Kayıt Ol

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Mesajlar - oguzkaan

Sayfa: [1] 2 3 ... 7
1
Liman Kütüphanesi / Ynt: Beğendiğiniz Alıntılar
« : 15 Ekim 2017, 21:42:13 »
"Çemberin içinde hata yaparsanız hatalarınızın bir önemi olmuyor. Hatalarınız hata olmaktan çıkıyor. Hata yapmak, çıkmaza düşmek politik erdemlerdendir, taktiktir, politik anlamda var olmanızı, basının dikkatini çekmenizi sağlar ve politikada haklı olup silinmektense hata yapıp her yerde olmak çok daha iyidir. Varlığınızı, ağırlığınızı koruduğunuz sürece dilediğiniz kadar çuvallayabilirsiniz."

Roberto Bolano - 2666 - Ç. Zeynep Hayzen Ateş - syf 706


2
Yayınevleri Soru Hattı / Ynt: İthaki Yayınları Soru Hattı
« : 26 Eylül 2017, 22:51:39 »
Yanlış hatırlamıyorsam Connie Willis - Blackout/All Clear'ın çevrileceği gibi bir dedikodu vardı. Bir gelişme var mı?

3
Televizyon / Ynt: Uzay Yolu
« : 26 Eylül 2017, 22:48:37 »
Star Trek: Discovery başladı. İlk iki bölümde modern anlatım tekniği ile birleştirilmiş, teknojinin ilerlemesinin insanın fütüristik mimari ve teknoloji anlayışı üzerinde ki değişimini gözler önüne serercesine dolu dolu bir başlangıç yaptı. İzleyin, izlettirin dostlar. Ayrıca bildiğiniz gibi arkasında Bryan Fuller -Hannibal, Pushing Daisies- var.

4
Eğlence & Mizah / Ynt: Bugün Ben Şunu Öğrendim:
« : 22 Mart 2017, 00:35:06 »
Sanırım bunu buraya ekleyebilirim. Kurgusal hastalıkları belli kriterlere göre derecelendirmişler. http://i.imgur.com/phDASTL.png

5
Yazarlar / Ynt: Philip K. Dick
« : 16 Şubat 2017, 12:59:45 »
En son Ubik okumuştum. Çevirisi de maluma göre daha iyiydi. Ama kitap boğucuydu ve pek sarmamıştı. O yüzden bir süre Dick okumak istemiyorum. Fakat keşke Büyülü Fener Toplu Öyküler'e devam etse de tekrar Dick okumak için heveslensem. :-\

6
Mort'u bitirdim ve söylemek istediğim bir kaç şey var. Öncelikle Diskdünya okumak çok zevkli bir uğraş. Benim burada belirtmek istediğim şeyler biraz daha yayınevi ile alakalı aslında.  Bazen romanları okurken el altında bir sözlük bulundurmak gerekli olabilir, özellikle eser eski, kurgu dışı veya dili modern olmadığı zaman. Mort'ta da buna ihtiyaç olabileceğini düşünmemiştim ve gerekte olmamalıydı. Fakat okurken sizi duraklatan şey eğer bilmediğiniz bir sözcük ise gözünüz hemen sayfanın dibine kayıyor ve eğer elinizdeki Mort ise boşluğu görünce hayal kırıklığına uğruyorsunuz.
Bir de bu koca seri artık kendi bölümünü haketmiyor mu?
Birkaç örnek vererek anlatmak istediklerimi belirteyim.
Alıntı
Gümbürçaklar
 
Bu kelimenin anlamını sözlükte bulamadım. İngilizcesinden karşılaştırdığım zaman kelimenin "Thunderflashes" olduğunu anladım. Bu arada çeviri yaratıcılığına hayran kalmamak elde değil. Keşke dipnot olarak verilseydi.

Alıntı
farbalalar
Geçtiği paragraf;
Aslında, birkaç gram  ağır metal, bir sürü  sinirli  midye, birkaç ölü kemirgen ve böceklerin popolarından çıkan  metrelerce iplik­ le neler  yapılabildiği hayret vericiydi.  Giyilen değil, işgal edilen bir  elbiseydi;  dış  tabakadaki  farbalalar  tekerleklerle  desteklen­memişse Keli,  Cutwell'in sandığından  daha güçlü bir kadındı.

*(fırfır demekmiş)

Alıntı
hevenk
Geçtiği paragraf;
Dağınık odanın diğer yanından  bir inleme  daha geldi. Mort be­ceriksizce  halı rulolarının,  hurma hevenklerinin,  çanak çömlek dolu  sandıkların  ve mücevher  yığınlarının üzerinden  aşarak se­sin kaynağına gitti.  Yolculuğa çıkarken kralın neleri geride bıra­kacağına karar veremediği ve işi  sağlama alıp her şeyi götürmeyi  seçtiği açıktı.

*(bir ipe geçirilmiş veya birbirine bağlanmış yaş yemiş veya sebze bağı)

Alıntı
kastanyet
Geçtiği paragraf;
Ölüm onu duymazdan geldi.  Parmaklarını kastanyet  gibi  şık­lattı  ve  belindeki önlük  alevler  içinde  patladı.  Ama kedi yavru­sunu dikkatle yere bıraktı ve ayağıyla nazikçe itti.

*(parmaklara takılarak çalınan bir tür zil)

Alıntı
baobablar
Geçtiği paragraf;
Biraz sonra,  filin yerinde duramamasının bir sebebinin  de,  tö­ren öncesi kargaşası içinde  beş  litre  yüksek alkollü  şarapla  dol­durulmuş  tören  kadehini bulması  ve  hepsini  içmesi  olduğu  da anlaşılacaktı.  Filin çapaklı  gözlerinin  önünde tuhaf,  sıcak  fikir­ler köpürmeye başlamıştı:  köklerinden sökülmüş baobablar, di­şiler  uğruna diğer erkek fillerle  yaptığı kavgalar,  yerli köylerini dümdüz ettikleri muhteşem zamanlar ve  belli  belirsiz hatırladığı diğer  keyiflere  dair anılar.  Biraz sonra  pembe insanlar  görmeye başlayacaktı.

