FollowingChristopher Nolan'ın, zamanında merak edip hard diskimin derinliklerine gönderdiğim yamulmuyorsam bu ilk uzun metraj filmini izlemek, bugün aklıma esti de nasip oldu. İyi ki de olmuş. Keşke bu kadar bekletmeseymişim dedim tabii; ama biz Türkler ne diyor?... Geç olsun, güç olmasın.
Kısıtlı bütçeyle çekildiğini hemen hemen her karesinde anlayabileceğiniz (Olumsuz anlamda söylemiyorum.) bu film resmen Christopher Nolan'ın 'Savulun ben geliyorum! Aha bu da tarzım, ileride hazırlıklı olun.' diye bangır bangır bağırdığı bir eser olmuş. Zamanında yaptığı deneyin meyvelerini toplayan bir bilimadamı gibi görüyorum artık Nolan'ı.

Neyse, filmimiz bir yazarın, karakterleri için materyal aradığını düşünerek rastgele seçtiği insanları takibini ve bunun bir süre sonra onda takıntı haline gelmesini, bunun sonucunda artık kendini kontrol etmek için kurallar koyması gerektiğini, ama bu kuralları da nasıl yıktığını anlatarak başlıyor. Daha sonra bir gün, takip ettiği insanlardan biri başrolümüzün hayatına girmeye başlar ve tahmin de edebileceğiniz gibi ana karakterimizin hayatı yüz seksen derece döner.
Merak uyandıran bir girişimiz, üç farklı koldan anlatılan (girişteki ve sondaki kısımlar belki bir dördüncü sayılabilir, bilemiyorum.) ve parçadan bütün oluşturmaya çalıştığımız bir hikayemiz ayrıca da biraz dumura uğratan bir finalimiz var elimizde. Dümdüz sunulsa sıradan gelebilecek bir hikaye, bol bol zamanda atlamalı hoplamalı, paralel anlatımlarla (Memento'ya hazırlık yapılmış, belli belli

) seyirciye sunulunca ortaya harikulade bir şey çıkmış. Nolan'ın tarzını sevip de Following'i izlememiş olanlar varsa kesinlikle izlemeleri gerektiği kanaatindeyim.
Bu arada:
Başrolümüze ait evin kapısındaki Batman logosu da insanı gülümsetiyor. Nolan kehanet mi yapmış burada nedir.

Bir de credits kısmına kesinlikle bakın diyorum. Ne kadar kısıtlı imkanlarla çekildiği bir kez daha anlaşılıyor.
Son olarak da 'A game within a game within the game...

' diyor ve bitiriyorum.
