Kayıt Ol

Yazılarımızda Akıcılığı Nasıl Sağlarız?

Çevrimdışı ersin96

  • *
  • 34
  • Rom: 0
  • Kış Geliyor!
    • Profili Görüntüle
Yazılarımızda Akıcılığı Nasıl Sağlarız?
« : 04 Haziran 2014, 20:41:47 »
1.) Bir hikaye, roman vs denemesinde yazdıklarımızın akıcı olmasını nasıl sağlarız?
2.) Okuyana zevk ve merak duygularını nasıl aşılarız?
3.) Düz yazılarımızda süslü kelimeler mi önem arz eder yoksa kurgu mu?
4.) Süslü kelimeleri kullanabilme becerisini nasıl kazanırız, kurgu kabiliyetimizin gelişmesi için ne yapabiliriz (Kitap okuma dışında)?

Cevaplayabildiğiniz kadarını cevaplayın ve özellikle ayrıntılı olsun lütfen. :) Şimdiden çok teşekkürler.
Kış Geliyor!

Çevrimdışı DarLy OpuS

  • ********
  • 2766
  • Rom: 35
  • Dansımız Marşandiz
    • Profili Görüntüle
    • Uykusuzluk Kulesi
Ynt: Yazılarımızda Akıcılığı Nasıl Sağlarız?
« Yanıtla #1 : 04 Haziran 2014, 21:55:16 »
Yalnızca ilk soruya cevap vermek istiyorum.

Bir düzyazıda ya da şiirde neredeyse en önemli şey "ritim"dir. Bu da yazdığınız metnin akıcılığıyla doğrudan alakalıdır. İyi bir müzik kulağına sahip olmak, doğru müzisyenleri dinlemek çok önemli. Müziğin ritmini nasıl duyabiliyorsanız, metnin ritmini de o şekilde görebilmeniz gerekiyor.

Ritim meselesi tamamsa, yazdığınız metni bitirdikten sonra yükses sesle -hatta bağıra çağıra- okumanızı öneririm. Ağzınıza dolanan, metnin hızını yavaşlatan ya da gereksiz yere hızlandıran kelimeleri atın gitsin. Yerlerine doğru parçaları yerleştirin ve yeniden okuyun. Metni yüksek sesle tekrar tekrar okumak, ta ki ağzınıza dolanan, kulağınıza tuhaf gelen hiçbir kelime kalmayana kadar. Aynı cümle/paragraf içinde sürekli tekrar eden kelimelerin, yüksek sesle okuduğunuzda ne kadar rahatsız edici olduğunu siz de göreceksiniz.

Bence böyle.

Çevrimdışı ryuk

  • ***
  • 497
  • Rom: 25
  • ne değiştirebilir bir insanın doğasını?
    • Profili Görüntüle
Ynt: Yazılarımızda Akıcılığı Nasıl Sağlarız?
« Yanıtla #2 : 05 Haziran 2014, 00:15:16 »
Önce 2. Soruya yönelmek istedim.

Merakı canlı tutmak için klişelerden uzak durulmalı. Burada en büyük tehlike, klişelerden uzak durayım derken yeni klişeler yaratmak. Örneğin hep iyilerin kazandığı öykülerden sıkılan biri bu klişeyi kırmak için hep kötülerin kazanmasını sağlıyorsa, bu da bir klişedir.

Hep aynı algoritmaya göre gelişmesin olaylar.



3. Soru için düşüncelerim

Süslü cümleler bazen güzel oluyor, bazen sıkıyor. Kişisel olarak "less is more" düsturunu daha çok beğeniyorum ama bazen ustalıkla ve dozunda yapılan süslemeler hoşuma gidiyor.