*(Sıcak bölgelerde yetişen ve gövdesinin çevresi yirmi metreyi aşabilen bir ağaç)

8
Diğer Bilimkurgu Eserleri / Ynt: Neuromancer - William Gibson
« : 05 Eylül 2016, 02:29:17 »
Serinin ilk kitabına ettikleri işkence yetmemiş şimdi de gül gibi seriyi katletmeye ant içmişler.  :inca

9
Okuyalı bayağı oldu. Kitap hakkında ki düşüncelerim biraz paslanmış olabilir. Mazur görün.

Gaiman okumak isteyenler -çevremdekiler- genelde bu kitabı almak gafletine düşüyorlar. Eğer ilk kez yazarla tanışan biriyse kitabı elinden alıp, Yokyer veya Yıldız Tozu'nu eline tutuşturup 'Al Gaiman okumaya buradan başla!' demekten kendimi geri alamıyorum. Bu kitap yazara aşina olmanız gereken veya biraz sabretmenizi bekleyen bir hikayeye sahip. Amerikan Tanrıları gördüğüm kadarıyla okuyucu tarafından zıt kutuplara yerleştiriliyor, ya hayran kalıyorsunuz yada nefret ediyorsunuz. Belirteyim, seven kümenin sabit elemanıyım.

Kitabın negatif olarak baktığım tek yanı fazlaca uzun olmasıydı. Biraz daha kırpılabileceğini düşünmüştüm.

10
Başka Kurgular / Sadık Hidayet - Kör Baykuş
« : 02 Aralık 2015, 20:20:49 »

Merhabalar,

Belki çoğumuzun okuduğu bir kitap olan ama benim için henüz taze bir başağrısı haline gelen muhteşem bir eseri anlatmak istiyorum. Kütüphanemde okunacak rafının daimi müdavimlerinden olacağını düşündüğüm bu eseri sevdiğim bir yazarın kendisini en çok dehşete düşüren kitap demesi ile başladım. Kendi kendime 100 sayfalık bir şey ne kadar dolu olabilir, diye söylerken aslında korkunun fiziksel elementlerden ziyade psikolojik olduğunu unuttuğumu ise kitabın sonunda anladım.

Sadık Hidayet, İran edebiyatının en büyük dehalarından birisi olarak görülüyor ve bir çok deha sanatçı gibi o da dünya üzerinde yaşamanın zorluğuna dayanamayıp kendi canını almayı tercih ediyor. Hidayet'in edebiyat adına önemini ise Behçet Necatigil'in şu sözleri özetliyor:

Alıntı
Ben, Sâdık Hidâyet'i Türkçedeki iki hikâyesi ve tek romanı Kör Baykuş'la sevdim. Vakti gelse de başka hikâyeleri ve masalları da çevrilse, diyorum. Çünkü Hidâyet, benim için, devletlerin, rejimlerin sınırları içinde edebiyatın bağımsız ve yıkılmaz cumhuriyetler olduğunu bir kez daha hatırlatmış, mutsuzluğunda ölümsüz mutluluğa erişmiş sayılı yazarlardan biri oldu.


Kör Baykuş, yalnız, üzgün ve karamsar bir adamın çığlığı gibiydi.  Betimlemeleri ile insana o kadar uyumlu bir resim çizdirebiliyor ki kendimi bir anda yaşamı ve sonrasını sorgularken buldum. Kendi kafasının karmaşık bir haritasıymışcasına yaklaştım kitaba ve orada yanlızlığı, korkuyu, bilinmezliği, üzüntüyü, karmaşayı, ölümü anlamdırmaya çalışan bir adam gördüm. Bir ruhun parçalanmasını, bir adamın -uyuşturucu bağımlısı yada çılgın- kafasının içinde sevmediği ama kaçamadığı dünyasında hep karabasanlarıyla birlikte nasıl adım adım kendi özünü parçaladığını ve yavaşça kendi bedenini, yaşamını söndürürken benliğinin suretlerine ne şekiller verdiğini okudum. Kitabı kapattığımda ise tüylerim ürpertinden ayaktaydı. Ayazda çekilen soğuk nefes gibi burnum sızladı. Fakat ağlamak değildi hissettiğim duygu, ismi tam konulamayan dehşetti.

Büyülü gerçeklik denilince aklıma Latin edebiyatı bilhassa Borges gelirken artık Hidayet'te aklıma ilk gelen yazarlardan olacak. Hidayet kitabını belki kalemle yazdı ama korkunun keskin bıçağını aklınıza sokması için bunun yettiğini anladım.

11
Ender Sürgünde ve ilk kitap dışında, fikir vermesi açısından 2,3 ve 4 hakkında bir şeyler yazmıştım. İkinci kitap için birincinin arkaplan olduğunu Ölülerin Sözcüsü'nün sonunda "Teşekkür" kısmında söylüyor.

Ölülerin Sözcüsü 5/5
Spoiler: Göster
İlk kitabı sevenler için kesinlikle okunması gereken bir şey olmuş. Hani serinin devam kitapları genellikle aşağı doğru grafik çizerler ama burada olan bu değil. Ender'in Oyunu kadar hatta ondan daha iyi bir kitaptı.

Kişiliklerinin sınırları keskin çizilmiş ve ilişkileri yüzeysel olmaktan ziyade daha derinleştirilmiş güçlü yan karakterlere olmasının yanı sıra ilk kitabın eksik kalan yanı olan yetişkin karakterler konusunda da iyiydi.

Işık hızına yakın yolculukların zaman üzerindeki etkilerine dayanarak oluşturulmuş bir kefaret hikayesine sahipti. Özellikle domuzcukların evrim aşaması ve kültürleri hakkında Scott'ın özgünlüğüne şapka çıkarmak lazım diye düşünüyorum. Teoloji ve psikoloji konusunda güçlü fikirlere ve diyaloglara sahip olmasının yanısıra uzaylı kültürü ve insanlığın bu kültürde ki etkisinin yıkıcı veya yapıcı etkileri üzerinde güzel akıl yürütmelere sahip bir romandı.

Soykırım 4,5/5
Spoiler: Göster
Bu kadar beğeneceğimi tahmin edemezdim. Her karakter üzerine bu kadar detaylı bir şekilde eğilmek ve onları hikaye üzerinde böyle mantıklı bir biçimde oturtturmak her babayiğidin harcı değil.

Ölülerin Sözcüsü okuduğum en iyi kitaplardan biriydi ve hikayenin devamı açısından gerekli olan Soykırım belki bir bilimkurgu kitabının ana hatlarına sahip ama daha çok felsefe ve düşünce egzersizi temalarına sahipti. Özellike soykırım ve teoloji üzerine bir çok fikrin havada uçuştuğu bir kitap olmuş.

