1
Sinema / Django Unchained
« : 15 Şubat 2013, 19:05:23 »DJANGO UNCHAİNED
Yapım: 2012 - ABD
Tür: Macera, Dram, Western
Yönetmen: Quentin Tarantino
Oyuncular: Jamie Foxx, Christoph Waltz, Leonardo DiCaprio, Samuel L. Jackson
Senaryo: Quentin Tarantino
Konu: Amerikan İç Savaşı'ndan iki yıl önce başlayan hikaye geçmişinde eziyet çekmiş bir köle ile Alman avcı Dr. King Schultz'un yüzleşmesini merkezine alıyor.
Brittle kardeşlerin cinayetiyle suçlanan Schultz'u özgürlüğüne kavuşturmak Django'ya bağlıdır. Zira Schultz özgürlüğüne karşılık, Django'dan zorlu bir görev ister. Görevi başarıyla tamamlayan ve özgürlüğüne kavuşan Django gene de Schultz'un yanından ayrılmaz; üstün avcılık yetenekleriyle şimdi ki hedefi Broomhilda'yı bulmak ve köle tüccarlarının elinden kurtarmaktır
Yorum:
Filme genel olarak baktığımızda klasik bir Quentin Tarantino filmi diyebiliriz. Yine uzun soluklu bir intikam hikayesi, litrelerce kanla süslenmiş şiddet ve gerçekçiliğin dışına çıkan epik anlatım. Fakat diğer Tarantino filmlerine nazaran bu film biraz daha ilginç, biraz daha klasik ve biraz daha kült olma özelliği taşıyor.
Zaten daha başlarken çalan şarkıdan, filmin havasından ve gidip gelen zoomlardan filmin western, hatta spaghetti western olacağını anlıyorsunuz. Tabi western türünde görmeye pek alışık olmadığımız bir tema düşünmüş yönetmen, o da ırkçılık. Yüzlerce Amerikan filmine konu olmuş olmasına rağmen, “bir de ben yapayım” demiş sanki, zaten bir önceki filminde yine ırkçılığı ele almamış gibi. Önceki filminde II.Dünya Savaşı’ndaki ırkçılığa değinmişti, yani biraz daha evrenseldi. Bu filmde de ırkçılığın başka bir yüzü olan kölelikle karşımıza çıkıyor. Bu açıdan Django, konu ve zaman ne kadar uyuşmasa da önceki filmin devamı izlenimi veriyor. Bu izlenimimi Tarantino imzalı bu iki filmin ortak yanlarıyla destekleyeyim:
İki filmde de ağır basan duygu intikam ve iki filmde de Alman-Amerikan çatışması var. Bastards’da kanımız Amerikalı Yahudilere kaynarken, bu filmde Alman kelle avcısı Shultz’a kaynıyor. Diğer bir ortak nokta da iki filmi de alıp götüren ve film boyunca parlayan Avusturyalı oyuncu Christopher Waltz. İki zıt karakteri de birbirine yakın bir oyunculukla oynaması ve bunu yaparken de bir an bile sırıtmaması Oscar’a aday olmasını sağlamış bence, izleyince siz de hayran kalacaksınız. Son ortak nokta ise Tarantino filmlerinin vazgeçilmezi ve yönetmenin imzası niteliği taşıyan Tarantino şiddeti. Ben diyim domates salçası, siz diyin ketçap. Koca malikaneyi boyamaya yetecek kadar var, o kadar söyleyeyim.
Konuya değinirsek, hikaye anlaşılacağı gibi 18. Yy Amerika’sında geçiyor. Django adında özgür bir siyahinin Candyland malikanesinde kölelik yapan karısını kurtarışını anlatıyor. Tabi baş kahramanımız yalnız değil, yanında harika bir oyunculuk çıkaran Christoph Waltz’ın canlandırdığı dişçi[*]sözde[/*] Shultz var. İkili birlikte üç beş işi hallettikten sonra asıl mevzuya, yani Django'nun karısı Broomhilda’yı kurtarmaya koyuluyor. Şöyle bir bakınca konu klasik western tarzında diyebilirsiniz, ki öyle de zaten. Fakat film işlenirken siyahilere yapılan zulmün biraz bol keseden gözümüze sokulması ve bu gibi durumlar western tarzına pek uymuyor. Ayrıca izlerken oldukça şaşırmanıza yol açacak bir müzik seçimiyle karşı karşıya geliyorsunuz; rap müzikle! Müziğin o anki sahneye gayet güzel uyduğu bir gerçek fakat western tarzına uyularak yola çıkılan bir filmde rap müzik seçiminin ne kadar doğru olduğu tartışılır. İşte bu gibi nedenlerle film, konusu ve işlenişi bakımından klasik western kalıbına pek uymuyor.