Fikirlerim için ölmeyi göze alamam çünkü yanılıyor olabilirim - Bertrand Russel

İyi bir fikir üretmek için, pek çok fikir bilmek gerekir:

* Yeni başlayanlar için FRP

* Fantastik edebiyata yeni başlayanlar ve bu türde ilerlemek isteyenler için

* Kılıçlar ve diğer eskiçağ silahları hakkında

* Dark Sun


* Distopya Korkuları

Daha fazlası için: Index

Çevrimdışı Bars Elsa

  • **
  • 318
  • Rom: 4
    • Profili Görüntüle
Ynt: Yazılarımızda Akıcılığı Nasıl Sağlarız?
« Yanıtla #3 : 05 Haziran 2014, 01:58:00 »
Ben de birkaç soruna cevap vermek isterim:

1. Metinde akıcılığı sağlamanın bence en önemli unsurlarından biri sözcükleri doğru kullanmaktan geçer. Onur'un da söylediği gibi sözcüklerin kendine has bir müziği, tınısı vardır. Bu tınıyı ne kadar istikrarlı kullanırsanız akıcılık o kadar yoğun olur. Ancak kelimelerin tınısı nedir onu bilmek gerektir. Ben kendi açımdan bu konuda neler düşündüğümü açıklamaya çalışayım: Türkçe, bildiğiniz gibi sondan eklemeli bir dil. Öyle ki kısacık bir sözcük bile eklerle uzadıkça uzayabiliyor. En dikkat edilmesi gereken teknik husus gereksiz eklerden kurtulmak. Örneğin, -ler,-lar ekleri... "Adamlar yolda yürüyorlardı, bu sırada güneş ağır ağır batmakta, adamların bastığı topraktan yüzlerce karınca yuvalarına gitmekteydiler." gibi bir cümlede gözünüze çarpan -ler, -lar ekleri ilk bakışta gereksiz gibi görünmese de yüksek sesle okurken oldukça rahatsız ediyor. Hatta iç sesle okurken daha da rahatsızlık verici, hatta okumayı zorlaştırıcı olabiliyor. Bu gibi hususlara dikkat eder ve gereksiz eklerden sözcüklerinizi kurtarırsanız akıcılığı büyük çlçüde yakalamış olursunuz.
     Bir başka husus cümleleri doğru şekilde bağlamak olabilir. Kurgu içinde akıp giden bir olayı böler ve alakasız bir şey söylerseniz akıcılığı bozmuş olursunuz. Bunu da şöyle örnekleyebilirim: Kurgu içindeki anlatım olayı anlatmaktayken siz kahramanlardan birinin görünüşüne yatay geçiş yaparsınız, ortamı anlatmaya kalkarsınız vs. bu gibi durumlarda akıcılık bozguna uğrayabilir.
     Ve en önemlisi paragrafları kısa tutmak. Bunu öyle uzun uzadıya açıklamaya gerek yok sanırım.. :)

2. sorunun bir cevabı olamaz bence. Daha doğrusu o, yazarın becerisine, diline, tarzına vs. kalmış bir şey. Kimi vardır spoiler yemekten ödü kopar okuma, izleme heyecanım kalmayacak diye, kimiyse sadece öyküyü okumanın tadını çıkarır, filmi-diziyi izlemenin zevkine varır. Bence de beş yüz sayfalık bir romanın sonunu öğrenmenin bir önemi yok. Asıl önemli olan, beş yüz sayfa boyunca ne anlatmış, nasıl anlatmış, odur. Hani Kemal Sunal filmlerini defalarca izlememize rağmen her seferinde güleriz ya, o misal. :)

3. O da tamamen yazanın üslubuyla alakalı. Süslü kelimeler derken neyi kast ettiğinizi bilemiyorum; ama pek sık bilinmeyen kelimelerse bence onlar olmalı. Bir yazar yeni, farklı kelimeler kullanmaktan çekinmemeli değil mi? :)

4. Sözlük okuyarak, eski yazıları okuyarak -eski dergiler, gazeteler, köşe yazıları, öyküler falan. Bunları kullanma becerisi de anlamını öğrendiğin süslü kelimeyi cümle içinde göze batmayacak şekilde yerleştirebilmeye bağlı. Yeni nesil, yabancı dilden aktarılmış kelimelerle dolu bir cümleye eski sözcüklerden birini koymak kötü olur mesela. :)

Umarım cevaplarım tatmin edici olailmiştir. Yardımcı olduysam ne mutlu... :)

