Üniversitelerin durumundan sonra, devam:
Daha önce değineceğim şeyler var ama çarpıcılığı nedeniyle öncelik vermek istediğim bir şey gördüm yazılanlarda!
yeni bir güne uyandığımızda tüm sistem değişmiş olsa bu insanlardan bazıları ne yapacağını bilemez zombiler halinde etrafta dolaşmaya başlayabilir.
Etkileyici bir ifade. Matrix filminde Morpheus'un söylediklerini hatırlattı bana: "
Bu insanların çoğu serbest bırakılmaya hazır değil. Ve büyük bir kısmı o kadar içine girmişler, sisteme o kadar bağımlı hale gelmişler ki, onu korumak için savaşabilirler"
Mevcut eğitim süreci, aslında bir tür evcilleştirme süreci. Hımbıl olanları zaten etkilemiyor fakat özel olan insanları törpülüyor. Eğer onları özel yapan niteliklerini korumaya çalışırlarsa zaten bu ağır çaba içinde sistemin ihtiyaç duyduğu şeylere güç yetiremeyip başarısız bireyler olarak ezilip gidiyorlar. Doğada kendi başına var olabilen, kendine yetebilen özgür kurtları, sahibine muhtaç finolara çeviren birer köpek eğitim yuvası gibi okullar.
Neyse asıl konuya dönelim:
Yaşamak İçin SavaşmakBurada fon müziği olarak Manowar - Fighthing the world dinleyebilirsiniz

Henüz üniversiteye girmemiş olanların ya da üniversiteye yeni başlamış olanların çok azı gerçeğin farkında. Üniversite yaşamının bohemlikle ve hayalperestlikle geçen eğlenceli bir süreç, günlerinin çoğunu eğlenceye ve hobilerine ayırabilecekleri ve arta kalan zamanlarda da biraz ders çalışarak mezun olacakları, ardından kendilerindeki muhteşem potansiyelin birileri tarafından fark edilip iyi koşullarda, fazla yorulmadan hayatlarını sürdürebilecekleri bir işe sahip olacaklarını sanıyorlar. Bunların bir kısmı iş hayatını hiç düşünmüyor henüz "hele bir okul bitsin de, bakarız" diyerek, o daha kötü.
Bunu anlıyorum. O gün gelene kadar tüm isteklerini bastırmış, hayatı ve hayallerini ertelemiş insanların nasıl düşünmesini bekleyebilirim ki? Hele bir zamanlar kendimin de onlardan biri olduğunu biliyorken.
Gerçeği öğrenmek mi istiyorsunuz? Üniversite hayatı şöyle bir şey:

Bir diş hekimiyim. Türkiye şartlarında durumu iyi sayılan mesleklerden birisi. Videoda da bahsettiği üzere, piyasada kendimize yer edinebilmek adına bizde de artık daha ileriye gitmek gerekiyor. Bundan birkaç on yıl sonrası pek iç açıcı değil. Bunun için ise mevcut hekimler, benim de bu sene hazırlanıp kazandığım gibi uzmanlık eğitimini hak etmeye çalışıyorlar. Uzman diş hekimliğinin ise önü bizim ömrümüzün ön gördüğünden çok daha fazla. Çünkü alım belirli sayının çok üzerinde değil. Oysaki, yalın diş hekimi sayısı gittikçe artıyor. Çünkü istisnasız herkes üniversitede okumak zorundaymış ve sanki bu işsizliğe çözüm olacakmış gibi insanlar bu yöne yönlendiriliyor.
Sürekli artan rekabet. Aç kalmamak için sürekli daha fazla beceri ve ünvanla donanma ihtiyacı. Üniversite okumak yetmez, uzmanlaşmak gerek, hatta o da yetmez iş deneyimine sahip olmak gerek.
Çoğu şirket iş başvurularında adaylardan şunları istiyor:
*Mümkünse 25 yaşı pek aşmamış olmak.
*İyi bir ortalamayla mezun olmak.
*Sosyal becerileri gelişkin olmak.
*İyi bir yabancı dil.
*İş tecrübesi.
Hem genç hem de tecrübeli eleman isteniyor olması sanırım hayatımda gördüğüm en çılgın şeylerden biri.
Sevgili lise öğrencileri ve üniversiteye yeni başlamış insanlar. Gladyatörden farksız olduğunuzu kabullenmek zorundasınız. Hem okul hayatında hem de okul bittikten sonra, rakiplerinizle çılgınca savaşmak zorunda kalacaksınız. Ya siz onları indireceksiniz ya da onlar sizi indirecek. Bundan kaçmanınsa hiçbir yolu yok.