Karakterlerin hikaye boyunca belli fikirleri sağlam temeller üzerinde geliştirmeleri yer yer uzun ve karmaşık pasajlar ortaya çıkarmış. Canlı nedir? Soykırımı haklı çıkartacak bir durum olabilir mi? Bir canlıyı labaratuvarda tasarladığınız zaman onun bir ruhu olabilir mi? vs. Bir çok soru üzerine bir çok karşıt ve aynı görüşte uzun tartışmalar var. Kitabın uzunluğunu eksi bir yön olarak gözüksemesine rağmen bazen yazdığınız karakterin sazı eline alması gibi bir durum olduğunu düşünüyorum. Ender'in Oyunu'nda ve Ölülerin Sözcüsü'nde Ender (Andrew) üzerine yoğunlaşan Scott bu sefer hikayeyi ikinci kitapta oluşturduğu karakterlerin üzerine yaymış.

Bazı karakterler özellikle can sıkıcı olacak biçimde oluşturulmuşlar gibi geldi. Quara ve Han Qing-Jao karakterleri okurken insanın boğan bir kişiliğe sahipler. Fakat özellikle Han Qing-jao'nun fikirlerini sonuna kadar savunması ve Quara'nın ise kitabın sonuna kadar dayanması oldukça güzel ayrıntılardı.

Seri kitap okumayı seven herkese tavsiyemdir.

Aklın Çocukları 4/5
Spoiler: Göster

'Aklın Çocukları', tüm karakterlerinin katman katman olduğu, hikayesi kafada bir çok soru işareti oluşturabilecek tartışmalarla dolu 'Ender' serisinin hikayeyi derleyip toplayan diğer kitapların yanında biraz sönük kalsa da tatmin edici bir şekilde seriyi bitiren kitabıydı. Bu kitap Ender'den çok hayatına dokunduklarıyla alakalıydı. Bu da Card gibi harika karakterler yazan biri için bir çok diyaloğun ve fikirlerin ortaya atılması için kaçınılmaz bir fırsat haline gelmiş. Gerçekten okuduğum için kendimi şanslı saydığım eserlerden birisiydi 'Ender' serisi

12
Tartışma Platformu / Ynt: E-book Kullananlar Memnun mu?
« : 20 Ekim 2015, 17:31:41 »
Sanırım e-kitap okuyucu almayı düşünüyosunuz. Öncelikle kitap masraflarını düşürmek adına şu an ülkemizde etkili bir yöntem değil. Türkçe olarak piyasaya sürülen e-kitaplar pahalı ve çok az sayıdalar. Üstelik klasikler dışında geniş bir yelpazede e-kitap bulmak zordur. Ben korsan kitaba karşı değilim derseniz internet ortamında kullanıcılar tarafından oluşturulmuş çok geniş sanal kütüphaneler var. Burada geniş yelpazede ürünler var ve gün geçtikçe de sayıları artıyor. Baskısı olmayan kitapları sahaflardan/ikinci el almak yerine e-kitap olarak bulmak oldukça kolaylaştı. Bu yönden e-kitabı tavsiye ederim. Eğer yabancı diliniz varsa çok daha uygun fiyatlara kitaplara ulaşabilirsiniz. Gerçi kur farkından dolayı bununda pek öyle ucuza geldiğini söylemek mümkün değil.

E-kitap okuyucular matbu baskının fiziksel zorluklarına karşı çok daha kullanışlılar. 2-3 cm kalınlığındaki hafif bir cihaz ile birlikte 1000 küsürden fazla bir kitabın bulunduğu bir cep kütüphanesi oluşturabilirsiniz. İstediğiniz satırda not alır, sözlük anlamını anında kontrol edip, wikipedia'dan sözcük tanımına bakabilir, sosyal medya kullanıyorsanız bu alıntıları paylaşabilirsiniz. E-kitap günümüz toplumunun hızlı bilgi alışverişinde insanların kitap tüketimini daha üst seviyeye çıkartan bir faktördür bana kalırsa.

E-kitap okuyucuların ekranları özel bir teknoloji olan e-mürekkep özelliğine sahipler. E-mürekkep ve LCD(telefon, tablet) ekranlarını karşılaştırma açısından bir kaç yazı linki vereyim howtogeek digitalreader

E-kitabı yıllardır kullanıyorum. Çizgi romanı bile dijital okumayı tercih ederim. O yüzden taraflı bir yaklaşımım olabilir. Fakat kesinlikle parasına değeceğini düşünüyorum.

13
Televizyon / Ynt: Doctor Who
« : 19 Ekim 2015, 22:09:09 »
"The Magician's Apprentice" ve "The Witch's Familiar"

Yeni sezon Doktor'un en azılı düşmanlarından olan Dalekler'in merkezinde olduğu bir bölümle başladı. Tüm izleyeciler ve bugüne kadar Doctor Who hakkında bir şeyler yazmış herkesin sürekli irdelediği bir konu olan "Doctor iyi bir adam mı?" sorusuna cevap aramak adına yığına bir bölüm daha eklenmiş oldu.

Peter Capaldi'yi oynadığı ilk bölümden bu yana severek takip ediyorum. Daha yaşlı, bilge ve gri bir karakter olduğunu düşündüğüm Doctor'a en yakışan aktörlerden birisi oldu. Geçen sezon Capaldi'nin yeni olması ve Clara Oswald'ın triplerinden mütevellit sezon boyunca bir heyecansızlık hakimdi. Bu sezon bunun aşıldığını düşünmek istiyorum. Ama...

Herkes Doctor'un he en yakın dostu hem de düşmanı olan eski Master yeni Missy'i ise sever. Michelle Gomez ülkemizde bilinen bir oyuncu değil ama hiç bir hiçbir çekiciliği olmayan bir karakteri seksüel ve mizahi sınırlar içerisinde bir ileri bir geri şeklinde inanılmaz portre ediyor. Gerçekten muhteşem bir oyunculuk yeteneğine sahip.

Ve Davros. Davros'un kim olduğunu bilmek için biraz Doctor Who hikayesine aşinalık gerekse bile bölüm içerisinde hızlı bir biçimde açıklığa kavuşan bir durum olmasından dolayı burada spoiler vermeden konuyu kapatabilirim.