Çevrimdışı Fiddler

  • ***
  • 565
  • Rom: 32
  • Bazen Herkes Duysun Diye..
    • Profili Görüntüle
    • A. Orçun CAN
Ynt: Yazılarımızda Akıcılığı Nasıl Sağlarız?
« Yanıtla #4 : 05 Haziran 2014, 10:23:01 »
Merhaba. Herkes vakit ayırıp fikirlerini paylaşmış, açıkçası ben sormuşum kadar sevindim. Şahsi düşüncem söylenenlere olabildiğince kulak asmak, burada hiçbirimiz 'Yazmanın 7 Altın Kuralı' gibi adları olan kitaplar, Türk ve Dünya Edebiyatı konusunda doktoralara sahip değiliz. Elbet kendi çapımızda yazıyoruz; ama en önemlisi okuyoruz. Bu nedenle de söylediğimiz her şeyin bir gerçekliği olacağı kesin.

Gelelim sorularına. Ben de elimden geldiğince kendi cevaplarımı vereyim.

1.) Bir hikaye, roman vs denemesinde yazdıklarımızın akıcı olmasını nasıl sağlarız?


Akıcılık için yukarıda söylenen 'ritim' konusu çok önemli. Aliterasyon gibi dilbilgisel olayları, yansıma sözcükler gibi dilbilgisel olguları da işin içine katınca, nerelere varabileceği, neler yapabileceği, nelere kadir olduğuna dair büyük ufuklar açıyor. Ritim konusunda sitede öneriyi ilk veren Darly Opus'un öykülerini okumanı öneririm. O bunu gerçekten iyi başarır. Dışarıdaysa ritim bilincini en iyi şiirlerden alırız. Daha doğrusu ritmin nasıl kullanıldığı ve neler başardığını böyle görürüz. Sadece küçük bir örnek olarak aşağıda Nazım Hikmet'ten 'Salkımsöğüt' şiirinin bir parçasını paylaşıyorum.

Alıntı
Nal sesleri sönüyor perde perde,
atlılar kayboluyor güneşin battığı yerde!
 
Atlılar atlılar kızıl atlılar,
atları rüzgâr kanatlılar!
Atları rüzgâr kanat...
Atları rüzgâr...
Atları...
At...

Benim lisedeki edebiyat derslerinde en sevdiğim örneklerden biriydi bu. Dizeler boyunca Atlıların koşarak uzaklaşması, cümlelerin kısalmasıyla pekiştiriliyor ve biz şiirin içinde okurken atlıların uzaklaşıp kaybolduğuna daha çok inanamazdık.

Bunun dışında akıcılık konusunda en önemli noktalardan biri noktalama işaretleri olsa gerek. Hatta daha da özel konuşmak gerekirse virgül. İster içimizden okuyor olalım, ister dışımızdan, beynimiz okuduğu şeyleri ayırmak, anlamak için noktalama işaretlerine ihtiyaç duyar? Soru işareti kullandığım için bir önceki cümleye 'acaba öyle mi?' etkisi geldi bir anda. Ama soru işaretini sallama, evet öyle.

Her zaman bilindik 'oku, baban gibi eşek olma', 'oku baban gibi, eşek olma' ikilisini vermeyeceğim; ama özellikle yeni yazarlarda uzun cümleler bol bulunur ve eğer cümleni gerekli yerlerde, okuyucuyu rahatlatmak için virgül ve noktalı virgüllerle donatmazsan okuyucu aynı cümle için tekrar tekrar başa dönmek zorunda kalır. Bu da akıcılığı bozar.

Bunun dışında söylenebilecek çoğu şey oldukça kişisel olacaktır. Kısa cümleler kullanmak, belirteçlerden uzak durmak benim için önemli olanlardan ikisi. Kısa cümleler diyorum; çünkü akıcılığı kolaylaştırır. İnsanlar kolay okur. Hızlıca geçer. Anlayamazlarsa geri dönmeleri kolay olur. Okumanın rahatlığı okudukları şeyin akıp gittiği yanılsamasını yaratır.