Evet. Gördüğünüz gibi sistem çok acımasız. Merak etmeyin, zaman geçtikçe daha da çok nefret edeceksiniz ondan. "Evet sistemden nefret ediyoruz, haydi onu değiştirelim o zaman." diyenler var sanırım aranızda. Spartaküs'ün sonunu hatırlıyorsunuz değil mi?
Kaldı ki Spartaküs olabilmek için de en azından sistem içinde güçlü olmalısınız. Eğer Spartaküs arenada güçlü olmasaydı Roma'ya karşı gelecek kadar uzun yaşayabilir miydi?
Peki ne yapmalısınız?
ÖnerilerimGerçekçi olmalısınız, mücadele etmeli, çalışmalısınız. Aynı zamanda doğru kararlar vermelisiniz. Örneğin bir hayale kapılıp sonu hüsran olacak tercihlerden kaçınmalısınız. Bu ciddi bir uyarı: Mezun olduktan sonra iş bulma sıkıntısı çekeceğiniz bölümler okumayın!
Buradaki yazıyı sonuna kadar okuyun lütfen.Mizahi bir dille yazılmış olsalar da, linkteki yazıda söylenenler gerçek. Eğer gerçekten ciddi bir yeteneğiniz yoksa güzel sanatlar vb. yerlere gitmeyin. Söylediklerime anlam veremiyorsanız bir konservatuvara gidip orada öğrenciler arasındaki kıyasıya rekabeti görmenizi öneririm.
Sayısı bir elin parmaklarını geçmeyen iyi üniversiteler hariç; işletme, kamu yönetimi vb.
İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi bölümlerini tercih etmeyin. (Örneğin Boğaziçi'nde işletme okuyacaksanız sorun yok, ama tutup da Harran Üniversitesi'nde okumayın)
Felsefe, sosyoloji vb. bölümler ideal bir dünyada son derece önemli olsa da; bu bölümlerden de uzak durun. Çünkü ideal bir dünyada yaşamıyorsunuz. Okul bittikten sonra büyük olasılıkla işsiz kalacak, alakasız alanlarda çalışmak mecburiyetine düşecek ve "o kadar zaman boşuna çabalamışım" diyeceksiniz.
Okuyacağınız bölüm, işlevsel ve temel bir bölüm olmalı. İşlevsel olmayan fakat ilginizi çeken bir bölümde lisans eğitimi almayın. asıl bölümü bitirdikten sonra orada yüksek lisans yaparsınız.
Örnek: Astrofiziğe ilgim var fakat bu geçimimi sağlayabilecek bir bölüm değil. Onun yerine matematik öğretmenliği okuyup, sonra hala ilgim sürüyorsa astrofizikte master yapabilirim. vb...
Bir şekilde sözünü ettiğim bölümlere girmiş iseniz (ya da girmek zorunda kalırsanız) ne pahasına olursa olsun not ortalamanızı yüksek tutun, hatta bölüm birinciliğine oynayın. Bu, sizin kurtuluşunuz olacak.
Bunların dışında,
*Üniversiteye yeni girenler için bu, henüz girmeyenler de akıllarında tutsunlar: İlk başlarda sakın rehavete kapılmayın, ilk sene alttan hiç ders bırakmadan geçmeye bakın, hatta mümkün olduğu kadar iyi notlarla geçmeye. İlk sene bıraktığınız dersler okul hayatınız boyunca ayak bağı oluyor. İlk sene her şeye atlamayın, ortamı gözlemleyin. Her anlamda: İnsanları, toplulukları, okulda derslerin ve idari işlerin nasıl yürüdüğünü vb.
*Not ortalaması genel olarak önemli bir şey, bakmayın siz "ortalamaya kimse önem vermiyor" şeklindeki söylentilere. İleride lisans üstü çalışmak istediğinizde o ortalamaya ihtiyacınız olacak (henüz öyle bir düşünceniz olmayabilir, ama ileride isteyip de düşük ortalama yüzünden yapamamak acı verir). Bazı şirketler de işe alacakları personelde not ortalamasına büyük önem veriyor.
