Simurg ile ilgili o yorumu yapmamın sebebi, Pers/Med mitolojisinin bir figürü olması, ve o mitolojinin de çok tanrılı bir inanç sisteminin unsuru olarak Simurg'u putlaştırmasıdır. Nasıl Nevruz Baal ile İştar'ın çiftleşmesi töreni ise, Simurg da yine o putperest inancın bir figürüdür. Bu bakımdan ikisini aynı kefeye koymak mümkün.
Öte yandan, bir sonraki mesajında ifade ettiğin bazı fikirlerini müsaadenle eleştireceğim.
Bilim ile ilgili söylediğin bazı şeylere katılmıyorum. Özellikle "seçilmiş kişilerin üstün algısı" ifadesinin tamamen dayanaksız olduğunu düşünüyorum. İslam, benim okuyup anlayabildiğim kadarıyla, hiç bir algıyı akıldan üstün tutmaz. Akıl, bu Dünya'yı anlayıp, onu yaratan Yaratıcı'yı takdir etmemizin en önemli argümanıdır. Bu bakımdan bilim, aklın kullandığı araçtır. Ortaya çıkardığı bulgular ve olgular sizi yaratıcıya inanmaya da sevkedebilir, inanmamaya da. İnanma meselesi tamamen vicdani bir meseledir. Bu ikisini birbirine karıştırmamakta fayda var.
Dolayısıyla, yaratılış, herkesin ama herkesin kendi kapasitesiyle anlayabileceği ve algılayabileceği bir olgudur, öyle olmak zorundadır. Aksi takdirde bir grup "seçilmiş"e imtiyaz olarak verilmiş, diğer insanlar inançtan soyutlanmış olur ki bu kesinlikle İslam anlayışıyla bağdaşmaz, böyle bir olgu Allah'a atfedilemez. Allah adildir. Bu bakımdan bir grup insan daha zeki, daha anlayışlı, daha kıvrak zekalı olabilir ancak bu melekeler sadece dünyevi kapasitelerini belirler, uhrevi inanç için kalpten iman etmek yeterlidir.
Dahası İslam bilimi inatla ve ısrarla teşvik etmektedir. Örneğin, cihat etmek yani savaşmak Kur'an'da sadece birkaç yerde geçerken, akıl etmeyi ve aklı kullanmayı emreden onlarca ayet ve emir vardır. Bu bakış açısını iyi kavramak gerekir. İslam'da bir "mind's eye" anlayışı yoktur, bunu yücelten bir yaklaşım da yoktur. "Bizim kafamız bu işlere basmaz, en iyisi bu işlere fazla kafa yormayıp zikir çekelim" yaklaşımı maalesef ama maalesef tasavvuf adı altında İslam anlayışına sokulan ortadoğu mistisizmidir. Gaib'i, (ki gaibden kasıt "bilinmeyen" yani henüz gerçekleşmemiş zaman akışıdır) ancak Allah bilir yahut bildirdiği kişiler bilirler. Bunlardan en önemli örnek Hızır (a.s)'dır ki zamanda ve mekanda sınırsızca hareket edebilmesiyle tanınır. Hızır (a.s) ile ilgili kıssaları ve ayetleri okursanız ve bunları kuantum fiziği ile ilgili makaleler ile karşılaştırırsanız, makalelerin tanımladığı bir takım olguları (mesela quark sisteminin dışında kalan unsurların aynı anda sistemin içinde yansımalarının olabilmesi ama zamandan ve zaman akışından etkilenmemesi bilimsel olarak tespit edilmiş bir olgudur) tam manasıyla karşıladığını görürsünüz.
Buradan hareketle şu sonuca varmak mümkündür, bizim "gaib" olarak tanımladığımız "bilinmeyen", henüz keşfedemediğimiz bilimsel bir tabana oturmaktadır (çünkü Kur'an'da Allah bütün kainatı belirli bir düzene göre yarattığını ifade etmektedir ve bu düzen matematiktir) ve bize düşen de aklımızı kullanarak var gücümüzle çalışıp aradaki bağlantıları ortaya çıkartmak ve genel olarak bu Dünya'yı, kainatı ve yaratılışı daha iyi kavramaktır.
Çok tanrılı düzende yazdığın eserinle ilgili düşüncelerine gelince, bence (ki bu %100 benim kanaatimdir), her ne kadar kurgusal düzlemde dahi olsa çok tanrılı bir düzen yazmak inanç açısından çok sağlıklı değildir. Çünkü eseri yazmaktaki amaç okuyucuyu (geçici süreyle hayal aleminde de olsa) öyle bir dünyaya inandırmaktır. Az ya da çok inançlı insanlar elbette ki bu eserden etkilenerek putperest olacak değildir. Ama eserlerden etkilenerek böyle yollara başvuranlar olmadı da diyemeyiz, bakınız: Jedi inancı. Bunu bir şaka, ciddiye alınmayacak gülünç bir eğlence olarak görebiliriz belki, ama bu şekilde geçiştirilecek bir mesele değildir esasında. Kurgunun insan zihninde bıraktığı izi göstermesi açısından önemlidir, dolayısıyla sizin yazdığınız eserden etkilenerek o uçuşan tanrılarınız için kilise kurup din başlatmasa da insanlar, bir şekilde bilinçaltı seviyesinde "çok tanrılı bir düzene" kapı aralamış olurlar.
Yani, Kur'an'ın ısrarla ve ısrarla ancak ve ancak tek bir ilah olabileceği, bunun haricindeki bütün söylemlerin şirk olduğu ile ilgili uyarılarına rağmen insanların zihinlerinde çok tanrılı bir sistemi kanıksamaya yarayacak bir etki oluşturabilir.
Bu söylediğimi fazla zorlama bulacak olanlar olabilir, ama baştan dediğim gibi %100 benim görüşümdür, istemeyen katılmaz. Benim kendi şahsımda gözlemleyebildiğim kadarıyla, sürekli çok tanrılı düzenler üzerine eser okuyan/izleyen bir insanın bilinçaltı bu sistemi kanıksayabiliyor. Bu da benim gözümde dini inanç için bir risktir.
Hoş bunları söylüyorum ama, okumaktan geri duruyor muyum? Hayır