Belirteçlerden uzak durmaksa Stephen King'in 'Yazma Sanatı' kitabında gördüğüm ve mümkün olduğunca kullanmaya çalıştığım bir ilke. Gerekli olmadıkça belirteç kullanmanın aptalca olduğunu düşünüyor kendisi. Sinema-TV okuyanlar senaryo yazımından bilirler bunu, 'Osmantan Erkır, Müzeyyen Senar'a aşağılayarak baktı' cümlesindeki 'aşağılayarak' sözcüğünü beğenmeyiz.

Çünkü okuyucuya birinin nasıl düşündüğünü, nasıl hissettiğini, nasıl etkilendiğini farkedilebilir somut ayrıntılar yerine kıytırık tek bir sözcükle söylemiş oluruz. Bu cümleyi nasıl ele alabileceğimize bakalım.

Kıytırık Metin.
Osmantan Erkır, Müzeyyen Senar'a aşağılayarak baktı.
'Bir elmayı elinle ortadan ikiye yarman beni hiç etkilemiyor Müzeyyen' dedi.


Belirteçsiz Metin.
Osmantan Erkır'ın gözleri küçüldü. Çenesini kaldırdı. Ağzının kenarıyla gülümsedi. Müzeyyen Senar'la konuşan dudağı kıvrılmıştı.
'Bir elmayı elinle ortadan ikiye yarman beni hiç etkilemiyor Müzeyyen' dedi.


Bir anda Osmantan'ın aşağılayışı etten, kemikten bir harekete bürünmüş oldu.



2.) Okuyana zevk ve merak duygularını nasıl aşılarız?

Bu sorunun cevabı sende; çünkü her yazarın ayrı taktikleri vardır bunun için. En bilinen örnek 'Cliffhanger' kavramıdır. Kavram çok basit. Eski dizilerde (ve hala bazı yeni Türk dizilerinde, ad vermek istemiyorum; ama Dila Hanım diye bir şey var mesela) karakterimiz örneğin kaçıyor olurdu. Bir uçurumun kenarına kadar kaçar ve ayağı kayardı. Düşerken zar zor bir dala, bir ağaç köküne tutunur asılı kalırdı uçurumun kenarında. 'To Be Continued'u çakarlardı devam edecek diye. Ertesi hafta o diziyi izlemek zorunda kalırdık; çünkü uçurumdan düştü mü yoksa kurtuldu mu öğrenmemiz gerekirdi. İşte, 'cliffhanger' dediğimiz şey bölümün sonunu o uçurumun kenarında bitirmeye verilen ad.

Çoğu yazar, özellikle de fantastik yazarlar bunu yaparlar. Bölümlerin sonunu öyle bir bitirirler ki sen yemeğe, okula, işe gitmeden önce bir bölüm daha okumak istersin; çünkü merak ediyorsundur.

Polisiye romanları genellikle merak etkenini olabildiğince ön planda tutarak okuyucunun ilgisini kazanır. Belki o kadar çok 'cliffhanger' yoktur; ama hiç dikkat ettin mi sır perdesi en son aralanana kadar sorulan soruların sayısı sürekli olarak artar.

Kitabın başında tanık olduğumuz cinayetle birlikte sorduğumuz soru 'Müzeyyen Senar'ı kim öldürdü?' iken, gittikçe yeni sorular eklenir. 'Osmantan o gece orada ne arıyordu?', 'Yarıya ayrılmış elmanın diğer yarısı nerede?', 'Polis o soruyu sorduğu zaman Kıvanç Tatlıtuğ neden gözlerini kaçırdı?', 'Angelina Jolie neden akşam ne yediğiyle ilgili yalan söyledi?', 'Olay yerindeki tüylü kelepçenin anlamı nedir?'

200 sayfalık bir romansa, ilk sayfada 1 olan soru sayısı 150. sayfada 20 olur. Bu da ilk başta 1 şey merak eden okurun 150. sayfada 20 şey merak etmesi demektir. Bu da ilgiyi ayakta tutar. Okur soruların cevabını almak için sürekli bir sonraki sayfayı çevirir.

Daha az genel geçer olan; ama kullanılan yöntemler de vardır; ama bu dediğim gibi oldukça kişiseldir. Örneğin, George R. R. Martin ana karakterlerin de ölebildiğini tekrar tekrar göstermiş ve böylece tekinsiz bir roman yazmıştır. Okurken sürekli tetikte hissedersiniz; çünkü çok sevdiğiniz o karakter başka bir karakterle kapışırken 'gerçekten de bir sonraki sayfada ölecek olabilir'.