*Okulu zamanında bitirin. Öğrenciliği çok sevdiyseniz ve üniversite ortamının tadını daha fazla çıkarmak istiyorsanız bunun yolu kesinlikle okulu uzatmak değil. Gidin yüksek lisans yapın, o da kesmezse doktora yaparsınız (bunlar için de not ortalamasının önemli olduğunu unutmayın).
*Yabancı dil önemli. İngilizce'ye yüklenin. İkinci-üçüncü dilleri öğrenmek güzel bir maceradır fakat İngilizcenizi iyi bir noktaya çekmeden böyle bir maceraya girişmeyin. Örneğin Fransızca, Japonca, Rusça gibi dillerin sadece belli alanlarda işe yararlığı vardır. Ama iyi bir İngilizce her alanda işinize yarar.
(bkz: ingilizceyi geliştirme yolları)*Öğrenci topluluklarına, kulüplere üye olabilirsiniz. Çevrenizi geliştirmek için iyidir. Aktif olarak katılımda da bulunun hatta, sadece aynı anda on tane öğrenci kulübüyle birden aktif olarak uğraşmayın. On tanesine üye olun, en çok hangisi ilginizi çekerse onda aktif olun.
*Okuduğunuz bölüm her ne ise, o işin olmazsa olmazlarını tespit edip öğrenin. Her konu için geçerli olan bir gerçek var: o konuyla ilgili olmazsa olmaz bilgiler, o konuyla ilgili ikinci derece önemli bilgiler, konuyla ilgili özel (uzmanlık gerektiren) bilgiler ve son olarak olmasa da olur türünden bilgiler. Önceliğiniz,
olmazsa olmaz türü bilgileri öğrenmek olmalı. Zaman içinde uzmanlaşmanız gerekecek, şartlar sizi nasıl bir uzmanlığa iterse (ki bu da başlı başına bir yazının konusudur) onun gerektirdiği bilgileri öğrenirsiniz.
*
Özgeçmişinizi (cv) doldurmaya bakın Üniversite öğrenciliğinde yaz tatillerini asla boş geçirmeyin. Bırakın insanlar saçma sapan gezip Olimpos'ta çekdikleri fotoğrafları her yerde paylaşsınlar. Siz işinize bakın, staj yapın. zorunlu olmasanız da yapın. Eğitim aldığınız konuda iş yapan bir yerler bulun (mümkünse köklü ve sağlam yerler olsun) ve buralarda staj yapın.
*Hayata atılmak sıkıntılı bir süreçtir, eninde sonunda sıkıntı çekeceksiniz. O yüzden mezun olduktan sonra yıllar yılı sıkıntı çekeceğinize, okul zamanı 4 yıl yorulup sıkıntı çekin, ondan sonra rahat edin.
*"Eğlence, mutluluk için hakkımız yok mu?" diyebilirsiniz. Elbette var. İnanın sizi eğlendirecek ve mutlu edecek şeyleri bu saydıklarımı gerçekleştirirken de yapabilirsiniz ve onlar için zaman ayırabilirsiniz. Onca işin arasında mutlaka boş zaman bulacaksınız, değerlendirin. (Örneğin çadırı tulumu toplayıp kamp yapmaya şubat tatilinde giderdim)
Kendinizi bunlar için yeterli görmüyorsanız, "ben o kadar çalışkan, disiplinli, azimli vb. değilim" diyorsanız: Şimdiye kadar öyle olmamanız, bundan sonra olamayacağınız anlamına gelmez. Arenada hayatta kalmak istiyorsanız, savaşmak zorundasınız. Hiçbir zaman ümidinizi yitirmeyin, neden mi?
Çok ilginç örnekler gördüm:
Vasat bir öğrenci iken üniversite sınavına son üç ay kala gözünü karartıp çalışarak, kendisinden hiç beklenmeyecek kadar iyi bölümlere girenleri.
Üniversitede berbat bir not ortalamasına sahip, alttan bir sürü dersi kalan insanların yine gözünü karartıp onur öğrencisi olacak not ortalamalarını yakaladıklarını.
"Başlarda ebeveyn gibi konuşuyorsun, şimdiyse kişisel gelişimci gibi konuşuyorsun." mu diyorsunuz?
Şöyle düşünün: Kazanma şansınız %1 bile olsa, o ihtimal için mücadele etmeye değer. Her şeyi dener de başaramazsanız, zaten fazla bir şey kaybetmezsiniz. Ama savaşırsanız, kazanabilirsiniz.
Dünyayı kurtarmak mı istiyorsunuz? Önce kendinizi kurtarın.
Sürecek...