. Odaya gitsek olur mu? Burada kalmak istemiyorum. Hem belki yolculuk planını da yaparız?"