3.) Düz yazılarımızda süslü kelimeler mi önem arz eder yoksa kurgu mu?

Bu sorudaki gibi bir 'şu mu, bu mu' durumundan bahsediyorsak ceva her zaman 'kurgu' olacaktır. Bana kalırsa şu altın kuralı unutma: Öykü her zaman önce gelir. Tabii, kendi farklı altın kuralların olabilir; ama ben yazılarımı buna göre yazmaya çalışırım. İnanılmaz bir karakterim olabilir, işte fantastik bir hikayeden bahsediyorsak harika bir dünya kurmuş olabilirim. Başka işim yokmuşçasına 79 yeni dil oluşturmuşumdur, sayfalar dolusu notlarımda ağızlardan salya akıtacak ayrıntılar vardır; ama öyküm her zaman önce gelir.

O yüzden de amcasının tarlasında çalışan yetim OSMANTAN bir gün aslında tüm dünyayı kurtaracak olan seçilmiş savaşçı olduğunu öğrenir, yola çıkar, yolun başında ölmeye çok yaklaşır; ama atlatır, hikayenin ortasında kaslı ve güçlü bir savaşçı olur, sonra da her yerin tek hakimi kötü kral ERKIR'ı alt ederse, benim için işlemez. Çünkü öykümde aradığım şey yoktur.

Bu yazdıklarımdan 'klişeden kaçının' sonucu çıkmamalı. Benim 'klişeyle' bir derdim yoktur. Hatta 'Klişeler bir nedenle klişe olmuştur' sözünü de benimserim; ama uğraştığımız şey klişe de olsa bir 'kanca'sı olmalı. Kancası dediğim, yani okuru bir kanca gibi tutup çekecek bir şeyden bahsediyorum. Neil Gaiman'ın 'Mezarlık Kitabı'nı ele alalım. Klişenin önde bayrak sallayanıdır. Adı da dahil olmak üzere 'Orman Kitabı'ndan cukkalanmıştır. Neil Gaiman da bunu söyler, kitabı, hikayeyi Orman Kitabı'ndan cukkaladım, der. Ormanda yalnız yetiştirilen çocuk yerine mezarlıkta yalnız yetiştirilen çocuk olmuştur. Tarzan'larda, mitlerde, sayısız kitaplarda gördüğümüz bir olgudur; ama yine de yeriz; çünkü farklı şekilde pişirilip servis edilmiştir. Öyküde bizi kancalayan şeyler vardır.
Geceyi delerek gelen bir bıçak ve onun getirdiği bir dizi şey...

Öykü her zaman önce gelir.

Gelelim süslü sözcüklerine. Ben çok severim. Okumayı da, kullanmayı da. Ama hem yeri, hem de ayarı olması gerekir. Osmanlıcadan bize kalmış hem fonetik olarak hem de anlam olarak harika olan pek çok sözcük var; ama eğer ayarında kullanmazsan çok fazla olur, yine akıcılığı böler. Kitabın bir anda Ahmet Hamdi Tanpınar kitabı olur. Halbuki insanlar Tanpınar okumak için senin kitabını almazlar, Tanpınar okumak için Tanpınar kitabı alırlar.

Yine önceden bahsedildiği gibi bir de sözcüklerin de hikayeye ve yazım tarzına uyması gerekir. Şimdi hatırlamıyorum; ama sitemizde çok güzel bir örnek vardı bununla ilgili. Bir bilimkurgu öyküsüydü, yüzyıllar sonrasında, distopik bir dünyada geçiyordu. Dinler yok olmuştu. Yabancı adlara sahip iki karakter konuşuyor, üçüncü bir kişiden bahsediyorlardı. Biri diğeri için 'meczup' diyordu.

Ya da belki tam böyle olmamıştı; abartıyor olabilirim; ama sonuç olarak öykü distopikti. Din yoktu ve birinin 'meczup' olmasından bahsediliyordu. Yazar deli, çılgın demek için böyle bir sözcük kullanmak istemişti. Farklı, değişik bir şey olacaktı, iyiydi, hoştu... ama bir sorun vardı. Meczup sözcüğü tasavvuf kökenliydi. Allah aşkından çıldıran kimse anlamına gelmekteydi. Öykünün hiçbir yerine uymuyordu.