Spoiler: Göster
Teknolojik olarak karmaşık bir savaşın ortasında korkmuş bir çocuğun yardımına koşan Doctor aşina olduğumuz adam ama çocuğu ve sonik tornavidasını orada bırakan doctor ise beklenmeyen bir adam. Nedeni ise Davros'un nefretin vücut bulmuş hali olan Daleklerin yaratıcısı olması diyebilirim.


Doctor ve düşmanları arasında her zaman ilginç bir elektrik olmuştur. Davros ve Doctor'un diyalogları bunu anlamak açısından biçilmiş kaftan denilebilir. Bölüm bir diğer ikilisi olan Missy ve Clara arasında ki -özellikle Clara'nın Dalek'in içinde olduğu zaman- diyaloglar ise bölümün komedi dozuydular. Missy'nin olduğu bölümler hem mizahi hemde karanlık oluyorlar. Bu iki unsurun dengesi iyi ayarlandığında ortaya mükemmel bir iş çıkıyor.  

Özet: İyi bir sezon açılışıydı.



"Into the Lake" ve "Before the Flood"

Sezon açılışından ve yüksek tempolu bir bölümden sonra biraz düşüş yaşamak normal karşılanabilir. Bölüm kurgu bakımından zayıf kalsa bile izlenebilirlilik açısından kötü de değildi. Hikaye klişe bir Doctor Who konusu ama bu iki bölümlük öyküler sayesinde karakter gelişimini ve gerilim artışını daha uygun bir biçimde izleyiciye aktarabiliyor. Geçmişte olayların çözümlenmesi hep son dakika da hızlı bir biçimde cereyan edince kimi kısımları anlamak zorlaşıyor bazı karakterlerin davranışları ise amaçsızca gelebiliyordu. Uygulanan yöntem bu handikabın üstesinden gelmiş gibi duruyor.




Hayaletlerin varlığına Doctor'un verdiği tepki klasik olsa bile sonrasında kartlar yardımı ile insanlara taziyesini sunması iyiydi. Doctor ve Clara arasındaki ilişkiyi anlamak adına 9. sezon iyi bir iş çıkarıyor. Zamanın kuralları mı? Boşverin gitsin. Clara Oswald tehlikedeyken evren çökse ne olur ki?

Bölüm oyunculuk konusunda ise vasattı. Capaldi role iyice ısınmış ve klasını konuştururken, Jean Coleman çizgisini bozmadan devam ediyor. Fakat konuk oyuncular Sophie Leigh Stone(Cass) dışında rollerinde sırıtıyorlardı.

Boostrap Paradox hakkında ki 4. bölüm başında Doctor Bethoven ile örneklendiriyor, Google'dan bilgi alabilirsiniz. Kısaca bahsetmek gerekirse insan, bilgi veya bir nesnenin zamanda geriye gönderilerek sonsuz bir döngüde ayırt edilebilir bir kökeni olmadan ve yaratılmadan da var olmasıdır.  Boostrap Paradoksuna örnek ise "All You Zombies" - Robert Heinlein'in kısa hikayesi, Continuum tv serisi, Terminatör, Interstellar vs. Her şey siz Google uğraşmayın diye ;D

Bu sezonun iki bölümlü yapısı iyi oturmuş. Bu sezon bölümler şimdilik "ölüm" yeteneği üzerine gidiyor. Anlaşılan bu sezon ölüm üzerine bol bol düşünmemizi sağlayacak.  5. bölüm bayağı iyiydi ama henüz hikaye tamamlanmadığından hakkında bir şey yazmak doğru olmaz. Bekleyelip görelim.

************************************************************************************
Benden sonra yeni mesaj gelmediği için flood olmaması adına kendi mesajımı düzenledim.
************************************************************************************

"The Girl Who Died" ve "The Woman Who Lived"

İki bölümünde ki başlıklarda ki "Girl" ve "Woman" kelimelerine dikkatinizi çekerim. Önce ilk bölümle başlayalım. Vikingler sanırım son dönemde televizyonun en çok sevilen figürlerinden biri oldular. Pop kültürün önemli bir temsilcisi olan Doctor Who'nun bunu es geçmesini de beklemiyordum. Sonuç olarak tüm sezonun belkemiklerinden biri olan karakterimiz aslen vikinglere dayanıyor.


Öhöm, efendim! Maise Williams'ı sevmedim. Buzhaneden çıkmış balık mimikleri ile, büyümüşte boyut olarak küçük kalmış tiplemelerden hoşlanmıyorum. Fakat Ashildr karakteri iyi yazılmıştı ve oyuncular hakkında ki bu düşüncelerim bölümlerin kalitesinin üst seviye olduğuna dair fikirlerimi etkilemez.

"The Zygon Invasion" ve "The Zygon Inversion"
Bu iki bölüm o kadar iyiler ki burada en ufak bir spoiler veripte henüz izlememiş arkadaşların aklına kurt düşürmemek için bişey yazmayacağım. Özellikle "The Zygon Inversion" bölümü, Osgoodlar ve güzelce kotarılmış hikaye elementleri bölümleri sezonun en iyilerinden birkaçı haline getiriyor.



"Sleep No More"
Bildiğin doldurma bölümlerden biris olmuş. Son iki bölümden sonra bir tempo düşüşü bekliyordum ama bu kadar kötüsünü değil. Öncelikle bölüm kötü değil de çok yavaş ve tekdüze ilerleyen lineer bir hikayesi vardı. Ana fikir oldukça orijinaldi. Mark Gatiss'in (Sherlock - Mycroft) kafasının içinde nasıl bir evren var ki böyle yaratıkları ortaya çıkarmış, anlamak mümkün değil.





14
Televizyon / Ynt: Uzay Yolu
« : 04 Ekim 2015, 18:33:35 »
Şu muhteşem serinin altındaki mesajların azlığı böyle bir site için beni üzdü. O yüzden seriler hakkında -sadece tv dizileri- ufak tefek bir şeyler yazmak istedim. Yazı boyunca bazı kısaltmalar kullanacağım bunlar;
*TOS – The Original Series
*TNG- The Next Generation
*VOY- Star Trek Voyager
*DS9 – Deep Space Nine
*ENT – Star Trek Enterprise

İlk kimin aklına gelmiş ki?