Oyunculuklara değinmek gerekirse, başrol oyuncusu Jamie Foxx’tan başlamak gerek. Aslında yönetmen Django karakterini önce Will Smith için düşünmüş, fakat sonra ne hikmetse Jamie filme dahil olmuş ve bunun doğru bir seçim olduğunu da kanıtlamış bence. Oyunculuğuyla olmasa da karizması, duruşu bakışlarıyla film boyunca kendini etkilemeyi başarmış ve ortaya uzun süre konuşulacak bir karakter çıkarmış. Jamie ile birlikte filmin bir diğer başarılı ismi de Leonardo DiCaprio olmuş. Kötü adam rolüyle müthiş bir oyunculuk sergilememişti fakat birkaç sahnede öyle hareketler yaptı ki, kendini hayran bırakmayı başardı. Mesela “Where is my beautiful sister? There she is! Whooohow!” diye bağırdığı sahneyi geri sarıp tekrar tekrar izledim ve defalarca güldüm. Bu sahneyi gördükten sonra emekli olmadan Oscar ödülü almasını istediğim bir başka oyuncu oldu kendisi, umarım bunu başarır. Son olarak değineceğim isim oyunculuğuyla filmdeki herkesi sollamış Samuel L. Jackson. Makyajın da yardımıyla alışık olduğumuz Jackson’dan oldukça farklı bir yaşlı bunak çıkmış ortaya. Efendisine sadık köle rolünü o kadar iyi canlandırmış ki, film boyunca herife küfür etmeden alamıyorsunuz kendinizi. Ayrıca canlandırdığı tip, köleliği kabullenmiş ve bunu yaşam biçimi edinmiş tüm siyahileri temsil eder nitelikte, yani aynı zamanda alt metninde eleştiri barındıran bir karakter ve usta oyuncu da bu karakterin altından başarıyla kalkarak, Christoph Waltz ile birlikte diğer iki ismi gölgede bırakmış.
Son olarak müziklere değinmek gerek. Müzikler filmin en iyi yanıydı bence. Sahne-müzik uyumu film boyunca kusursuzdu ve filmin o western havasını izleyiciye en iyi belli eden tarafıydı. Tabi rap müzik gibi bazı istisnalar da yok değildi. Sanırım yönetmen siyahileri konu alan filmde siyahilere göre müzik seçimi yapmayı ve çoğu türden müziği tek bir filmde toplamayı tercih etmiş. Zaten yaptığı açıklamada müzikleri kendi plak koleksiyonundan seçtiğini belirtmişti. Birkaç tanesini paylaşayım, beğenmek sizlere kalmış.
1)Freedom
2)Too Old To Die Young
3)Black Coffins (istisnalardan biri)
4)Ancora Qui
5)Titoli
Sadede gelirsek, her Tarantino hayranının ve zamanında TRT’de gösterilen western filmlerin özlemini çekenlerin mutlaka izlemesi gereken bir film. Pişman olacağınız sanmıyorum, en kötü "film çok uzun sürdü" dersiniz. Bir de filmde gerçekçiliğin aranması biraz anlamsız, çünkü Inglourious Bastards’taki gibi yine alternatif tarih var ve anlatım biraz epik. Yani ahı gitmiş vahı kalmış bir kölenin bir anda “batının en iyi silahşörü” ünvanını kazandığı, aynı kölenin atın eyerini yere fırlatarak ata eyersiz bindiği[*]ki sonuçları belli[/*], yerde yatan bir ölüye denk gelen kurşunlarla birlikte bir varil dolusu domates salçasının etrafa saçıldığı ve sağ tarafından vurulan birinin o etkiyle gerisingeri uçtuğu bir filmde mantık ararsanız, üzülen taraf siz olursunuz. Ha bir de bu filmde öğreniyoruz ki, Tarantino saf ve salak adam rolünü gayet güzel canlandırıyormuş. “En iyi cameo ödülü” falan olsaydı, herif silip süpürürdü hepsini.