ÖYKÜ
HER
ZAMAN
ÖNCE
GELİR.



4.) Süslü kelimeleri kullanabilme becerisini nasıl kazanırız, kurgu kabiliyetimizin gelişmesi için ne yapabiliriz (Kitap okuma dışında)?

Kitap okumanın dışında yapacağın şey yazmak olurdu herhalde. Başka pek bir şey gelmiyor aklıma; ama kendine egzersizler verebilirsin. Örneğin benim Kayıp Rıhtım seçkisinde yayımlanan 'Pazuzu' adlı öyküm tamamen bir egzersiz sonucu doğmuştu. Beni disiplinli yazmaya itecek bir şeye ihtiyacım vardı. Hiç korku öyküsü yazmamıştım ve denemek istiyordum, hoooop seçkide 3 ay boyunca yayımlanacak 3 bölümlük bir korku öyküsü yazmaya karar verdim.

Yaz, kısa yaz, uzun yaz, aslında uzun yazma, kısa yaz, tekrar yaz. Yaz, yazdığını bitir, bir daha yaz. Yazdıkça yeni şeyler deneyesin gelecek zaten. Bu sefer şöyle bir şey deniyeyim kurguda. Hmm, bu sefer kötü adamın ana karakterin babası olduğunu öykünün sonunda değil de başında öğrenelim... gibi gibi...

Bir de benim için sözcükler konusunda işe yarayan bir şey 'eşanlamlılar sözlüğü' almak oldu. Utanmadan da söylüyorum, ne zaman yazarken hmm, yok yahu, bu sözcüğü kullanmayayım desem, sözlükten bakıyorum daha ilginç bir eşanlamlısı var mıymış diye.

İşte böyle şeyler.
Saatleri Ayarlama Enstitüsü okuyalım..

Çevrimdışı M.K.Immortal

  • **
  • 290
  • Rom: 2
    • Profili Görüntüle
Ynt: Yazılarımızda Akıcılığı Nasıl Sağlarız?
« Yanıtla #5 : 05 Haziran 2014, 12:33:39 »
Sanat nasıl yapılır diye öğretilir ama nasıl sanatçı olunur diye öğretilemez. Nasıl daha güzel resim yapacağını öğretirsiniz birilerine ancak ona nasıl ressam olacağını, yani nasıl o ruhu kazanacağını öğretemezsiniz. Nedense olay yazarlığa gelince sanki sanat değilmiş gibi davranılıyor. Diğer dallara göre ulaşım çok daha kolay olmasından kaynaklanıyor sanırım bu durum. Hani müzisyen olmak için önce müzik aleti almak, ressam olmak için önce tuval vs. almak gerekiyor ama yazar olmak için gereken kağıt kalem her evde var gibi bakılıyor; ancak öyle değil işin aslı.

Yukarıda sorduğunuz sorulara cevap arıyorsanız hala bir eksiğiniz var demektir. Çünkü hepsi yazardan yazara değişen etkenler. Mesela bazen gelip "nasıl farklı ırk yaparım" veya "bir fantastik haritada neler olmalıdır" diye soran arkadaşlar oluyor. Tıpkı o sorular gibi bunlar da. Bir sürü tavsiye alırsınız ancak sizin içinizde yoksa yoktur. Tavsiyeler ile de kendi yolunuzu belirlemiş olmaz, birilerinin izinden gitmiş olursunuz. Elbette bir ırk yazıp bunun hakkında tavsiyeler alabilirsiniz ancak kafadan "ırk nasıl yazılır" diye sormak, armut piş ağzıma düş demek gibi oluyor.