Önce bize bu muhteşem evreni sunan adam hakkında bir şeyler yazmalıyım. Gene Roddenberry, 1991 yılında 70 yaşında öldüğünde geride milyonlarca sevene sahip, devasa bir bilim kurgu evreni olan Star Trek markasını bıraktı. Roddenberry, II. Dünya Savaşı’nda savaşmış, boyundan dolayı savaş uçağı pilotu olamayacağına kanaat getirilip bomba uçaklarını uçurmuş bir savaş gazisi ve pilotuydu. Kazalar atlatmış, ölümlerden sorumlu tutulmuş, insanların hayatlarını kurtarmıştır.

Savaştan sonra Los Angeles polis teşkilatına katılmış ve 7 yıl çalıştıktan sonra tam zamanlı bir senarist olmak için istifa etmiştir.  Birçok dizi için bölümler yazmıştır. Harbourmaster, Bat Masterson, Jefferson Drum gibi.

1966 yılında 3 yıl sürecek olan Star Trek’i -daha sonradan Star Trek: The Original Series adını alacak olan diziyi- yaratmıştır. Günümüzde de hala aktif olan ve birçok insanı kendine hayran bırak bu evreni insanlığa sunduğu için kendisine teşekkür ederiz.

O kadar şey hangi sıra ile izlenecek ki?

Yazının burasına bir es koyup bu kadar televizyon bölümünü nasıl spoiler yemeden zevk baltalanmadan izleyeceğiz sorusuna cevap vereyim. 
İlk olarak her diziyi yayınlanma sırasına göre izleyin. Kendim de öyle izledim ve yeni arkadaşlar içinde uygun bir yoldur.  Araya da filmleri serpiştirmelisiniz. Yok ben kronolojik sıraya göre izleyeceğim diyenler bu adrese bakabilir. http://thestartrekchronologyproject.blogspot.hu/
Yayınlanma sırası:
1-TOS
2-TAS (Sevmediğim için bu seri hakkında bir şey yazmayacağım)
3-Filmler 1-6
4-TNG
5-Film 7
6-DS9
7-VOY
8-Film 8-10
9-ENT
10-Film 11-12



Star Trek : The Orginal Series (TOS)

İzleme Süresi: 3 Gün ve 8 Saat – 80 saat – 4800 dk – 288000 sn

Özet: Her şey bununla başladı. İlk bölüm 1966 yayınlandığında birçok insanı etkileyen bir marka oluşacağını kimse düşünmemiştir. 3 sezon sonra iptal edildiğinde tarihin tozlu ve başarısız kısmına gideceğine gün geçtikçe hayranları artmaya devam etti. Peki, bu kadar özel olan neydi?
İlk kez bilimkurgu televizyon ekranına mı aktarılmıştı? Hayır. İlk kez yeşil kanlı bir uzaylı mı görmüştük? Hayır. Star Trek bir ütopyaydı. İnsanların ırksal olarak eşit olduğu sadece bilgilerini geliştirmek adına yaşadıkları, birçok uzaylı ırkla beraber kurdukları Federasyon ile hiçbir insanın gitmediği kadar uzağa gitmeye hedefleyen bir diziydi. Onu başarılı yapan işte bunlardı.

Alıntı
"Space: the final frontier. These are the voyages of the starship Enterprise. Its five-year mission: to explore strange new worlds, to seek out new life and new civilizations, to boldly go where no man has gone before."
İşte bu sözlerle giriş yapıyordu dizi. TOS, William Tiberius Kirk’ün kaptanlığında 5 yıllık bir keşif ve diplomasi görevine çıkan NCC-1701 kayıt numarasına sahip Enterprise’ın hikâyeleriydi. Ütopik toplumlardan, distopik toplumlara, henüz emekleme çağında olan medeniyetlerden, Federasyonun çok ilerisinde olan medeniyetlere kadar sayısız çeşitliliğe sahip galaksi de bir yudum suydu Enterprise’ın yolculukları ve insanlar bu çerçeveden daha fazla bakmak istediklerinde devam serileri geldi.



Karakterler:

James T. Kirk (Kaptan)
William Shatner tarafından canlandırılan Kirk, galakside ki tüm kadınlar tarafından sevilen, bir asker ve diplomattır. Seri boyunca karakteri çok yönlü olarak incelenen Kirk, Trek evreninde en bilinen ve sevilen karakterlerden biridir.

Alıntı
“İnsandan insana bir dokunuş. Biz aynıyız. Aynı tarihi, aynı mirası ve aynı yaşamı paylaşıyoruz. Biz ayrılamayacak şekilde birbirimize bağlıyız. Kadın veya erkek, bu fark etmez. Biz insanız. İşte bu şekilde yapacaksın, Teğmen, kim ve ne olduğunu hatırlayarak. Birazcık ete ve kana büründün ve sonsuz evrende gitmektesin. Burada gerçekten sana ait olan insanlığın geride kalan bölümüdür.  Bizim asıl görevimiz de burada.”
Star Trek: The Original Series 2. Sezon 2. Bölüm “Who Mourns For Adonis”

Mr. Spock (Birinci Subay ve Bilim Subayı)
Leonard Nimoy tarafından canlandırılan Spock, İnsan ve Vulcan melezidir. İki kültürün arasında kalan karakteri Trek evreni açısından önemlidir. Kirk ve Spock arasında ki dostluk serinin ana temalarından biridir.

Alıntı
"Fascinating"
Star Trek: The Original Series Tüm Sezonlar Tüm Bölümler

Montgomery Scott (Baş Mühendis)
Sürekli fizik kurallarını zorlaması hatta değiştirmesi istenen adam olan Scott, James Doohan tarafından canlandırılmıştır.

Alıntı
"I cannae change the laws of physics! I've got to have thirty minutes!"
“Fizik kurallarını değiştiremem. 30 dakikaya ihtiyacım var.”
Star Trek: The Original Series 1. Sezon 7.Bölüm “The Naked Time”

Hikaru Sulu (Dümenci)
Kim George Takei’yi sevmez ki? Kabul edelim tüm serinin en ikonik karakterlerinden birisi olmaya zaman içerisinde başarmıştır. Favori sahnelerimden birisi elinde epe ile ortalıkta dolaştığı bölümdü.

