1
Duyurular / Ynt: Proje: Öykülere İlan-ı Aşk
« : 12 Şubat 2017, 05:30:41 »
Ben kalp bu öyküler diyerek aşkını ilan edenler kervanına katılayım öyleyse.
Kendi Halinde Bir Adam - Henri Michaux
Tuhaf öykülere olan düşkünlüğümün çıkış noktası olduğu için Henri Michaux'yu başa koymadan yapamadım. Kendi Halinde Bir Adam, pasif ve her halükarda kurban olmaya yazgılı karakterimiz Plume'ü konu alan bir hikaye serisindeki ilk öykü.
Belki Michaux'nun sürekli kıyaslandığı Kafka'ya en paralel gittiği metnin bu olduğunu düşünmemden, belki tren raylarında sekiz parçaya ayrılmış karısının yanında fütursuzca uyumaya devam eden Plume'ü aklımdan çıkaramamamdan ya da belki de sadece bir sabah uyanıp elimi uzattığımda evimin duvarını orada bulamamak gibi bir korkuyla beni tanıştırmasından ötürü, Kendi Halinde Bir Adam benim gözümde kesinlikle bir çikolata kutusu hak ediyor.
Benim Frapan Torunum - George Saunders
Tuhaf demişken Saunders'ı anmadan bir öykü listesi yaptığımı hayal edemiyorum. Pek çok hikayesine gönlümü kaptırmış olsam da Benim Frapan Torunum, kendimi en yakın hissettiklerimden biriydi. Saunders'ın -tıpkı Michaux gibi- olağan karakterleri, rahatsız edici ve abartılı bulup görmezden gelsek de aslında çoktan gerçeğimiz oluvermiş olaylara paketlemesini epey seviyorum. Bu hikayede de, reklam bombardımanına tutulmadan iki adım bile atamadığımız "modern" hayatlarımızın, tıpkı bizler gibi sıradan karakterlere yüklenip tekrar gözümüze sokulmasını zevkle okumuştum.
Koku - Yalçın Tosun
Koku, bu saydıklarım içerisinde sanırım kanıma en çok dokunmuş olan öyküydü. Anne-babanın ölümü gibi sayısız metinde, sayısız duygularla işlenmiş bir konunun, koku duyusuyla birleşince öyküyü bu kadar özelleştirebileceğini hiç düşünmezdim ama ne derler bilirsiniz, aşkın nereden geleceği belli olmaz. Yazar tarafından huzursuz bir anda dondurulmuş tüm o çocuksu fakat bir o kadar da iğneleyici duygular ve betimlemeler gırtlağına tıkanıp kalıyor insanın. Bu öyküyü bu denli unutulmaz yapan da, bir anı basit bir şekilde kucaklayışı ve onu tepeleme dolduruşuydu bence.
Dönüş - Ferit Edgü
Dönüş, öykü kurulumu hakkında son derece kalıplaşmış fikirlere sahip olduğum bir dönemde karşıma çıkıp şiirsel dili ve yapısıyla beni büyülemişti. Kendi bulantısının tam ortasına yine kendi ayaklarıyla dönecek kadar bir yere bağlı olmanın çaresizliğini okurun omuzlarına yükleyişindeki sadelikle ve sonunda Sait Faik'e çaktığı zarif selamla gönlümü fetheden bu kısacık öykünün kalbimdeki yerini bir başkasına bırakabileceğine pek az ihtimal veriyorum.
Kendi Halinde Bir Adam - Henri Michaux
Tuhaf öykülere olan düşkünlüğümün çıkış noktası olduğu için Henri Michaux'yu başa koymadan yapamadım. Kendi Halinde Bir Adam, pasif ve her halükarda kurban olmaya yazgılı karakterimiz Plume'ü konu alan bir hikaye serisindeki ilk öykü.
Belki Michaux'nun sürekli kıyaslandığı Kafka'ya en paralel gittiği metnin bu olduğunu düşünmemden, belki tren raylarında sekiz parçaya ayrılmış karısının yanında fütursuzca uyumaya devam eden Plume'ü aklımdan çıkaramamamdan ya da belki de sadece bir sabah uyanıp elimi uzattığımda evimin duvarını orada bulamamak gibi bir korkuyla beni tanıştırmasından ötürü, Kendi Halinde Bir Adam benim gözümde kesinlikle bir çikolata kutusu hak ediyor.
Benim Frapan Torunum - George Saunders
Tuhaf demişken Saunders'ı anmadan bir öykü listesi yaptığımı hayal edemiyorum. Pek çok hikayesine gönlümü kaptırmış olsam da Benim Frapan Torunum, kendimi en yakın hissettiklerimden biriydi. Saunders'ın -tıpkı Michaux gibi- olağan karakterleri, rahatsız edici ve abartılı bulup görmezden gelsek de aslında çoktan gerçeğimiz oluvermiş olaylara paketlemesini epey seviyorum. Bu hikayede de, reklam bombardımanına tutulmadan iki adım bile atamadığımız "modern" hayatlarımızın, tıpkı bizler gibi sıradan karakterlere yüklenip tekrar gözümüze sokulmasını zevkle okumuştum.
Koku - Yalçın Tosun
Koku, bu saydıklarım içerisinde sanırım kanıma en çok dokunmuş olan öyküydü. Anne-babanın ölümü gibi sayısız metinde, sayısız duygularla işlenmiş bir konunun, koku duyusuyla birleşince öyküyü bu kadar özelleştirebileceğini hiç düşünmezdim ama ne derler bilirsiniz, aşkın nereden geleceği belli olmaz. Yazar tarafından huzursuz bir anda dondurulmuş tüm o çocuksu fakat bir o kadar da iğneleyici duygular ve betimlemeler gırtlağına tıkanıp kalıyor insanın. Bu öyküyü bu denli unutulmaz yapan da, bir anı basit bir şekilde kucaklayışı ve onu tepeleme dolduruşuydu bence.
Dönüş - Ferit Edgü
Dönüş, öykü kurulumu hakkında son derece kalıplaşmış fikirlere sahip olduğum bir dönemde karşıma çıkıp şiirsel dili ve yapısıyla beni büyülemişti. Kendi bulantısının tam ortasına yine kendi ayaklarıyla dönecek kadar bir yere bağlı olmanın çaresizliğini okurun omuzlarına yükleyişindeki sadelikle ve sonunda Sait Faik'e çaktığı zarif selamla gönlümü fetheden bu kısacık öykünün kalbimdeki yerini bir başkasına bırakabileceğine pek az ihtimal veriyorum.