Zanaat öğretilir, sanat doğuştan gelir. Siz süslü kelimeler kullanmayı seviyorsanız öyle yazın. Kurguya önem veren bir yapınız varsa öyle yazın. Akıcılık konusunda yardım alabilirsiniz ki yukarıda da verilmiş örnekleri; ama merak konusu tamamen içinizden gelir. Şu şu şunu yaparak olur denecek şeyler değildir. Mesela bence kurgusu iyi bir yazı bir şekilde merak da ettirir. Kurgu için de verilebilecek tavsiye yoktur. Kimisi bir kalemden bile çok farklı güzel bir kurgu oluştururken, kimilerine dünyaları verseniz yeni şeyler üretemez.

Özetle, yazın, okuyun, yazın, öğrenin, yazın, eleştiri alın, yazın ve yazın ve yazın... Gelişmek istiyorsanız bol bol yazın.

Çevrimdışı ersin96

  • *
  • 34
  • Rom: 0
  • Kış Geliyor!
    • Profili Görüntüle
Ynt: Yazılarımızda Akıcılığı Nasıl Sağlarız?
« Yanıtla #6 : 05 Haziran 2014, 14:27:11 »
@DarLy OpuS

Sözcüklerin ritmi hakkında kesinlikle çok haklısınız, şimdi farkettim de buna pek dikkat etmiyormuşum. Bundan sonra bu konuda daha özenli olmaya çalışacağım, çok teşekkürler.

@ryuk

Klişeler konusunda haklısınız, yazdıklarımda belirli klişelerin dışında kalmaya çalışıyorum ya da olabildiğince daha az benzetmeye. Teşekkürler.

@Bars Elsa

Ekler konusunda görüşleriniz için teşekkürler. Dediğiniz gibi gerçekten de rahatsız edici bir durum. Ekleri yerli yerinde kullanmak önemli.

@Fiddler

Yazdığınız metin epey uzun ve güzel olmuş. Çok yardımcı oldu, çok teşekkürler. :) Ben kelime zenginliğine önem veririm ancak bu kullanılan, popüler kelimeler olur genelde ya da bilinen fakat fazla kullanılmayan... Eskimiş kelimeleri pek kullanmam, bu eş anlamlı kelimeler sözlüğü hiç aklıma gelmemişti, benim de alasım geldi birden. :))

@M.K.Immortal

Dediğiniz gibi her yazarın kendi fikri, tarzı, üslubu vardır ki benim de kendime göre bir üslubum, tarzım var zaten. Konudaki soruları soruş amacım sadece eksik olduğum noktalar varsa (varmış zaten, onları kapatmaya çalışacağım) bunları görüp kendimi geliştirmek. Yoksa bana sanat yapmayı öğretin diye bir şey demedim.
Kış Geliyor!

Çevrimdışı mbdincaslan

  • **
  • 277
  • Rom: 9
    • Profili Görüntüle
    • Baatırdın Sözü
Ynt: Yazılarımızda Akıcılığı Nasıl Sağlarız?
« Yanıtla #7 : 20 Temmuz 2014, 09:47:57 »
Düz yazılara da değinilmiş o yüzden "makale" tarzı işlere dair bir kaç laf edeyim.

Eğer yazdığın yazı bir "haber bildiriyor" ise, yani hitap eden, bilgi verme amaçlı bir yazı olup, edebi değilse, çok basit bir kural var: Çok fiil, az sıfat. Fiiller haberi "kafasına kafasına vurarak" vermeli ve gereksiz sıfatlardan, hele ki pekiştirme, abartı vs. içeren sıfatlardan kaçınmalısın. Bir de, bir cümleyi 10 sözcükten (bağlaçlar dahil) uzun tutmamalısın. O zaman çok güzel haber metinleri, bilgi veren editöryal içerikler hazırlarsın.
"Onen i-estel edain, ú-chebin estel anim"

Çevrimdışı HsynNdr

  • *
  • 18
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
Ynt: Yazılarımızda Akıcılığı Nasıl Sağlarız?
« Yanıtla #8 : 02 Mart 2015, 21:39:09 »
Kurgusal yazılarda okurun kendiyle özdeştirebileceği bir anlatım bence başarılı olur...