Alıntı
"I'll protect you, fair maiden."
“Seni koruyacağım, güzel bakire.”
Star Trek: The Original Series 1. Sezon 7.Bölüm “The Naked Time”

Pavel Andreievich Chekov (Seyrüseferci ve Güvenlik Subayı)
Walter Koenigg’i daha çok Babylon 5’da ki rolü ile sevsem de Trek evreninde Rus aksanlı İngilizcesi ile joker karakterdir.

Nyota Uhura (İletişim Subayı)
Nichelle Nichols tarafından canlandırılan Uhura karakteri aslında tüm televizyon tarihinin önemli karakterlerinden birisidir. Siyahilere karşı katı politikaların olduğu bir çağda bir televizyon dizisinde oldukça önemli bir role sahip olması ile Star Trek’i mükemmel yapan bir diğer detaydır.


Star Trek: The Next Generation

İzleme Süresi: 7 Gün ve 4 Saat – 172 saat – 10320 dk – 619200 sn

Özet: Roddenberry’e röportajlarının birinde Patrick Stewart tarafından oynanan ve Enterprise’in kaptanı olan Jean-Luc Picard kelliğine atıf yapılan bir soruya verdiği cevap Star Trek evrenini anlamak açısından oldukça önemli bir noktaya parmak basar.
Alıntı
Reporter asked “Surely they would have cured baldness by the 24th century?" Roddenberry answered, "In the 24th century, they wouldn't care."

İşte bu cevapta saklı bu serinin ana teması. İnsanların dış görünüşü, fikirleri, dinleri –varsa eğer Star Trek çoğu zaman o konuya pek bulaşmak istemez.- önemsizdir. Önemli olan bilgi havuzuna kattıklarıdır. Daha iyi bir galaksi daha iyi bir yaşam adına yaptıklarıdır.

TNG, yine Roddenberry tarafından yapımcılığı üstlenilen bir seri olmasının yanı sıra devamında gelen serilere de ilham kaynağı olmuş uzun soluklu bir eserdir. Zaman çizgisi olarak TOS’un yaklaşık 100 yıl sonrasında geçen seride, daha büyük bir Enterprise ile keşif seferine çıkan TOS’dan ayrı olarak Klingon’ların Federasyon’un müttefikleri olduğu ve Romulanlar ise hala düşman oldukları bir evrede geçen seri izleyicilerine yeni düşman ırklar tanıtmıştır. Bunların başında tüm Star Trek evrenin en ilginç ırklarından biri olan Borg, askeri bir sistemle yönetilen bir medeniyet olan Cardassia ve Kayserili –burada Kayserili arkadaşlardan özür dilerim- tüccarlarımızdan çok daha uç düzeye kaçmış Ferengiler Star Trek evrenine tanıtılıyor.



Karakterler;

Jean-Luc Picard (Kaptan)
Hiç yaşlanmayan adam Patrick Stewart tarafından canlandırılan Kaptan Picard sanırım geek evreninin en bilinen karakterlerinden biridir. Picard TNG serisi boyunca üzerine en çok oynanan karakter olmasının yansıra tüm Trek evreni içinde bir mihenk taşı –her kaptan için söylenebilir- sayılabilir.

Alıntı
"Engage."
Star Trek: The Next Generations Tüm Sezonlar

William T. Riker (Birinci Subay)
Jonathan Frakes tarafından canlandırılan karakter tüm seri boyunca bence Picard’ın gölgesinde kalmıştır.  Böylesi iyi olmuş demekten de kendimi alamıyorum.

Alıntı
“The unexpected is our normal routine.”
“Bizim her zamanki düzenimiz, beklenmedik olaylar zaten.”
Star Trek: The Next Generations 2. Sezon 4.Bölüm “The Outrageous Okona”

Geordi La Forge (Baş Mühendis)
En başta dümenci olup sonra da baş mühendis olmasıyla da ilginç bir karakter olan La Forge’u LeVar Burton canlandırmıştır. Doğuştan kördür ve VISOR adı verilen cihazla çevresini belli bir seviyeye kadar görebilme yetisi kazanmıştır.
Alıntı
"There's theory and then there's application. They don't always jibe."
“Teori ve uygulama. Her daim uyumlu olmuyorlar.”
Star Trek: The Next Generations 4. Sezon 16.Bölüm “Galaxy's Child”

Worf (Taktik Subayı ve Güvenlik Şefi)
Michael Dorn tarafından canlandırılan Worf karakteri Trek evrenin en etkileyici karakterlerinden birisidir. İnsan kültüründe yetişmiş ve ailesel sebeplerden kendi ırkı tarafından sevilmeyen Worf, seri boyunca izlemesi hem eğlenceli hem de aydınlatıcı bir karakter olmuştur.

Alıntı
"Sir, I protest! I am not a merry man!"
Star Trek: The Next Generation 4. Sezon 20. Bölüm “Qpid”

Beverly Crusher (Doktor)
Gates McFadden tarafından canlandırılan karakter Wesley Crusher annesidir.

Deanna Troi (Danışman)
İnsan ve Betazoid melezi olan Marina Sirtis tarafından canlandıralan Troi karakteri Betazoid yarısından gelen empat özellikleri ile bir psikoloğun rolünü üstlenmiştir.

Data (Bilim Subayı)
Starfleet’in tek androidi olan Data Brent Spiner tarafından canlandırılmıştır. İzlemesi keyifli ve serinin felsefik olarak dayandığı kalesi olan bir karakterdir.
Alıntı
“We are more alike than unlike, my dear Captain. I have pores. Humans have pores. I have... fingerprints. Humans have fingerprints. My chemical nutrients are like your blood. If you prick me ... do I not ... leak?”
“Benzerliklerimiz farklılıklarımızdan daha fazla benim sevgili Kaptanım. Benim gözeneklerim var. İnsanların gözenekleri var. Benim... parmak izlerim var. İnsanların parmak izleri var. Benim kimyasal gıdalarım, sizin kanınız gibi. Bana bir şey batırırsanız, ben de... sızdırmam mı?”
Star Trek: The Next Generations 2. Sezon 4.Bölüm “The Naked Now”