Çevrimdışı zaujas

  • **
  • 204
  • Rom: 3
  • "Gölgesiz Bulut"
    • Profili Görüntüle
    • Kenan Demir Blog
Ynt: Yazılarımızda Akıcılığı Nasıl Sağlarız?
« Yanıtla #9 : 02 Mart 2015, 23:03:41 »
Akıcı bir hikaye için dil bilgisi şart, oturaklı bir şeyler yazalım derken çok fazla gereksiz kelime kullanıyoruz. Ama akıcı hikayeler için akıcı karakterlerde lazım :) ben karakter yaratmayı çok seviyor ve önemsiyorum. Bazen bir karakter tüm hikayeyi şekillendirebiliyor.

Okuyucuyu meraklandırmak biraz teknik bilgi gerektiriyor elbet. Hikayenin genel hatlarını belirleyip küçük ip uçlarını ilk bölümlere serpiştirmek doğru bir adım olabilir ama burada hikayenin genel olarak merak uyandırıcı bir konusu veya olay örgüsü olmalı ki ip uçlarında merak uyandırsın.

Kurgu bence önce gelir, süslü kelimeler duymaktansa sağlam bir kurguyu yeğlerim.
Söz sessizlikte, ışık karanlıkta...

Çevrimdışı kargasiz

  • ***
  • 428
  • Rom: 7
    • Profili Görüntüle
Ynt: Yazılarımızda Akıcılığı Nasıl Sağlarız?
« Yanıtla #10 : 05 Mart 2015, 14:06:00 »
Yazarken tekrar okunması gereken değerli satırları için Fiddler'a ve diğer arkadaşlara teşekkürler.

Elimize kaleme almadan (veya klavye) cevabını merak etmeyeceğimiz sorular bunlar. Yıllar önce İhsan Oktay Anar'ı okuduktan sonra Stephen King okumaya başlamıştım ve içimden küçümsemeye başlamıştım usta yazarı. Bunda İhsan Oktay Anar gibi kelime üstadının büyük payı var elbette. Diyordum ki ne kadar basit cümleler, hiç gizem yok, konuşur gibi oku geç. Hikaye desen sıradan. Olaylar ilginç değil gibi yazmayı denemeyen birinin aklından geçecek cümleler.

Ben(?) daha iyisini yazarım ya, bu da yazar mı gibi saçmalıklar geçmese de ben de benzerini yazabilirim diye düşünüyordum. Aradan birkaç hafta geçtikten sonra dedim ki o gün yaşadıklarımı not alayım bir günlüğe. Kafamda canlandırmıştım yazacaklarımı, her cümleyi tek tek biliyordum. Kalemi elime aldığımda ya nasıl başlasam sorusu takıldı ilk önce. İlk hangisini anlatsam, oraya nasıl geçsem, dur sözlükten süslü kelimeler seçeyim, şu karakterin de şu huyunu anlatayım derken birçok defa yazıp yazıp silmiştim. Kelimeler cümleye yakışmıyordu, okurken bir tınısı yoktu, akıp gitmiyordu, okuyup geçemiyordum. Uzun bir süre bu konu üzerine takılıp kalmıştım. Gerçekten akıcılık nasıl sağlanıyor diye.

Süslü kelimeler işin en zor taraflarından biri, eğer hikayeye uymuyorsa bu kelimeler zararlıdır. Ayrıca süslü kelime kullanacağım derken konudan sapılması da muhtemeldir. Dikkat edilmesi gereken diğer arkadaşların dediği gibi öyküdür. Öykünün akışında süslü kelime kullanmak yakışacaksa kullanılması gerekir. Sanırım yeterince yazdıktan sonra bunun farkına varacağız :)

Kurguyu hazırlamak bana nedense zor gelmiyor, yazıya dökmek daha zor geliyor. Aleksandre Dumas'ın 800'ün üzerinde kitabı vardır ama o sadece kurgusunu yazarmış gerisini yardımcıları yazarmış. Yoksa 800 kitap yazmak normal bir insan için kolay değildir, 2 haftada bir kitap yazsa 30 küsür yıl yapıyor :D

Kurgu o anda izlediğim bir filmden, diziden, okuduğum bir yazıdan, incelediğim bir resimden hatta dinlediğim müzikten bile çıkabiliyor. Alıcıları açık bırakınca, üretmeye hevesli olunca yeni yeni keşiflerde bulunabiliyorsunuz.