Star Trek: Deep Space Nine

İzleme Süresi: 7 gün 4 saat – 172 saat – 10320dk – 619200sn

Özet: İzninizle burada biraz fanboyluk yapmak istiyorum. Tüm Trek evreninde ki o başarılı, göz kamaştırıcı, muhteşem ütopyayı alıp biraz daha realist ve karanlık biçimde ele alan bir seri olarak benim için diğerlerinden ayrı bir yerde durur. Aynı zamanda bir gemide geçmeyen tek Trek dizisidir. Daha ilk bölümden kendinden öncekilerden farklı olacağı izlenimini vermiştir. Sisko ve istasyonda yaşayanların emelleri yeni yerler, türler keşfetmek değildir. Onların görevi diplomatik yöntemlerle Bajorian halkını Federasyona katmak Cardassia’ya karşı bir karakol görevi görmek ve Gama çeyreğine açılan stabil bir solucan deliğinin de muhafızlığını yapmaktır. DS9, Trek dizileri içerisinde uzun soluklu öyküsü ile en ayrışanıdır. Bajorian halkının dini görüşlerine yer vermesi, oldukça doyurucu savaş sahnelerine sahip olması ve “In the Pale Moonlight” gibi tüm Trek dizi tarihinde ki en aykırı ve mükemmel bir bölüme sahip olmasıyla da bence her zaman diğer serilerden bir adım önde olacaktır.

DS9 veya ilk adı ile Terok Nor, Alfa çeyreğinin en önemli derin uzay istasyonlarından birisidir. Stabil solucan deliğine yakınlığı, Cardassia işgalinden kurtulmuş Bajorian halkının sahipliğini üstlendiği bu istasyon çeyreğin gördüğü en güçlü düşmanlardan birine karşı ilk savunma noktası olmuştur.



Karakterler;

Benjamin Sisko (Kaptan)
Bu karakterinin seri boyunca gösterdiği değişimleri yansıtmak konusunda on numara bir iş ortaya konulmuş. Tabii ki Avery Brooks’un oyunculuğa başta biraz farklı gelse de alışınca ne kadar uyumlu bir halde karakteri yansıttığı gözden kaçmamalı.

Alıntı
"I lied. I cheated. I bribed men to cover the crimes of other men. I am an accessory to murder. But the most damning thing of all... I think I can live with it. And if I had to do it all over again, I would. Garak was right about one thing - a guilty conscience is a small price to pay for the safety of the Alpha Quadrant."
Star Trek: Deep Space Nine 6. Sezon 19.Bölüm “In the Pale Moonlight”

Jadzia Dax (Bilim Subayı)
Simbiotik yaşam formalarına ve hikayeye kattıkları çeşitliliğe bayılırım. Ve kim Terr Farrell’ı sevmez ki! Spoiler vermemek adına burada susuyorum.

Alıntı
"Sometimes I like it when the bad guy wins."
Star Trek: Deep Space Nine 5. Sezon 13.Bölüm “Fort he Uniform”

Julian Bashir (Sağlık Subayı)
Alexander Siddig’in oynadığı bu haşarı, çapkın ve başarılı bilim insanı tüm seri boyunca arkaplanı açıklanana kadar oldukça itici gelmişti. Yine spoiler vermemek adına susmalıyım.

Alıntı
“There are many situations in life that test a person's character. Thankfully most of them don't involve death and destruction.”
Star Trek: Deep Space Nine 5. Sezon 4.Bölüm “Nor the Battle to the Strong”

Kira Nerys (Bajoran Milis Binbaşı)
Üzerine en çok yoğunlaşılan kararkterlerden biri olan Major Kira (böyle söyleyince ayrı bir havası var, evde Major Kira diye dolaştığım vakitler vardı.) Nana Visitor tarafından canlandırıldı. İzlemesi oldukça zevkli bir karakterdi.

Alıntı
“Fighting hit and run, always outgunned, living on nothing but hate and adrenaline. It's not much of a life and it eats away at you so that every day a little part of you dies.”
“Vur kaç taktiğiyle savaşmak, hep silahlanmak, nefret ve adrenalin içinde bir hayat yaşamak. Bu yaşamak değil. Kişiyi yiyip bitirir, bu yüzden her gün bir parçan ölür.”
Star Trek: Deep Space Nine 4. Sezon 14.Bölüm “Return to Grace”

Odo (Güvenlik Şefimsi)
Rene Auberjonois tam makyajla oynadığı bu karakterde harika bir iş çıkartıyor. Ayrıca bu yazı boyunca Starfleet üyesi olmayan tanıttığım ilk karakterdir. Yine spoiler.  “Hu'tegh”

Quark (Sivil)
Rules of Acquisition 21 derki: “Never place friendship above profit.” Armin Shimerman tarafından canlandırılan Quark yer yer bu kurala uymasa da eğlenceli ve bol tebessüm ettiren bir karakterdi.

Alıntı
Rules of Acquisition 6
“Nothing is more important than your health... except for your money.”

Miles O’Brien
TNG’den transfer bir karaktere olan O’Brien Colm Meaney tarafından canlandırıldı. Yine dizi boyunca etkin karakterlerden biridir. 


Star Trek: Voyager

İzleme Süresi: 7 gün 4 saat – 172 saat – 41700dk – 619200sn

Özet: İlk kadın kaptan, Delta çeyreğini keşfe çıkan ilk Federasyon gemisi, yepyeni ırklar olacaktır harika diye başladığım dizi ne yazık ki tüm heyecanımı, hevesimi kursağımda bıraktı. Elinizde muhteşem, üzerinde çok farklı senaryolar uygulanacak bir konsept var ama siz o kadar kötü aktarıyorsunuz ki izleyiciye hakaret gibi oluyor. Tüm  ırklar insansı, hadi bunu prodüksiyonun parasına bağlayıp işin içinden çıkabiliriz. Peki ya bu adamlar evlerinden ki sanki tüm Federasyon insanlardan ibaretmiş gibi herkesin DÜNYA, DÜNYA diye bahsederek dolaşması ayrı bir tartışma konusu, 70000 ışık yılı uzaklar nerede travmalar, intiharlar vs. Ne kadar iyi bir ütopya kurarsanız kurun davranışları bu derece değiştirmek akıllı bir seçim olmaz. Bir madde daha buraya not düşeyim ve çemkirmem son bulsun. O nasıl bir finaldir? ‘hayal kırıklığı olan surat’

Şu dizinin iyi yanlarından birisi de bize Intrepid sınıfı gemileri sunmuş olmasıdır. Gezegene iniş yapabilen, medikal servisi tamamen dijitalleşmiş, biyo-nörolojik jeller ile desteklenen bilgisayar sistemine sahip küçük ama hızlı olarak tanımlanabilir.



Karakterler;

Katheryn Janeway (Kaptan)
Kate Mulgrew tarafından canlandırılmıştır. Ne Picard gibi bir arkeolog, ne de Sisko gibi seri için temel taşı gören ruhani bir göreve sahip olmuştur. Janeway herhangi baskın bir özelliğe sahip olmayan sıradan bir karakter gibi yazılmış bir kaptan olması ile benim için tamamen bir hayal kırıklığı olmuştur.

Chakotay (Birinci Subay)
‘Lan o kadar bölüm var hiç Kızılderili bir karakter yok. Hadi bir tane yazalım.’ denmiş ve Robert Beltran tarafından canlandırılan Chakotay kararkteri ortaya çıkmış ki kendisi bir haindir. (Lan spoiler oldu. Sadece birkaç bölümlük, ama 8))

B'Elanna Torres (Baş Mühendis)
Roxann Dawson tarafından canlandırılan karakter seri boyunca belki de üzerine en düşünülmüş ve karakter gelişimi en iyi yansıtılmış olan olabilir.

Tom Paris (Seyrüsefer Subayı)
Robert Duncan McNeill tarafından canlandırılan karakter serinin başrollerinden birine sahip olsa bile hiçbir zaman o ağırlığa ulaşamadığını hissettiriyor.

Neelix (Moral Subayı)
Ethan Philips tarafından canlandırılan karakter serinin komedi elementi rolünü üstlenmeye çalışanıdır. Becerebildiğini düşünmüyorum.

Tuvok (Güvenlik Şefi)
Star Trek Vulcan olmadan olmaz. Tim Russ burada siyahi bir Vulcan’lıyı canlandırıyor. Çok ilginç – Vulcan’dan eksantrik davranışlar beklemek yanlış olur-  bir karakterde değildi.

Harry Kim (Taktik Subayı)
Garrett Wang tarafından canlandırılan karakter seri boyunca oldukça pasif kalıyor çünkü derinlemesine üzerine gidilecek bir yapıya sahip değil.

The Doctor (Medikal Hologram)
Robert Picardo’dan başkası oynasa inanılmaz sıkıcı olacak bir karakter inanılmaz oyunculuk sayesinde eğlenceli ve izlemesi oldukça zevkli bir karaktere dönüşüyor.


Star Trek: Enterprise

İzleme Süresi: 4 gün – 96 saat – 5760dk – 345600sn

Özet: Seriye yayın sırası olarak son eklenen ama kronolojik sırada en başta gelen televizyon dizisidir. Federasyonun kurulma aşamasını ve ilk Enterprise ile yapılan keşif görevlerini anlatan seri daha çok dünyanın yabancı yaşam formlarına olan bakış açısına odaklanmıştır. Trek severlerden bazıları seriyi evrenin zaman çizelgesine uymadığı için kötülerken bir grup ise farklı  bir yere koymuştur. Ben ikinci gruptanım nedenine gelince süreklilik açısından Enterprise’ı daha etkili görürüm. İzleyen arkadaşlar söylediklerimi anlayabilirler, izlemeyenler ise izlediklerin de anlayacaklardır. (Spoiler olmasın diye burada kırk dereden su getirmeye çalışıyorum. Biraz anlayış :-[)

Trek evrenine yeni bir vizyon getirmeye çalışan seri Roddenberry’nin bilim ütopyasının oluşmasından çok daha öncesine günümüzden sadece 1-1,5 asır sonrasını konu edinince daha karanlık ve diğer serilerde görmeye alışık olmadığımız kişisel hırsların, politik manevraların, gizli grupların, izolasyon meraklılarının olduğu değişik öykülere sahiptir.

Şunu da söylemeliyim eğer Trek evrenine J.J. Abrahams ile başladıysanız ve sizin için Kirk, Chris Pine, Spock ise Zachary Quinto’ysa zaman çizelgesi bozulmamış olarak izleyeceğiniz tek dizidir.



Karakterler:

Jonathan Archer (Kaptan)
Scott Stewart Bakula role yakışmış ve insanlık tarihinin en önemli kaptanlarından birisi olacak bu adamı bileğinin hakkı ile oynamış.

Dr. Phlox (Sağlık Subayı)
John Billingsley tarafından canlandırılan karakter Denobulan ırkındandır. Not: Denobulan gülüşü diye bir şey var ki Joker’den hallicedir.

T'Pol (Kumadan)
Jolene Blalock tarafından canlandırılan ve Trek evreninin kadınlara karşı gösterdiği ve son filmlerde dahi atlatılamayan obje benzeri davranış modeli adına önemli bir örnektir. Özellikle bir vücut kremleme sahnesi var ki “Oha lan! Bu kadar da belli edilmez ki!” tespitini yapmamak elde olmuyor.

Malcolm Reed (Teğmen ?)
Dominic Keating tarafından canlandırılan karakter özet kısmında bahsettiğim konu akışları adına oldukça önemli bir karakterdi.

Travis Mayweather ( Dümenci )
Anthony Montgomery uzayda doğan bir karakterdir. İlginç bir yanı yoktu.

Hoshi Sato (Dil uzmanı)
Linda Park tarafından canlandırılan karakter henüz evrensel tercüme cihazı olmadığından onun görevini yerine getirmekteydi.

Charles Tucker III (Kumandan, Mühendis)
Trip olarakta bilinen Connor Trinneer tarafından canlandırılan karakter üzerine en çok oynanan ve benimde beğendiğim bir karakterdi.

Sonuç:
İyisiyle kötüsüyle kişisel görüşlerimin ön plana çıktığı bir yazı oldu. Yine de Trek evrenine dahil olmak isteyen ama aklında şüphe bulunan arkadaşları eğer bu yazıdan sonra bir “trekkie” yaptıysam bu bana yeter.

15
İkinci kitaptan aklımda kalanlar Kvothe'nin çalkantılı seks yaşantısı ve fakir olması derim.  ;D

Ben en çok bu serinin de ASOIAF gibi uzadıkça uzayacağından korkuyorum. Tek bir kitapta o hikaye toparlanır mı? Toparlanırsa ne kadar doyurucu olacak? Merakla beklemekteyim.

Sayfa: [1] 2 3 ... 7